• Sonuç bulunamadı

A- Ekonomik Faaliyetler 66

3- Narhlar 70

Kelimenin aslı nirh olup, çarşıda pazarda satılan şeyler için resmi makamlarca gösterilen fiat398 olarak ifade edilmektedir. Narh sistemi çarşı ve pazarda satılan malların

382 KŞS 80, 49/1, KŞS 80, 9/2. 383 KŞS 80, 27/1. 384 KŞS 80, 27/1. 385 KŞS 80, 178/2. 386 Beşirli, Tokat, s.147. 387 KŞS 80, 17/2; KŞS 80, 30/2. 388 KŞS 80, 77/1; KŞS 80, 120/1. 389 KŞS 80, 167/1; KŞS 80, 180/2. 390 KŞS 80, 146/2. 391 KŞS 80, 17/2. 392 KŞS 80, 33/2; KŞS 80, 54/1; KŞS 80, 170/1; KŞS 80, 180/2. 393 KŞS 80, 140/2. 394 KŞS 80, 54/1; KŞS 80, 120/1; KŞS 80, 127/1. 395 KŞS 80, 54/1; KŞS 80, 178/2. 396 KŞS 80, 29/1; KŞS 80, 41/2; KŞS 80, 56/1; KŞS 80, 90/1; KŞS 80, 132/1, KŞS 80, 118/1. 397 Narhlar başlığı altında ekmek fiyatlarına bkz.

71

kontrolünü sağlayan bir sistemdir. Osmanlı Devleti narh uygulamasına önem vermiş, sadrazamlar tarafından narh sistemin adabını öğretmek amacıyla kitaplar kaleme alınmıştır399. Şehrin ileri gelenleri, kaza kadısı ve esnafın bir araya gelerek senede iki defa Aralık ve Haziran400 aylarında satılacak şeyin nitelik ve niceliğine göre fiyatlar belirlenmiştir401. Serbest piyasa ekonomisinin geçerli olmadığı Osmanlı Devleti’nde böylece satılacak metânın fiyatı sabitlenmiş ve esnafın bu değerin dışına çıkması tamamen yasaklanmıştır. Esnafın narha uygun satış yapıp yapmadığını “muhtesibler” kontrol etmiştir402.

Ahmet Tabakoğlu, narh sisteminin Tanzimat’ın getirmek istediği liberalist ekonomiye uygun olmaması nedeniyle kalktığından403 bahsetse de incelediğimiz dönemde bazı ürünler hakkında narh kayıtlarına rastlanmıştır. Bunlardan ilki narhın düşürülmesi hakkında bir belgedir. 1263 senesi Haziran’ında verilen narhta koyun eti 62 ve keçi eti 60 pâre olarak fiyatlandırılmıştır. Fakat bu fiyatı çok bulan kasap esnafı kadıya müracaat ederek aynı yılın Receb ayından itibaren koyun etini 52, keçi etini de 48 pâreden satmayı taahhüt etmişlerdir404. Fiyat indirimini talep ederken kendilerinin zarara uğrayacağından endişe etmektedirler. Bu şekilde fiyat indirimini esnafın teklif etmesi ilgi çekicidir. Bu durumun nedeni, Konya’ya fazla koyun ya da keçi girmesi olabilir405. Fakat bundan ziyade Receb ayının Miladî 1847 Haziran ayına denk geldiğini düşündüğümüzde yaz sıcağında et tüketiminin azalmasının etkili olduğu söylenebilir.

14 Haziran 1847 tarihli bir belgede, nân-ı aziz ve nân-ı hâs’ın fiyatı arttırılmıştır. Buğdayın her bir kilesi 50 – 55 kuruşa satılırken, nân-ı azizin kıyyesi 18 pâre, nân-ı has’ın kıyyesi ise 22 pâreden satılmış, fakat yıl içinde buğdayın kilesi 65 – 70 kuruşa kadar çıkmıştır. Bu nedenle ekmekçi esnafı zarara uğramış, ekmek fiyatları dört pâre artışla nân-ı azizin kıyyesi 22, nân-ı has’ın kıyyesi ise 26 pâreden satılmaya başlanmıştır. Bu hesaba göre, nân-ı azizin doksan dirhemi 5, nân-ı has’ın 92 dirhemi 6 pâre olmuştur. Ayrıca ekmeğin temiz ve pişmiş olarak üretilmesi şart koşulmuştur406.

