• Sonuç bulunamadı

şekilde mülk edindiklerine dikkat çekilmiştir905. Aynı yıl Adana Valisi Ziya Paşa’nın, Mersin İskele’sinde yaptırdığı tahkikatla buradaki 78 emlaktan 23’ünün Fransız, 13’ünün Sardunya, 8’inin İngiliz ve 2’sinin de Napoli konsoloslarına ait olduğu tespit edilmiştir. Osmanlı vatandaşı olan mülk sahipleri arasında sadece 4 hâne ile 3 dükkânın Müslümanlara ait olduğu görülmüştür906.

28 Temmuz 1889 tarihili bir kayıtta ise bu hususta daha açıklayıcı bilgilere yer verilmiştir. Söz konusu belgede, otuz kırk sene önce küçük bir köy olan Mersin’e yabancıların birer ikişer gelerek burayı ticarî bir merkez haline getirdikleri ifade edilmiştir. Aynı zamanda Mersin İskelesi’ne gelen yabancıların daha ziyade aslen Osmanlı vatandaşı olup, kendilerine Yunan süsü veren Rumlardan oluştuğu ve bunların her birinin ikişer devletin konsolosluğunu yürüttükleri bildirilmiştir. Ticarî açıdan hayli önemli mekânları ele geçiren Rum tüccarların, bu sayede ticarette kazandıkları paraları

% 200 ve daha fazla faiz oranlarıyla Mersin halkına borç vermek suretiyle servetlerine servet kattıklarına şahit olunmuştur907.

II- MESLEKÎ YAPILANMA

Tereke kayıtlarında ölen kişilerin meslekleri çoğunlukla belirtilmemiştir. Bu sebeple meslekî yapılanma konusu daha çok sicillerdeki diğer belgelerde dağınık bir şekilde yer alan ifadelerden derlenen bilgiler ile sâlnâme kayıtları esas alınarak incelenecektir.

XI-XIV. yüzyıllarda Avrupa ticaretine yön veren devletlerin, Tarsus’la yakından ilgilendikleri görülmüştür. Bizans İmparatoru Basileios (976-1025) ile Doc II. Pietro Orseolo arasında yapılan bir antlaşmayla Venedikli tüccarlara Lazkiye’den başlayarak Antakya, Adana, Tarsus ve Antalya limanlarında ticaret izni verilmiştir909. Bizans’ın 1082’de verdiği ikinci bir ticarî imtiyazla Venedikliler, Tarsus, Adana ve Misis pazarlarında etkin bir konuma gelmişlerdi910.

Bölgeye Ermenilerin hâkim olmasıyla Kilikya ticareti büyük ölçüde Cenevizlilerin kontrolüne geçti. II. Leon (1185-1219) zamanında 1201 ve 1215’te yapılan antlaşmalarla Cenevizli tüccarlar birçok vergiden muaf tutuldu911. Kilikya’nın 1375’te Memlûkler tarafından tamamen fethedilmesiyle bölgede, Karamanoğulları-Memlûk mücadelesi başladı. Bu dönemde Tarsus’un sık sık el değiştirmesi ticareti olumsuz etkilemiştir.

Osmanlıların fethinden sonra Tarsus’ta ticaret yeniden gelişmeye başladı.

Osmanlılar, Bursa-Şam ticaret yolunu açık ve canlı tutabilmek için bir dizi önlemler aldılar912. Bu meyanda 1523’te Tarsus’ta bazı Türkmen cemaatlerin kanunlara aykırı bir şekilde aldıkları vergiler kaldırıldı913. 18 Ekim 1576’da Tarsus sancakbeyi ve kadısına gönderilen bir fermanda Külek Boğazı’ndaki Ermeni derbentçilerin, Tarsus’a giden Yahudi tüccarların yolda kervanlarını durdurarak fazla vergi aldıklarından bahsedilerek bu duruma mani olmaları emredildi914. Yine ticaretin gelişmesini engelleyecek girişimlere izin verilmemesi için merkezî idare tarafından mahallî yöneticilere zaman zaman fermanlar gönderildi915. XVIII. asrın sonlarında Akdeniz kıyısındaki şehirlerde ticaret büyük ölçüde Fransızlarla Dubrovniklilerin elindeydi916.

