• Sonuç bulunamadı

B. Mükerrer Nüzûlü Kabul Etmeyenler ve Görüşleri

III. MÜKERRER NÂZİL OLDUĞU İDDİA EDİLEN ÂYET VE SÛRELER

1. Tevbe 9/113

َ ت اَم ِدْعَ ب ْنِم َبَْرُ ق ِلِوُأ اوُناَك ْوَلَو َيِكِرْشُمْلِل اوُرِفْغَ تْسَي ْنَأ اوُنَمآ َنيِذَّلاَو ِِّبيَّنلِل َناَك اَم

َْلْا ُباَحْصَأ ْمُهَّ نَأ ْمَُله ََّيَ ب

ِمي ِح

“Kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları kendilerine belli olduktan sonra,akraba

bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir.”

Zerkeşî ve Süyûtî Tevbe 9/113 âyetini mükerrer nâzil olmuş âyetler arasında zikreder.

Zerkeşî âyetin mükerrer nâzil olduğunu delillendirirken önce Buhari ve Müslim’de yer alan ve âyetin Ebû Talib hakkında nâzil olduğunu bildiren rivayete yer verir. Daha sonra bu âyetin, Kur’ân’ın inişinin son döneminde nâzil olduğuna dair ittifakın bulunduğunu söyler. Ebû Talib ise Mekke döneminde vefat etmiştir. Bu durumda âyetin iki defa nâzil olduğunu ve nihai olarak Tevbe sûresine yerleştirildiğini ifade eder.135

Zerkeşî’nin yanısıra mükerrer nüzûlü savunan Süyûtî, İbn Akîle, Zürkânî ve Mennâ Halil Kattan gibi âlimler de âyet hakkındaki farklı sebeb-i nüzûl rivayetlerini zikretmek suretiyle bu âyetin birden fazla kere nâzil olduğunu ifade ederler. Bir farkla ki Zerkeşî, Ebû

135

57

Talib rivayetiyle beraber diğer rivayetleri zikretmemiş; mükerrer nüzûl düşüncesini, Ebû Talib rivayetine ve âyetin son dönemde nâzil olduğu bilgisine dayandırmıştır. Şimdi, âlimleri bu âyetin birden fazla kere nâzil olduğunu söylemeye sevkeden sebepler üzerinde duralım.

a. Âyetle İlgili Sebeb-i Nüzûl Rivayetleri

Âyetle ilgili üç farklı sebeb-i nüzûl rivayeti bulunmaktadır:

Birinci rivayet: Buhari ve Müslim’in ortaklaşa rivayet ettikleri bir hadiste Said b.

Müseyyeb, babasından şöyle rivayet etmektedir:

“Ebû Tâlip ölüm döşeğinde iken Rasulullah (s.a.s.) onun yanına geldi. Bu sırada Ebû Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye de orada bulunuyordu. Rasulullah (s.a.s.) Ebû Tâlip’e: “Amcacığım! La ilahe illallah de ki, ben bu söz sayesinde Allah katında senin lehine şahitlik yapayım.” buyurdu. Bunun üzerine Ebû Cehil ve Abdullah b. Ebî Ümeyye: “Ey Ebû Talib! Abdulmuttalib’in dininden yüz mü çeviriyorsun?” dediler. Rasulullah (s.a.s.) kelime-i tevhidi ona arz etmeye, onlarda o sözlerini tekrarlamaya devam ettiler, nihayetinde Ebû Tâlib’in söylediği son söz: “Abdulmuttalib’in dini üzere” oldu ve La ilahe illallah demeyi reddetti. Rasulullah da (s.a.s.): “Vallahi nehyolunmadığım sürece sana istiğfarda bulunacağım.” dedi. Bunun üzerine “Kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları

kendilerine belli olduktan sonra, akraba bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir.” âyeti nâzil oldu.136

Bu hadis hem Buhari hem de Müslim tarafından tahric edilmiştir. Albanî Nesâî’nin

Sünen’ine; Şuayb Arnaut da İbn Hibban’ın Sahih’ine yazdıkları zeyillerde hadisin sahih

olduğunu ifade etmektedir.

