• Sonuç bulunamadı

B. Mükerrer Nüzûlü Kabul Etmeyenler ve Görüşleri

III. MÜKERRER NÂZİL OLDUĞU İDDİA EDİLEN ÂYET VE SÛRELER

3. Nahl 16/126-128

ْنِئَلَو ِهِب ْمُتْبِقوُع اَم ِلْثِِبم اوُبِقاَعَ ف ْمُتْبَ قاَع ْنِإَو

َلَْو ْمِهْيَلَع ْنَزَْتح َلَْو ِللاِب َّلِْإ َكُرْ بَص اَمَو ِْبْْصاَو َنيِرِباَّصلِل ٌرْ يَخ َوَُله ُْتْرَ بَص

َنوُنِسُْمُ ْمُه َنيِذَّلاَو اْوَقَّ تا َنيِذَّلا َعَم َللا َّنِإ َنوُرُكَْيَ اَِّمِ ٍقْيَض ِفي ُكَت

“Ceza verecek olursanız, size yapılan muamelenin misliyle cezalandırın. Ama eğer

bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır. Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Kâfirlerin yüz çevirmelerinden mahzun olma, yaptıkları hilelerden dolayı da telaş edip darlanma. Çünkü Allah fenalıktan korunanlar ve hep güzel davrananlarla beraberdir.”182

İbn Hassar, Zerkeşî ve Süyûtî gibi âlimleri Nahl 16/126-128 âyetlerinin iki hatta üç defa nâzil olduğu yorumuna sevkeden iki sebep bulunmaktadır. Bunlardan birincisi hem Mekke’de hem de Medine’de nâzil olduğuna dair ayrı ayrı hadislerin bulunması, ikincisi ise Nahl sûresinin Mekkî olmasına karşılık 126. âyetin Medine’de nâzil olduğunu bildiren

182

71

rivayetlerin bulunması. Söz konusu sebeb-i nüzûl rivayetleri ve âyetle ilgili tefsirlerde nakledilen bilgiler birlikte incelendiğinde mesele vuzuha kavuşacaktır.

a. Âyetlerin Sebeb-i Nüzûlüne Dair Rivayetler

Süyûtî’nin (ö. 911/1505) naklettiğine göre İbn Hassâr Nahl 16/126-128 âyetlerinin mükerrer nâzil olduğunu ifade etmiştir. Süyûtî de başka bir yol kalmadığından mükerrer nüzûle hamledilmesi gereken rivayetler bağlamında söz konusu âyetleri örnek verir. Bununla ilgili olarak önce Beyhakî ve Bezzâr’ın Ebû Hüreyre’den tahric ettikleri bir hadisi nakleder. Daha önce birinci bölümde de kaydettiğimiz bu hadis şöyledir: “Allah Resûlü (Uhud Savaşı’nda) şehit edilen ve müsle yapılmış olan amcası Hamza’nın yanında durdu ve şöyle dedi: ‘Sana bedel onlardan yetmiş kişiye bunun aynısını yapacağım.’ Bunun üzerine Allah Resûlü ayakta olduğu halde Cebrail kendisine Nahl 126-18 âyetlerini indirdi.183

Süyûtî daha sonra âyetin Mekke’nin Fethi sırasında nâzil olduğuna dair Tirmizî ve Hâkim en-Nisâburî’nin Übey b. Ka‘b’dan tahric ettikleri rivayete yer verir.184 Bu rivayet de daha önce I. bölümde de geçtiği üzere şöyledir: “Uhud savaşı bitince ensardan altmış dört kişi, muhâcirlerden de aralarında Hamza’nın da bulunduğu altı kişi şehit düşmüştü. Müşrikler o şehitlerin kulak ve burunlarını kesmek suretiyle “müsle” yapmışlardı. Ensâr bunun üzerine ‘Eğer bugünkü gibi onlarla bir daha karşı karşıya gelirsek bunun intikamını fazlasıyla alacağız.’ dediler Mekke fethi günü Allah, “Ceza verecek olursanız, size yapılan

muamelenin misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.” âyetini indirdi. Bunun üzerine bir adam: ‘Bu günden

sonra Kureyş’in işi bitmiştir, artık’ dedi. Resûlullah (s.a.s.) bunun üzerine ‘Dört kişiden başkasına dokunmayın’ buyurdu.185

Birinci rivayetten bu âyetlerin Uhud savaşının hemen akabinde, ikinci rivayetten ise Mekke fethi sırasında nâzil olduğu anlaşılmaktadır.

