• Sonuç bulunamadı

Ailenin en önemli unsurlarından biri şüphesiz kadındır. Kadın, anne olmakla gerek kendi ailesi ve gerekse erkeğin ailesi yanında daha da bir önem arz etmektedir. Sağlıklı bir toplum şüphesiz ki sağlıklı ve mutlu bir ailede yetişecektir. Çocukların ilk eğitim aldığı kişi anne olmaktadır. Sağlıklı ve mutlu olmayan bir annenin topluma sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştirmesi imkânsızdır. Özellikle kız çocuğu üzerinde annenin etkisi çok daha fazladır. Zira

194 İpçioğlu, Osmanlı Ailesi, s.31.

195 Said Öztürk, Askerî Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil),

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1995, s.221.

196 Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, s.1018.

197 Nuri Köstüklü, Sosyal Tarih Perspektifinden Yalvaç’ta Aile (1892 – 1908), Günay Ofset, Konya 1996, s.37-

38.

198 Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, s.999.

199 Orhan Türkdoğan, “Türk Ailesinin Genel Yapısı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C.I, TC

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.55.

31

Osmanlı Devleti’nde, kız çocuk 11 – 12 yaşına kadar Sıbyân Mektepleri’nde aldığı eğitimden sonra evde annesi tarafından evliliğe hazırlık amacıyla eğitilmektedir201.

Tanzimat döneminden itibaren yazılan roman ve hikâyelerde Osmanlı kadını hakkında birçok yorum yapılmış, kadının evde tutsak ve kötü muamele gören, erkeğe karşı hiçbir hakkı olmayan, eşini kendisi seçemeyen kadın tiplerinin hayat hikâyeleri yazılmıştır202. Yine aynı eserlerde kadının evde kapalı kaldığı ve hiçbir sosyal etkinlik ya da üretim içerisinde bulunamadığına yer verilmiştir. Fakat yapılan çalışmalardan kadının hem ekonomik üretimde bulunduğu hem de ev dışında hamam eğlenceleri ile sosyal yaşam içerisinde zamanın şartlarına göre yerini aldığı görülmüştür203. Ayrıca pek çok hayır kurumunun oluşmasında da direk etkili olmuşlardır. A. Kurt, 15. yüzyıl Bursa’sında bulunan 303 vakıftan % 51’inin kadınlar tarafından kurulduğunu ifade etmiştir204. İncelediğimiz sicilde yer alan tek vakfiyenin bir kadın tarafından kurulan para vakfı olduğu ilgili bölümde tekrar ele alınacaktır205. Ayrıca kadınların her hangi bir nedenle mahkemeye direk kendileri ya da vekilleri aracılığıyla müracaat ettikleri bir vakıadır206.

M. A. Ubicini Doktor Brayer’den nakille “…Karısına karşı daima yumuşak davranır ve ona sadıktır; fakat yumuşaklığı büyük bir vakarlılık taşır, himaye edici bir havası vardır. Onun bu tavrı zayıf bir varlık karşısında kudretli bir varlığın onun mutluluğu için gerekli koruyuculuğuna benzer. Erkek kadına Allah’ın kendisine ihsan ettiği en büyük armağan gözüyle baktığı için onu her çeşit servet-i sâmâha tercih eder…”207 diyerek Türk erkeğinin kadına karşı muamele tarzını ortaya koymaktadır.

Tüm bunlar ele alındığında, Osmanlı kadınının her türlü haktan mahrum bir şekilde eve kapatılmış bir hayata sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Osmanlıda kadın yeri geldiğinde hakkını arayan, yeri geldiğinde şer’î usuller içerisinde eğlenen, vakıflar kuran toplumun bir parçası görünümündedir. Hatta A. Kurt Bursa’da birçok olay çıkaran kadınlardan bahsetmektedir208.

Osmanlı aile hukuku esas itibariyle İslam aile hukukunun altı asırlık bir uygulamasından ibarettir209. İslam hukuku içerisinde de genellikle hükümler Hanefî Fıkhı’na

201 Doğan, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri”, s.377.

202 Orhan Okay, “Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı”, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, C. I, Feza Yayıncılık İstanbul

1999, s.91.

203 Kurt, “Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Konumu”, s.436. vd. 204 Kurt, “Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Konumu”, s.440. 205 KŞS 80, 183/1.

206 KŞS 80, 1/2; KŞS 80, 15/2 gibi. 207 Ubicini, Modernleşme Sancısı, s.376.

208 Kurt, “Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Konumu”, s.440.

32

göre verilmiştir210. Tereke kayıtlarında kadının Hanefî fıkhına göre mirastan pay aldığı, mehr- i mü’eccelini taleb ettiği, çocukları için nafaka bağlattığı ve vasî olarak görev yaptığı görülmektedir211. Bu durumda Osmanlı kadını İslam hukukunun kendisine izin verdiği alanlarda faaliyetlerde bulunmuş ve gerektiğinde hakkını aramıştır.