909 Turan, Şerafettin, Türkiye-İtalya İlişkileri I, Selçuklular’dan Bizans’ın Sona Erişine, İstanbul 1990, s.

22-23; Atan, Turhan, Türk Gümrük Tarihi Başlangıçtan Osmanlı Devletine Kadar, Ankara 1990, I, 111.

910 Heyd, W., Yakın-Doğu Ticaret Tarihi, çev. Enver Ziya Karal, Ankara 1975, s. 411.

911 Heyd, age, s. 411-412.

912 İnalcık, Halil, “Bursa I: XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul 1996, s. 206.

913 BOA, Tapu 450, s. 492.

914 BOA, MD 28, s. 310, h. 776.

915 BOA, MD 31, s. 94, h. 231; BOA, MD 63, s. 7, h. 10.

916 Panzac, Daniel, “XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda Deniz Ticareti”, Tarih İncelemeleri Dergisi, çev. Serap Yılmaz, İzmir 1989, IV, 182-183.

1860’lı yıllarda Tarsus’un ticari durumunu Cevdet Paşa, “nefs-i Tarsus büyük ve ticaretgâh bir kasabadır”917 ifadesiyle belirtmektedir. İncelenen sicillerde özellikle Kayseri başta olmak üzere Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Karaman, Yozgat, Antakya ve Urfa gibi yakın şehirlerle, Gümüşhane, Erzincan, Tosya, Diyarbakır, Trablusşam ve Bosna gibi uzak yerlerden çok sayıda tüccarın Tarsus’taki hanlarda konakladığı hatta bir kısmının burada öldüğüne dair kayıtların bulunması şehrideki ticaretin canlılığını göstermesi bakımından önemlidir.

Belgelerde ticaretle ilgilenen kişilerden “bâzergân”, “Hâce” ve “tüccar” diye bahsedilmektedir. Müslümanlar için tüccar ve bâzergân tabiri kullanılırken918, gayrimüslimler için her üç sıfatın da geçtiğine şahit olunmuştur919. Gayrimüslimlere ait bazı kayıtlarda aynı kişi için hem “tüccar” hem de “Hâce” tabiri kullanılmıştır920. Bunlar oldukça zengin kişilerdi. Tahlil edilen tereke kayıtları arasında onların terekelerine rastlanmasa da çok yüksek miktarlarda malvarlığına sahip oldukları kolaylıkla söylenebilir. Zira bunlar bir nevi bölgenin kreditörü konumundaydılar.

Sadece gayrimüslimlerin değil, birçok Müslümanın da onlara borçlu olduğu görülmüştür. Yukarıda da bahsedildiği gibi, Rum milletinden tüccar Kayserili Horalom Ağa’nın, 5 ayrı Müslümandan toplam 68.370 kuruş alacağı bulunmaktadır. Yine Yunan tebaasından Tüccar Hâce Manliyus b. Nikola’nın da Müslümanlardan 5 kişide toplam 35.660 kuruş alacağı olduğu tespit edilmiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Tarsus’ta Müslümanlarda kişi başına düşen ortalama tereke miktarı 7.960 kuruş,

917 Cevdet Paşa, Tezâkir, (21-39), s. 223.

918 “Medîne-i Tarsus tüccârânından Mustafa” TŞS, 349, 102/312. “Tüccar Halil” TŞS, 294, 108/170.

“Tüccar Ali Usta” TŞS, 330, 46/87, “Tüccar Yasin” TŞS, 330, 79/173. “Camiu’n-Nur Mahallesi sâkinlerinden Bâzergân Mehmed b. Hasan” TŞS, 298, 63/110. “Kızıl Murad Mahallesi sâkinlerinden ve Bâzergân esnafından Hamza Ağa” TŞS, 298, 175/353. “Küçük Minare Mahallesi’nde sâkin Bâzergân Ahmed” TŞS, 330, 45/86.