183 Süyûtî, el-İtkân, I, 98. 184 Süyûtî, a.g.e, I, 98. 185

72

İbn Hassar (ö. 611/1215) bu iki rivayeti ve Nahl sûresinin Mekkî oluşunu birlikte değerlendirerek bu âyetlerin üç farklı zamanda nâzil olduğu sonucuna varmaktadır. Ona göre bu âyetler Nahl sûresi Mekkî olması sebebiyle ilk olarak hicretten önce Mekke’de, ikinci olarak Uhud savaşında, üçüncü olarak da Mekke’nin fethinde nâzil olmuştur. Bu âyetlerin böyle üç farklı yer ve zamanda tekrar inzâl edilmesinin sebebini ise Allah’ın kullarına hatırlatması olarak açıklamaktadır.186

Beyhakî ve Bezzar rivayetinin senedinde yer alan Salih b. Beşir el-Mürrî zayıf kabul edilmiştir. İbn Maîn onun hakkında zayıf, Buhârî münkeru’l-hadîs, Nesâî ise metruk demiştir. Bezzar ve Heysemî de Salih b. Beşir el-Mürrî’den dolayı hadisin zayıf olduğunu söylemiştir.187

Übey b. Ka’b rivayetiyle ilgili olarak Tirmizî, hadisin hasen olduğunu; Albanî de hasen ve sahih isnadlı olduğunu söylemiştir. Hâkim’in rivayeti için Zehebî, sahih olduğunu ifade edip muvafakat etmiştir.

Şu halde tercih esasları gereğince Tirmizî ve Hâkim hadisinin Beyhakî ve Bezzar hadisine tercih edilmesi gerekirken neden mükerrer nüzûle hamledildiği merak konusudur.

b. Müfessirlerin Değerlendirmeleri

Mukâtil b. Süleyman (ö. 150/767), sûrenin girişinde 126-128, 110, 106, 41 ve 112. âyetlerin Medenî; geriye kalan âyetlerin Mekkî olduğunu ifade etmiştir.188 Ayrıca 126. âyetin tefsirini yaparken âyetin Uhud savaşı sonrası nâzil olduğunu söylemiştir.189

Taberî (v. 310), Nahl sûresinin girişinde sûrenin Mekkî-Medenî oluşu ile ilgili bir bilgi vermemektedir.190 126. âyetin tefsirini yaparken ise bazı kimselere göre bu âyetin mensuh; bazılarına göre ise muhkem olduğunu bildirmekte ve bu konudaki görüşleri

186 Süyûtî, a.g.e, I, 222.

187 Zehebî, Ebû Abdillah Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman (ö. 748/1348), Mizanü'l-i'tidal fî

nakdi'r-rical, Beyrut: Dârü'l-Ma’rife, 1963, II, 289.

188

Mukâtil b. Süleyman, Ebü'l-Hasan (ö. 150/767), Tefsîru Mukatil b. Süleyman (nşr. Ahmed Ferid), Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1424/2003, I-III, 1. bask., II, 244.

189 Mukatil b. Süleyman, Tefsîr, II, 244.

190 Taberî, Ebû Cafer İbn Cerir Muhammed (ö. 310/923), Câmiü'l-beyân fî tefsiri âyi’l-Kur’ân, Beyrut:

73

sıralamaktadır. Âyetin mânâsını ve ne ifade ettiğini doğru tesbit etmek nüzûl zamanını, mekânını ve şartlarını tesbit edebilmek dolayısıyla asıl sebeb-i nüzûlü belirlemek bakımından önem arzetmektedir. Bu nedenle âyet sadece savaş veya müsle ile ilgili mi yoksa daha başka manâlar ifade etmekte midir bunun tesbitini yapabilmek için âyetin mensuh olup olmadığına dair görüşlere de yer vermek istiyoruz.