Kuraklık, zamansız ve fazla yağan yağmurlar, şiddetli geçen kışlar, harpler ve ablukalar nedeniyle piyasada mal kıtlığı çekilmesi, para ayarının bozulması gibi nedenler fiyat

399 Mübaat S. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, Enderun Kitabevi,

İstanbul 1983, s.4-5.

400 KŞS 80, 4/2.

401 Demirel, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Şehir Ekonomisi”, s.511. 402 Kütüoğlu, Narh Defteri, s.20.

403 Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s.297. 404 KŞS 80, 4/2.

405 Kütükoğlu et fiyatlarının düşürülmesinde piyasaya hayvan girişinin fazla olmasının etkili olduğunu

bildirmektedir. Bkz. Kütükoğlu, Narh Defteri, s.10.

72

artışlarında gerekçe olarak gösterilmektedir407. Bu dönemde zahire fiyatlarındaki artışın hangi nedenle meydana geldiği kesin olarak bilinmemektedir.

Yaklaşık yüz yıl öncesinin fiyatlarını veren H. Erten, bir kile buğdayın fiyatının 1 kuruş olduğunu belirtmiştir408. Bu demek oluyor ki yüz yıl içerisinde Konya’da buğday fiyatlarında 60 – 70 kat artış olmuştur. 1796 yılında pide ve somun olarak belirtilen ekmeğin 80 dirhemi 1 pâre (ya da para) dır409. 1847 yılında 80 dirhem ekmeğin bedeli yaklaşık 5,21 pâre yapmaktadır. Demek ki 1796 yılından 1847 yılına kadar ekmek fiyatlarında beş katlık bir artış yaşanmıştır. Halkın en önemli ihtiyaç maddesi olan ekmekte bu denli bir fiyat artışının olması, dönemin Osmanlı Devleti’nin düşmüş olduğu ekonomik bunalımın Konya’dan görünümü olsa gerektir.

19 Aralık 1847 tarihli diğer bir narh belgesinde, pirincin kıyyesi 76 pâre, dâne zeytinin kıyyesi 128 pâre iken, zeytinyağının ismi belirtilmiş fakat fiyatı yazılmamıştır. Bunda zeytinin bölgede üretilmiyor olması etkili olsa gerektir. Haşhaş yağı kıyyesi 4 pâre, iki kere kavrulmuş leblebinin kıyyesi 60 pâre, bir kere kavrulmuş leblebinin fiyatı ise 52 pâre olarak belirlenmiştir. Aynı belgede siyah üzümün kıyyesi 50, kırmızı üzümün kıyyesi ise 80 pâre olarak kaydedilmiştir410. 1796 yılında aynı ürünlerin Konya’daki değerlerine baktığımızda pirincin kıyyesi 15 pâre, siyah üzümün kıyyesi 10 pâre, leblebinin kıyyesi 28 pâre olarak görülmektedir. Yine bu ürünlerde de artış yaşandığını görmek mümkün olmaktadır.

4- Kira İşlemleri

İncelediğimiz dönem itibariyle Osmanlı Devleti’nde kiralama işlemleri bir düzene konulmaya çalışılmıştır. 80 Numaralı Konya Şer’iye Sicili’nde bu konu ile ilgili olarak üç belge mevcuttur. Bunlardan ilki bir sadrazam emri olup, kira işlemleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler içermektedir. İkincisi Zabtiye Müşiri tarafından yazılmış olan, sadrazam emrinde arzedilen meselelerin meclis sorumluluğunda olduğunu gösterir belgedir. Sonuncu belge ise kira işlemlerinde dikkat edilecek hususların halka duyurulması ile ilgilidir.

26 Şubat 1848 tarihli belgede önce İstanbul’da bulunan her türlü kiralık gayrimenkullerin (ev, oda, mağaza, han, hamam, dükkân vs.) kiralanmasında mal sahiplerinin belediye nizamına aykırı olarak, kefili olmayan veya tanınmayan kişilere kiraladıkları, taşrada da bu konuda henüz bir düzen sağlanamadığı, bu nedenle gerek İstanbul’da ve gerekse taşrada bir takım uygunsuzluklar yaşandığı, bu uygusuzlukların önlenmesi için bazı kurallar

407 Kütükoğlu, Narh Defteri, s.10-11.

408 Erten, Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı, s.135. 409 Tuş, Sosyal ve Ekonomik Açıdan Konya, s.201.