919 “Tarsus’ta mukîm Yunan Devleti tebe‘asından Hâce Hıristofiros” TŞS, 330, 83/184. “Tebe‘a-i Yunaniden olup medîne-i Tarsus’ta sâkin tüccârândan Horalom” TŞS, 330, 11/18. “Yunan tebe‘asından ve tüccârândan Manliyus” TŞS, 330, 13/20. “Rusya Devleti tebe‘asından İstiranbu (?)…. nâm tâcir”, TŞS, 294, 64/84. “Devlet-i 'aliyye tebe‘asının Ermeni milletinden Tarsus’da ticaretle mukîm İstanbullu Artin Ağa” TŞS, 322, 32/102, “Debbağhane Mahallesi’den ve devlet-i 'aliyye tebe‘asının Rum milletinden Bâzergân Horalum Ağa” TŞS, 327, 53/169. “Bâzergân esnafından Kazer b. Astor” TŞS, 319, 18/37. “Cami-i Cedid Mahallesi’nden tebe‘a-i devlet-i 'aliyyeden Rum milletinden Hâce Sarbas (?)” TŞS, 330, 83/184. Ayrıca gayrimüslimler için kullanılan

“Hâce” tabiri için bkz. TŞS, 319, 118/351; TŞS, 330, 54/110, 55/112, 61/128, 77/167, 83/184.

920 “Tüccârândan Hâce Manliyus b. Nikola” TŞS, 330, 17/29.

gayrimüslimlerde de 10.462 kuruş olduğu dikkate alındığında, söz konusu gayrimüslim tüccarların ne kadar zengin olduğu kolayca anlaşılabilir.

Tarsus’a dışarıdan gelen ticaret malları ile şehirde yetiştirilen buğday, arpa, susam ve darı gibi ürünler, demiryolunun işletmeye açılmasına kadar deve, at, manda ve at arabası vasıtasıyla naklediliyordu921. Şehir içi taşımacılıkta daha çok at arabasının tercih edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim sicillerde arabacılık mesleği ile Müslüman ve gayrimüslim arabacılardan bahseden belgelere rastlanmıştır922.

Osmanlı Devleti’nde meslekî teşkilatlanma loncalar vasıtasıyla sağlanıyordu.

Kadı, lonca üylerinin tavsiye ettiği bir ismi lonca reisi olarak atardı. Lonca üyelerine yönelik düzenleme, talimat veya uyarılar kadı tarafından lonca reisi aracılığıyla üyelere bildirilirdi923.

Araştırılan dönemde Tarsus’ta at arabası ile taşımacılık yapanların teşkilatlanarak lonca sistemi içindeki yerlerini alması iş hacminin genişliğini göstermesi bakımından önemlidir. Arabacılar loncasının başkanı Müslümandır. 1890’lı yıllara ait kayıtlarda arabacıbaşı İbrahim Ağa’nın ismi sıkça zikredilmiştir924. Onun adına rastlanan ilk belge 9 Şubat 1889 tarihlidir. Tam tarihi tespit edilen son kayıt ise 8 Ocak 1896’dır. Buna göre İbrahim Ağa en az yedi yıl bu görevi sürdürmüştür.

Bu iş kolunda çalışanlardan üç kişinin terekesine rastlanmıştır. Arabacı Süleyman b. Ali’nin 1873’te kayda geçirilen terekesinin toplamı 7.910 kuruştur925. Ömerli Mahallesi’nden Arabacı Süleyman b. Mehmed’in 1864 yılında kaydedilen terekesi 2.800 kuruş926 iken, Ali Efendi Oğlu Köyü’nden Arabacı Mustafa b. Ali’nin 2 Haziran 1892 tarihli terekesi 13.469 kuruştur927. Süleyman b. Mehmed’in terekesi oldukça düşüktür. Diğer iki kişiden birinin terekesi, incelenen dönemde Müslümanlarda

921 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1294), s. 65.

922 “Arabacı Süleyman b. Ali” TŞS 406, 32/39. “Arabacı Ramazan b. Abdullah” TŞS, 319, 91/264.

“Arabacı Başı İbrahim Ağa” TŞS, 319, 91/264. “Ermeni milletinden arabacı Haci Vakim (?)” TŞS, 331, 7/11.

923 Cohen, Amnon, Osmanlı Kudüs’ünde Loncalar, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul 2003, s. 13-14.

924 “Arabacıbaşı İbrahim Ağa” TŞS, 319, 91/264; TŞS, 324, 10/13, 19/33; TŞS, 330, 66/139, 79/173, 95/230, 100/241; TŞS, 335, 140/384; TŞS, 352, 12/31.

925 TŞS 406, 32/39.

926 TŞS 299, 136a/493.

927 TŞS 349, 68/175.

kişi başına düşen ortalama rakama çok yakın iken, üçüncüsünün daha fazla malvarlığına sahip olduğu görülmüştür.

