• Sonuç bulunamadı

B. Mükerrer Nâzil Olduğu İddia Edilen Sûreler ve Çelişkili Nüzûl Sebeplerinin

3. Kevser Sûresi

Zerkeşî, Süyûtî ve İbn Akîle gibi meşhur ulûmü’l-Kur’ân müelliflerinden Kevser sûresinin mükerrer nâzil olduğuna dair bir nakil veya ifade bulunmamaktadır. Aynı şekilde Zürkânî, Menna Halil Kattan, Subhi es-Salih gibi muasır âlimler de sûreyle ilgili böyle bir görüşün varlığından bahsetmemektedir.

Tesbit edebildiğimiz kadarıyla Kevser sûresi ile ilgili mükerrer nüzûl meselesi Âlûsî’nin (ö. 1270/1854), Şihâbüddîn el-Hafâcî’den (ö. 1069/1659) yaptığı bir nakle dayanmaktadır. Âlûsî’nin naklettiğine göre Hafâcî; “Bazıları müteârız rivayetleri Kevser sûresi iki kere nâzil olmuştur şeklinde telif etmiştir.” demiştir.356 Sûrenin mükerrer nüzûlü meselesini inceleyen ender âlimlerden biri olan Fadl Abbas da bu iddiayı Âlûsî’nin söz konusu nakline dayandırmıştır.357

Mevdûdî de Kevser sûresiyle ilgili mükerrer nâzil olduğuna dair görüşlerin olduğunu söylemiş ancak bu konuda kaynak veya isim belirtmemiştir.358

Kevser sûresiyle ilgili mükerrer nüzûl meselesinin gündeme gelmesinin sebebi önceki örneklerde olduğu gibi hakkında gelen birbirinden farklı rivayetlerdir. Çoğunluğun

355 Mevdûdî, Seyyid Ebü’l-A’la (1903-1979), Tefhimü'l-Kur’ân: Kur'ân'ın anlamı ve tefsiri, ed. Ali Bulaç; trc.

Muhammed Han Kayani... [ve öte.], İstanbul: İnsan Yayınları, 1986, 7, 300.

356 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXX, 244.

357 Fadl Abbas, İtkânu’l-burhân, 313.

358

127

görüşü sûrenin Mekkî olduğu yönünde olmakla beraber Medenî olduğunu söyleyenler de az değildir. Şimdi bu görüş ve rivayetleri inceleyelim.

a. Sûrenin Mekkî Olduğuna Dair Rivayet ve Görüşler

Bu rivayetlerin bazılarında Allah Resûlü’ne (s.a.s) “ebter (soyu kesik) diyenler mutlak olarak ‘müşrikler’ olarak ifade edilirken bazılarında isim de verilmiştir. Müşriklerin mutlak olarak zikredildiği rivayetler şöyledir:

İkrime’nin rivayet ettiğine göre Allah Resûlü’ne vahiy gelmeye başlayınca, Kureyş: “Muhammed bizden kopup (aslından, atalarının dininden) uzaklaştı” diyerek Ona karşı cephe aldılar. Bunun üzerine ilgili sûre indi.”359

Taberânî'nin zayıf bir senedle Ebû Eyyûb’dan rivayetine göre Allah Resûlü’nün oğlu İbrahim vefat ettiğinde müşrikler sevinerek birbirlerine bu haberi yetiştirmişler ve: "Şu sâbiînin bu gece soyu kesildi." demişlerdi. Bunun üzerine Allah Tealâ bu sûreyi indirdi.360

Süddî (el-Kebîr)’in (ö. 127/745) ve İbn Zeyd’den rivayet edildiğine göre Kureyş, erkek çocukları ölen kimse için “Falanın soyu kesildi” derlerdi. Allah Resûlü’nün oğlu Kasım ve Abdullah Mekke’de; İbrahim de Medine’de vafat edince, Kureyş: “Muhammed ebter oldu, O’nun yerine geçecek kimse kalmadı.” dediler. Bundan dolayı ‘Hiç şüphesiz

seni ayıplayanın kendisi ebter, soyu kesik olandır.’ âyeti indirildi.”361

Müşrikler arasında Allah Resûlü’ne ebter diyenlerden öne çıkan isimlerin zikredildiği rivayetler ise şöyledir.