İkinci rivayet: Tirmizi’nin tahric ettiği bir hadiste Hz. Ali’den rivayet edildiğine

göre o şöyle demiştir: “Ben bir adamın müşrik ebeveyni için istiğfar ettiğini işittim. Ona dedim ki ‘Müşrik anne-babanın bağışlanması için mi dua ediyorsun?’ Bunun üzerine o: ‘Hz. İbrahim, müşrik olduğu halde babasının bağışlanmasını talep etmedi mi?’ dedi.

136 Buhârî, Cenaiz, 79; Menakıbü’l-ensâr, 40; Tefsir, 16; Müslim, İman, 11; Nesai, Cenaiz 102; Ahmed b.

58

Durumu Hz. Peygamber’e ilettim, bunun üzerine “Kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları

kendilerine belli olduktan sonra,akraba bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir.” âyeti nâzil oldu.137

Tirmizi ve Albânî bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

Üçüncü rivayet: Hâkim’in tahric ettiği bir hadiste İbn Mesûd şöyle rivayet

etmektedir: “Allah Resûlü bir gün dışarı çıktı kabirlere bakıyordu. Biz de onunla beraber çıktık. Bize oturmamızı emretti biz de kendisiyle beraber oturduk. Sonra Resulullah kalkıp yürüdü, bir kabrin başında durdu ve uzun uzun münacaatta bulundu. Ardından da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bundan dolayı biz de ağladık. Ağladığımızı görünce bizden tarafa döndü, tam o esnada Hz. Ömer, Peygamber'in karşısına dikilip ona ‘Ey Allah'ın Resûlü seni ağlatan nedir ki, o bizi de ağlattı ve acıya boğdu' dedi. Bunun üzerine Resulullah yerinden kalkıp bizim yanımıza geldi ve ‘Benim ağlamam mı sizi

hüzünlendirdi?’ diye sordu. Hz. Ömer “evet” deyince Allah Resulü (s.a.s) buyurdu ki ‘Gördüğünüz bu kabir annem Âmine binti Vehb'in kabridir. Ben onun kabrini ziyaret etmek için rabbimden izin istedim. O, bana bunun için izin verdi. Bağışlanması için izin istedim fakat onun için izin vermedi.’ ve bana, “Kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları kendilerine belli olduktan sonra,akraba bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir.” âyeti nâzil oldu.138

Hâkim, bu rivayetin Buhari ve Müslim’in şartlarına göre sahih olduğunu ancak onların bu siyakla tahric etmediklerini; yalnız Müslim’in muhtasar olarak tahric ettiğini belirtir. Müslim’in Ebû Hüreyre’den tahric ettiği bu muhtasar rivayet şöyledir:

Ebû Hüreyre anlatıyor: “Allah Resûlü annesinin kabrini ziyaret etti. Orada ağladı, çevresindekiler de ağladı. Sonra şöyle buyurdu: ‘Onun için istiğfar talebinde bulundum ancak bana izin verilmedi. Kabrini ziyaret için izin istedim buna izin verildi. Kabirleri ziyaret edin zira kabirler ölümü hatırlatır.”139

137 Tirmizî, Tefsir, 10.

138 Hakim, Müstedrek, II/336.

139

59

Zehebî, Hâkim’in tahric ettiği hadisle ilgili olarak “İbn Maîn rivayetin senedinde bulunan Eyyüb b. Hâni’nin zayıf olduğunu söylemiştir.” bilgisini nakleder.

Hâkim’in rivayetini senedinin baş tarafında yer alan bazı isim farklılıklarıyla birlikte İbn Hibban da tahric etmiştir fakat Şuayb Arnaut bu isnadın zayıf olduğunu söylemiştir. Ancak her iki isnad da Abdullah b. Vehb’de birleşip İbn Cüreyc, Eyyub b. Hâni ve Mesruk kanalıyla Abdullah b. Mesûd’a ulaşmaktadır. Şu halde İbn Hibban senedindeki farklılığın hadisin sıhhatini zayıflatmadığı söylenebilir.

