İhtimal bildiren lafız ihtiva eden rivayetler ulûmü’l-Kur’ân kitaplarında genellikle
ةيببسلا في اصن تسيل
ibaresiyle ifade edilmektedir. Bu nedenle söz konusu rivayetler Türkçe kaynaklarda “Sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler” şeklinde de ifade edilmektedir.27Bu rivayetlerde
اذك في ةيلْا هذه تلزن
(Bu âyet şu konuda nâzil oldu) veyaةيلْا هذه بسحا
اذك في تلزن (Bu âyetin şu konuda nâzil olduğunu zannediyorum) gibi lafızlar yer almaktadır.
24 Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail (ö. 256/870), Câmi‘us-sahîh, (nşr. Mustafa Dîb el-Buğâ),
Yemame: Dâru İbn Kesîr, 1407, Tefsir, 39; Müslim b. el-Haccac, Ebü'l-Hüseyin (ö. 261/875), Sahihu Müslim (nşr. Muhammed Fuad Abdülbaki), Kahire: Dâru İhyai'l-kütübi'l-Arabiyye, 1955/1374, Nikâh, 19
25 Buhârî, İ’tisâm, 3; İlim, 47; Müslim, Sıfâtü’l-kıyame ve’l cenneti ve’n-nâr, 5; İbn Hibban, Sahih, I, 299;
Bezzar, Müsned, I, 310.
26 Zürkânî, Menâhil, I, 96. 27
20
Bu lafızlar sebeb-i nüzûle delalet edebileceği gibi çoğunlukla öyle olduğu üzere tefsir ve istinbata da delalet edebilir.28
1. “Bu Âyet Şu Konuda Nazil Oldu” Kalıbındaki Rivayetler
“Bu âyet şu konuda nâzil oldu.” (
اذك في ةيلْا هذه تلزن
) kalıbındaki rivayetler başta tefsir ve esbâb-ı nüzûl kitapları olmak üzere pek çok kaynakta sıklıkla geçmekte olup gerçek sebeb-i nüzûlü belirlemede yanıltıcı olabilmektedir. Bundan dolayı bu tür rivayetleri değerlendirme ve yorumlama usûlü önem arzetmektedir.İbn Teymiye (ö. 728/1328)
اذك في ةيلْا هذه تلزن
formundaki rivayetlerin iki şeye delalet edebileceğini ifade eder: Birincisi; sahabe ve tâbiûnun bu sözleri gerçekten sebeb-i nüzûl ifade edebilir.29 İkincisi; rivayette anlatılan olayın, âyetin hükmüne dahil olduğunu bildirmek için olabilir. İkincisi, “Bu âyetle kasdolunan şudur” demek gibidir. Şu halde - eğer âyet her iki olayı da kapsıyorsa- bir kimsenin “Âyet bu konuda nâzil oldu.” demesiyle, bir başkasının “Şu konuda nâzil oldu.” demesi birbirine münafi değildir.30Zerkeşî (ö. 794/1392); sahabe veya tabiînin, âdetleri olduğu üzere “Bu âyet şu konuda nâzil oldu.” şeklindeki sözlerinin, “o olayın, âyetin sebeb-i nüzûlü olduğunu bildirmek için” değil, “âyetin, o olayla ilgili hükmü ihtiva ettiğini belirtmek için” olduğunu ifade eder. Yani onların “Bu âyet şu konuda nâzil oldu.” sözü, âyetin sebeb-i nüzûlünü bildirmek değil, âyetle hüküm istidlalinde bulunmak içindir.31
Örnek 1:
نهرابدأ في ءاسنلا نايتإ في ةيلآا هذه تلزنأ :لاق رمع نبا نع يراخبلا جرخأ
Buhari’nin tahric ettiği bir hadiste İbn Ömer “Eşleriniz sizin tarlanızdır. Tarlanıza
28 Zürkânî, a.g.e., I, 96.
29 Daha önce de geçtiği üzere bu tür rivayetler ancak bir karine varsa sebeb-i nüzûle hamledilir. Bk:
Mennau’l-Kattan, Mebahis, 87.
30 İbn Teymiye, Ebü'l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim (ö. 728/1328), Mukaddime fî usuli't-tefsir,
Beyrut: Dârü'l-Mektebeti'l-Hayat, ts., 16.
31 Zerkeşî, Ebû Abdullah Bedreddin Muhammed b. Bahadır, (ö. 794/1392), el-Burhân fî ‘ulûmi’l-Kur’ân (nşr.
21 dilediğiniz şekilde varın.32
âyeti kadınlara arkalarından yaklaşma konusunda nâzil oldu.” demiştir.33
Bakara, 2/223 âyetinin sebeb-i nüzûlü sarih lafız ihtiva eden rivayetler bahsinde geçmişti. Burada geçen rivayet ise tefsir ve istidlal türünden bir rivayettir.