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mersin Limanı’nın giderek öneminin artması ve 1886’da demiryolunun Mersin’e kadar gelmesiyle928 özellikle uzun mesafeli taşımacılıkta hayvan kullanımı giderek azalmıştır929. Ancak bu sektörün ve buna bağlı olarak hanlardaki canlılığın bir süre daha devam ettiği gözlenmektedir. Zira yüzyılın sonuna kadar hem arabacılar loncası, hem de hanlardaki ticarî hareketliliği gösteren kayıtlar bulunmaktadır.

Tarsus’ta lonca sistemi içinde yer alan bir diğer ticaret alanı da bakkallıktır.

Gündelik hayatta ihtiyaç duyulan temel gıda maddelerinin birçoğu, perakende ticareti yapan bakkallarda satılmaktaydı. Sicillerde hem Müslümanlardan, hem de gayrimüslimlerden bakkallık yapanların ismi geçmektedir930. İncelenen belgelerde, daha önce bu loncada reislik yapan Bakkalbaşı Halil Ağa ile Bakkalbaşızâde Mustafa Ağa’nın adına rastlanmıştır. Bunların ne zaman ve kaç yıl lonca başkanlığı yaptığı söz konusu kayıtlardan tespit edilememektedir. Ancak Sofular Mahallesi’nde sakin olan Bakkalbaşı Halil Ağa’nın adının geçtiği 1 Eylül 1892 tarihli belgede, onun daha önce vefat ettiğinin belirtilmesi931, Halil Ağa’nın 1890’lı yılların hemen başında veya daha önce lonca reisi olduğu izlenimini vermektedir. Yine Küçük Minare Mahallesi’nde oturan Bakkalbaşızâde Mustafa Ağa ile ilgili 12 Şubat 1900 tarihli belgede de onun, söz konusu kaydın tarihinden önce öldüğü ifade edilmiştir932. Buna göre Mustafa Ağa’nın, Halil Ağa’dan sonra 1890’lı yıllarda lonca başkanlığı yaptığı anlaşılmaktadır.

Tetkik edilen terekeler arasında bakkallık yapanlardan bir kişinin ismine rastlanmıştır. Küçük Minare Mahallesi’nden Bakkal Ahmet Çavuş’un 28 Eylül 1892

928 Darkot, “Mersin”, s. 771.

929 Öz, Bilinmeyen Tarsus, s. 34.

930 “Sofular Mahallesi’nde sâkin iken bundan akdem vefat eden Bakkalbaşı Halil Ağa” TŞS, 349, 61/151. Küçük Minare Mahallesi’nde sâkin iken bundan akdem vefat eden Bakkalbaşızâde Mustafa Ağa” TŞS, 327, 49/158. “Bakkal Artin” TŞS, 319, 100/292.

931 TŞS, 349, 61/151.

932 TŞS, 327, 49/158.

tarihli terekesinin toplam 33.981 kuruştur933. Bu rakam XIX. yüzyılın ikinci yarısında Müslümanlarda kişi başına düşen terekenin 4 katından daha fazladır.

Tarsus’ta sabun üretim ve ticareti de yapılmaktaydı. Bu iş kolunda çalışanların yüksek miktarlarda malvarlığına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Nitekim Müftü Mahallesi’nden ve sabuncu esnafından Abdülkadir Ağa’nın 18 Mayıs 1893 tarihli terekesinin toplamı 38.939 kuruştur934.

Tarsus’ta ahşap işçiliği de önemli bir yer tutmaktaydı. Kapı, pencere, dolap ve çekmecenin yanında gündelik hayatta kullanılan sandık, terazi, beşik, oturak, dibek, yayık ve çıkrık gibi çok sayıda ev eşyası ağaçtan yapılmaktaydı. Toroslarda ardıç, katran ve sedirin bol miktarda yetişmesi ahşap işçiliği için gereken ham madde teminini kolaylaştırmıştır. Tarsus’un dağ köylerinde eskiden beri ağaç işçiliğiyle geçimini temin eden tahtacı yörüklerinin bulunduğu bilinmektedir935. İncelenen sicillerde tahtacıların dışında şehir halkından büyük çaplı kereste tüccarlarının da isminin geçmesi, iş hacmindeki geniş potansiyeli göstermesi bakımından önemlidir936.