• Sonuç bulunamadı

Mükerrer Nüzûlü Kabul Edenler ve Görüşleri

Ulûmü’l-Kur’ân eserlerinde yer alan bilgilere bakılarak, Kur’ân’da mükerrer nâzil olmuş âyet ve sûrelerin bulunduğunu söyleyen ilk kişinin İbn Hassar101

(ö. 611/1215) olduğu söylenebilir. İbn Hassar, bu meseleyi bir konu olarak ele alan ve Kur’ân’ın nüzûlünde mükerrer nüzûl gibi durumların vaki olduğunu söyleyip bunu örneklerle anlatan ilk kişidir. Nitekim Suyûtî de (ö. 911/1505) en erken tarihli olarak İbn Hassar’dan nakilde bulunmaktadır.

Öte yandan bazı tefsir kaynaklarında nakledildiğine göre Hüseyin b. Fadl102 (ö. 282/895) “Fatiha sûresi iki kere nâzil olduğu için Mesânî olarak isimlendirilmiştir.”

101 Ali b. Muhammed b. Muhammed b. İbrahim b. Mûsa el-Hazrecî, Ebu’l-Hasen, el-Hassâr: Aslen İşbiliye’li

olup Fas’ta yaşamış bir fakihtir. Usûl-i Fıkh, en-Nâsih ve’l-Mensûh, el-Beyân fî tenkîhi’l-burhân, Akîde

(Usûluddîn üzerine), el-Medârik (Muvatta’da yer alan maktu’ hadisleri vaslettiği kitap) ve Ercûze(usûli’d-din

üzerine) gibi eserleri vardır. 611’de Medine’de vefat etmiştir. İbn Abdülmelik, Ebû Abdillah Muhammed b. Muhammed (ö. 703/1303), ez-Zeyl ve't-tekmile li-kitâbeyi’l-Mevsul ve’s-Sıla (nşr. Muhammed b. Şerife) Rabat: Matbûatu Akademiyyetü'l-Memleketi'l-Mağribiyye, 1984, 8. sifr, 209-212; Hayreddin Ziriklî (ö. 1396/1976), el-A'lâm: Kâmûsu teracim li-eşheri'r-rical ve'n-nisa, Beyrut: Dâru’l-ilm li’l-Melâyîn, 1992, IV, 330-331.

102 Hüseyin b. Fadl b. Umeyr b. Kasım b. Keysân, Ebu Ali el Becelî el-Kûfî. 180 yılından önce Kûfe’de

doğmuştur. Asrının önde gelen âlimlerinden olup müfessir ve muhaddistir. 282/895 yılında 104 yaşında vefat etmiştir. Bk: Zehebi, Ebû Abdillah Şemseddin Muhammed b. Ahmed (ö. 748/1384) Siyeru a’lâmi’n-nübelâ (nşr. Şuayb el-Arnaut, Ali Ebû Zeyd), Beyrut: Müessesetü'r-Risâle, 1983/1403, XIII, 414.

45

demiştir.103

Şu halde araştırmalarımız neticesinde herhangi bir sûre hakkında iki kere nâzil olmuştur diyen ilk kişinin Hüseyin b. Fadl; bu gibi durumları ilmî düzeyde bir konu olarak ele alıp örneklendiren ilk kişinin ise İbn Hassâr olduğunu söyleyebiliriz.

İbn Hassâr, bir âyetin, hatırlatma (tezkîr) ve öğüt (mev’iza) maksatlı olarak tekrar nâzil olabileceğini söyler ve buna örnek olarak Nahl sûresinin son üç âyeti ile Rûm sûresinin ilk âyetlerini zikreder.104

Sehâvî de (ö. 643/1245) mükerrer nüzûlü tasvib eder. Fatiha sûresinin iki defa nâzil olduğunun söylendiğini naklettikten sonra bu sûrenin iki defa nâzil olmasının faydasını açıklar. Ona göre sûre, (

ِكِلَم

/

ِكِلاَم

) ve

َطاَرِّسلا

/

َطاَرِّصلا

) örneklerinde olduğu gibi ilkinde bir harf üzere, sonrasında ise başka bir harf üzere nâzil olmuş olabilir.105