Örnek 2:
ٍِتاَح ِبَِأ ُنْبا َلاَق
:
ُدْبَع ِنَِثَّدَح ُّيِماَزِْلِا َةَبْيَش ِنْب ِكِلَمْلا ِدْبَع ُنْب ِنَْحَّْرلا ُدْبَع اَنَ ثَّدَح ،ةَعْرُز وُبَأ اَنَ ثَّدَح
ُنْب ِنَْحَّْرلا
ِنَع ُّيِماَزِْلِا ِةَيرِغُمْلا
َلاَق ِماَّوَعْلا َنْب َرْ يَ بُّزلا َّنَأ ؛ِهيِبَأ ْنَع ،ةَوْرُع ِنْب ِماَشِه ْنَع ،ِهَّللا ِدْبَع ِنْب ِرِذْنُمْلا
:
ِضْرَأ َلَِإ ماَزِح ُنْب ُدِلاَخ َرَجاَه
َتاَمَف ِقيِرَّطلا ِفي ٌةَّيَح ُهْتَشَهَ نَ ف ،ِةَشَبَْلِا
ِهيِف ْتَلَزَ نَ ف ،
:
{
ْنِم ْجُرَْيَ ْنَمَو
َعَقَو ْدَقَ ف ُتْوَمْلا ُهْكِرْدُي َُّثُ ِهِلوُسَرَو ِهَّللا َلَِإ اًرِجاَهُم ِهِتْيَ ب
اًميِحَر اًروُفَغ ُهَّللا َناَكَو ِهَّللا ىَلَع ُهُرْجَأ
}
ُرْ يَ بُّزلا َلاَق
:
ِنَِنَزْحَأ اَمَف ،ِةَشَبَْلِا ِضْرَأِب اَنَأَو ُهَموُدُق ُرِظَتْ نَأَو ُهُعَّ قَوَ تَأ ُتْنُكَف
َنْزُح ٌءْيَش
ِِحَْر يِوَذ ْوَأ ،ِهِلْهَأ ُضْعَ ب ُهَعَم َّلِْإ ٍشْيَرُ ق ْنِم َرَجاَه ْنَِّمِ ٌدَحَأ ّلَق ُهَّنَِلِ ؛ ِنَِغَلَ ب َيِح ِهِتاَفَو
ِنْب ِدَسَأ ِنَِب ْنِم ٌدَحَأ يِعَم ْنُكَي َْمَْو ،ِه
ُهَرْ يَغ وُجْرَأ َلَْو ،ىَّزُعْلا ِدْبَع
.
Habeşistan’a hicret etmiş olanlardan Zübeyr b. Avvam anlatıyor: “Halid b. Hizam Habeşistan’a hicret ederken yolda kendisini bir yılan sokması sonucu vefat etti. Onun hakkında “Kim evinden Allah’a ve Resulüne hicret niyetiyle çıkar da yolda ecel gelip
kendini yakalarsa o da mükâfatı haketmiştir ve onu ödüllendirme Allah’a aittir. Allah gafurdur, rahimdir.” meâlindeki âyet nâzil oldu. Bense Habeşistan’da onun gelmesini
bekliyordum. Vefat haberinin bana ulaşmasıyla öyle üzüldüm ki başka hiçbir şeye o derece üzülmemiştim. Çünkü çok az insan yanında ailesinden veya akrabalarından biri olduğu halde hicret edebilmişti. Benim yanımda da Benî Esed’den kimse yoktu. Başkasını da arzu etmiyordum.”
Rivayet edilen olay Habeşistan’a hicret sırasında gerçekleşmiştir. Âyet ise
32
Bakara, 2/223.
33 Buhârî, Tefsir, 39; Süyuti, Ebü’l-Fazl Celaleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (ö. 911/1505), Lübabü’n-nükul
fî esbâbi’n-nüzûl, Beyrut: Dâru ihyâi’l-ulûm, ts., 43. Buhari’de İbn Ömer’in sözü tasrih edilmeksizin ىِف ْتَلِزْنُأ اَذَك
اَذَكَو şeklinde rivayet edilmektedir. Ancak Süyûtî bu rivayeti İbn Ömer’in sözleriyle nakletmiştir. Biz de örneğin daha iyi anlaşılabilmesi için İbn Ömer’in sözünün açıktan zikredildiği Süyûtî metnini verdik.
