• Sonuç bulunamadı

D- Vakıf Müesseseleri

1) Camiler

mahallelere yerleşiminde Avrupa’da görüldüğü gibi azınlıkta olanların gettolara mahkûm edilmesi şeklinde bir uygulamanın olmadığını göstermektedir.

konusu mabedin çok daha önceden beri mevcut olduğunun bir delilidir153. Camideki minarenin kitabesinde yer alan tarih ise 1362-1363 (764)’tür. Kitabeden anlaşıldığına göre minare, Memlûklerin Urfa Naibi Şembeki Aksungur tarafından yaptırılmıştır154.

Camiu’n-Nur’un yapılış tarihi ve daha sonra geçirdiği süreçleri anlamak için bölgede cereyan eden siyasî olaylara kısaca bakmak gerekmektedir. Daha önce de bahsedildiği gibi, Çukurova bölgesi, Emevîler ve Abbâsîler zamanında Müslümanlarla Bizans arasında uzun süren mücadelelere sahne olmuştur. Tahrip olan şehir, 788’de Abbâsî halifesi Harun Reşid tarafından tekrar onarılarak Horasan ehlinden 3.000 kişi buraya yerleştirilmiştir155. Bu dönemde şehre bir de cami yapılmıştır156. Daha sonra Tarsus, Selçuklular, Ermeniler ve Memlûkler arasında bir kaç kez el değiştirmiştir. Bu sebeple Bilgili, bölgede cereyan eden siyasî olayları, söz konusu kitabeleri de dikkate alarak tahlil ettikten sonra caminin esas itibariyle 787-788 yıllarında inşa edildiği, 1360’da Tarsus’un, Memlûkler tarafından fethedilmesiyle bazı ilavelerin yapıldığı ve 1579’da da esaslı bir şekilde tamir edildiği kanaatine ulaşmıştır157.

Araştırma sırasında tarihî eserleri görmek amacıyla Tarsus’a yapılan seyahat esnasında caminin büyük çaplı tamirata alınmış olması sebebiyle bu mabedi inceleme imkânı olmamıştır. Bu nedenle caminin fizikî özellikleri hakkında verilen malumat, kaynaklarda belirtilen bilgilere dayanmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre caminin uzunluğu 200 ayaktır. Cami içinde 16 somaki158 mermerden yapılmış sütun üzerinde tonoz kubbeler vardır. Kubbeler billur kandillerle süslenmiştir159. Dikdörtgen bir plan üzerine yapılan camiye, avluya açılan beş büyük kapıdan girilmektedir. Güneyde sekiz, kuzeyde altı, doğu ve batıda ikişer penceresi bulunan caminin doğu ve batıya açılan iki küçük kapısı daha vardır. Tavanı ahşap olup üzeri kiremit çatı ile örtülmüştür160. Caminin

153 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1308), s. 98; (1309), s. 106; (1312), s. 97; (1318), s. 189-190; (1320), s.

190.

154 Minarenin kitabesi için bkz. Tanrıverdi, Hülya Güley, Tarsus’ta Türk İslam Mimarisi, EÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2006, s. 23.

155 Belâzurî, age, s. 232. Bosworth, “The City of Tarsus and the Arab-Byzantine Frontiers in Early and Middle Abbâsid Times”, p. 272.

156 Darkot, “Tarsus”, s. 19.

157 Bilgili, Tarsus Sancağı, s. 118-121.

158 Ebrulu, sert ve parlak olan değerli bir taştır.

159 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 330.

160 Zoroğlu, age, s. 47; Bilgili, Tarsus Sancağı, s. 122.

kuzey doğu köşesinde bulunan asıl minaresi yıkılmıştır. Onun yerine 1895’te bir saat kulesi inşa edilmiştir161. Doğu kısmında yer alan türbede Hz. Şit ve Lokman’ın makamları ile Abbâsî halifelerinden Me’mûn’un (786-833) kabri bulunmaktadır162.

Bu kabirlerin bulunduğu yerde eskiden beri bir türbedarın görev yaptığı anlaşılmaktadır. 8 Mayıs 1895 tarihli bir kayıtta Nakîbü’l-Eşraf Ahmed Hilmi Efendi ile birlikte şehir eşrafından birçok kişinin, Kâdirî tarikatına mensup olan Abdüsselam Efendi’nin her yönüyle türbedarlık yapmaya muktedir olduğunu belirtmeleri üzerine Abdüsselam Efendi, türbedar tayin edilmiştir. Söz konusu belgede bu görevin hiçbir karşılık alınmadan (ber-vech-i hasbî) yerine getirileceği de ifade edilmiştir163.