Araştırma konumuz olan sicilde, kadınlara yapılan kötü muamelelere karşı nasıl müdahale edildiğini gösterir nitelikte bir belgeye rastlanmıştır. Pürçüklü Mahallesi sakinlerinden Kahveci Mustafa, bundan sonra karısına eziyet etmeyeceğine dair Kahveci Mehmed bin İsmail ve Leblebici Mehmed bin Mustafa’yı kefil olarak göstermiştir212. A. Kurt eserinde ele aldığı bir belgede, 1844 tarihinde Bursa Kale içindeki Filiboz Mahallesi sâkinlerinden Mehmed kızı Selime isimli hanımın, mahkemede, kocası Mustafa oğlu Mehmed’in, kendisini bir gün önce sopayla haksız yere dövdüğünü söyleyerek kadıdan gereğinin yapılmasını istediğini belirtmiştir. Neticede kadın davayı kazanmış ve kocası tâzir cezasına çarptırılmıştır213.

Demek ki kadın bu dönemde kendisine eziyet eden kocasını rahatlıkla şikâyet edebilmekte ve kocası cezaya çarptırılmakta ya da karısına karşı olumsuz bir tavırda bulunmayacağına dair kefil göstermektedir. Bu durumda Osmanlı kadınının savunulduğu gibi kocası tarafından eziyet edilen bir köle olmadığını söylemek mümkündür.

Diğer bir görüşte kadının bu dönemde nikâhlanma sırasında hiçbir salahiyetinin olmadığı ve zorunlu evlilik yapmak zorunda bırakıldığı yönündedir214. Bu durumla ilgili olarak da iki belge dikkatimizi çekmektedir. Bu belgelerden 26 Ağustos 1847 tarihlisinde, Konya Sancağı, Ilgın Kazası, Çiğil Karyesi’nden Fatıma bint-i Mehmed’i, aynı köyden İsmail bin Hüseyin kaçırarak tecavüz etmiştir. Erkek savunmasında kızı kendisine nikâhlamak üzere kaçırdığını belirtmiştir. Fakat adı geçen Fatıma nikâhı kabul etmemiş, İsmail suçlu bulunmuştur215.

Belgelerden 19 Nisan 1848 tarihlisinde ise, Ereğli Kazası sakinlerinden Haşim bin Enes Fatıma bint-i el-Hâc Mehmed’i, kırk bir bin akçe mehr-i mü’eccel (veresiye mehir) ile kendisine nikâhlamak istemiş, fakat kadın nikâha yanaşmamıştır. Bu durum üzerine kadının isteği doğrultusunda erkeğin evlilik talebi reddedilmiştir216.

210 Aydın, İslam ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları, s.158.

211 Bkz. Bu çalışmanın 80 Numaralı Konya Şer’iye Sicili’nin Transkripsiyon kısmında yer alan tereke kayıtları

ve vasî tâyin belgeleri.

212 KŞS 80, 1/2.

213 Kurt, “Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Durumu”, s.446. 214 Erten, Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı, s.35. 215 KŞS 80, 26/1.

33

Bu iki belgede mahiyet farklılığı olmasına rağmen, kadının zorla birine nikâhlanmadığını göstermektedir. Hatta kadın bunun için o dönemde çok aşağılayıcı bir durum olarak görülen tecavüz ve bekâretinin bozulmasını bile üstlenmiştir. Ama yine de zorla biriyle evlenmeye yanaşmamıştır.

H. Erten de Konya Şer’iyye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (XVIII. Y.Y. İlk Yarısı) adlı eserinde, Osmanlı Devleti’nde kadının kesinlikle istemediği kişilerle zorla evlendirilmelerinin söz konusu olmadığını217 ifade etmiştir.

Nitekim Mayıs 1844 tarihli bir fermanda, kız çocuklarının kendi hür iradeleriyle evlenebilmeleri ve başlık gibi ödemelerin yapılmaması emredilmiştir218. 1850 yılında, kız kaçırma gibi adetlerin önlenmesi için, kız kaçırmayı ve bu yolla kızın zorla evlendirilmesini önlemek amacıyla ve bu gibi olayların müsebbibleri (neden olanları) hakkında şiddetli cezalar emreden iki irade çıkarılmıştır219. Bu emir ve iradeler, toplumda kadının korunmasına yönelik çalışmalardır.

Grenard’ın 19. asrın sonlarında Çin Türkistan’ındaki tespitlerine göre, Türk kızı hayat arkadaşını seçmede nispeten hürdür220 diyerek Türkistan Türklerinde evliliğin kuruluşu ile ilgili bilgiler sunmuştur. Osmanlı Devleti’nde de 1259/1844 tarihli bir fermanla velinin izni olmadan kadı’nın baliğe ve dul kadınların nikâhını kıymasına izin verilmiştir221.

Tüm bunları göz önünde tutarsak bu dönem kadınlarının evlenme konusunda kendi iradelerini ortaya koydukları söyleyebilir. Ancak bu, zorla evlendirilen hiç kimsenin olmadığı anlamına da gelmemelidir.

Genel olarak kadının bu dönem statüsünden bahsedecek olursak, kadın bu dönemde vakıflar kurabilmekte, gerektiğinde mahkeme huzurunda hakkını aramakta, kocasına ceza verdirebilmekte, mirastan hukuka uygun miktarda pay almakta, çocuğunun vasîsi olabilmekte ve nafaka bağlattırmaktadır.