Âyetin mensuh olduğu görüşüne göre, Uhud savaşında şehitler üzerinde hunharca müsle yapıldığını gören Müslümanlar, kasem ederek: “Eğer onlara karşı bir gün galip gelirsek onlara bundan daha fazlasını yapacağız.” demişlerdi. Bunun üzerine

اوُبِقاَعَ ف ْمُتْبَ قاَع ْنِإَو

َنيِرِباَّصلِل ٌرْ يَخ َوَُله ُْتْرَ بَص ْنِئَلَو ِهِب ْمُتْبِقوُع اَم ِلْثِِبم

âyeti nâzil oldu. Böylece ilk etapta Müslümanlara müsle için izin verilmişti ancak bunun karşı tarafın yaptığının ötesine geçmemesi ihtar edilmişti. Fakat hemen takip eden

َنوُرُكَْيَ اَِّمِ ٍقْيَض ِفي ُكَت َلَْو ْمِهْيَلَع ْنَزَْتح َلَْو ِللاِب َّلِْإ َكُرْ بَص اَمَو ِْبْْصاَو

âyeti ile önceki âyet neshedilerek müsle yapmayıp sabretmelerinin kendileri için daha hayırlı olduğu bildirilmiştir.191

Taberî birinci görüşe dair haberleri naklederken ayrıca Atâ b. Yesâr’ın şöyle dediğini aktarmaktadır: “Nahl sûresi Mekkîdir ancak son üç âyeti Medine’de Uhud savaşı sonrasında nâzil olmuştur. Uhud’da amcası Hz. Hamza’nın şehid edildiğini ve müsle yapılmış olduğunu gören Allah Resûlü: ‘Onlara galip gelirsek sana bedel onlardan otuz192

kişiye aynısını yapacağım” dedi. Allah Resûlü’nün böyle söylediğini duyan Müslümanlar: ‘Eğer galip gelirsek, bu güne kadar Arapların görmediği şekilde onlara müsle yapacağız.’ dediler. Bunun üzerine

َنيِرِباَّصلِل ٌرْ يَخ َوَُله ُْتْرَ بَص ْنِئَلَو ِهِب ْمُتْبِقوُع اَم ِلْثِِبم اوُبِقاَعَ ف ْمُتْبَ قاَع ْنِإ َو

ile başlayan Nahl sûresinin son üç âyeti nâzil oldu.”193

191 Taberî, a.g.e, XIV/195.

192 Diğer rivayetlerde yetmiş olarak geçmektedir.

193

74

Taberî’nin naklettiğine göre Katâde de bu âyetin Uhud savaşından sonra nâzil olduğunu söylemiş ve Atâ b. Yesâr’ın anlattığı olayın aynısını anlatmıştır. İbn Cüreyc’den de benzer bir görüş nakledilmiştir.194

İbn Abbas bu âyet hakkında “Allah bu âyet ile peygamberine, ‘kendisine saldıran düşmana’ karşı savaşmasını (onlar başlatmadan kendisinin onlarla savaşmamasını)” haber vermiştir. Fakat Allah’ın, İslâm’ı ve Müslümanları üstün kılması195

ve Tevbe sûresi’nin nâzil olup cihadın emredilmesiyle bu âyet mensuh olmuştur.” demiştir.196

Sa’lebî’nin ifade ettiğine göre tâbiÎn müfessirlerinden Dahhak da (ö. 105/723) bu görüştedir.197

Tevbe sûresinde yer alan ve bu âyeti neshettiği söylenen âyet şu âyettir: “O halde, haram aylar çıkınca artık öbür müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp esir edin, onların geçebileceği bütün geçit başlarını tutun. Eğer tövbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse onları serbest bırakın. Çünkü Allah Gafurdur, Rahîmdir (affı ve merhameti boldur).”198

Taberî’nin bildirdiği ikinci görüşe göre ise bu âyet mensuh değil muhkemdir ve “bir kimsenin uğradığı zulümden fazlasını başkasına yapma hakkının olmadığını ve malını alan kimseden ancak aynı miktar mal geri alabileceğini” bildirmektedir. Hasan Basrî, Abdürrezzak, İbn Sîrîn, İbrahim en-Nehaî, Süfyan es-Sevrî ve Mücahid bu görüştedir.199