Taberânî’nin (ö. 360/971) Mu’cemü’l-Kebîr’inde farklı bir siyak ve bazı ilavelerle birlikte benzer bir hadis bulunmaktadır ancak bu rivayet zayıf kabul edilmektedir. Söz konusu rivayette Tebük seferi sonrası umreye giderken Allah Resûlü’nün Usfan’da konakladığı ve annesinin kabrini ziyaret ettiği, Rabbinden kıyamet günü annesine şefaat etmesi için izin istediği ancak buna izin verilmediği, Cebrail’in kendisine gelip “İbrâhim’in, babası için af dilemesi ise, sırf ona yaptığı vaadi yerine getirmek için olmuştu.

Fakat onun Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca, onunla ilgisini kesti.”140

diyerek

O’nun da annesinden teberri etmesini istediği bunun üzerine Allah Resûlü’nün şiddetli bir şekilde ağladığı anlatılmaktadır.141

Zehebî bu rivayetin zayıf olduğunu söylemiştir. Heysemî, senedinde yer alan isimlerden İkrime dışındakileri tanımadığını ve o isimleri hiç duymadığını; İbn Kesir de hadisin garib, siyakının tuhaf olduğunu söylemiştir.142

Bu değerlendirilmelerden hadisin zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu rivayette Allah Resûlü’nün, annesi için şefaat talebinde bulunması, diğer rivayette ise şefaate yakın bir talep olarak istiğfar talebinde bulunması; burada Cebrail’in gelip Tevbe 114’ü okuması diğerinde ise hemen öncesindeki 113. âyetin nâzil olduğunun söylenmesi gerçekten enteresan bir durumdur. Muhtemelen hadis zayıf bile olsa ziyaret hâdisesi doğrudur.

140 Tevbe, 9/114.

141 Taberânî, Mu’cemü’l-kebîr, XI, 374.

142

60

Tahavî (ö. 321/933), Tevbe 9/113 âyetinin yukarıda zikredilen olaylar yaşandıktan sonra hepsine bir cevap mahiyetinde nâzil olmuş olabileceğini ifade eder.143 Tahavî ayrıca Tevbe sûresi 113 ve 114. âyetlere göre iman etmeleri ihtimali bulunduğu sürece kâfir ve müşriklere istiğfar etmenin mübah, iman etmelerinden artık ümit kesildiğinde ise haram olduğunu söylemektedir. Ümit kesmenin ise ancak ölüm hâlinde olabileceğini belirtir.144

İbn Akîle (ö. 1150/1737), Ebû Talib’in vefatından sonra istiğfardan menedilmişken Allah Resûlü’nün, annesinin kabrini ziyareti sırasında Allah’tan istiğfar izni istemesinin mümkün olmadığını söylemektedir. Bu sebeple annesi için istiğfar talebinde bulunmuş olmasını uzak görmektedir. Dolayısıyla da annesinin kabrini ziyareti sırasında bir mükerrer nüzûlün gerçekleşmediğini ifade etmektedir. İbn Akile Tevbe 9/113 âyetinin sadece Hz. Ali’nin anlattığı olayda mükerrer nâzil olduğu görüşündedir.145

Zaten mükerrer nüzûl bahsinde Tevbe 9/113 örneğini verirken sadece Ebû Talib’in vefat hâdisesini ve Hz. Ali’nin anlattığı olayı zikretmiş, diğer âlimlerin aksine kabir ziyareti rivayetine değinmemiştir.146

İbn Hacer (ö. 852/1449), Tevbe 9/113 âyetiyle ilgili olarak Ebû Talib hâdisesi ve kabir ziyareti rivayetleri arasında, aradaki uzun zaman farkından dolayı bir işkalin söz konusu olduğunu söyler. Sonrasında “Aslolan mükerrer nüzûlün olmadığıdır.” diyerek kendi görüş ve delilleriyle meseleyi izah eder. İbn Hacer’e göre burada teaddüd-i esbâb ve nüzûlün tehiri söz konusudur.147 Âyetin nüzûlü tehir edilmiş olup nüzûle tekaddüm eden sebepler vardır. İbn Hacer’in bu düşüncesiyle ilgili öne sürdüğü deliller şunlardır:

a) Âyetin, Allah Resûlü’nün annesinin kabrini ziyareti esnasında nâzil olduğuna dair birbirini destekleyen pek çok rivayet bulunmaktadır.