İbn Abbas’ın rivayet ettiğine göre Resûlullah (s.a.s.) mescidden dışarı çıkarken, As b. Vail mescide giriyordu. Sehmoğulları kapısında karşılaştı ve konuştular. Kureyş'in ileri gelenlerinden bir grup da mescidde oturuyordu. As b. Vail mescide girince: "Konuştuğun adam kimdi?" diye sordular. O da: "Şu ebter (nesli kesik)" deyip Resûlullah’ı (s.a.s.) kasdetti. Bu olaydan önce Rasulullah’ın (s.a.v.) Hz. Hatice'den dünyaya gelen oğlu

359 Taberî; a.g.e, XXX, 330.

360 Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VIII, 652.

361

128

Abdullah vefat etmişti. Onlar oğlu olmayan kimse için ebter (nesli kesik) tabirini kullanırlardı, Bunun üzerine Allah Teala bu sûreyi indirdi."362

Yezid b. Rûmân’dan (ö. 130) nakledildiğine göre "Rasulullah’ın (s.a.v.) ismi anıldığında, As b. Vail şöyle derdi: ''Bırakın O'nu. O ebter (nesli kesik) birisidir.Onun devamı yoktur. Eğer ölürse, Onun zikri de kesilir .” Bunun üzerine Allah Teâlâ Kevser Sûresi'ni indirdi."363

Atâ b. Ebî Rabah’ın (ö. 114/732) İbn Abbas’tan rivayet ettiğine göre As b. Vail Allah Resûlü’ne uğrayarak şöyle derdi: ‘Ben seni ayıplıyorum. Zira sen erkeklerden ebter (nesli kesik) bir insansın.’ Bunun üzerine Allah Teala: ‘Seni ayıplayan dünya ve ahiret hayırları bakımından ebterdir.’ buyurdu.” Aynı şekilde Mücahid ve Katade’den de As b. Vâil’in ‘Ben Muhammed’in Şâniiyim (ayıplayanıyım)’ dediği rivayet edilmiştir.364

Süddî’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kureyş, kişinin erkek oğlu öldüğünde, falan ebter oldu (nesebi kesildi) derlerdi. Nebî Aleyhisslâm'ın oğulları vefat edince “Muhammed'in nesli kesildi, dediler. Bunun üzerine âyet indirildi.”365

Atâ'dan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü’nün erkek çocuğu vefat ettiğinde Ebû Leheb müşriklere: "Bu gece Muhammed'in soyu kesildi." dedi. Bunun üzerine Allah Tealâ: "Hiç şüphesiz seni ayıplayanın kendisi ebter, soyu kesik olandır." âyetini inzal etti.366

Şimr b. Atiyye'den rivayet edildiğine göre Ukbe b. Ebî Muayt: “Nebinin çocuğu kalmadı. O ebterdir,” derdi. Allah Teâlâ, onun hakkında, ‘Hiç şüphesiz seni ayıplayanın

kendisi ebter, soyu kesik olandır.’ âyetini indirdi367

Zerkeşî (ö. 794/1392), Kevser sûresini Mekkî sûreler arasında zikretmiş ve tertip olarak Âdiyât sûresinden sonraya yerleştirmiştir.368

Şu halde onun, bu sûrenin Mekkî olduğunu kabul ettiği söylenebilir.

362 Mükatil b. Süleyman, Tefsîr, III, 528. 363

Begavî, Tefsîr, IV, 534; İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 560.

364 Taberî; Câmiü’l-beyân, XXX, 329.

365 İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 560. 366 İbn Kesîr, a.g.e, IV, 560. 367

129

Mevdudî de sûrenin Mekkî olduğunu savunmaktadır: Hicretten önce vuku bulan mirac hâdisesinde Allah Resûlü’ne Kevser havuzu zaten gösterilmişken ve bunu ifade eden hadisler ortadayken kendisine zaten verilmiş nehrin müjdesinin Medine’de verilmesi için bir sebep yoktur.

b. Sûrenin Medenî Olduğuna Dair Rivayet ve Görüşler

Sûrenin Medenî olduğuna dair rivayetleri iki gruba ayırmak mümkündür:

ba. Allah Resûlü’ne mescitte iken gelen bir uyuklama hâlinden sonra nâzil olduğunu bildiren Enes b. Malik rivayeti

Müslim'in tahric ettiği bir rivayette Enes ibn Mâlik şöyle anlatıyor: Bir gün Allah Resûlü (s.a.s) mescidde aramızda bulunuyordu. Hafifçe uyur gibi bir hal aldı. Sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. Biz: “Seni güldüren nedir ey Allah'ın elçisi?” diye sorduk. “Az önce bana bir sûre indirildi.” buyurdu ve “Rahman Rahîm Allah'ın adıyla. (Resûlüm!)

Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl soyu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir." (âyetlerini) okudu. Sonra: "Biliyor musunuz

kevser nedir?” diye sordu. "Allah ve Resûlü en iyi bilendir." dedik. "Rabbimin bana va'dettiği bir nehirdir. Onda çok hayır vardır. O, kıyamet günü ümmetimin su içmeye ge- leceği bir havuzdur. Kapları, yıldızlar sayısıncadır. Bazıları oradan ayrılıp uzaklaştırılacak da ben: "Rabbim, onlar benim ümmetimdendir." diyeceğim. Buna karşılık bana "Onların senden sonra neler yaptığını bilmiyorsun." buyrulacak.369

İbn Hacer’e (ö. 852/1449) göre mutemed olan, Enes b. Malik hadisi sebebiyle sûrenin Medenî olmasıdır.370

Süyûtî (ö. 911/1505), ‘Doğru olanın Kevser sûresinin Medenî olduğudur.’ der ve Nevevî’nin de Müslim şerhinde, Enes b. Malik rivayeti sebebiyle Medenî olduğu görüşünü tercih ettiğini nakleder.371

Fakat Müslim şerhinde Nevevî’nin böyle bir tercihini bulamadık.

368 Zerkeşî, el-Burhân, I, 193. 369 Müslim, Salat, 14.

370 İbn Hacer, Fethu’l-bârî, IX, 41. 371

130

el-İtkân’ın Merkezü’d-dirâsâti’l-Kur’âniyye tarafından yapılan neşrinde de Nevevî’nin bu tercihini Müslim şerhinde bulamadıkları ifade edilmektedir.372

Mevdûdi’ye göre ise Enes b. Malik hadisinde bir boşluk vardır. Çünkü bu olayın öncesiyle alâkalı bir bilgi verilmemiştir. Muhtemelen “Rasulullah (s.a) bir meseleyi anlatmaktaydı ve vahiy aracılığıyla O’na bu mesele için Kevser sûresinin açıklayıcı olduğu bildirilmişti. Rasulullah (s.a) bunun üzerine kendisine bu sûrenin nâzil olduğunu zikretmiş olabilir.”373

bb. Mekke müşrikleri ile Kâ’b b. Eşref arasındaki bir diyalog üzerine nâzil olduğu bildirilen rivayetler

İbn Abbâs anlatıyor: “Kâ'b b. Eşref Mekke'ye geldiğinde Mekke müşrikleri: "Sen Medine halkının en hayırlısı ve efendisisin değil mi?" dediler. O: “Evet, öyleyimdir.” dedi. “Şu soyu kesik, kavminden kopmuş kötü adam hakkında ne dersin. O, kendisinin bizlerden hayırlı olduğunu zannediyor. Hâlbuki bizler hacıların, sidanetin ve sikayetin ehliyiz (Kabe’nin hizmetçiliğini yapar, hacılara su dağıtırız)” dediler. Ka’b: “Siz ondan daha hayırlısınız." dedi de “Hiç şüphesiz seni ayıplayanın kendisi ebter, soyu kesik olandır.” ve “Baksana o kendilerine kitaptan bir nasip verilenlere! Putlara, kâhinlere, şeytanlara, ne

kadar batıl varsa hepsine iman ediyorlar ve yetmezmiş gibi, bir de kalkıp kâfirler hakkında “Onlar, Müslümanlardan daha doğru yoldadır” diyorlar!”374

meâlindeki âyet-i kerimeler nâzil oldu.375

Medineli Yahudilerin temsilcileri Hz. Peygamber ile yaptıkları anlaşmaya ihanet ederek Mekke’ye gelmiş Müslümanlara karşı birlik olup savaşma teklifinde bulunmuşlardı. Medine Yahudileri ile Mekke müşriklerine civar kabilelerin de iştirak etmesiyle Ahzab ordusu oluşturulmuştu. Dolayısıyla Ka’b b. Eşref ile müşrikler arasında geçen yukarıdaki

372

Süyûti, el-İtkân (nşr. Merkezü’d-dirâsâti’l-Kur’âniyye), Mecmau Melik Fahd. ts., I, 82, 1. dipnot.