22
Medenî’dir. İbn Kesîr de bu sebeple rivayetin çok garib olduğunu ifade eder ve meseleyi şu şekilde izah eder: “Muhtemelen Zübeyir b. Avvam burada “nâzil oldu” derken, âyetin bu olayın hükmünü de içine aldığını ifade etmek istemiştir.”34
İhtimal bildiren lafız ihtiva eden (sebep ifade etmede nass olmayan) rivayetler tefsir için olan esbâb-ı nüzûl rivayetleridir. Bu rivayetlerde râvi, nüzûl döneminde veya kendi döneminde meydana gelmiş bir hâdiseyle daha önce nâzil olmuş bir âyet arasında irtibat kurmaktadır.35
“Bu âyet şu konuda nâzil oldu” Kalıbındaki Rivayetlerin Merfu ya da Mevkuf Oluşuyla İlgili Görüşler
İbn Teymiye’nin bildirdiğine göre, sahabeye ait
اذك في ةيلْا هذه تلزن formundaki
sözlerin sebeb-i nüzûl bildiren sözler gibi müsned mi yoksa sahabenin tefsiri olarak mevkuf mu kabul edileceği konusunda âlimlerin farklı görüşleri vardır. Buhârî bu sözleri müsned kabul etmektedir.36 İbn Hanbel, Müslim ve daha başkaları ise müsned kategorisine almayıp bu rivayetleri istidlal ve tevil olarak kabul etmektedir.37Zerkeşî de bu rivayetlerin, gerçekleşmiş bir olayı nakletme kabilinden olmadığını, bilakis bir hükme âyetten delil getirmek kabilinden olduğunu ifade eder.38
İbn Teymiye’nin “müsned” tabiri ile kastettiği “merfu hadis”tir. Hatta Zerkeşî gibi bazı âlimler “müsned merfu” tabirini kullanmışlardır.39
Sahabenin Allah Resûlü’ne dayanan sözleri merfu hadis; Allah Resûlü’ne dayanmayan, kendilerine ait sözleri ise mevkuf hadis olarak isimlendirilmiştir.
Hâkim en-Nisaburî, “Kur’ân’ın nüzûlüne ve vahye şahit olmuş olan bir sahabînin ‘bu âyet şu konuda nâzil olmuştur’ şekindeki beyanının müsned hadis olduğunu ifade
34 İbn Kesîr, Tefsîr, I, 544. 35
Serinsu, Kur’ân ve Bağlam, 94; Çetiner, Fâtihâ’dan Nâs’a Esbâb-ı Nüzûl, 1.
36 İbn Teymiye, Mukaddime fî usuli't-tefsir, 16.
37 İbn Teymiye, a.g.e, 16; Zerkeşi, el-Burhân, I, 32. 38 Zerkeşi, a.g.e, I, 32.
39
23
etmektedir.40 İbnü’s-Salah (ö. 643/1245) ve daha başka bazı kimseler de bu görüşü benimsemişlerdir. Buna örnek olarak ise Cabir’in (r.a) şu sözünü vermişlerdir:41
“Yahudiler: ‘Kim hanımına arkadan yaklaşırsa doğacak çocuk şaşı olur.’ diyorlardı. Bunun üzerine “Eşleriniz sizin nesil yetiştiren tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz şekilde varın.” âyeti nâzil oldu.42 Hâkim en-Nisaburî’nin sözünden onun,
اذك في ةيلْا هذه تلزن kalıbındaki
hadisleri müsned (merfu) kabul ettiği anlaşılmaktaysa da verilen örneğinْتَلَزَ نَ ف
kalıbında olması bu konuda kesin bir kanaate varmayı zorlaştırmaktadır.Sahabeye ait sözlerin dolayısıyla da onlardan gelen sebeb-i nüzûl rivayetlerinin merfu mu yoksa mevkuf mu olduğu konusunda en kapsamlı ve isabetli görüş İbn Hacer’in (ö. 852/1449) şu görüşüdür: “Sahabenin ictihada imkan olmayan ve Arap dilinden nakledilmeyen konularda söyledikleri merfu, diğerleri mevkuftur.”43
Tabiîn’den gelen ve senet zincirinde sahabenin zikredildiği esbâb-ı nüzûl rivayetleri sahih kabul edilir. Sahabenin zikredilmediği sahih senetli tabiîn rivayetlerine gelince bunlar mürsel olarak isimlendirilir ve ancak şu iki şartla sahabe kavlinde olduğu gibi merfu hükmünü alır:
1- Mücahid, İkrime veya Saîd b. Cübeyr gibi sahabeden hadis alan tefsir
imamlarından biri tarafından rivayet edilmiş olmalıdır.
2- İkinci bir mürsel hadisle takviye edilmelidir.44
Tabiîn’den gelen bir sebeb-i nüzûl rivayeti, senedinde sahabî zikredilmemişse sened sahih olduğu takdirde sahabe kavlinde olduğu gibi merfu hükmündedir. Ancak bu rivayetler mürsel olarak isimlendirilir. Sahabeye, onlardan da Allah Resûlü’ne daynıyorsa bu rivayetler de sahabiler hakkında olduğu gibi merfu kabul edilir.45
40 Hakim en-Nisaburi, Ebû Abdullah İbnü'l-Beyyi Muhammed (ö. 405/1014), Ma'rifetu ulumi'l-hadis (nşr.
Muazzam Hüseyin), Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1397/1977, 2.bsk., 20.
