• Sonuç bulunamadı

tarihli terekesinin toplam 33.981 kuruştur933. Bu rakam XIX. yüzyılın ikinci yarısında Müslümanlarda kişi başına düşen terekenin 4 katından daha fazladır.

Tarsus’ta sabun üretim ve ticareti de yapılmaktaydı. Bu iş kolunda çalışanların yüksek miktarlarda malvarlığına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Nitekim Müftü Mahallesi’nden ve sabuncu esnafından Abdülkadir Ağa’nın 18 Mayıs 1893 tarihli terekesinin toplamı 38.939 kuruştur934.

Tarsus’ta ahşap işçiliği de önemli bir yer tutmaktaydı. Kapı, pencere, dolap ve çekmecenin yanında gündelik hayatta kullanılan sandık, terazi, beşik, oturak, dibek, yayık ve çıkrık gibi çok sayıda ev eşyası ağaçtan yapılmaktaydı. Toroslarda ardıç, katran ve sedirin bol miktarda yetişmesi ahşap işçiliği için gereken ham madde teminini kolaylaştırmıştır. Tarsus’un dağ köylerinde eskiden beri ağaç işçiliğiyle geçimini temin eden tahtacı yörüklerinin bulunduğu bilinmektedir935. İncelenen sicillerde tahtacıların dışında şehir halkından büyük çaplı kereste tüccarlarının da isminin geçmesi, iş hacmindeki geniş potansiyeli göstermesi bakımından önemlidir936.

tarafından aralıklarla duyurulan et fiyatlarına uyulmasını gözetme gibi önemli görevleri bulunmaktaydı939.

Kasaplar, sadece şehrin et ihtiyacını karşılamakla kalmaz, aynı zamanda küçükbaş hayvan yetiştirilmesi ve ticaretinin yapılması işiyle de yakından ilgilenirlerdi.

11 Aralık 1861 tarihli bir belgede İskiliç Köyü’nde sakin olan Kasap Mehmed’in, Çoban Halil b. Ali’de davar sürüsü bulunduğu kayıtlıdır940. 11 Mayıs 1890 tarihli bir başka belgede ise Ermeni milletinden Kunduracı oğlu Kirkor, Adanalı Kasap Bagya veled-i Karabet, Berber oğlu Serkis, Artin veled-i Karabet, Urfalı Kasap Serkis ve Kasapbaşı Süleyman Ağa’nın, iki sene evvel 1 hissesi Süleyman Ağa’ya, 17 hissesi de ismi geçen gayrimüslimlere ait olmak üzere 84 koyun satın aldıklarından bahsedilmektedir. Söz konusu koyunlar, otlatılması için Ali Ağa Köyü’nden Numan’a teslim edilmiştir. Süleyman Ağa vefat edince koyunların tamamının ona ait olduğu zannıyla varislerine intikal etmesi üzerine ismi geçen diğer ortakların kendi hisselerinin iadesi isteğiyle mahkemeye başvurdukları görülmüştür941.

Gıda sektöründe bir diğer meslek de ekmek üretimidir. Sicillerde bunlardan habbazcı esnafı, etmekci esnafı veya etmekci diye bahsedilmektedir942. Tarsus’ta 1868’de 23 fırın ve onlara un sağlamakla görevli 11 değirmenle 1 un fabrikası bulunmaktaydı943. 1877’de fırın sayısı 25’e çıkmıştır944. 1881-1894 arasında fırın sayısında ciddi bir düşüş olmuştur. Bu dönemde şehirde 16 fırın vardır945. 1900 ve 1902 yıllarında fırın sayısı 19’a çıksa da 1868’deki rakama ulaşamamıştır946. Nüfus kısmında da bahsedildiği gibi, 1877’den 1885’e kadar Tarsus nüfusunda % 54 oranında artış gerçekleşmiştir. Değirmen ve un fabrikaları nüfus artışına paralel olarak artarken, fırın sayısının düşmesi şaşırtıcıdır. Nitekim 1868’de 11 olan değirmen sayısı 1900’de 18’e

939 Cohen, age, s. 14.

940 TŞS, 298, 120/226.

941 TŞS, 330, 97/233.

942 “Habbazcı esnafından Usta Ali b. Mehmed” TŞS, 330, 97/232. “Etmekci esnafından Mustafa Ağa”

TŞS, 335, 157/442. “Küçük Minare Mahallesi’nden ekmekçi Kadir Ağa” TŞS 406, 54/63. “Medîne-i Tarsus’da etmekçilik iden Kirkor” TŞS, 298, 133/254.

943 Sâlnâme-i Vilâyet-i Haleb (1285), s. 230.

944 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1294), (sâlnâmenin sondaki tablo).

945 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1299), s. 98; (1309), s. 105; (1312), s. 96.

946 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1318), s. 189; (1320), s. 190.

ulaşmıştır947. Yine 1868’de 1 un fabrikası varken, 1900’de un fabrikası sayısı 4’e çıkmıştır948.