Tarsus’un, Osmanlılar tarafından fethinden itibaren çeşitli gayrimenkullerin geliri Camiu’n-Nur’a vakfedilmiştir. 1519’da elde edilen toplam gelir 763 akçedir164. Bu rakam 1523’te 908 akçeye çıkmıştır165. İncelenen sicillerde de geliri cami vakfına ait olan çeşitli emlak kayıtlarına rastlanmıştır. 28 Ocak 1870’te Musalla Mahallesi’nde yer alan 60 dönüm bahçe166, 28 Nisan 1875’te Camiu’n-Nur Mahallesi’nde bulunan bir bâb kebîr mağaza ile içindeki üç bâb odanın, yıllık 12 kuruş olan zemin kirası, bu caminin vakfına aittir167.

Diğer büyük camilerde olduğu gibi Camiu’n-Nur’da da imam, hatip, müezzin, mütevelli vs. görevliler bulunmaktaydı. 1523’te Abdulmuti imamlık, Abdi Halife de hatiplik vazifesini yürütmekteydi168. 4 Mayıs 1895 tarihli bir belgede ise Hüseyin Efendi İbn Seyyid Ahmed’in 9 Temmuz 1864’den beri 3 akçe hitâbet ve 5 akçe imâmet olmak üzere toplam 8 akçe ile hatiplik ve imamlık görevlerini sürdürdüğü belirtilmiştir.

Aynı kaydın devamında Hüseyin Efendi’nin kendisinin fakir ve çocuklarının çok olması nedeniyle ücretinin arttırılması istenmiştir. Cami vakfının gelirlerinin müsait olması üzerine konu Tarsus müftülüğüne sorulmuştur. Müftülüğün verdiği olumlu fetvaya

161 Zoroğlu, age, s. 46.

162 Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1308), s. 98; (1309), s. 106; (1312), s. 97; (1318), s. 189-190; (1320), s.

190.

163 TŞS, 335, 46/150.

164 BOA, Tapu 69, s. 641-642.

165 BOA, Tapu 450, s. 1007-1008.

166 TŞS, 304, 62/110.

167 TŞS, 309, 1/1.

168 BOA, Tapu 450, 1007.

dayanılarak 3 akçe olan hitâbet vazifesine 7, 5 akçe olan imâmet görevine de 15 akçe olmak üzere toplam 22 akçe artış yapılmıştır. Böylece söz konusu vazifeleri ifa eden Hüseyin Efendi’nin toplam yevmiyesi 30 akçeye çıkarılmıştır. Ardından da beratının yenilenmesi talep edilmiştir169.

Tarsus’ta bulunan bir diğer cami de belgelerde Kilise Cami veya Cami-i Atik olarak zikredilen mabettir. Evliya Çelebi, camideki Süryanice kitabeye dayanarak bu mabedin, Hz. Peygamberin risaletinden 300 yıl önce inşa edildiğini belirtmiştir170. Çıplak ise buranın bir Ermeni kilisesi olduğunu ve Oşin (1306-1320) tarafından yaptırıldığını yazmıştır171. Kilisenin yapılış tarihi konusunda olduğu gibi ne zaman ve kim tarafından camiye çevrildiği de tartışmalıdır. Bilgili, söz konusu mabedin aynı zamanda Baytemür Camisi olarak anıldığını da dikkate alarak, burasının Memlûklerin Haleb Valisi Seyfeddin Baytemür tarafından 1360’ta camiye çevrilmiş olabileceği kanaatini taşımaktadır172. Çıplak ile Akgündüz ise Ramazanoğlu Ahmed Bey’in 1415’te yedi aylık kuşatmadan sonra şehri Karamanoğullarından alarak buradaki kiliseyi camiye çevirdiğini belirtmişlerdir173.

Eskiden beri Cami-i Atik vakfına bağışlanan çeşitli gayrimenkuller bulunmaktadır. 1519’da vakfın toplam geliri 2.380 akçedir174. 1523’te bu rakam 5.535 akçeye ulaşmıştır175. Kilise Cami Vakfı’nın yıllık gelirinin, Camiu’n-Nur vakfından çok daha fazla olduğu görülmüştür. İncelenen sicillerde de Şahin Köyü’nde eni ve boyu yirmişer zira olan bir arsa ile Cami-i Atik Mahallesi’nde 1 bâb menzilin, Kilise Cami Vakfı’na ait olduğu görülmüştür176.