41 Süyûtî, Ebu’l-Fadl Celaleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (ö. 911/1505), el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’ân (nşr. Saîd
el-Mendûb), Beyrut: Dâru’l-fikr, 1416, I, 93.
42 Buhârî, Tefsir, 39; Müslim, Nikâh, 19.
43 İbn Teymiye, Tefsir usulüne giriş, çev. Yusuf Işıcık, Konya: Esra Yayınları, 1997, 49, 51. dipnot.
44 Süyûtî, el-İtkân, I, 94. 45
24
Burada bir parantez açıp bir hususa değinmek istiyoruz. Sahabe ve tabiînden “Bu âyet şu hususta nâzil oldu.” şeklinde pek çok nakil bulunmaktadır. Sahabe ve tabiûnun, bu sözleriyle âyetlerin iniş sebebini bildirmekten ziyade tefsir ve istidlalde bulundukları ifade edilmektedir. Onlar bu ifadeleriyle âyetin hükmüne dahil olan veya âyetle irtibatlı olan olaylara dikkatleri çekmiştir. Demek ki asr-ı saadet sonrası meydana gelen olaylar ile âyât-ı beyyinât arasında irtibat kurmakta bir mahzur yoktur. Dolayısıyla günümüzde yaşanan olaylarla Kur’ân âyetleri arasında irtibat kurulabilir ve bu irtibat sayesinde olaylar değerlendirilip nasıl hareket edilmesi gerektiğine karar verilebilir. Tabi bunu ancak Kur’ân’a bütüncül (mahrutî) bir nazarla bakabilen ehl-i ilim yapabilir.
2. “Bu Âyetin Şu Konuda Nazil Olduğunu Zannediyorum” Kalıbındaki Rivayetler
Buhârî ve Tirmizî’nin tahric ettikleri aşağıdaki rivayet bu rivayet türüne örnek olarak verilmektedir:
َم اَنَرَ بْخَأ ٍرَفْعَج ُنْب ُدَّمَُمُ اَنَ ثَّدَح ِهَّللا ِدْبَع ُنْب ُّىِلَع اَنَ ثَّدَح
َنِم ًلاُجَر ُرْ يَ بُّزلا َمَصاَخ َلاَق َةَوْرُع ْنَع ِّىِرْهُّزلا ِنَع ٌرَمْع
ُِّبَِّنلا َلاَقَ ف ، ِةَّرَْلِا َنِم ٍجيِرَش ِفِ ِراَصْنَلِا
-
ملسو هيلع للا ىلص
-
«
َكِراَج َلَِإ َءاَمْلا ِلِسْرَأ َُّثُ ُرْ يَ بُز اَي ِقْسا
»
.
َلاَقَ ف
ُسَر اَي ُّىِراَصْنَلِا
َلاَق َُّثُ ُهُهْجَو َنَّوَلَ تَ ف َكِتَّمَع َنْبا َناَك ْنَأ ِهَّللا َلو
«
ِلِسْرَأ َُّثُ ، ِرْدَْلْا َلَِإ َعِجْرَ ي َّتََّح َءاَمْلا ِسِبْحا َُّثُ ُرْ يَ بُز اَي ِقْسا
َكِراَج َلَِإ َءاَمْلا
...
َلاَق
ْتَلَزَ ن َّلِْإ ِتاَيلآا ِهِذَه ُبِسْحَأ اَمَف ُرْ يَ بُّزلا
َكِلَذ ِفِ
(
َرَجَش اَميِف َكوُمِّكَُيُ َّتََّح َنوُنِمْؤُ ي َلْ َكِّبَرَو َلاَف
ْمُهَ نْ يَ ب
)
Urve b. Zübeyr anlatıyor: Zübeyr b. Avvâm, Harre su kanalı konusunda Ensâr'dan bir adamla tartışmıştı. Bunun üzerine Allah Resûlü, Zübeyr'e: ‘Ey Zübeyr, tarlanı sula, sonra suyu komşuna bırak!’ buyurdu. Bunun üzerine Ensârdan olan âdam öfkelendi ve: ‘Zübeyr halanın oğlu olduğu için mi böyle söylüyorsun diye itiraz etti. Resûlullah'ın yüzünün rengi değişti ve şöyle dedi: ‘Ey Zübeyr, hurmalığını sula ve su hurma ağaçlarının köklerine erişinceye kadar tut. Sonra suyu komşuna bırak.’ buyurdu… Zübeyr şöyle25
demiştir: “Ben şu âyetin46
bu hâdise hakkında nâzil olduğunu zannediyorum: ‘Hayır, hayır!
Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilâf ettikleri meselelerde seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar.”47