Taberî bütün görüşleri aktardıktan sonra kendi tercihini yapmaktadır. Ona göre bu âyetin mensuh olmasına delalet eden bir delil yoktur. Allahu Teâlâ kullarına; nefislerine veya mallarına yönelik bir zulüm karşısında eğer haklarını almayı ihtiyar ederlerse ancak mislini alabileceklerini haber vermiştir. Ancak bununla beraber sabretmenin onlar için daha hayırlı olduğunu bir azimet olarak bildirmiştir.200

194 Taberî, a.g.e, XIV/196.

195 Sa’lebî, Ebû İshak Ahmed b. Muhammed b. İbrâhim en-Nisaburi (ö. 427/1035), el-Keşf ve’l-beyân fî

tefsiri’l-Kur’ân (nşr. Ebû Muhammed b. Âşûr), Beyrut: Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, 1422/2002, I-X, VI, 52.

196

Taberî, a.g.e, XIV/196.

197 Sa’lebî, el-Keşf ve’l-beyân, VI, 52. 198 Tevbe, 9/5.

199 Taberî, a.g.e, XIV/197; Sa’lebî ve İbn Kesîr de bu rivayetlere yer vermiştir.

200

75

İmam Maturîdî (v. 333), sûreye başlarken son üç âyeti hariç Mekkî olduğunu belirtir.201 126. âyete geldiğinde ise yukarıda geçen görüşleri aktarır ancak devamında gelen ve sabrı tavsiye eden âyetle beraber düşünüldüğünde 126. âyetin savaşla ilgili değil de kısasla ilgili olduğuna dair görüşün daha isabetli olduğunu söyler. Çünkü ona göre savaş hâlinde savaşmamak üzere sabır söz konusu olmaz.202

Sa’lebî (427/1035), müfessirlerin çoğunluğunun Nahl sûresinin son üç âyeti hariç Mekkî olduğunu, son üç âyetinin ise Medine’de Uhud savaşı sonrası nâzil olduğunu söylediklerini aktarmaktadır. Nakledilen hadislerde ilave bir bilgi olarak bu âyetin nâzil olması üzerine Allah Resûlü’nün, “(Evet Yâ Rabbi) sabrederiz.” dediği ve etmiş olduğu yemin için keffarette bulunduğu bildilmektedir. Sa’lebî, Taberî’nin aktarmış olduğu âyetin mensuh veya muhkem olduğu ile ilgili farklı görüşlere de yer vermiştir.203

Zemahşerî (ö. 528/1144) sûrenin girişinde son üç âyeti hariç Mekkî olduğunu ifade etmektedir.204 126. âyetin tefsirini yaparken bu âyetlerin Uhud savaşı sonrası nâzil olduğuna dair rivayete yer vermiştir.205

Fahreddin Râzî (ö. 606/1210), son üç âyeti hariç Nahl sûresinin Mekkî olduğunu ifade eder.206 126. âyetle ilgili görüş farklılıklarına ve rivayetlere de yer veren Râzî, Uhud savaşı sonrası yaşanan hâdisenin bu âyetin umununa dahil olduğunu, bu hâdise karşısında âyetin umumunca hareket edilebileceğini fakat bununla beraber bu âyeti yalnızca Uhud savaşı sonrası yaşanan hâdise ile irtibatlandırmanın doğru olmayacağı kanaatindedir. Çünkü ona göre böyle yapıldığı takdirde âyetin öncesi ile olan irtibatı koparılmış olur ki bu da, Allah’ın Kelâmı’nda kötü bir tertip olduğu anlamına gelir. Râzî’ye göre önceki âyette Allah (c.c.), Hz. Peygamber’e Hak dine davette takip edilecek üç yolu sırasıyla bildirmiştir.

201 Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed Semerkandî (ö. 333/944), Te’vilâtu ehli’s-sünne (nşr.

Mücdî Bâsellûm), Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1426/2005, VI, 471.

