• Sonuç bulunamadı

80 Numaralı Konya Şer’iye Sicili içerisinde toplam 347 adet belgenin yer aldığını daha önce belirtmiştik. Bu belgeler içerisinde 231 tanesinin tereke kayıtlarına ait olduğu görülmektedir. Dolayısı ile defterimizde yer alan belgelerden 2/3’ü tereke kayıtlarıdır. Tereke kaydı ile ilgili belgelerde bazen karı – koca veya çocuk bir arada yazılmıştır. Bazen de iki belgede bir kişinin terekesi verilmiştir. Araştırma konumuz olan sicilde toplam 245 kişiye ait (Müslim – Gayrimüslim, erkek, kadın ve çocuk) tereke kaydına rastlanmıştır. Müslim ve Gayrimüslimlere göre tereke dağılımı aşağıdaki tabloda görülmektedir.

Tablo-1. Tereke Kayıtları

Müslim Gayrimüslim Erkek Kadın E. Çocuk K. Çocuk Erkek Kadın E. Çocuk K. Çocuk

Toplam

1847 44 22 2 - 4 1 - - 73

1848 108 40 - 1 20 3 - - 172

TOPLAM 152 62 2 1 24 4 - - 245

* Terekeler sayılırken bir belgenin iki defa farklı sayfalarda yazıldığı, bir kişiye ait terekenin de iki belgeye parça parça yazıldığı görülmüş bunlar bir defa sayılmıştır.

Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere 245 tereke kaydının 217 tanesi Müslimlere, geriye kalan 28 tanesi de Gayrimüslimlere aittir. Müslümanlara ait bu kadar fazla tereke olmasına

155 KŞS 80, 63/2.

24

rağmen Gayrimüslimlere ait tereke sayısının bu oranda az olması, Müslüman nüfusun Gayrimüslimlere oranla fazla olmasının yanı sıra, herhalde miras taksim işlerini kendi dinî liderleriyle hallediyor olmalarındandır. Ayrıca Gayrimüslim çocukların tereke kayıtlarına rastlanmaz iken, Müslümanlara ait terekelerden toplam 6 tanesi çocuklara aittir. Bu durum Gayrimüslimlerin çocukları ile ilgili miras meselelerini kadıya getirme taraftarı olmadıklarını göstermektedir.

Grafik 1. Tereke Kayıtlarının Müslim – Gayrimüslim Dağılımı

89% 11%

Müslim Gayr-i Müslim

Müslümanlara ait tereke kayıtlarının %70’i erkeklere, %29’u kadınlara aittir. Çocuklara ait terekeler sadece %1’lik bir orandadır. Bu, çocuk ölümlerinin çok yaygın olduğu bir dönem için156 cüzî bir rakamdır. Dolayısı ile Müslümanlar arasında da çocuklara ait miras meselelerinde kadıya gitmeye gerek duyulmamaktadır.

Tereke kayıtları içerisinde sayı bakımından Müslüman kadınlar ile erkekler arasında da ciddi bir fark vardır. Ömer Demirel-Adnan Gürbüz-Muhittin Tuş, XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XIX. yüzyılın ilk yarısının dâhil olduğu dönemdeki birçok Anadolu şehrine ait çalışmalarında, tereke sahiplerinin % 82’sinin erkek (%10 Gayrimüslim), %18’inin kadın (% 0,58 Gayrimüslim) olduğunu belirtmektedirler157. Benzer bir araştırma yapan Muhittin Tuş, incelemiş olduğu Konya’ya ait 200 tereke içerisinde Müslüman erkeklere ait terekelerin büyük bir yekûn tuttuğunu tespit etmiştir158.

Aynı farklılığa dikkat çeken Abdullah Kurt, Bursa sicilleri üzerinde yaptığı araştırmasında 1839 ile 1864 yılları arasında toplam 720 Müslüman terekesinden 465’inin (%65) erkek, 255’inin (%35) kadınlara ait olduğunu belirtmektedir. Bu farkın nedeni konusunda kesin bir sonuç ortaya koymayarak, vergi kaçırma düşüncesinin ve anlaşmazlık olmayan miras paylaşımlarının mahkemeye intikal etmemiş olmasını gerekçe

156 Hüseyin Muşmal, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Beyşehir ve Çevresinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1790-1864),

Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Konya 2005, s.325.

157 Ömer Demirel-Adnan Gürbüz-Muhittin Tuş, “Osmanlılarda Ailenin Demografik Yapısı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.101. 158 Tuş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, s.137.