- Hâkim ve İbn Ebî Hâtim’in tahric ettikleri bir rivayette İbn Mes’ud şöyle rivayet etmektedir: “Allah Resûlü bir gün kabirleri ziyarete çıkmıştı. Biz de onu takip ettik. Ziyaret

143 Tahâvî, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed Mısrî (ö. 321/933), Şerhu Müşkili’l-âsar (nşr., Şuayb Arnaut),

Beyrut: Müessesetü’r-risale, 1408/1987, VI, 286 .

144

Tahavî, Müşkilü’l-âsâr, VI, 281.

145 İbn Akîle, ez-Ziyâde ve’l-ihsân, I, 226-227. 146 İbn Akîle, a.g.e, I, 305.

147 Nüzûlün tehiri (teahhuru’n-nüzûl) bir âyet veya sûrenin, muhtevasına giren ilk sebepten sonra değil de

61

esnasında bir kabrin başında oturdu ve uzun uzun münacatta bulunup ağladı. Onun ağlamasına biz de ağladık. Bize şöyle dedi: ‘Bu kabir annemin kabri. Ona dua etmek için Rabbimden izin istedim ama bana izin vermedi ve bana ‘Kâfir olarak ölüp cehennemlik

oldukları kendilerine belli olduktan sonra,akraba bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir.’ âyeti nâzil oldu.

- Yukarıdaki hadisi başka bir senedle Ahmed b. Hanbel de tahric etmiştir. Ancak bu rivayette “… Allah Resûlü ile birlikte biz 1000’e yakın süvari olarak ilerlerken bizi bir yerde durdurdu….” şeklinde ilavebir bilgi yer almaktadır.148

- Taberî’nin bir rivayetinde “…Allah Resûlü Mekke’ye geldiğinde sadece izi kalmış bir kabrin başına geldi…” şeklinde anlatılmaktadır. Fudayl b. Merzuk’un Atiyye’den naklettiğine göre ise “…Allah Resûlü Mekke’ye geldiğinde annesinin kabri başında durdu ve güneş kızıncaya kadar Allah’tan istiğfar için izin vermesi talebinde bulundu. Bunun üzerine (söz konusu) âyet nâzil oldu.”

- Taberanî ‘nin tahric ettiği ve İbn Abbas’ın rivayet ettiği bir hadiste ise kabir ziyaretinin zamanı ve yeri ile ilgili olarak “Allah Resûlü Usfan tepesinden inerken…” bilgisi yer almaktadır. Bu rivayette de âyetin nâzil olduğu zikredilmektedir.

b) Allah Resûlü, Uhud savaşında yüzü yarıldığında “Allahım kavmimi bağışla, onlar bilmiyorlar.” diye dua etmişti.149

c) Tevbe sûresi 9/80. âyette Allah Resûlü’nün münafıklar için istiğfar ettiği belirtilmektedir.150 Tevbe 9/113 âyetiyle onlara istiğfardan nehyedilmiştir. Bu da âyetin nüzûlünün tehir edildiğini teyit etmektedir.

d) Ebû Talib hakkındaki rivayetlerde Tevbe 9/113 âyetinin nâzil olduğu ifade edildikten hemen sonra “… ve Ebû Talib hakkında Allah Resûlü’ne ‘Sen dilediğin kimseyi

148 Bu rivayette bir âyet nâzil olduğu zikredilmemiştir. Ahmed b. Hanbel’in rivayeti için Bk: Müsned, V/355

149

İbn Hacer bu delili zikrederken burada istiğfarın yalnızca hayattakiler hakında olabileceği ihtimalinin kaydını düşer.