202 Mâtürîdî, Te’vilât, VI, 597-598. 203 Sa’lebî, el-Keşf ve’l-beyân, VI, 52.

204 ez-Zemahşerî, Ebü'l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed (ö. 538/1144),el-Keşşâf an hakâiki

gavâmıdı’t-tenzil ve uyûni’l-ekâvil fî vucûhi’t-te’vîl (nşr. Abdurrezzak el-Mehdî), Beyrut: Dâru ihyâi’t- türâsi’l-Arabî, ts., II, 554.

205 Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 602.

206 er-Râzî, Ebû Abdullah Fahreddin Muhammed b. Ömer (ö. 606/1209), Tefsîru’l-kebîr, Beyrut: Dâru’l-

76

Bunlar: hikmet, meviza-i hasene ve en güzel şekilde mücadeledir. Sonrasında gelen 126. âyet bu kelâmın ve tertibin devamı niteliğindedir ve şöyle bir anlam ifade eder: Eğer bu üç yolla davette bulunduğunuzda size karşı gelip sizi öldürmeye, darb etmeye yahut size sövmeye kalkarlarsa bu durumda adaletten ayrılmayın ve uğradığınız zulümden fazlasıyla karşılık vermeyin.207

Râzî bu âyetin seyf âyetiyle neshedildiği görüşüne ise katılmaz. Ona göre bu, çok uzak bir yaklaşımdır. Çünkü bu âyette Allah’a davetin âdâbı talim edilmekte; müteaddiyane hakkından fazlasını talep etme yasaklanmaktadır. Bu konuların ise seyf âyetiyle bir alâkası yoktur.208

İbn Kesîr’e (ö. 774/1373) göre Allah Teâlâ bu âyet-i kerîmede insanlara haklarını alırken âdil olmalarını ve misliyle almalarını emretmektedir. İbn Kesîr önce bu görüşünü destekleyen rivayetlere yer vermiştir. Daha sonra, âyetin Uhud savaşı sonrası nâzil olduğuna dair Atâ b. Yesâr’dan nakledilen hadisin aynısını nakletmiş ve bu hadisin mürsel olduğunu ve muttasıl senetli rivayetlerinin de olduğunu söylemiştir. Süyûtî’nin nakletmiş olduğu Ebûbekir Bezzar’ın Ebû Hüreyre’den naklen tahric ettiği hadisi de aktarır ancak hadisin senedinde bulunan Salih b. Beşir’in zayıf kabul edildiğini söyler. Ayrıca Şa’bî ve İbn Cüreyc’in de bu âyetin Uhud savaşı sonrası Müslümanların yukarıda geçen sözleri üzerine nâzil olduğunu söylediklerini aktarmaktadır. İbn Kesîr son olarak Zevâidü’l- Müsned’de yer aldığı şekliyle, âyetin Mekke Fethi sırasında nâzil olduğunun bildirildiği yukarıda zikredilmiş olan Übey b. Kâ‘b hadisine de yer verir.209

Süyûtî’nin (ö. 911/1505) ifade ettiğine göre İbn Abbas, son üç âyeti hariç Nahl sûresinin Mekkî olduğunu ve bu üç âyetin Allah Resûlü’nün Uhud’dan ayrılacağı sırada

207 Râzî, Tefsîru’l-kebîr, XX, 113. 208 Râzî, Tefsîru’l-kebîr, XX, 115.

209 İbn Kesir, Ebü’l-Fida İmadüddin İsmail b. Ömer (ö. 774/1373), Tefsirü'l-Kur’âni'l-Azim, Beyrut: Dâru’l-

77

Mekke ile Medine arasında nâzil olduğunu söylemiştir.210

Süyûtî 126. âyete geldiğinde ise şu ana kadar geçmiş olan rivayetlerin hepsine yer vermiştir.211

Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1878/1942), sûrenin Medenî olduğuna dair bazı görüşler olsa da doğrusunun Mekkî olduğunu ifade eder. Ayrıca Hasan Basrî, Atâ, İkrime ve Câbir’in sûrenin hepsinin Mekkî olduğunu rivayet ettiklerini söyler. İbn Abbas’ın ise yalnız üç âyetin Hz. Hamza’dan sonra nâzil olduğunu ifade ettiğini bildirir. Bu üç âyet bir görüşe göre 95-97 arası âyetler; diğer bir görüşe ise 126-128 arası âyetlerdir.212

