• Sonuç bulunamadı

2. MALİ FEDERALİZM TEORİLERİ

2.2. MALİ FEDERALİZMİN İKİNCİ KUŞAK TEORİLERİ

2.2.2. Mali Federalizmin İkinci Kuşak Teorileri’nin İkinci Kolu: Mali

2.2.2.2. Piyasayı Koruyan Federalizm

2.2.2.2.2. Piyasayı korumanın şartları

İkinci kuşağın temsilcileri daha önce de belirttiğimiz gibi “piyasayı koruyan federalizm” kavramını geliştirmiştir. Piyasayı koruyan federalizm ile rekabet içindeki yerel yönetim birimleri daha düşük işlem maliyetlerine sahip olabilirler ve güvenilir vaatlerde bulunarak piyasa aktörlerini teşvik edebilirler (Weingast, 2009: 279-280).

Federalizm, aslında bir politik yerelleşme sisteminin sürdürülebilir hale gelmesidir. Riker’in (1964) üzerinde çalıştığı federalizmin politik teorisi uzun bir

121

tarihe sahiptir. Bu bağlamda, Riker bu alandaki çalışmasında politik bir sistemin federal olarak tanımlanabilmesini iki koşula bağlamıştır. Bunlar hiyerarşi ve yerel yönetimlerin özerkliğidir (Aktaran: Weingast, 1995: 4):

(1) Hiyerarşi. Her yönetim kademesi kendi içinde otonomdur ve her yönetim düzeyinin yetki alanları tam olarak tanımlanarak oluşturulan yönetimdeki bu hiyerarşi her seviyede bulunmalıdır.

(2) Yerel yönetimlerin özerkliği. Yerel yönetimler temel olarak hem ekonominin yerel düzenlemelerine hakim olmalıdır hem de kamu mal ve hizmetlerinin sunumunu üzerinde otorite ve yetkiye sahip olmalıdır.

Weingast’a göre piyasayı koruyan federalizm olarak adlandırılan ideal federalizm türünde yukarıdaki iki özellik de bulunmalıdır, ancak bunlara ek olarak üç özellik daha sağlanmalıdır. Bunlar kurumsallaştırılmış yetkiler, ortak pazar ve katı bütçe kısıtlarıdır(Weingast, 1995: 4):

(3) Kurumsallaştırılmış yetkiler. Siyasi otoritenin tahsisi kurumsallaşmıştır. Bu koşul, federalizmin ulusal hükümetin iradesinde ya da tek taraflı denetimi altında bulunmamasını gerektirir. Federal hükümet yerel yönetimlerin kontrolünde olursa onları tehdit edebilir yada değiştirebilir, dolayısı ile yerel yönetimler kendi iradeleri doğrultusunda politikalar izleyemezler. Buna ek olarak, merkezi hükümetin ekonomi üzerindeki yetkileri sınırlı olmalı ve ekonomik faaliyetler hakkındaki yetkinin büyük kısmı yerel yönetim kademelerine ait olmalıdır.

(4) Ortak pazar. Ulusal hükümet, faktör ve ürün hareketliliğine izin veren ortak bir piyasa öngörmeli ve bu yönde politikalar izlemelidir. Yerel hükümetlerin düzenleyici yetkilerini diğer yönetim birimlerinin sunduğu mal ve hizmetleri engellemek için kullanmasına izin verilmez.

(5) Katı bütçe kısıtları. Bütün hükümetler, özellikle de yerel yönetimler, katı bütçe kısıtları ile karşı karşıyadır ve verdikleri kararların finansal sonuçlarına katlanmak zorundadırlar. Bu katı bütçe kısıtları çok daha doğru ve daha uygun bir mali yönetimin var olmasına neden olmaktadır. Bu aynı zamanda, hiçbir yerel yönetimin para basma yada limitsiz kredi kullanma hakkına sahip olamayacağını da içermektedir.

122

İlk iki özellik, federal sistemin var olması ve yaşayabilmesi için olmazsa olmaz şartlardır fakat ekonomik olaylar üzerindeki yetkileri hakkında hiçbir şey ifade etmemektedir. Her bir özellik federalizmin piyasayı korumasında önemli role sahiptir.