73

belirlendiği anlatılmaktadır. Kiraya verilecek gayrimenkullerin tanınmayan kişilere kiralanmaması ve herkes için kefalet ve kontrat istenmesi şart koşulmuştur. Kiralamadaki uygunsuzlukların önünün kesilmesi, ahalinin güvenliğini sağlayacağı gibi belediye nizamının da doğru bir şekilde uygulanmasını mümkün kılacağı belirtilmektedir. Ardından hangi şartlarla işlemlerin yürütüleceği ifade edilmektedir. Bu hususları aşağıdaki şekilde maddelendirebiliriz.

1. Kiralama işlemlerinde tanınmayan ya da kefilsiz kişilere akar verilmemesi. 2. Kiralama işlemleri sırasında istisnasız kontrato hazırlanması.

3. Kiraya verilen hanelerin sahiplerinden, aylık geliri 100 kuruştan senelik geliri 1200 kuruşun altında olan kiralık yerler akar olarak kabul edilmeyip bunlardan vergi alınmaması.

4. Hane sahiplerinden, aylık kira bedeli 100 kuruştan senelik 1200 kuruşu bulan ve üzerinde olan yerlerden kuruşta bir pâre vergi ve “varaka-ı sahiha” bedeli alınması.

5. Dükkân ve diğer ticarethane sahiplerinden de kuruşta bir pâre vergi ile “varaka-i sahîha” bedeli alınması.

6. Kiracılardan bir şey alınmaması.

7. Belirtilen vergi ve “varaka-ı sahîha” bedelinden başka hiç bir yolla (kaydiye, garaz avâidi vs.) bedel alınmaması.

8. Ticaret amaçlı tutulan yerler dışındaki yerlerden alınan bedellerin Nâfia Nezareti’ne gönderilmesi.

9. Ticarethanelerden alınan bedellerin de Maliye Nezareti’ne gönderilmesi411.

10. Müstemin tüccarların (Avrupa devletlerinin güvencesi altında bulunan tüccarlar) kiralama işlemlerinde tebaanın tâbi olduğu kurallara uyması.

11. Yine müstemin tüccarın satacağı eşyanın belediye nizamına uygun olması.

12. Müsteminlerin kiralayacakları evlerin Müslüman mahallesinde olmaması veya kiralanması için bir engel bulunmaması412.

13. Kiralanacak olan yerlerde hangi mal ya da eşyanın satışı yapılması gerekiyorsa ona uygun işin yapılması.

14. Daha önceden usulüne bakılmadan kiraya verilen yerlerin el değiştirmesi ya da yeniden kiralanması sırasında usulüne uygun işler için kiralanması.

15. Kiralanan iş yerinde hangi işin yapılacağının kontratoda belirtilmesi413.

411 KŞS 80, 100/2.

412 KŞS 80, 100/2. 413 KŞS 80, 100/2.

74

Yukarıda belirtilen hususlara baktığımızda mevcut olan belediye nizamına aykırı yapılan işlerin düzenlenmeye ve kira işlemlerinden de vergi alınmaya çalışıldığı görülmektedir. Kira gelirinde aylık 100 kuruşluk bir rakamın hem İstanbul hem de diğer yerler için aynı olması ilgi çekicidir. Demek ki o gün için aylık 100 kuruşun üzerinde gelir getiren bir yerin zenginlik belirtisi olarak görüldüğü söylenebilir.

Kiraya verme işlemlerinde bu kuralların ne kadar uygulandığı ile ilgili herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Şayet uygulamaya geçirildi ise güvenliğin sağlanmasına katkısı olduğu muhakkaktır.

Bu konudaki diğer belge 27 Şubat 1848 tarihlidir. Bu belgede Zabtiye Müşirliği’nden gönderilmiş bir belgedir. Sadrazam emrinde belirtilen hususların yürütülmesi işinin Zabtiye Müşirliği’nin görevlerinden olduğu belirtildikten sonra bu yolla hâsıl olan miktarın üç ayda bir gönderilmesi istenmektedir. Ayrıca matbu evrak defterdarlık ve mal müdürlüklerinde bulundurulması ve bu işler ilgili yerlerin meclisi tarafından yürütülmesi ve valinin de meclisin bu konudaki çalışmalarına nezaret etmesi uygun görülmüştür414.

6 Ocak 1848 tarihli belgede, İstanbul, Boğaziçi, Galata ve sair yerlerde uygunsuzluklara sebep olması nedeniyle bu nizamın tüm mahallere uygulanmak üzere hazırlandığı yer almaktadır. Yukarıda ifade ettiğimiz hususlara kiralama esnasında dikkat edilmesi istenmekte ve bu hususlar bir bir sayılmaktadır. Belgenin sonunda, durumun ahaliye duyurulmak üzere bu belgenin basıldığına yer verilmektedir415.