Süyûtî de Sehâvîyi destekler mahiyette benzer bir görüş ifade etmektedir. Süyûtî, iki veya daha fazla vecihle okunan “harf”lerin de bu kategoriye alınabileceğini ifade eder ve Ubey b. Kâ’b’dan gelen yedi harf hadisini zikreder. Hadisin ilgili bölümü şöyledir:

“… Ey Ubey! Cebrail bana bir harf oku diye gönderildi. Ben ona ümmetime hafiflet

diye müracaatta bulundum. O da bana ikincide onu iki harf üzere oku diye cevap verdi. Ben de tekrar ümmetime hafiflet diye müracaatta bulundum. Üçüncü de bana onu yedi harf üzere oku hem sana verdiğim her cevapla birlikte, benden isteyeceğin bir dileğin de verilecektir, dedi…”106

Süyûtî bu hadisin, Kur’ân’ın bir defa değil birkaç defa nâzil olduğuna delil olduğunu söyler.107

103 Begavî, Meâlimü't-tenzil, III, 57; Hâzin, Alaeddin Ali b. Muhammed b. İbrâhim el-Bağdadi (ö. 741/1341),

Lübabü't-te'vil fî meani't-tenzil (nşr. Abdusselam Muhhammed Ali Şahin), Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1415/1995, III, 62; İbnü'l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed Bağdâdî (ö. 597/1201), Zadü'l-mesir fî ilmi't-tefsir, Dımaşk: el-Mektebetü'l-İslâmiyye, h. 1404, IV, 414.

104

es-Süyûtî, el-İtkân, I, 104; et-Tahbir fî ilmi't-tefsir (nşr. Abdülkadir Ferid), Riyad: Dârü'l-Ulum, 1982, 111.

105 es-Sehavî, Ebü'l-Hasan Alemüddin Ali b. Muhammed b. Abdüssamed (ö. 643/1245) Cemâlü’l-Kurrâ ve

kemâlü’l-ikrâ (nşr. Ali Hüseyin Bevvab), Mekke: Mektebetü't-Türas, 1987, I, 34.

106 Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 273 (bab numarası 48).

107

46

Mükerrer nüzûlün farklı kıraatlerle açıklandığı bu ve benzerî görüşlere katılmayıp eleştirenler de bulunmaktadır. Bu görüşlere “Mükerrer Nüzûlü Kabul Etmeyenler ve Görüşleri” başlığı altında yer verilecektir.

İbn Teymiye’ye (ö. 728/1328) göre bir âyetin nüzûl sebebi hakkında bir sahabînin bir sebep, başka bir sahabînin ise başka bir sebep zikrettiği durumlarda bu sebeplerden hepsinin doğru olması mümkündür ve âyet, söz konusu bu sebeplerin hepsinin ardından yani hepsi ile ilgili bir defa nâzil olabilir. Bunun dışında bir kere bir sebeple, başka zaman da başka bir sebeple olmak üzere iki kere nâzil olmuş da olabilir.108

İbn Teymiye ayrıca “âyette geçen lafzın birden çok manaya gelmesinden doğan selefe ait tefsir ihtilafları”nı izah ederken birincide bir mana ikincide diğer mana murad edilmek üzere âyetin iki defa nâzil olmuş olabileceğini ifade eder.109

Böylece o, mükerrer nüzûl meselesine farklı ve daha karmaşık bir boyut getirir.110

İbn Teymiye’nin bu açıklamasından, onun mükerrer nüzûlü çok tabiî bir durum kabul ettiği ve yalnızca bilinen bazı âyet ve sûreler hakkında değil; farklı maksatlarla daha başka âyetler hakkında da gerçekleşmiş olabileceğini savunduğu anlaşılmaktadır. Burada akla şu sorular gelmektedir: Bir âyet bir defa nâzil olup birden fazla manayı muhtemil olamaz mı? Âyetin iki farklı manayı muhtemil olabilmesi için iki defa nâzil olması şart mıdır? Böyle bir şart koşulamayacağından İbn Teymiye’nin farklı yorumlara açıklık getirme sadedinde öne sürmüş olduğu bu ihtimalin olasılığı düşük görünmektedir.

Zerkeşî (ö. 794/1392) bazı âyetlerin mükerrer nâzil olabileceğini söyler ve bunun için iki sebep zikreder. Bunlardan birincisini o âyet veya sûrenin “şanını ta’zim”, ikincisini

108 İbn Teymiye, Ebü'l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim (ö. 728/1328), Mukaddime fî usûli’t-tefsîr,

Beyrut: Dâru mektebeti’l-hayât, ts., 16-17.