373

Mevdûdî, Tefhimü'l-Kur’ân, 7, 263.

374 Nisa, 4/51.

375 Nesâî, Sünen-i kübrâ, VI, 524; İbn BalabanEbü'l-Hasan Alaeddin Ali (739/1339), el-İhsan fî takribi

Sahihi İbn Hibban ( nşr. Şuayb el-Arnaut), Beyrut: Müessesetü'r-Risâle, 1991/1412, I, XVIII, XIV, 534; Taberî; Câmiü’l-beyân, XXX, 330.

131

diyalog bu görüşmeler sırasında yani hicretten sonra, Ahzab savaşı öncesinde gerçekleşmiştir. Buradan

تربلِا وه كئناش نإ

âyetinin Medenî olduğu sonucu çıkmaktadır.

bc. Hudeybiye sonrası nâzil olduğunu bildiren rivayetler

Saîd İbni Cübeyr'den (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Rabbin için namaz kıl

ve kurban kes âyeti, Hudeybiye günü indirildi. Cebrail (a.s) geldi ve: “Kurbanını kes, rükû

et, dedi. Allah Resûlü kalktı bayram hutbesini okudu ve iki rekat namaz kıldı. Sonra develerin yanına giderek kurbanını kesti.”376

Suyuti bu rivayette şiddetli bir garabet olduğunu söyler.377

Kevser sûresini mükerrer nüzûl başlığı altında -araştırabildiğimiz kadarıyla- inceleyen tek kişi olan ve görüş itibariyle mükerrer nüzûlü reddeden Fadl Abbas da sûrenin Hudeybiye’de nâzil olduğu kanaatindedir.

Fadl Abbas, sûrenin Mekkî olduğunun İbn Abbas, Mukatil ve Kelbî’den rivayet edildiğini ancak İbn Abbas’ı doğrulayan başka bir rivayetin bulunmadığını ifade etmekte; Mukatil ve Kelbî’nin ise ehl-i ilim nazarındaki yerinin bilindiğini söyleyerek onlardan gelen rivayetlere ihtiyatlı yaklaştığını ima etmektedir. Ona göre Hasan Basrî, Katade ve Mücahid’in, sûrenin Medenî olduğunu rivayet etmeleri İbn Abbas rivayeti hakkında şüphe uyandırmaktadır. Zira Katade ve Mücahid, İbn Abbas’ın has talebelerinden oldukları halde İbn Abbas’ın aksine sûrenin Medenî olduğunu rivayet etmektedirler. Fadl Abbas’a göre bazı kimselerin, sûrenin Mekkî olduğu sonucuna varmasının ana sebebi onların “ebter” kelimesine “nesli kesik” manasını vermeleri ve bütün yorumlarını bu mânâ etrafında örgülemeleridir. Hâlbuki şu sebeplerden dolayı “ebter” kelimesine “nesli kesik” mânası verilemez:

a) Allah Resûlü, Mekke müşrikleri ile arasında mücadelelelerin şiddetleniği zamanlarda 40’lı yaşlardaydı. Bir insanın kırklı, ellili hatta altmışlı yaşlarında çocuğu

376 Süyûtî, Lübâbü’n-nükûl, I, 236.

377

132

olabilir. Şu halde nasıl olur da kırk yaşlarında olan bir kimse hakkında “nesli kesik” hükmü verebilirler.

b) “Ebter” kelimesine “kendisinde bir hayır olmayan kişi” olarak da tefsir edilmiştir ki bu tefsir siyaka ve mantığa daha muvafıktır. 40 yaşlarında bir kimseye “nesli kesik” demek ise mantığa aykırıdır. Çünkü ileride çocuğu olduğunda bu sözü söyleyen, Allah tarafından tekzib ve rezil edilmiş olacaktır.

c) “Ebter” kelimesine nesli kesik mânâsı verildiği takdirde

تربلِا وه كئناش نإ

âyetinin muktezası olarak As b. Vail, Ebû Cehil ve Ukbe b. Ebî Muayt gibi kimselerin neslinin kesilmesi gerekirdi. Hâlbuki bu kimselerin nesli devam etmekle birlikte içlerinden İslâm’la müşerref olup büyük hizmetler edenler olmuştur. As b. Vail’in oğlu Amr İbnü’l-Âs ve onun oğlu Abdullah; Ebû Cehil’in oğlu İkrime ve Ukbe’nin kızı bu konuda en büyük delildir. Dolayısıyla “ebter” kelimesine “nesli kesik” mânâsı vermek Kur’ân âyetleri hakkında şüphe uyandıracaktır.