Buna karşın, federalizmin piyasayı koruyan ekonomik etkilere sahip olması için son üç özelliğe sahip olması şarttır.

Devlet yönetimi piyasaları oluştururken ve korurken çok temel bir ikilemle karşı karşıya kalmaktadır: hükümet sadece ekonomiyi korumak ve sürdürebilmek için gerekli olan yasal hakları ve kuralları uygulayabilecek kadar güçlü olmamalı, hem de bu tür kuralları saygınlaştırabilmek adına vaatlerinde inandırıcı olabilmek için de yeteri kadar güçlü olmalıdır. Yönetimin vaatleri güvenilir değil ise, iktisadi kurumlardaki pozitif teşvikleri etkiler. Rasyonel iktisadi aktörler, siyasi çevrenin ekonomik çıkarlarını azalttığını anladıklarında, öngörülerini, yatırımlarını ve çabalarını keserler ve böylece ekonomik büyümeyi tehlikeye atmış olurlar (Montinola – Qian – Weingast, 1995: 54). Bu doğrultuda, devletin etkin kamusal mal sunmak ve piyasaları korumak için verdikleri vaatlerin güvenilir olması çok önemlidir. Piyasaları ve büyümeyi desteklemek için eyalet yönetiminin piyasayı koruyacağına ve sürdüreceğine dair politik kurumların güvenilir taahhütleri olmalıdır. Aynı zamanda eyaletler de yeterince güçlü olmalıdır: Bir yandan, ekonomik aktörlere sözleşmelerin ve mülkiyet haklarının uygulanabilirliğine dair güvence verebilecek kadar güçlü olması gerekir; diğer yandan, onlardan yıkıcı taleplerde bulunmayacağına ikna edebilmelidir (Rodden – Ackerman, 1997: 1522).

İkinci kuşak temsilcileri devletin piyasaları nasıl koruması gerektiği üzerinde çalışmaktadır. Etkin piyasalarda, hükümetlerin güvenilir vaatlerinin birbirleri ile ilgili iki yönü olmalıdır. İlki, bu teşvikler “pozitif” olmalıdır, yani ekonomik başarı devlet tarafından ödüllendirilmelidir. Eğer devlet bireylerin gelecekte yaratacağı gelir ve servetin büyük kısmını ellerinden alma teşebbüsünde bulunursa, bireyler bugün için daha fazla çaba harcamak ve risk yüklenmek için herhangi bir dürtüye sahip olmazlar.

North’a(1990) göre bu bir “devlet yağmacılığı” (state predition) problemidir. Bunlara ek olarak, devlet ekonomik başarısızlığı cezalandıran “negatif” piyasa teşviklerinde de güvenilir ve kararlı olmalıdır. Eğer yönetim başarısız projeleri kurtarmaya veya maliyetli ve etkin olmayan kamu programlarını devam etmesine göz yumarsa, bireyler hatalarını ve israfı sürdürürler. Kornai’ya (1986)göre ise bu bir “esnek bütçe kısıtı”

123

sorunudur. Dolayısı ile gelişmekte olan piyasaların beklentisi, yöneticilerin bu sorunları güvenilir vaatler yoluyla çözmesidir (Qian ve Weingast, 1997: 84).

Piyasayı koruyan federalizmin en önemli sonucu bölgelerin birbiri ile rekabet etmeye teşvik edilmesidir. Bunun birçok yararlı etkisi vardır (Montinola – Qian – Weingast, 1995: 57-58):

(i) Hiçbir yönetimin ekonomi genelinde düzenleyici yönde bir otorite tekeli olamaz. Bir bölge yönetimi firmalar üzerinde yasal kısıtlama ve yükümlülük uygularsa, bu durum o firmalar için başka bölgelerdeki firmalarla kıyaslandığında rekabette bazı dezavantajlar doğurmaktadır. Diğer bölgelerdeki üreticiler bu tür kısıtlamalarla karşı karşıya olmadıkları için maliyetleri daha düşük olur ve kısıtlamalara maruz kalan firmalara göre daha fazla satış gerçekleştirirler.