25

göstermektedir159. Baktığımızda bu iki gerekçenin bu dönem Konya’sı için de söz konusu olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra kadınların mal varlıklarının miktarının az olması mahkemeye götürme ihtiyacını ortadan kaldırmış da olabilir. Bir diğer neden olarak erkeklere ait terekeler arasında az da olsa aslında Konya’da ikâmet etmediği halde, gerek ticaret ve gerekse diğer nedenlerle burada bulunan erkeklere ait tereke kayıtlarının da yer almasıdır. İsmail Doğan İbn-i Batuta’dan alıntı yaparak İznik’ten Sakarya Nehri’ne doğru hizmetçisi ile birlikte seyahat eden bir kadından160 bahsetmekte ise de bu dönem kadın terekeleri arasında, her ne nedenle olursa olsun “misâfireten” (başka bir yerden Konya’ya gelmiş) olarak Konya’da ölen bir kadın görülmemektedir.

II- Aile Yapısı

Aile toplumun temel taşı olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur. Osmanlı toplumu da aileye önem vermiştir. Hayat aileye göre düzenlenmiş, ailenin her türlü meselesi önemli görülmüştür. Şüphesiz ki şer’iye sicillerinin ve özellikle tereke kayıtlarının bilgi verdiği en önemli konulardan birisi ailenin yapısıdır. Bu konu başlığı altında Hicrî 1263 – 65 / Miladî 1847 – 48 yıllarında Konya ailesinin yapısının nasıl olduğu, evlilikte kadına ödenen mehir miktarlı ve uygulanışı, kadının aile ve toplumdaki yeri, erkekler arasında poligaminin (çok eşlilik) yaygınlık derecesi, çocuk sayısı ve cinsiyetlerine göre dağılımı gibi konulara açıklık getirmeye çalışılmıştır.

Osmanlı Devleti’nde mahalle, sokak ve evler, İslam inancındaki ailenin mahremiyeti anlayışına göre tasarlanmıştır. Mahalle birbirini tanıyan ve birbirine destek olan kişilerin bir ibadethâne etrafında birleşmesinden teşekkül etmiştir161. Sokak ise çıkmaz sokaklar olarak inşâ edilmiş162 ve yabancıların buralarda gezmeleri pek hoş karşılanmamıştır. Evler çoğu zaman tek katlı163, etrafı yüksek duvarlarla çevrili164, kadının evin avlusunda yapacağı işlerde rahat etmesini sağlayıcı nitelikte olmuştur.

159 Abdurrahman Kurt, “Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Durumu”, Osmanlı, C. V, Yeni Türkiye

Yayınları, Ankara 1999, s.439.

160 İsmail Doğan, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yükselme Dönemleri”, Osmanlı,

C. V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.374.

161 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki “Mahalle” nin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları, C.

IV, İstanbul 1984, s.69 vd.

162 Ömer Demirel – Muhittin Tuş – Adnan Gürbüz, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve Giyim-Kuşam

(XVI-XIX Yüzyıllar)”, Sosyo-Ekonomik Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.70.

163 İnceleme konumuz olan sicilde sadece 166/1’de kayıtlı olan tereke kaydında iki katlı bir eve rastlanmıştır.

Diğerleri hep tek katlıdır. Bu görüşü destekler nitelikte bkz; Mehmet İpçioğlu, Konya Şer’iyye Sicillerine Göre

Osmanlı Ailesi, Nobel Yayınları, Ankara 2001, s.78.

164 Özer Ergenç, Osmanlı Klasik Dönemi Ket Tarihçiliğine Katkı XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara

26

Ahmet Kankal, Kastamonu’da evlerin bahçe duvarları içerisinde kadınların rahat bir şekilde hareket ettiklerini gösterir nitelikte bir belge örneği vermiştir. 1676 yılında Şaban Beşe adında bir kişinin yüksek odalar inşa ettirmesi üzerine bu odalardan rahatsız olan mahalleli şikâyetini bildirmiştir. Kadı, 50-60 hanenin haremlerinin –bahçe duvarlarının içi- bu odalardan görülmesi nedeniyle odaların yıkılmasına karar vermiştir165. Yine aynı yerde bahçe duvarında delik açarak karısını gözetleyen komşusundan şikâyetçi olan birine rastlanmıştır166. Defterde bulunan belgelere baktığımızda bu konu hakkında bilgi veren her hangi bir belge bulunmamaktadır. Ancak bugün bile Konya’nın kenar mahallelerinde bahçe duvarları yüksek ve içerinin görülmesine müsaade etmeyen birçok ev mimarisine rastlamak mümkündür.

Osmanlı ailesinin yapısı konusunda bilinen, genel olarak ailenin geniş aile tipinde olduğu şeklindedir. İlber Ortaylı, bu konuda “Ailenin temel üretim birimi olduğu bütün

geleneksel toplumlardaki gibi, Osmanlı toplumunda da geniş aile tipi her yerde görülür. Bu geniş aile, üç kuşağın bir arada yaşadığı, ama yakın akraba ve kardeşlerin ailelerini de içeren daha geniş bir birleşik topluluğun üyesidir.”167 demiştir. Aynı konuyu ele alan Orhan Türkdoğan ise “Hane çoğu kez mekân farklılığını da ortaya koyması göz önüne alındığında,

sanıldığı gibi geniş aile niteliğini taşımamaktadır.” şeklinde konuya yaklaşmıştır.

