• Sonuç bulunamadı

4. OSMANLI DEVRİ SANATINDA TASVİR GELENEĞİNİN TARİHÇESİ

4.1.3. Tezhip

İslam estetiğinin perspektifi ışığında şekillenmiş bir diğer güzide sanat alanımız ise tezhiptir. Kitap sanatlarımız içerisinde mücerred bir alan olmaktan ziyade, tamamlayıcı bir unsur olarak tezhip sanatını yorumlayabiliriz. Geleneksel yazma eserlerinin üretimi genel olarak dört aşamalı bir süreci kapsamakta ve dört ayrı sanat dalının organize çalışmasıyla nihayete ermektedir. Hat, tezhip, minyatür ve ciltçiliğin ortak çalışması sonucu ortaya çıkan yazma eserlerde; evvela hattat, icra ettiği sanatıyla yazma eserin ana omurgasını oluşturur. Nakkaş, oluşan bu omurganın daha işlevsel ve anlaşılır bir hale gelmesi için metni açıklayan tasvirleriyle yazma eseri destekler. Müzehhib ise icra ettiği sanatının varlığıyla, hattın ve minyatürün yer aldığı sayfaların rüya aleminden bir enstantaneye dönüşmesini sağlar. Nihayetinde ciltçi, bu nadide ve özel eserin, ihtiva ettiği ağırlığı yansıtacak şekilde tamamlanmasını sağlar.

Tezhip; altın anlamına gelen Arapça zehep sözcüğünden gelir ve altınlamak anlamını taşır.67 El yazmalarını, hat levha ve albümlerini, ferman ve tuğraların süslenmesinde kullanılan geleneksel sanatlarımızdan birisidir. Tezhibi icra eden sanatçılara müzehhib veya müzehhibe adı verilir. Süsleme öğeleri olarak stilize edilmiş hayvan, bitki ve bulut gibi motiflerin ağırlıklı olarak kullanıldığı tezhip sanatında, altın ve lacivert kullanımı her dönemde ortak nokta olmuştur.

Tarihsel oluşum sürecini ele alacak olursak, kaynaklardan edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, tezhip sanatının menşei Orta Asya’ya kadar uzanmaktadır.68 Özellikle VIII. Yüzyıl itibariyle yoğunlaşan İslam medeniyetinin Uzak Doğu ve Orta Asya ile olan ilişkileri münasebetiyle İslam’daki bezeme sanatları, bu coğrafyadaki sanat icralarından ve tekniklerinden etkilenmiş olabilir. Basralı İbn Vahhab isimli bir elçinin Çin İmparatoru’nun huzuruna çıkması, ünlü coğrafya bilgini Mesudî’nin69 Çin ülkesindeki sanat eserlerine dair övgüleri ve Arap yarımadasındaki ‘’Çin İşi’’ tabirinin kullanımı, Asya topraklarındaki sanat usullerinin İslam coğrafyasında ilgi

67 Ayla Ersoy; Türk Tezhip Sanatı, Akbank Yayınları, İstanbul, 1988, s.12. 68 Türk El Sanatları, a.g.e, s:89. , Ayla Ersoy; age. , s.9

69el-Mes’ûdî, aynı zamanda tarih alimi ve seyyahtır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Casim Agvcı; “Mes’ûdî”,

gördüğü kanaatini güçlendiren emarelerdir.70

Anadolu’da tezhip sanatının başarılı örnekleri, Selçuklu Devleti’nin hüküm sürmesiyle başlar. Başkent Konya’da, XIII. yüzyıl Anadolu’sunda tezhip ile alakalı çok başarılı eserler meydana getirmişlerdir ve bu eserler ‘’Konya Üslubu’’nu oluşturmuştur. Selçuklular tezhipte Rumi71 üslubunu geliştirmişlerdir. Geometrik şekillere süslemeler yaparak, zemin rengi altın olarak kullanarak çizgiler siyah renkle yapılmıştır. Mavi rengin, Selçuklu döneminde ağırlıklı olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Resim 18: Hafız-ı Ebrû tarafından yazılmış Zübbetü’t Tevarih adlı Farsça eser. XIII. yüzyıl Selçuklu Tezhibi

Süleymaniye Kütüphanesi

Kaynak: Ayla Ersoy; age. , s:23

70 Ayla Ersoy; age. , s.9

Osmanlı Devleti ile birlikte tezhip sanatının İslam coğrafyasındaki en olgun ve kaliteli içerikleri üretilmiştir. Osmanlı tezhip sanatının ilk önemli örnekleri Fatih Sultan Mehmet dönemine aittir. Fatih sultan Mehmet’in, İstanbul’un fethinden sonra kurduğu Saray Nakkaşhane’sinin başına Özbek asıllı Baba Nakkaş’ı getirdiği bilinmektedir.72 Bu nakkaşhane çerçevesinde imparatorluğun sanatsal üretim faaliyetleri gerçekleşmiştir. Fatih Devri’ndeki tezhip sanatının genel karakterini açıklayacak olursak; ağırlıklı olarak kobalt mavisi kullanımı görülmektedir. Bitkisel motiflerin(kıvrık dallar, hatayi, küçük çiçek motifleri) ağırlıklı olarak eserlerde kendisini hissettirmiştir. En çok kullanılan motifler rûmi ve kıvrık dallardır ve özellikle bordürlerde altın zeminli zencirek bordürün sıklıkla kullanıldığı görülmektedir.73

Resim 19: Fatih Sultan Mehmet’in saray nakkaşhanesinde tezhiplenmiş olan İbn-i sina’nin Kanun Fi’t Tıb adlı eserin zahriye sayfası.