109 İbn Teymiye bu konuda

َنَّْدَأ ْوَأ ِْيَسْوَ ق َباَق َناَكَف َّلََدَتَ ف اَنَد َُّثُ “Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı.” âyetindeki zamirleri örnek verir. Bazı müfessirler âyete “Sonra Cebrail, Muhammed’e (s.a.s.) yaklaştı.” şekinde mana verirken diğer bazıları “Sonra Allah Teâlâ, Muhammed’e (s.a.s.) yaklaştı.” demişlerdir. “vel-Fecr”, “ve’ş-şef’i ve’l-vetr” ve “ve leyâlin aşr” lafızları da aynı şekilde İbn Teymiye’nin, müfessirlerin farklı manalarda tefsir ettikleri lafızlara verdiği örneklerdendir.

110

47

de o âyetle ilgili ikinci bir olayın meydana geldiği esnada âyetin unutulması ihtimaline binaen “hatırlatmak” olarak kaydeder.111

Zerkeşî’ye göre mükerrer nüzûlün hikmeti ise şudur: Bir âyetin nâzil olmasını gerektiren bir olayla karşılaşıldığında veya bir soru olduğunda, o olayla ilgili hükmü ihtiva eden daha önce nâzil olmuş bir âyet varsa, insanlara o âyeti hatırlatması ve bu olayla ilgili hükmü ihtiva ettiğini bildirmesi için âyet aynı şekliyle Allah Resûlü’ne yeniden vahyedilir.112 Zerkeşî bu durumu izah sadedinde şöyle bir misal verir: Ezberinde âyet olmasına rağmen bir âlimin aklına o âyetle ilgili bütün olaylar gelmeyebilir. Öyle bir zaman olur ki bir olayla karşılaşır ve ancak o zaman âyeti hatırlar ve olayla irtibatını kurar.113

Suyûtî de (ö. 911/1505) İbn Hassar ve Zerkeşî’yi referans göstererek Kur’ân’da mükerrer nâzil olmuş âyetlerin var olduğunu söyler ve öncekilerin verdiği örnekleri sıralar. Mükerrer nüzûlün hikmeti ile ilgili olarak ise Zerkeşî’nin ve Sehâvî’nin görüşlerini olduğu gibi nakleder.

Süyûtî; Fatiha sûresi ve Besmele’nin de bu kategoride değerlendirildiğini ifade eder. Ayrıca İbn Kesîr’in ruh âyetini (el-İsrâ, 17/85) bu kategoride değerlendirdiği bilgisine yer verir. Süyûti’ye göre, senedleri sahih olup zaman bakımından araları açık olduğundan cem‘ edilmesi mümkün olmayan rivayetlerin bulunduğu âyet ve sûreler de bu cümledendir. Süyûtî ayrıca Kur’ânda tekrar eden ve aynı manayı ifade eden kıssalar ile emir ve nehiylerin de bu kategoriye ilhak edildiğini söyler.114

Süyûtî mükerrer nüzûlün faydasını ise te’kîd ve tecdîd olarak kaydeder. “Tecdîdin (âyetin tekrar nâzil olmasının) kalplere tesiri vardır (âyetlerin kalblerde oturaklaşmasına vesile olur.)” der.115

111 Zerkeşi, el-Burhân, I, 29. 112

Zerkeşî bu yeniden vahyedilme olayını ifade ederken ىَّدؤُتَ ف kelimesini; Süyûtî, onun bu görüşünü naklederken ىَحوُيَ ف ifadesini kullanır.

113 Zerkeşi, el-Burhân, I, 31.

114 Süyûtî, et-Tahbir fî ilmi't-tefsir, 111-112. 115

48

İbn Akîle de (ö. 1150/1737) mükerrer nüzûle kâil olanlardandır. Bu konuda Zerkeşî’nin Kur’ân’dan bir âyet veya sûrenin ta’zim ve tezkîr amaçlı tekrar nâzil olabileceğine dair görüşüne yer verir. Ancak İbn Akîle Zerkeşî’nin Hûd sûresinin 114. âyetini, sûrenin Mekkî oluşunu delil göstererek mükerrer nüzûle dahil etme fikrine katılmaz. Bir sûrenin Mekkî oluşunun, bütün âyetlerinin Mekkî olmasını gerektirmediğini ve pek çok sûreden pek çok âyetin bu konuda istisna edildiğini ifade eder.