Fadl Abbas’a göre sûrenin Medenî olduğunun bir başka delili de sûrenin Hudeybiye’de nâzil olduğuna dair rivayetlerdir. Bilindiği gibi Hudeybiye’de Allah Resûlü ve Müslümanlar çok zor durumda kalmışlardı. Öyleki Allah onlara sekine indirmişti. Bu durum Hudeybiye dönüşü nâzil olan Fetih sûresinde üç yerde zikredilmektedir. Bu durumda mantıklı olan Allah Resûlü’ne müjde olarak Kevser sûresi ve Fetih sûresinin birlikte inzal edilmiş olmasıdır. Fetih sûresiyle hem zafer müjdesi verilmiş hem de ashab sena edilmiştir. Kevser sûresiyle de Allah Resûlü için hazırlanan dünyevî ve uhrevî hayırlar müjdeleniyordu.

Ayrıca sûrenin

ْرَْنَاَو َكِّبَرِل ِّلَصَف

(Rabbin için namaz kıl ve kurban kes) âyeti Said b. Cübeyr’den gelen rivayette de belirtildiği üzere müşriklerin Müslümanların umre yapmasına engel olmalarından sonraki dönemle ilgilidir.378

133 c. Değerlendirme

Kevser sûresi, manâ zenginliği ve sebeb-i nüzûl rivayetlerindeki farklılıklar bakımından Fatiha sûresine benzemektedir. Fatiha sûresinin ismi ve “mesânî” kelimesine yönelik tefsirlerin zenginliğinin bir benzeri kevser sûresi için de söz konusudur. Özellikle ‘kevser’, ‘nahr’ ve ‘ebter’in ne manaya geldiğine dair oldukça fazla tefsir ve yorum bulunmaktadır. Sûrenin bu hususi özelliğine nüzûl sebebiyle ilgili farklı rivayetler de eklenince mesele daha karmaşık bir hal almış hatta mükerrer nâzil olduğu konusu gündeme gelmiştir. Öte yandan sûrenin mükerrer nâzil olup olmadığı diğer âyet ve sûreler kadar tartışılmamış olduğundan hakkındaki rivayetler de diğerleri kadar karşılaştırmalı inceleme konusu olmamıştır. Bu durum da diğer âyet ve sûrelere kıyasla bu sûre hakkında bir kanaate varmayı zorlaştırmaktadır.

Kevser sûresi âyetlerinin taşıdığı manalara bakıldığında Mekke’de nâzil olduğunu bildiren rivayetlerin de Medine’de nâzil olduğunu bildiren rivayetlerin de bu mânâlara muvafık olduğu söylenebilir. Bununla beraber ilgili riavayetlerde birkaç bakımdan tearuz olduğu görülmektedir. Bu nedenle rivayetlerden tek bir sonuca varmak oldukça güç olmuştur.

Sûre hakkında karar vermeyi zorlaştıran üç durum söz konusudur.

1. Kevser sûresi ile ilgili rivayetlerde sûrenin tamamının değil bir tek âyetinin nüzûlünden basedilmektedir. Meselâ Allah Resûlü’ne ebter denilmesi ile ilgili nakledilen rivayetlerde sûrenin değil

تربلِا وه كئناش نإ âyetinin nâzil olduğu ifade edilmektedir.