5- Beratlı Tüccar

Osmanlı Devleti’nin dış ticareti, kapitülasyonların etkisiyle tamamen yabancı uyruklu tüccarların eline geçmiştir. “Müstemin” adı verilen bu tüccarların yargılama, gümrük, seyahat gibi konularda birçok ayrıcalığı mevcuttur. XVIII. yüzyıla gelindiğinde müstemin tüccar tamamen ayrıcalıklı bir sınıf haline gelmiştir416. Bu tüccarlar kendilerine yardımcı olacak iki adet hizmetçi –tercümanlık ve diğer işler için- bulundurabilmekte ve kendilerinin sahip oldukları haklara bu kişilerin de sahip olması sağlanmaktadır417. Zaman içerisinde tercümanlıkla hiçbir ilgisi olmadığı halde, tercümanlık yapıyor denilerek Gayrimüslim Osmanlı tebaasına yabancı elçilikler tarafından berat alınmaya başlanmıştır. Bu tüccarlara “beratlı tüccar” denilmiş, hem dış ticarette hem de iç ticarette çok etkin olmuşlardır418. Olayın suiistimal edildiğini gören III. Selim birçok alanda olduğu gibi bu alanda da düzenlemeler

414 KŞS 80, 101/1.

415 KŞS 80, 102/1.

416 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s.112. 417 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s.112.

75

yapmış, önce Avrupa ticaretiyle uğraşan tüccarlara daha sonra da Acem ve Hindistan ticaretiyle uğraşan tüccarlara müstemin tüccarın sahip olduğu her türlü hakkı vermiştir419. Bu tüccarların hizmetine iki kişi almalarına izin verilmiş, gümrük vergisi olarak da müstemin tüccar gibi sadece % 3 gümrük vergisi ödemeleri kabul edilmiştir420. II. Mahmut döneminde de bu tüccar sınıfına Müslüman tüccarlar dâhil edilerek Hayriye tüccarı oluşturulmuştur421.

Bu şekilde teşekkül ettirilmiş olan Avrupa, Acem ve Hindistan tüccarları ile ilgili olarak 80 Numaralı Konya Şer’iye Sicili’nde iki adet belge bulunmaktadır. Bu belgelerden 21 – 30 Ekim 1847 tarihli olanında Avrupa, Acem ve Hindistan tüccarları ve hizmetçileri müstemin tüccarların ve hizmetçilerinin sahip oldukları her türlü hak ve salâhiyete hâiz oldukları belirtilmiştir. Keyfurk veled-i İsak da bir defterli tüccardır. Ekinli Tarakcı oğlu Sirab Yavesnade yerine Danayelli İshak veled-i İlya adında bir kişi 1257/1841 yılında hizmetkârı olmuştur. Bu kişi cizyesini orta seviyedeki fermanlı hizmetkârların ödediği miktar üzerinden ödeyecek ve kendisinden başka da bir şey istenmeyecektir. Aynı belgeden anlaşıldığına göre cizye miktarına 1250/1834 yılında zam yapılmıştır.422. Belgede adı geçen hizmetçiden sadece cizye alınacak olması dikkat çekicidir. Musa Çadırcı eserinde konuya değinerek Avrupa tüccarının hizmetkârlarından cizyeden başka vergi alınmayacağını belirtmiştir. Bu belge de Çadırcı’yı doğrular niteliktedir423.

Bu konudaki diğer belge ise 13 Mart 1848 tarihli bir belgedir. Bu belgede Konya’da bulunan bir Avrupa tüccarının işlerini yapan kişinin, Konya Valisi ve defterdarın şahitlikleriyle hizmetkâr olmasına izin verilmesi istenmektedir. Fakat Avrupa tüccarının ve hizmetine izin verilen kişinin ismi geçmemektedir424.

Bu iki belgenin sicilde yer alması dönemin Konya’sında ticaretle uğraşan Avrupa ve diğer yerler tüccarının varlığını göstermektedir. Konya’da bu dönemde ticaret hayatı faal bir şekilde işlemekte, ticaret yurt dışına kadar uzanmaktadır. Nitekim tereke kayıtlarında yer alan eşyalar arasında “İngilizkâri, frenkkâri” gibi eşya isimlerinin yer alması da bu durumu destekler mahiyettedir.