Sicillerde, Kilise Cami’nin görevlileri ile ilgili birkaç kayıt mevcuttur. 1855 yılında Osman Kâmil Efendi’nin mütevelli olduğuna şahit olunmuştur177. 14 Ekim 1859 tarihli bir beratta Kilise Cami’nde 1 akçe yevmiye ile müezzinlik yapan Hasan’ın vefat

169 TŞS, 335, 42/140.

170 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, IX, 331.

171 Çıplak, age, s. 310.

172 Bilgili, Tarsus Sancağı, s. 124.

173 Çıplak, age, s. 310; Akgündüz, Tarsus Tarihi, s. 481.

174 BOA, Tapu 69, s. 639-640.

175 BOA, Tapu 450, s. 1008-1009.

176 TŞS, 294, 29/30; TŞS, 297, 308/490.

177 TŞS, 295, 12/17.

etmesi üzerine, Hüseyin b. Ali’nin yine 1 akçe yevmiye ile müezzinliğe tayin edildiği belirtilmiştir178. 18 Nisan 1870 tarihli bir belgede yarım (nim) akçe yevmiye ile ferraşlık görevini ifa eden el-Hac İbrahim b. Hasan’ın vefat etmesi üzerine 26 yaşındaki büyük oğlu Mehmed’in bu vazifeye ehil olduğu ifade edilerek söz konusu görevin kendisine tevcih edilmesi istenmiştir179. 18 Ocak 1894 tarihli bir belgede ise yarım akçe yevmiye ile müezzinlik yapan Ahmed b. Mehmed’in 6 ay önce şehri terk etmesi neticesinde söz konusu hizmet mahallinin boş kaldığı bildirilmiştir. Aynı kaydın devamında vazife yerinin bu şekilde terk edilmesinin, görevden azli gerektireceğine dair Tarsus müftülüğünün bir fetvasına atıf yapılmıştır. Bu sebeple Ahmed’in görevine son verilerek yerine bu hizmeti yürütebilecek olan kardeşi Abdulgafur’un tayin edilmesi istenmiştir180.

Tarsus’ta bulunan bir başka mabet de Makam Camisi’dir. Camiye bu adın verilmesinin nedeni Hz. Dâniyâl’ın181 buraya gömülmüş olduğuna inanılmasıdır. Bazı araştırma eserlerinde caminin son cemaat mahallinde bulunan bir kitabeye dayanılarak 1857’de yapıldığı yazılıdır182. Camiu’n-Nur’da olduğu gibi Tarsus’a yapılan seyahat esnasında bu caminin de büyük çaplı tamirata alınmış olması sebebiyle söz konusu kitabeyi görme imkânı olmamıştır. Hz. Dâniyâl türbesi ise Memlûk Sultanı Gavri (1501-1516) tarafından yaptırılmış ve türbenin bakımı ile burada hizmet verenlerin giderlerine harcanmak üzere bir de vakıf tesis edilmiştir183.

178 TŞS, 297, 237/375.

179 TŞS, 304, 119/210.

180 TŞS, 349, 203/570.

181 Hz. Dâniyâl, İsrailoğulları’na gönderilen peygamberlerden biridir. Kendisine kitap verilmediği ve yeni bir şeriat getirmediği için İslâm litaratüründe adına pek fazla rastlanmamaktadır. Bkz. Craa De Vaux, B, “Dâniyâl”, İA, İstanbul 1977, III, 479; Harman, Ömer Faruk, “Dânyâl”, DİA, İstanbul 1993, s. 480-481. Hz. Davut’un neslinden olduğu bilinen Dâniyâl (a.s), M.Ö 606 senesinde henüz bir çocuk iken İsrailoğullarıyla birlikte esir edilerek Bâbil’e götürülmüştür. Dâniyâl (a.s) burada, hükümdarın sarayında büyümüştür. Daha sonra ilmi, ahlakı ve özellikle rüya yorumlamasıyla dikkat çekmiştir.

Bunun üzerine dönemin hükümdarı onu mu’abbir başı yapmıştı. Bkz. Kitab-ı Mukaddes, Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd, Dâniyâl Bölümü, İstanbul 1885, s. 998-999. Bazı araştırma eserlerinde Dâniyâl (a.s)’ın Tarsus’a gelişi mitolojik bir uslupla anlatılmıştır. Buna göre Kilikya ülkesinde baş gösteren bir kıtlık üzerine Kral Syennessis, onu Bâbil hükümdarından istemiş ve bu talebin kabul edilmesiyle Dâniyâl (a.s), Tarsus’a gelmiştir. Onun buraya gelişiyle birlikte ülkeye bolluk ve bereket hâkim olmuştur. Bir müddet sonra Tarsus’ta bulunduğu sırada da vefat etmiştir. Bkz. Çıplak, age, s. 314; Akgündüz, Tarsus Tarihi, s. 442.