Tereke kayıtlarında ölen kişilerin mal varlıkları belirtilirken gayrimenkullere de yer verilmiştir. Bu gayrimenkuller içerisinde ev (yani menzil) bir hayli yer tutmuştur. Fakat bu evler hakkında özelliklerinden pek bahsedilmeden “bir bâb menzil” veya “bir bâb harab

menzil” şeklinde yüzeysel ifadeler kullanılmıştır. Bir bâb menzil denilerek ifade edilen evler

bir odadan ibarettir168. Nadir de olsa iki odalı ya da daha fazla odalı eve rastlanmıştır169. İslam dininin kâideleri de göz önüne alındığında bu tek odalı evlerde, ailelerin çekirdek aile şeklinde yaşadıkları muhakkaktır. Ancak, bir bâb olarak ifade edilen evlerin yanında zaman zaman “bir bâb derûnunda kâin bir ahur ve bir seki ve bir göz harab menzil ve ittisalinde bir

evlik mikdârı ağaçlık”170 gibi ifadelerle aslında bu bir bâblık evlerin tek başlarına evler olmayıp aynı avlu içerisinde bir kaç odalı ayrı ayrı evlerin de bulunduğu anlaşılmıştır. Bu konuda bilgi veren İbrahim Bakır ve Havva Aklan Bala “Anadolu’nun genelinde olduğu gibi

Konya’da da erkek evlatlar evlendirilirken baba arsanın bir kısmını evlenen çocuğa ev yapmak için ayırırdı. Bu ailenin ekonomik durumuna göre bir “oda” veya ayrı bir “ev”

165 Ahmet Kankal, Türkiye’nin Kaidesi Kastamonu (XV-XVIII. Yüzyıllar Arası Şehir Hayatı), Zafer Matbaası,

Ankara 2004, s.251-252.

166 Kankal, Kastamonu, s.252.

167 İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, Pan Yayıncılık, İstanbul 2002, s.69-70. 168 Tuş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, s.142.

169 KŞS 80, 119/2; KŞS 80, 147/1. 170 KŞS 80, 167/1.

27

olabilirdi.”171 şeklinde Konya evlerinin oluşumu hakkında bilgi vermişlerdir. Belgelerde de zaman zaman evlerin yanında ağaçlı – ağaçsız bahçelerden ve tarlalardan bahsedilmiştir. Belki de bu araziler çocuklar büyüyüp evleneceklerinde onlar için oda ya da evlerinin inşâ edileceği alanlar olmuştur.

Özer Ergenç konu ile ilgili olarak “yeni bir meslek tutmanın güçlüğü yanında ayrı bir ev

açmanın yeni bazı yükümlülükler yüklemesi sebebiyle, genellikle evli çocuklar ev masraflarına katılarak babalarının yanında oturmakta idiler. Ancak evli çocukların kendi aileleri genişledikçe, hemen bitişikteki bir eve veya ayrı bir mahalleye taşınmış olmaları düşünülebilir.”172 demiştir.

Mehmet İpçioğlu, Anadolu için, dar alanlı çalışmalar yapılarak Osmanlı ailenin yapısı hakkında genel kanunlara ulaşmanın mümkün olmadığını belirtmiştir173. İsmail Doğan da mevcut kaynakların Osmanlı ailesinin geniş aile olduğunu ispatlamaya yeterli olmadığına değinmiştir. Devamında yine mevcut kaynakların çekirdek aile olduğunu kanıtlayacak yeterlilikte de olmadığını söylemiştir174. Aynı çatı altında olmasa da aynı avluda, ama tüm kuşaklar bir arada yaşamanın Osmanlı ekonomik yapısının bir gereği olduğu üzerinde durmuştur175. Demirel – Gürbüz ve Tuş ise meseleye net bir yaklaşımla Osmanlı ailesinin çekirdek aile görünümünde olduğunu zikretmişlerdir176. Ahmet Tabakoğlu da tereke defterlerinde miras bırakan kişilerin bir eve sahip olduğunu, dolayısıyla fiilen var olan karı- koca ve çocuklardan oluşan çekirdek aile yapısının yaygın olduğunu ifade etmektedir177.

Ev özellikleri ve bu görüşleri göz önüne aldığımızda Osmanlı ailesinin yapısı konusunda kesin bir kanıya varmamız mümkün olmamaktadır. Ancak en azından Konya ailesinin, yapılan diğer çalışmalar ve tereke kayıtlarından elde ettiğimiz verilerden hareketle çekirdek aile olduğu ifade edilebilir178.