150 Tevbe, 9/80: “Onlar için sen ister Allah’tan af dile, ister dileme. Yetmiş kere bile istiğfar etsen, Allah

onları asla affetmeyecektir. Evet, böyle! Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımayıp karşı geldiler. Allah da böylesi fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, emellerine kavuşturmaz.”

62

doğru yola eriştiremezsin, lâkin ancak Allah dilediğini doğruya ulaştırır. O, hidâyete gelecek olanları pek iyi bilir.’151

âyeti nâzil oldu.”152 denilmektedir. Burada Kasas sûresindeki bu âyetin hususî olarak Ebû Talib hakkında, Tevbe, 9/113 âyetinin ise hem Ebû Talib hem de başkaları hakkında nâzil olduğuna işaret vardır. Bu da âyetin hemen o esnada değil de daha sonraki bir zamanda ve daha başka sebeplerden sonraki bir zamanda nâzil olmuş olabileceğini destekler.

e) Âyetle ilgili sebeplerin teaddüt ettiğinin bir delili de âyetin, Hz. Ali’nin anlattığı olay üzerine nâzil olduğuna dair rivayettir. Yine Taberî’nin Mücahid’den rivayet ettiğine göre âyet, müminlerin, ‘Hz. İbrahim’in, babası için istiğfarda bulunması gibi biz de babalarımız için istiğfarda bulunmayalım mı?’ demesi üzerine nâzil olmuştur.

İbn Hacer zikrettiği bu delillerle esbâbın teaddüd ettiği ve âyetin Ebû Tâlib’in vefatından hemen sonra nâzil olmayıp tehir edildiği görüşündedir. Ona göre ya sebeb-i nüzûl tekaddüm etmiş âyet ise teaahur etmiştir, yahut da âyetin biri mukaddem diğeri muahhar iki sebebi vardır. Mukaddem sebep Ebû Talib hâdisesi, muahhar sebep ise Allah Resûlü’nün annesinin kabrini ziyaretinde istiğfar talebinde bulunmasıdır. Kısaca İbn Hacer, birbirini destekleyen bu farklı rivayetlerden, âyetin nüzûlünün tehir edildiği ve nüzûlün tekrar etmediği sonucuna varmıştır.153

Fadl Abbas Tevbe 9/113 âyetiyle ilgili olarak yukarıda da geçtiği üzere, Allah Resûlü’nün, annesinin kabrini ziyareti ile ilgili rivayetinin sahih olmadığını söyler. Ayrıca Süyûtî’nin ruh âyetiyle ilgili rivayetlerden Buhari hadisini tercih ederken Tevbe 9/113 âyetiyle ilgili üç rivayeti aynı seviyede değerlendirmesini uygun bir üslupla eleştirir.154

Fadl Abbas, İbn Hacer’in Buhari rivayetinden, Tevbe 9/113 âyetinin Ebû Talib ve başkaları hakkında, Kasas 28/56 âyetinin ise hususi olarak Ebû Talib hakkında nâzil olduğunun anlaşıldığı yorumuna yer verir ve bu görüşü destekler.155

151

Kasas, 28/56.

152 Buhârî, Cenaiz, 79; Menakıbü’l-ensâr, 40; Tefsir, 16; Müslim, İman, 11.

153 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, VIII, 508.

154 Fadl Abbas, İtkânu’l-burhân, I, 301.

155

63

Fadl Abbas, Tevbe 9/113 âyetinin bir defa Ebû Talib’in vefatından sonra bir defa da Tebük seferinden sonra müslümanların müşrikler için istiğfar etmesi üzerine olmak üzere iki defa nâzil olduğu fikrinin beraberinde pek çok problem getirdiğini ifade eder ve bu problemlerden ikisini şu şekilde beyan eder:

- Âyet Ebû Talib’in vefatı üzerine nâzil olduysa içine konulabileceği bir sûre olmaksızın tek başına kalmıştır ki Kur’ân’da bunun bir başka örneği yoktur.156