İbn Akîle bu hususu zikrettikten sonra mükerrer nüzûlle ilgili son derece önemli bir prensip ortaya koyar: İbn Akîle, bir sûrenin Mekkî oluşunun, o sûrede yer alan ve hakkında Medine’de nâzil olduğuna dair rivayet bulunan bir âyetin mükerrer nâzil olduğuna delil getirilemeyeceğini söyler. Ona göre mükerrer nüzûl yoluna gidebilmek için mutlaka o âyetle ilgili Mekke’de ve Medine’de nâzil olduğunu ifade eden ayrı ayrı rivayetlerin bulunması gerekir. Bu şekilde haklarında ayrı ayrı rivayetler bulunan ve mükerrer nâzil olduğu sabit olmuş olan âyet ve sûreler olarak ise Nahl sûresinin son âyetlerini, ruh âyetini, Rûm sûresinin ilk âyetlerini ve İhlas ve Fatiha sûrelerini sayar.116

Süyûtî ve İbn Akîle’nin mükerrer nüzûl ve özellikle de birden fazla sebeb-i nüzûlün olduğu durumlarda takip edilmesi gereken yöntemlerin sistematik olarak tesbit ve tasnifinde büyük katkılarının olduğunu burada zikretmek gerekir.

Müteahhirûn ulema arasında da mükerrer nüzûlü benimseyen ve savunanlar vardır. Bu âlimlerin genellikle Zerkeşî ve Suyûtî’yi referans göstererek onların görüşlerini olduğu gibi naklettikleri görülür. Abdulazîm ez-Zürkânî (ö. 1948), Subhi es-Sâlih (ö. 1986) ve diğer bazı âlimler bunlar arasında zikredilebilir.

Zürkânî, mükerrer nüzûle mâni bir durum olmadığını söyler ve bu konuda Zerkeşî’nin sözünü nakleder. Mükerrer nüzûlle ilgili şüphesi olanlara mükerrer nüzûlün hikmetini açıklayarak cevap verir. Zürkânî mükerrer nüzûlle ilgili olarak insanların aklına şöyle bir şüphenin gelebileceğini ifade eder: “Âyet bir kere nâzil olduktan sonra Allah Resûlü ve sahabe onu ezberlemektedir. Bu durumda ikinci bir sebep karşısında âyetin

116

49

tekrar nâzil olması abestir. Çünkü bu ikinci durumda âyetin tekrar nâzil olmasına gerek kalmaksızın daha önce nâzil olmuş olan âyete müracaat edilebilir.”

Zürkânî bu iddiaya karşılık şu cevabı verir: Bir âyet veya sûrenin farklı yer ve zamanlarda tekrar inzâl edilmesinde yüce hikmetler vardır. Allah Teâlâ bu suretle insanlara tenbihte bulunmuş ve onların nazarlarını bu âyet/sûrelerin ihtiva ettiği sayısız fayda ve nasihatlere çevirmiştir. Söz gelimi Nahl sûresinin son âyetlerinde Allah Teâlâ insanları adil olma, öfkeye hakim olma, kısas yaparken bile Allah’ın gördüğünün şuurunda olma, sabır ve sebat yolunu tercih etme gibi çok yüce hakikatlere yönlendirmektedir. Ayrıca, Allah’ın böyle kendisinden korkan ve güzel amelde bulunan kimselere inayet ve teyidiyle yardım edeceğinden şüphe etmemeleri salıklanmaktadır.117

Subhi es-Salih de mükerrer nüzûle bir mani olmadığını söyler ve daha önceki malumatı olduğu gibi nakleder.118

Özetle; mükerrer nüzûlü kabul edenlerin öne sürdükleri deliller ve hikmetler maddeler hâlinde şunlardır:

a) Yedi harften dolayı birden fazla kere nâzil olmuştur. b) İlgili âyet veya sûrenin şanını ta’zim

c) Hatırlatma (tezkîr) ve öğüt (mev’iza)

d) Unutma ihtimaline binaen Hz. Peygamber’e hatırlatma e) Te’kid

Benzer Belgeler