B- Vergi

Tanzimat’ın ilanı ile birlikte sağlanmaya çalışılan adaletin ekonomik yanı vergilere dayanmaktadır. Bunun için yapılacak olan düzenlemelerin neler olacağı konusunda meclis ve

418 Ali İhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler, Turhan Kitabevi, Ankara 1998, s.19.

419 Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler, s.75; Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s.114. 420 Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler, s.71.

421 Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri, s.114. 422 KŞS 80, 192/1.

76

komisyonlar çalışmalarına başlamıştır. Pek çok yeni düzenleme önce belirli bir bölgede denenmekte, sonra yaygınlaştırılmaktadır425. Nitekim Konya’ya gönderilen 7-16 Mart 1848 tarihli bir fermanda mülkiye konusunda düzenlemeler yapıldığına, bu düzenlemeler içerisinde en önemli konunun vergi olduğuna değinilmektedir. Örnek suretinde memleketin bazı yerlerinde uygulanarak tüm ahalinin teşekkürleri ile karşılanan usul, 1264 senesinden itibaren Konya Sancağı’nda da uygulamaya konulmuştur426.

Tanzimat döneminde vergi alanında yapılan en önemli değişiklik, verginin insanların ekonomik durumlarına göre alınması usulüdür427. Ekonomik durum belirlenirken insanların emlak, arazi, hayvan varlığı ile kazançları esas alınmıştır428. Bu vergilerin tevzi edilecek tutarı daha önce uygulanan örfi tekâlifin toplamının paylaştırılması şeklinde olmuştur429. Kimin ne kadar vergi vereceğinin belirlenmesi amacıyla, 1844 yılında ülkenin önemli bir kesiminde sayımlar yapılmış ve temettuat defterleri oluşturulmuştur430.

Bu bağlamda kişilerin ödeme gücüne göre belirlenmiş vergi dağılımını gösterir bir belge ile karşılaşılmıştır. 17 Nisan 1848 tarihli belgede, Konya Baş Dellalı Mehmed ile kardeşi ortak mülkleri olan aynı evde oturmaktadırlar. Gelir düzeyleri de eşittir. Dellal Mehmed’e bazı kişilerin düşmanlığı nedeniyle fazla vergi tevzi edilmiştir. Kardeşinin vergi yükü 20 kuruş iken Dellal Mehmed’e 120 kuruş yüklenmiştir. Bu durumun düzeltilmesi istenmektedir431. Nitekim 1848 yılında Konya’da halk altı kategoriye ayrılarak vergi yükü belirlenmiştir432.

İltizam usulü Tanzimat’ın ilk yıllarında kaldırıldı ise de şartlar dolayısıyla birkaç yıl sonra yeniden uygulamaya konulmuştur433. 80 Numaralı Konya Şer’iye Sicili’nden hareketle iltizam usulünün bu dönemde uygulandığını görüyoruz. 12 Cemaziyelevvel 1264 /16 Nisan 1848 tarihli bir belgede Konya’da bulunan ağılların adet-i ağnam, yaylak, kışlak ve ağıl vergilerinin mültezime verildiği görülmektedir. Mültezim Lütfi Ağa Konya’da bulunan

424 KŞS 80, 89/2.

425 Abdüllatif Şener, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Reformları”, 150. Yılında Tanzimat, (Yay. Haz. Hakkı

Dursun Yıldız), TTK, Ankara 1992, s. 259.

426 KŞS 80, 129/1.

427 Said Öztürk, Tanzimat Döneminde Bir Anadolu Şehri Bilecik, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1996, s.174. 428 Şener, “Osmanlı Vergi Reformları”, s.260.

429 Şener, “Osmanlı Vergi Reformları”, s.260. 430 Öztürk, Bilecik, s.175.

431 KŞS 80, 109/1.

432 M. Ali Uz, “1264/1848 Yılı Vergi Mükellefleri Listeleri Üzerinde Bir İnceleme Mahallelerde Doğu-Batı

Gelişmişlik Farkı ve Yılın Vergi Rekortmenleri”, Yeni İpek Yolu Konya Ticaret Odası Dergisi Konya Kitabı VIII

Özel Sayı, KTO, Konya 2005, ss.27-43.