Tereke kayıtları arasında iki değirmencinin ismine tesadüf edilmiştir. Zorbaz Harkı Mahallesi’nden Değirmenci Ahmed b. Ali’nin 10 Kasım 1862 tarihli terekesi 3.140 kuruştur949. Yine aynı mahalleden 26 Eylül 1863’te kayda geçirilen Değirmenci Ali’nin terekesi 6.800 kuruştur950. Her iki tereke de araştırılan dönemde Müslümanlarda kişi başına düşen ortalama tereke miktarının altındadır.

Gıda sektöründeki önemli bir meslek de kahvehaneciliktir. Türk kültür tarihinde kahve ve kahvehane önemli bir yere sahiptir951. Kahvenin tarihi XVI. yüzyıla kadar dayanmaktadır952. Kahvehanelerde sergilenen eğlence faaliyetleri zaman zaman bu mekânların kapatılmasıyla sonuçlanan şikâyetlere konu olsa da kahve içme geleneği XVIII. yüzyılın başlarında yaygınlaşmıştır953. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda küçük bir şehir olan Kudüs’te, kahveciler loncasının bulunması, kahve kültürünün ne kadar yaygınlaştığını göstermesi bakımından önemlidir954. Aynı şekilde XIX. yüzyılın ikinci yarısında Tarsus’ta Müslim-gayrimüslim ayrımı olmaksızın neredeyse her terekede kahve takımına rastlanması bu içeceğin araştırılan dönemde de oldukça yaygınlığının bir kanıtıdır.

Kahve hem evde, hem de kahvehanede içilmekteydi. Ünver, Türklerin bir

“kahve ve kahvehane medeniyetinden” söz ederken, bu mekânların daha çok erkeklere hitap ettiğine dikkat çekmiştir955. Grégoire ise kahvehaneleri “erkekler evi” ve

“kadınların giremediği bir ortam” olarak tasvir etmiştir956. Bu nedenle kadınlar, kahve

947 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1318), s. 189.

948 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1318), s. 189.

949 TŞS 299, 40a/171.

950 TŞS 299, 118b/438.

951 Yıldız, M. Cengiz, “Türk Kültür Tarihinde Kahve ve Kahvehane”, Türkler, Ankara 2002, X, 635.

952 Hattox, Ralph S., Kahve ve Kahvehaneler, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul 1998, s. 64, 67; Cohen, age, s. 47.

953 Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, s. 236.

954 Cohen, age, s. 50.

955 Ünver, A. Süheyil “Türkiye’de Kahve ve Kahvehaneler”, Türk Etnografya Dergisi, sy. V, Ankara 1963, s. 40, 61.

956 Doğu’da Kahve ve Kahvehaneler, ed. Héléne Desmet-Grégoire François Georgeon, çev. Meltem Atik-Esra Özdoğan, İstanbul 1999, s. 21.

içmek için daha çok hamamları tercih etmekteydiler. Yine kadınlar arasındaki komşu ziyaretlerinde de kahve içme geleneği yaygınlaşmıştır957.

Araştırılan dönemde kahvehane sayılarının sürekli değiştiği görülmüştür.

Tarsus’ta 1868’de 20 kahvehane vardı958. Bu sayı 1881’de 15’e düşerken959, 1900’de 26’ya çıkmıştır960. Kahvehane sayısındaki iniş çıkışlar, bazı kahvehanelerde kahvenin, umuma açık olarak şarabı andıracak bir şekilde içilmesi sebebiyle zaman zaman bu mekânların kapatıldığını akla getirmektedir. Nitekim daha önce bazı kahvehanelerin, bu gerekçeyle kapatıldığı bilinmektedir961.

Tarsus’taki kahvehanelerin birçoğu Müslümanlar tarafından işletiliyordu962. Bununla birlikte sicillerde yer alan “Debbağhâne Mahallesi’nden ve tebe‘a-i İraniye’den Kahveci Reşid”963 ve “Camiu’n-Nur Mahallesi’nde Kahveci Yorgi”964 şeklindeki ifadeler, yabancı ülke vatandaşlarıyla bazı gayrimüslimlerin de kahvehanecilik yaptığını göstermektedir.

XVIII. yüzyılda tütüne rağbetin artmasıyla birlikte kahvehanelerde tütün ve nargile de içilmeye başlanmıştır965. İncelenen terekelerde hem Müslüman, hem de gayrimüslimlerde kahve takımının yanında tütün ve nargileye de rastlanması bu yeni içeceklerin Tarsus’ta da yaygınlaştığını göstermektedir.

Eskiden beri Tarsus’ta bağcılık yaygındır. Sicillerde, Müslüman ve gayrimüslimlere ait birçok bağ kaydı bulunmaktadır. Müslümanlar ürettikleri üzümün bir kısmını taze iken tüketmekte, bir kısmını hoşaf yapmak için kurutmakta, geri kalanından da pekmez ve şıra elde etmekteydiler. Gayrimüslimler ise Müslüman halka

957 Yıldız, M. Cengiz, “Türk Kültür Tarihinde Kahve ve Kahvehane”, 635.

958 Sâlnâme-i Vilâyet-i Haleb (1285), s. 230.

959 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1299), s. 98.