(ii) Bölgeler arasındaki rekabet, sermaye ve emek gibi üretim faktörlerini de kapsamaktadır. Dolayısıyla bölgeler, altyapı, kamu hizmetleri, piyasalara giriş gibi yerel kamu mallarının sağlanmasında faktör sahiplerine daha güvenilir haklar vermektedir. Çünkü eğer bölgeler üretim faktörleri sahiplerine bunu sağlamazsa, bunlar diğer bölgelere gider ve sonuç olarak o yerel yönetimin iktisadi faaliyetleri ve vergi gelirleri azalır.

(iii) Katı bütçe kısıtı yerel yönetimlerinin iflas edebileceğinin bir göstergesidir.

Bu durum, yerel yönetimleri daha doğru mali yönetim uygulamaları yönünde teşvik etmektedir. Yerel müteşebbisler, yerel politikacılar ve bu bölgelerdeki vatandaşlar yönetimden ihtiyatlı olmak yerine daha fazla para harcamalarını isterler. Ancak iflas, yerel kamu mallarını finanse etme kabiliyetini büyük ölçüde engeller.

(iv) Piyasayı koruyan federalizm, piyasalar için politik bir dayanaktır. Yerel yönetimin piyasalar üzerinde hâkimiyet kurması, yerel ekonomik refahı da arttırmaktadır. Merkezi hükümeti bu faaliyetlerden uzak tutarak, politik hedeflerin muazzam müdahalesini ve piyasaların başka amaçlar doğrultusunda rahatsız edilmesini önlemiş olmaktadır. Ulusal siyasi güçler bu konudan uzak tutulduğunda, mahalli seviyede, bir grup için belirli bir hedef ile yerel yönetimin elinde olan aslan payını alması çok güçtür. Sonuçta, piyasayı koruyan federalizm rant arayışını ve tanıdık kayırıcılığını azaltmaktadır.

124

Qian ve Weingast (1997) bu görüşe yeni firma teorisindeki analitik araçları ve anlayışları kullanarak yaklaşmaktadır. Federalizmi incelerken, iki önemli yol kullanmaktadırlar. Bunlardan ilki yönetimin vaatlerini doğrudan etkileyen “bilgi ve yetkinin dağılımı”dır. Örneğin, asıl bilgiyi ve yetkiyi alt yönetim birimlerine vererek verimliliğin artmasını sağlayabilir. İkincisi “idareler arası rekabet”tir. Bu, yönetimsel teşvik sorunlarının olduğu bir ortamda, yöneticilerin hissedarların çıkarlarını yansıtmaya zorlanmasının bir disiplin aracı olarak kullanılmasıdır (Qian – Weingast, 1997: 85).

1. Bilgi ve Yetkinin Dağılımı. Firma teorisindeki argümanlara paralel olarak, bilginin ve yetkinin yerelleşmesi ile bölgeler arasındaki rekabet gibi federalizmin özellikleri, ekonomik hakların güvenceye alınması ve piyasanın korunması için daha inandırıcı ve güvenilir vaatler sağlayabilir. Örneğin merkezi hükümetin bazı bölgelerde daha az bilgi ve güce sahip olması, yerel yönetimin vaatlerinin güvenilirliğini arttırmaktadır. Daha az bilgi ve sınırlı otorite ile verimliliği arttırma kavramı, son zamanların firma ve regülasyon teorisi ile de tutarlıdır (Qian – Weingast, 1997: 85-86).

2. Bölgeler Arası Rekabetin Teşvik Etkileri. Yerel bölgeler arasındaki rekabetin olması da vatandaşların ilgi ve girişimlerini devam ettirilebilmesi için yerel yöneticilerin teşviklerini arttırmaktadır (Qian – Weingast, 1997: 85). Diğer bir deyişle, rekabetin varlığı yerel yönetimleri vatandaşların haklarını daha fazla korumaya ve piyasaların etkinliğini sürdürmesi için daha fazla çalışmaya zorlamaktadır.

Piyasayı koruyan federalizme uygulamadaki örnek olarak 19. yüzyıldaki Amerika Birleşik Devletleri’ni gösterebiliriz. (Weingast, 1995: 8-9)