İbn Âşûr (ö. 1879/1973), cumhura göre sûrenin Mekkî olduğunu söyler. Ayrıca son üç âyetinin Uhud savaşı sonrasında nâzil olduğuna dair görüşleri aktarır. İlave bir bilgi olarak ise Katâde ve Câbir’in

ُرَ ب ْكَأ ِةَرِخلآا ُرْجََلَِو ًةَنَسَح اَيْ نُّدلا ِفي ْمُهَّ نَ ئِّوَ بُنَل اوُمِلُظ اَم ِدْعَ ب ْنِم ِللا ِفي اوُرَجاَه َنيِذَّلاَو

َنوُمَلْعَ ي اوُناَك ْوَل

“Zulme mâruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi!” meâlindeki âyete kadar Mekkî, bu âyet ve devamının ise Medenî olduğu görüşünde olduklarını ifade eder.213

Tefsirlerde yer alan bilgiler genel bir değerlendirmeye tâbi tutulduğunda ortaya şu sonuçlar çıkmaktadır:

- Cumhura göre Nahl sûresi’nin tamamı Mekkî olmayıp son üç âyeti Medenîdir ve Uhud savaşı akabinde nâzil olmuştur.

- Râzî, 126. âyeti önceki âyetle irtibatlı olarak değerlendirmiş ve 126. âyetin umûmî bir âyet olup Uhud savaşı sonrası yaşanan hâdislerin de bu âyetin umumuna dâhil olduğu yönünde bir görüş beyan etmiştir. Ancak yine de 126 ve sonrası âyetlerin Mekke’de nâzil

210 Süyûtî, Ebü’l-Fazl Celaleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (ö. 911/1505), ed-Dürrü’l-mensûr fi’t-tefsir bi’l-

me’sûr, Beyrut: Dâru’l-fikr, 1993, I-VIII, V, 107 .

211

Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, V, 178-180.

212 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, I-X, İstanbul: Eser Neşriyat ve Dağıtım, 3. baskı, 1979, V,

3082.

213 İbn Âşûr, Muhammed Tâhir b. Muhammed (ö. 1394/1973), Tefsirü’t-tahrir ve't-tenvir, Tunus: ed-Dârü't-

78

olduğunu söylememiştir. Ona göre bu âyetler daha önce Mekke’de nâzil olmuş olan âyetlerle tenasüb içerisindedir ve onların devamı niteliğindedir.

- Burada dikkat çekici bir husus da şudur: Söz konusu âyetlerin nüzûl sebebiyle alâkalı, farklı zaman, olay ve mekânlara ait rivayetlere yer vermiş olsalar da müfessirlerden hiçbiri, bu rivayetleri değerlendirmeye tâbi tutmamıştır. Ayrıca bu rivayetlerden yola çıkarak hiçbir müfessir “Bu âyet mükerrer nâzil olmuştur.” dememiştir. Bu yönüyle tefsir kitapları mükerrer nüzûl konusunu aydınlatma konusunda bize yeterli bilgi vermemektedir.

c. Değerlendirme

Ulûmü’l-Kur’ân, tefsir ve hadis kaynaklarından yukarıda aktarılan bilgiler ışığında Nahl sûresi 126-128 âyetleri hakkında şu sonuca varılabilir: Nahl sûresinin son üç âyeti Uhud savaşının akabinde nâzil olmuştur. Mekke Fethi sırasında ise Hz. Peygamber tarafından insanlara, Mekkelilere karşı aynı âyetin hükmü ile amel edileceği haber verilmiştir. Bu durumda âyetin Uhud Savaşı (625) akabinde nâzil olduğu konusu netlik kazanmaktadır. Fakat Mekke Fethi (630) sırasında Hz. Peygamber bizzat kendisi mi insanlara bu âyeti okuyarak nasıl davranmaları gerektiğini bildirmiştir yoksa Cebrail’in (a.s.) gelip hatırlatması üzerine mi bu âyeti okumuştur? sorusuna kesin bir cevap verebilmek eldeki bilgiler ışığında mümkün değildir. Ancak her hâlükârda burada yaşanan hâdisenin bir mükerrer nüzûl olmadığı söylenebilir.

Benzer Belgeler