- Allah Resûlü’nün (s.a.s), Ebû Talib’in vefatından sonra da istiğfarda buluduğu sabittir. Nitekim, Abdullah İbn Übey’in cenaze namazını kıldırmıştır.157 Bunun üzerine Allah Teâlâ kendisine “Onlar için sen ister Allah’tan af dile, ister dileme. Yetmiş kere bile

istiğfar etsen, Allah onları asla affetmeyecektir...”158

âyetini inzal etmiştir. Tevbe 9/113 âyeti Mekke’de nâzil olsaydı Allah Resûlü bu nehiyden sonra müşrikler için istiğfar eder miydi?

Aynı şekilde Mekke’de nâzil olmuş bir âyetle açık bir şekilde men edilmişken müminlerin akrabaları için istiğfar etmeleri nasıl mümkün olabilir?

Fadl Abbas bu problemleri sıraladıktan sonra âyetin sadece bir defa nâzil olduğunu söyler. Ona göre âyetin Allah Resûlü’nün bütün bu süre zarfında Ebû Talib için istiğfar etmeye devam etmesi üzerine nâzil olması da Tebük savaşı sonrasında müslümanların müşrikler için istiğfar etmeleri üzerine nâzil olması da mümkündür. Fadl Abbas özetle, Tevbe 9/113 âyetinin mükerrer nâzil olmasının, âyetlerin Kur’ân’a yerleştirilmesi, Allah Resûlü’nün ismeti ve sahabenin Allah’a taati ile çeliştiğini ifade eder.159

Tevbe 9/113 âyetinin nüzûl sebebiyle ilgili son olarak Muhsin Demirci’nin görüşlerine yer vermek istiyoruz. Demirci, Ebû Talib’in Allah Resûlü’nü himayesine ve

156

Yukarıda geçtiği üzere Zerkeşî, âyetin, Ebû Talib’in vefatından sonra nâzil olduğunu ve en son Tevbe sûresine yerleştirildiğini söylemiştir. Ancak âyetin Tevbe suresine yerleştirilmeden önceki durumu hakkında bilgi vermemiştir.

157 Allah Resûlü’nün Abdullah İbn Übeyy’in cenaze namazını kıldırıp kıldırmadığı hususunda farklı görüşler

vardır. Bunlardan birinde Allah Resûlü’nün namaz kıldırmaya yeltendiği ancak bundan nehyedilmesi üzerine kıldırmadığı belirtilmektedir. Fakat namazı kıldırmamış olsa bile Allah Resûlü’nün buna yeltenmesi dahi daha önce böyle bir nehyin olmadığına delalet etmesi bakımından kâfidir.

158 Tevbe, 9/80. 159

64

aralarındaki özel yakınlığa dikkatleri çeker. Allah Resûlü’nün Ebû Talib hakkındaki ısrarlı tavrını bu himaye ve yakınlığın tabii bir sonucu olarak görmek gerektiğine işaret eder. Netice itibariyle içerik, şartlara uygunluk ve mantık açısından Tevbe 9/113 âyetinin nüzûl sebebinin Ebû Talib hakkındaki rivayet olduğunu ifade eder ve âyetin, Allah Resûlü’nün amcası için istiğfarda bulunmaya başladığı bir süreçte nâzil olduğunu söyler.

Demirci’ye göre, Hz. Ali’nin anlattığı olayla ilgili rivayet, olayda geçen şahsın kim olduğunun bilinmemesi sebebiyle dikkate alınmaya değer nitelikte değildir.160

Söz konusu olayda bahsi geçen şahsın bir Müslüman olduğu anlaşılmaktadır. Bu şahsın kim olduğunun bilinmemesinin rivayetin değerini düşürmeyeceği kanaatindeyiz. Nitekim bazı Müslümanların, Hz. İbrahim’in babası için istiğfar ettiğini bildiren âyete dayanarak müşrik anne babaları için istiğfara başladıklarını ifade eden başka rivayetler de bulunmaktadır ve bu rivayetler Hz. Ali rivayetini desteklemektedir.