182 Çıplak, age, s. 314. Zoroğlu, age, s. 52. Öz, Bilinmeyen Tarsus, s. 58.

183 “Medine-i Tarsus’da vâki‘ Sultan Gavri binâ eylediği Hazreti Dâniyâl en-Nebi aleyhisselâm türbesi ve vakfında” BOA, Cevdet Evkâf, nu. 8329.

Bölgenin Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle birlikte Memlûklerin inşa ettikleri ve vakıflar bağladıkları bu türbeye Osmanlıların da büyük değer verdiği görülmüştür.

Nitekim Tarsus’un ilk sancakbeyi olan Yahşi Bey, satın adığı Mahmud b. Turgud hamamı ile birlikte bazı gayrimenkulleri buraya vakfetmiştir184. 1523’te Hz. Dâniyâl Vakfı’nın toplam geliri 33.500 akçedir185.

Sicillerde bu vakıf görevlileri ile ilgili kayıtlar da mevcuttur. 30 Aralık 1857 tarihli bir belgede Hindî tâifesinden el-Hac Abdülkadir’in günlük 2 akçe ile Sultan Gavri Vakfı’nda mütevellik, 1 akçe ile türbedarlık ve 4 akçe ile Abdülkayyum Vakfı’nda mütevellilik yapmakta iken vefat ettiği belirtilmiştir186. 23 Temmuz 1861’de Tekke Mahallesi’nden el-Hac Osman Efendi, Sultan Gavri Vakfı’nın mütevelli kaim-makamıdır187. 19 Nisan 1883 tarihli bir kayıtta Hafız Ali’nin 2 akçe ile eczahan görevini sürdürürken vefat ettiği ifade edilmiştir188. 6 Aralık 1895 tarihli bir başka belgede ise Hafız Abdullah b. Hacı Ömer’in, günlük 2 akçe ile hatiplik, 2 akçe ile de türbedarlık görevini yürütmekte iken vefat ettiği kaydedilmiştir189.

Bu üç mabetten başka Melik Tahir Camii190, Mudurlu Camii191, Mehmed Efendi Camii192 ile Müftüzâde el-Hac Hüseyin Paşa Camii193 şehir merkezinde yer alan diğer camilerdir.

Şehir merkezindeki camilerin yanında eskiden beri konar-göçerlerin yoğun olarak yaşadığı kırsal bölgelerde de bazı camilerin bulunduğu bilinmektedir194. İncelenen sicillerde kırsal kesimlerdeki mabetlerle ilgili birçok kayıt mevcuttur.

Muhtevasına göre bu belgeleri iki kategoride değerlendirmek mümkündür. Birincisi,

184 BOA, Tapu 450, s. 1006.

185 BOA, Tapu 450, s. 1006.

186 TŞS, 297, 18-19/26.

187 TŞS, 298, 140/263.

188 TŞS, 406, 61/74.

189 TŞS, 335, 125/338.

190 Şer‘iye sicillerinde Melik Tahir Camii olarak zikredilmiştir. Bkz. TŞS, 297, 313/497; TŞS, 349, 100/308. Bu mabet aynı zamanda Küçük Minare Camii olarak da bilinmektedir. Bkz. Sâlnâme-i Vilâyet-i Haleb (1285), s. 231; Sâlnâme-i Vilâyet-i Adana (1294), s. 62; (1308), s. 99; (1309), s. 106;

(1312), s. 98; (1318), s. 190; (1320), s. 191.

191 TŞS, 297, 224/359; TŞS, 304, 1/2.

192 TŞS, 335, 379/731.

193 TŞS, 349, 95/290.

194 BOA, İbnülemin, Evkâf, nu. 968.

daha önce inşa edilmiş olan camilerde vazifeli bulunanların ölüm vb. nedenlerle boşalan görev yerlerine başkalarının tayin edilmesini konu edinmektedir. İkincisi ise Cuma ve bayram namazlarını eda edecek mabet bulunmaması sebebiyle cami yapmak için istenen izin belgelerini kapsamaktadır. Zira aşağıda detaylı bir şekilde bahsedileceği gibi 1865’den itibaren Çukurova’daki başıboş konar-göçer oymaklarının önemli bir kısmı kendi yaylak ve kışlaklarına yerleştirilmiştir. Böylece bölgede birçok yeni köy ve kasaba kurulmuştur195. Bu sebeple sicillerde yer alan belgelerin bir kısmının ana temasını, yeni kurulan yerleşim birimlerine yapılması düşünülen cami izinleri oluşturmuştur196.