Hudeybiye rivayetlerinde de

ْرَْنَاَو َكِّبَرِل ِّلَصَف

âyetinin nâzil olduğu nakledilmektedir. Sûrenin bir bütün hâlinde zikredildiği tek rivayetin Enes b. Malik hadisi olduğu görülmektedir. Bu durumda rivayetleri telif etme adına düşük de olsa bir ihtimal olarak

تربلِا وه كئناش نإ

âyetinin Mekke’de;

ْرَْنَاَو َكِّبَرِل ِّلَصَف

âyetinin ise Medine’de nâzil olduğu düşünülebilir. Sûrenin, Hicretin 10. yılında Medine’de Allah Resûlü’nün oğlu İbrahim’in vefatından sonra nâzil olduğunu bildiren rivayetlerde

َرَ ثْوَكْلا َكاَنْ يَطْعَأ اَّنِإ

âyetinin nâzil olduğu ifade edilmekte

134

olsa da bu rivayet hem zayıftır hem de Mekke’de Allah Resûlü’ne ebter diyen insanlar varken

تربلِا وه كئناش نإ âyetinin nüzûlünün bu kadar yıl sonra olması mümkün

görünmemektedir. Ayrıca bu rivayetler birer sebeb-i nüzûlden ziyade ravilerin olay ile âyet arasında kurdukları bir irtibat olarak değerlendirilmelidir.

2. Farz olan Ramazan orucu ibadetinin Bedir savaşına denk geldiği ve Resûl-i Ekrem’in hicretin ikinci yılından (m. 624) itibaren kurban bayramlarında kurban kestiği nakledilmektedir.379 Mekke döneminde kurban kesildiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Şu halde sûre Mekke’de nâzil olmuş olsaydı Kurban ibadetinin de Mekke’de başlaması gerekirdi. Mekke’de böyle bir uygulama olmadığına göre sûrenin Medenî olduğu söylenebilir. Ancak bu durumda Allah Resûlü’ne ebter denilmesi ve

تربلِا وه كئناش نإ

âyetinin sebeb-i nüzûlü hakkındaki rivayetler nasıl izah edilecektir. Sûrenin nüzûlünün teahhur ettiğini düşünmek de çok makul görünmemektedir. Zira Mekke’de yaygınlaşan ve Allah Resûlü’nü çok inciteceğinde şüphe olmayan ebter söylemine cevap verilmesinin Hudeybiye’ye kadar geciktirildiğini söylemek çok isabetli durmamaktadır.

3. “Ebter” kelimesinin “nesli kesik” mi yoksa “kendisinde bir hayır olmayan kişi” olarak mı tefsir edileceği meselesi

Sûrenin Mekkî olduğu kabul edilecek olursa bu durum şu şekilde izah edilebilir: Cumhurun görüşüne göre Kevser sûresi Mekkî’dir. İbn Abbas, Kelbî ve Mukâtil’den sûrenin Mekkî olduğu rivayet edilmiştir.380

İbn Merdûye’nin rivayet ettiğine göre İbn Abbas, İbn Zübeyr ve Hz. Aişe de sûrenin Mekke’de nâzil olduğunu söylemiştir.381

Zerkeşî Mekkî sûreler arasında zikretmiş ve

Adiyat sûresinden sonraya yerleştirmiştir.

Muhammed b. Ka’b el-Kurazî

ْرَْنَاَو َكِّبَرِل ِّلَصَف

âyeti ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapar: “İnsanlar Allah’tan başkası için namaz kılıyor (dua, tazim) ve kurban kesiyordu. Bu

379

Bardakoğlu, Ali, “Kurban”, DİA, XXVI, 436.

380 Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XXX, 244; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, V, 502.

381

135

âyet-i kerîme ile Allah (c.c.); namaz ve ‘nahr’ın yalnızca Kendisi için olması gerektiğini bildirmiştir.”382

Bu açıklama sûrenin çok erken dönemlerde nâzil olduğuna işaret etmektedir.

Mekkeli müşriklerin ve onlardan özellikle ön plana çıkan As b. Vail, Ukbe b. Ebî Muayt ve Ebû Leheb gibi kimselerin Allah Resûlü’nün oğullarının vefatı üzerine O’na ebter demeleri de göz önünde bulundurulduğunda sûrenin Mekke’de nâzil olduğu ve aynı zamanda içerisinde bu şahısların tamamına bir cevap barındırdığı söylenebilir.

Şu halde Mekke’de nâzil olan bu sûre ile bir taraftan Duha ve İnşirah sûrelerinde olduğu gibi Allah Resûlü’ne ümit bahşeden müjdeler verilmiş ve Müslümanların yürekleri ferahlandırılmış diğer taraftan da bir şükür olarak namaz kılması ve namazında nahr yapması383

ve bunu sırf Allah için yapması emredilmiştir. Sûre’de belirtilen namaz ve nahr ifadeleri mutlak olarak zikredilmiş ve onlar zaman içerisinde Allah Resûlü’nün uygulamalarıyla (namazda sağ elin sol el üzerine konulması, iki secde arasında beli doğrultma, iftitah tekbiri alırken elleri kaldırma, kurban kesme.. gibi) tebyin ve takyid edilmiştir.