Demirci, Allah Resûlü’nün, annesinin kabrini ziyareti ile ilgili rivayetin nass-olgu bağlamında âyetin nüzûl sebebi olamayacağını ifade eder ve sonrasında önemli bir noktaya temas eder. Zira söz konusu rivayeti kabul etmek bir bakıma bi’setten önce vefat etmiş olan Allah Resûlü’nün annesinin müşrik olduğunu iddia etmek anlamına gelmektedir. Bu ise “fetret ehli”nin ahiretteki durumu hakkında pek çok soru işaretine sebep olmaktadır. Demirci ayrıca âyetin, annesinin kabrini ziyareti esnasındaki istiğfar talebi üzerine nâzil olmasının, Allah Resûlü’nün duygularını zedeleyeceğine işarette bulunur.161

Gerçekten de Tevbe 9/113 âyetinin Allah Resûlü’nün annesinin kabrini ziyareti esnasında annesi için istiğfar talebinde bulunması üzerine nâzil olduğu bilgisi Allah Resûlü’nün annesinin dinî konumu ve fetret ehli gibi konularda pek çok soru işaretine sebebiyet vermektedir.

b. Değerlendirme

Bize göre âyet muhtemelen Tevbe sûresi içerisinde Medine’de inmiştir. Âyetle ilgili diğer sebeb-i nüzûl rivayetleri ise tefsir ve istidlal mahiyetindedir. Yani olayın kendisinden

160 Demirci, a.g.m, 18 161

65

nakledildiği her bir sahabî farklı bir olayı âyetle ilişkilendirmiştir. Bu bakımdan bu rivayeteler her ne kadar sarih lafızlar ihtiva etse de aslında tefsir ve istidlal kabilinden rivayetlerdir. Muhtemelen ravi, rivayet ettiği olayın âyetin şümulüne dahil olduğunu ifade etmek istemiştir. Rivayet edilen üç olay aralarında uzun bir süre olsa da âyetin nüzûlüne tekaddüm etmiş sebeplerdir.

Zerkeşî’nin (ö. 794/1392), Tevbe 9/113 âyetini, kabir ziyaretini ve Hz. Ali’den gelen rivayeti hiç zikretmeden sadece Ebû Talib’in vefatıyla ilgili rivayete ve âyetin son dönemde nâzil olduğu bilgisine dayanarak mükerrer nüzûle hamletmesi de bu görüşü desteklemektedir. Buradan Zerkeşî’nin, kabir ziyareti olayında ve Hz. Ali’nin rivayet ettiği olayda yeni bir nüzûlün gerçekleşmediği düşüncesinde olduğu anlaşılmaktadır. Zira mükerrer nüzûle verdiği diğer örneklerde delil olarak düşüncesini dayandırdığı rivayetlerin hepsini zikretmiştir.

Öte yandan yukarıda geçtiği üzere İbn Akîle de (ö. 1150/1737) Efendimiz’in annesinin kabrini ziyareti esnasında Allah’tan istiğfar için izin talebinde bulunduğu olayda yeni bir nüzûlün gerçekleşmediği görüşündedir. Dolayısıyla İbn Akîle üç rivayetten birini, Zerkeşî de ikisini elemiş bulunmaktadır.

Muhtemelen Zerkeşî; Buhârî ve Müslim’in ortkalaşa tahric ettiği rivayet sebebiyle durumu mükerrer nüzûle hamletmiştir. İbn Hacer (ö. 852/1449) ise bu rivayeti ve diğer rivayetleri, olayların gerçekleşme zamanını ve ravilerle ilgili özel durumları inceleyerek nüzûlün teaahur ettiği sonucuna varmıştır. Yukarıda geçtiği üzere Tahavî de bu görüştedir.

İbn Hacer, ravi Müseyyeb b. Hazn’ın Ebû Talib hakkında rivayet ettiği olayda hazır bulunmuş olmasının muhtemel olduğunu ifade eder. Çünkü onun belirttiğine göre Ebû

Benzer Belgeler