960 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1299), s. 98.

961 Cohen, age, s. 47.

962 “Küçük Minare Mahallesi’nden Kahveci Mustafa” TŞS, 325, 22/28. “Fi’l-asl Konya Eyaleti’nden olup bundan akdem Tarsus’da liecli’l-müsâfire sâkin iken Şakir Beğ kahvehanesinde vefat eden Hasan b. Mehmed” TŞS, 297, 288/453. “Medîne-i Tarsus sûkunda Müftü Efendi kahvesinde sâkin kahveci Hacı Hüseyin” TŞS, 297, 436/679. “Küçük Minare Mahallesi’nde sâkin iken bundan akdem vefat eden kahveci esnafından Canbaz Hasan Ağa b. Kahveci Kasım” TŞS, 329, 10. “Afgan ahâlisinden olup Tarsus’da Deli Hasan’ın kahvesinde… ” TŞS, 295, 68/93. “Kahveci Yusuf” TŞS, 325, 27/34.

963 TŞS, 322, 42/135.

964 TŞS, 319, 84/253.

965 Cohen, age, s. 53.

açık bir şekilde imalat yapmamak, alenen içmemek ve Müslümanlara satmamak koşuluyla şarap üretmekteydiler. 1869’da Tarsus’taki bağlardan 427.000 kıyye966 üzüm elde edilmiştir967. Üzümün yanında şehirde eskiden beri susam da yetiştirilmekte ve ma‘saralarda susam yağı çıkarılmaktaydı968. Tarsus’ta 1868’den itibaren şıra ve susam yağı çıkarılan 12 ma‘sara vardı969. Yine 1868-1869’da 1 de rakı fabrikası bulunmaktaydı970. Ancak daha sonraki kayıtlarda bundan bahsedilmemiştir.

Gayrimüslimlere, Müslümanları rahatsız etmemek ve onlara içki satmamak şartıyla ürettikleri şarabı meyhanede gizlice tüketmelerine izin verilmiştir. XVI. asırda Tarsus’ta gayrimüslimler tarafından işletilen bir meyhane vardı971. Şehirde 1868’den 1877’ye kadar 15 meyhane bulunurken972, bu tarihten sonra meyhaneye rastlanmamaktadır.

Meyhanelerin, camilere yakın olması ve şarap içen gayrimüslimlerin, Müslümanları rahatsız etmeleri yasaklanmıştı. Ancak Osmanlı tarihi boyunca gayrimüslimlerin şarap hususundaki yasakları zaman zaman ihlal ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu sebeple merkezî idare tarafından yerel yöneticilere sık sık fermanlar gönderilerek bu duruma mani olmaları istenmiştir. Nitekim 28 Nisan 1572 tarihinde Galata kadısına gönderilen bir fermanda Galata iskelesine gemilerle getirilen şarabın, fıçılarla taşınması gerekirken gayrimüslimlerin, şarabı şehir içinden tulumlarla Müslümanların elbiselerine dokuna dokuna taşıdıkları bildirilerek derhal bunun önlenmesi emredilmiştir973.

1573’de Bursa’ya gönderilen bir fermanda da Setbaşı Mahallesi’ndeki meyhanede bazı gayrimüslimlerin, mescide giden Müslümanları rahatsız etmeleri, hatta müezzinin ezan okumak için minareye çıktığında ona kadeh kaldırmaları üzerine

966 Kıyye, eskiden 1.282 grama karşılık gelen bir ağırlık ölçüsüdür.

967 Sâlnâme-i Vilâyet-i Haleb (1286), (sâlnâmenin sondaki tablo).

968 Bilgili, Tarsus Sancağı, s. 435.

969 Sâlnâme-i Vilâyet-i Haleb (1285), s. 230; Adana (1294), (sâlnâmenin sondaki tablo).

970 Sâlnâme-i Vilâyet-i Haleb (1285), s. 230.

971 Akgündüz, Tarsus Tarihi, s. 345; Bilgili, Tarsus Sancağı, s. 105.

972 Sâlnâme-i Vilâyet-i Haleb (1285), s. 230; Adana (1294), (sâlnâmenin sondaki tablo).

973 [Altınay], Ahmed Refik, Onuncu Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, haz. Abdullah Uysal, Ankara 2000, s.

84.

meyhanelerin kapatılması gündeme gelmiştir974. 1681’de yine Bursa’ya gönderilen bir başka fermanda ise daha önce ehl-i İslâm camileriyle şereflenmiş olan şehirlerde, Müslümanlar arasında rakı alınıp satılması üzerine meyhanelerin kapatılması yönünde hüküm verilmesine rağmen Bursa'da meyhane ihdas edildiği ve içki alınıp satıldığı gerekçesiyle şehirdeki meyhanelerin tamamen ortadan kaldırılması emredilmiştir975.

Tarsus’ta 1877’den itibaren meyhanelere rastlanmaması, şarap konusundaki yasakların ihlal edilmesi sebebiyle meyhanelerin kapatıldığını akla getirmektedir.