َْنَاَو َكِّبَرِل ِّلَصَف

ْر

âyetinin Hudeybiye’de nâzil olduğuna dair rivayet, bir sebeb-i nüzûl olarak değerlendirilmemelidir. Allah Resûlü Müslümanlara Kâbe’yi ziyeret edeceklerini bildirmişti. Hazırlıklar yapılmış yanlarında kurbanlık develeriyle beraber Hudeybiye Mevkii’ne kadar gelmişlerdi ki müşrikler bu ziyarete engel olmuştu. Müslümanların büyük bir üzüntü, öfke ve inkisar yaşadığı bu olayda karşılıklı görüşmelere rağmen bir netice alınamamış en son Hudeybiye sulhu yapılmak zorunda kalınmıştı. Sulh belgesinin üzerine Muhammed Resûlullah yazılmasının reddedilmesi müslümanlar üzerinde ikinci bir şok etkisi meydana getirmişti. Öyleki tüm bu yaşananlar karşısında “Sen Allah Resûlü değil

382 Sa’lebî, el-Keşf ve’l-beyân, X, 310; Begavî, Tefsir, IV, 534. 383

Burada tercümesini vermeden nahr yapması diyoruz çünkü tefsirlerde ‘nahr’ın göğüs manasıyla irtibatlı olarak bu ifadeye namaza başlarken elleri göğüs hizasına kaldırma, göğse yakın bir yerde sağ eli sol el üzerine koyma, göğsü kıbleye çevirme, iki secde arasında göğsü doğrultma gibi namaz içindeki hareketler olarak mana verildiği nakledilmektedir. Bu farklı tefsirlerin altında yatan sebep muhtemelen Mekke’de kurban uygulamasının olmamasıdır. Nahr kelimesinin namazla irtibatlı tefsirleri için bk: Taberî, Câmiu’l- beyân, XXX, 325-326

136

misin, bize Kâbe’yi ziyaret edeceğimiz sözünü vermiştin” diyenler bile olmuştu. Allah Resûlü’nün bu zor durumunda Cebrail (as) gelmiş ve kendisine Kevser sûresini okumak suretiyle ne yapması gerektiğini talim buyurmuştu.384

Ancak kurbanlarını orada kesip geriye dönmek ashaba çok ağır geliyordu. Allah Resûlü Ümmü Seleme validemizle durumu istişare edince Ümmü Seleme validemiz: “Sen kalk kurbanını kes onlar da sana tabi olurlar” demişti. Allah Resûlü kurbanını kesmeye başlayınca ashabı da kalktı ve kurbanlarını kesti. Hudeybiye dönüş yolunda, yapılan anlaşmanın bir fetih olduğunu bildiren ve ayrıca Mekke fethini müjdeleyen Fetih sûresi nâzil olmuştu.385

Böylelikle Allah Resûlü’ne kevser (çok hayır) verildiği ve O’nun misyonunun kesintiye uğramak bir yana katlanarak devam edeceği, kendisinin kıyamete kadar bir yâd-ı cemil olacağı; ümmetinin, ümmeti içerisinde de âlimlerin çok olacağı; buna karşılık küfür ve şirk düşüncesinin belinin kırılacağı, en azılı düşmanların bile neslinden nice hayırlı Müslümanların geleceği böylelikle aslında kendî akîm düşüncelerinin ebter olduğu teyit edilmiş oluyordu.

Enes b. Malik hadisine gelince Süyûtî, Müslim ve Beyhakî’nin bu hadisi

هسأر عفر ثُ

ةروسلا رخآ لَإ أرقف lafzıyla da tahric ettiğini ifade eder.

386

Bu durumda Enes b. Malik hadisinde Allah Resûlü’nün daha önce nâzil olmuş olan bir sûreyi okuduğu, dolayısıyla da yeni bir nüzûlün gerçekleşmediği söylenebilir. Öte yandan söz konusu rivayette yakaza veya yarı uyku hâlinde aslında Allah Resûlü’ne kevser havuzu ve onun başında yaşanacaklar

Benzer Belgeler