Süleymaniye Kütüphanesi (Kaynak: Ayla Ersoy; a.g.e., s:30.)

72 Çiçek Derman; “Osmanlı İstanbul’unda Bezeme Sanatı”, I: Uluslararası Osmanlı İstanbul’u

Sempozyumu, 29 Mayıs Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2013, s.495.

Bütün geleneksel sanatlarımızda olduğu gibi tezhipte de Kanuni Sultan Süleyman Devri, tezhip sanatının en olgun ve başarılı eserlerin üretildiği devirdir. Klasik dönemde tezhip sanatının gelişmesinde Kanuni’nin Tebriz ve Herat’tan getirttiği nakkaşların etkisi büyük olmuştur. Altının ağırlıklı olarak kullanıldığı bu dönemde en çok öne çıkan renk ise laciverttir. Tezhip çalışmalarında, özellikle zahriye, serlevha, sûre başları ve hâtime sayfalarında zengin bir işçilik ön plana çıkar. Çiçek motiflerinde hemen hemen tüm renklere yer verildiği görülür. Genellikle gül, lale, süsen, nergis, sümbül gibi çiçek motifleri eserlerde sıklıkla kullanılmıştır.

Bu devrin en öne çıkan nakkaşları ise Şah Kulu ve Kara Memi’dir. 1520- 1526 yılları arasında çalışmalar yapan Şah Kulu, Osmanlı sanatında kitap bezemeleri, kumaş, çini ve mücevher gibi alanlara yayılan özgün saz üslubunun yaratıcısıdır. Onun öğrencilerinden olan Kara Memi ise, Osmanlı süsleme sanatının en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilir. Aslında müzehhip olan Kara Memi, özellikle kitap süslemesinde klasik kuralları esnetmiş ve yeni bir üslup ortaya koymuştur. Kanuni Sultan Süleyman’ın şiirlerini topladığı Divan-ı Muhibbi adlı eser, Kara Memi tarafından tezhiplerle süslenmiştir.

Resim 20: Tezhibi Kara Memi’ye ait olan yarı üsluplaştırılmış çiçeklerle bezenmiş Dîvân-ı Muhibbî’den imza sayfası

İÜK (Kaynak: Gülnur Duran, “Osmanlı Tezhip Sanatında Natüralist Üslupta

17. yüzyılda tezhip sanatı, 16. yüzyılın birikimlerini korumuş, üzerine bir şey eklememiştir. Bir anlamda durgunluk dönemi yaşanmıştır. Sadece altın kullanımının biraz arttığı görülür. Osmanlı tezhip sanatı bu dönemden sonra her alanda başlayan Batılılaşma akımları etkisinde bir değişim sürecine girmiştir.

18. yüzyılda III. Ahmed Devri süresince Batılı akımların etkisi daha net hissedilmeye başlamıştır. III. Ahmed döneminde başlayan değişim yaygınlaşıp 19. yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. Yüzyıl sonuna kadar devam eden süreçle klasik tezhip üslubu oldukça değişmiş ve barok unsurları olan iri çiçekler, buketler, vazo, saksı veya sepet içinde buketler, kurdeleyle bağlanmış çiçekler bolca kullanılmıştır.

Ülkemizde, tezhip sanatının öğretildiği ilk eğitim kurumu, 1914 de Medresetü’l-Hattâtîn adı ile açılmıştır. Hat, tezhip, halı, cilt, ebru ve ahar gibi geleneksel sanatların yaşamasını sağlamak üzere kurulan okul, harf devrimine kadar, önce “Medresetü’l-Hattatîn” sonraki adıyla “Hattat Mektebi” ve sonunda “Şark Tezyinî Sanatlar Mektebi” adları altında eğitim vermiştir. 1936 yılında, Osman Hamdi Bey’in kurmuş olduğu Güzel Sanatlar Akademisi’ne (Sanayi-i Nefîse Mekteb-i Âlî’si) bağlanmıştır. 1980 sonrasında ise çeşitli Güzel Sanatlar fakültelerinin içerisinde Geleneksel Türk Sanatları bölümünde yer almıştır.

İslam’daki görsel sanat kültürünün bir ‘’ayrıntılar silsilesi’’ çerçevesinde şekillendiğini tezhip alanıyla birlikte yeniden anlamış olduk. Stilize edilmiş formlarla soyut sanat anlamında İslam perspektifinin tezahürlerinin nasıl bir etki yarattığı görülmüştür. Tezhiple ilgili değinilmesi gereken en önemli hususlardan birisi de; tezhip sanatının gelişiminde uhrevi bir hassasiyetin hissedilmesidir. Ağırlıklı olarak Kur’an-ı Kerim’lerin tezhiplenmesi çerçevesinde gelişen bu uhveri hassasiyetin, nasıl bir sonuç ortaya koyduğunun da anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Tezhip sanatının gelişimi ağırlıklı olarak dini eserlere dayanmış ve İslam’daki estetik anlayışın yarattığı figüratif endişenin en özgün alanı doğmuştur.