433 Mübahat S. Kütükoğlu, “Tanzimat Devrinde Yabancıların İktisadi Faaliyetleri”,150. Yılında Tanzimat, (Yay.

77

ağılların ağıl vergisi karşılığında 30000 kuruş ödemiştir434. Yine aynı belgeden anlaşıldığı üzere 300 koyundan 5 akçe ağıl vergisi alınmıştır435. Ziya Kazıcı da, tarih belirtmeden 300 koyun olunca bir sürü kabul edilir ve 5 akçe ağıl vergisi alınırdı demektedir436. Gaziantep Şer’iye Sicilleri’nde ise “Başka yerlerden gelen Türkmen taifesinden her üç yüz koyun için 20

pâre otlak ve yatak resmi alına” denilmektedir437. Buradan yola çıkarak üç yüz koyunun bir sürü kabul edilmesi ve beş akçe ağıl vergisi alınmasının yeni ve bu bölgeye has bir uygulama olmadığı görülmektedir.

Öşür konusunda yapılan uygulamalar da, Tanzimat yöneticileri tarafından benimsenmemiştir. Öşür alınırken toprağın verimliliğine göre değil, elde edilen ürünün onda birlik oranına göre bir öşür uygulaması getirilmiştir438. Öşür konusunda yer alan 15 Mayıs 1848 tarihli bir belgeden anlaşıldığına göre, öşür alındıktan sonra bahçelerde hâsıl olan meyve, sebze ve bostanlardan haksızca öşür alınmaya kalkışılmıştır. Belgeden, aslında bu tür ürünlerden de vergi alınabileceğini fakat bu miktarın belirlenmesi işinin bölge meclisine ait olduğu anlaşılmaktadır439. S. Faroqhi de sebze ve meyve üzerinden alınan verginin öşr-i bostan olarak isimlendirildiğini ifade etmektedir440.

Gayrimüslimlerden alınan cizyenin dönemin Konya’sında üç basamak üzerinden tahsil edildiği görülmektedir. 1264 yılı için Konya’daki Gayrimüslimlerden alınan verginin toplamı 2658 kuruştur. A‛lâ seviyede 196 kuruş, evsat seviyede 1166 kuruş, ednâ seviyede de 1296 kuruş cizye alınmıştır441.

Tanzimat dönemiyle birlikte vergi alanında değişiklikler yapılmış, vergiler birçok kalemden belirli kalemlere toplanmaya çalışılmıştır. Gelire ve ekonomik güce göre vergi alınmaya başlanmıştır. Adet-i ağnâm, ağıl vergisi, yaylak kışlak vergileri, öşür gibi vergiler uygulanmaya devam edilmiştir. İltizam usulünden önce vazgeçilmeye çalışıldı ise de, şartlar nedeniyle tekrar yürürlüğe girmiştir. Ayrıca basılı evraklardan damga vergisi alınmaya da ilk kez Tanzimat döneminde başlanmıştır442.

80 Numaralı Konya Şer’iye Sicili’nde vergi ile ilgili beş belgeye rastlanmaktadır. Bu belgelerden ilki yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Dellal Mehmed’e haksız yere fazla vergi tevzi

434 KŞS 80, 133/2.

435 KŞS 80, 133/2.

436 Kazıcı, Osmanlı’da Toplum Yapısı, s.171.

437 Cemil Cahit Güzelcebey-Hulusi Yetkin, Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicillerinden Örnekler, Yeni Matbaa,

Gaziantep 1970, s.113.

438 Şener, “Osmanlı Vergi Reformları”,s.262. 439 KŞS 80, 111/1.

440 Faroqhi, Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayat, s.72. 441 KŞS 80; 203/2.

78

edildiği hakkındadır443. İkincisi, öşür toplandıktan sonra bahçelerde olan meyve, sebze ve bostandan izinsiz olarak öşür alınmaya kalkıldığı ile ilgilidir444. Üçüncüsü, daha önce başka yerlerde uygulanıp memnuniyetle karşılan vergi sisteminin Konya’da da uygulanacağı hakkında bir fermandır445. Bir diğer belgede ise Gayrimüslimlerin üç kademeden cizye vergisini ödediklerini gösterir belgedir446. Son belge ise Konya ağıllarından toplanan ağıl ve adet-i ağnâm gibi vergilerin mültezimler tarafından toplanmasında meydana gelen anlaşmazlığın çözümlenmesi hakkındadır447.

C- Harcamalar

Bu başlık altında 80 Numaralı Şer’iye Sicili’nde yer alan değişik amaçlarla yapılan harcamalarla ilgili belgeler değerlendirilmiştir. Harcamalarla ilgili sicilde toplam dokuz adet belgeye rastlanmaktadır. Bunlardan dört tanesi suyolları ve çeşmelerin tamiri, üçü de bazı binaların tamiri ile ilgilidir. İki tanesi ise kışla içerisinde bulunan bir caminin masrafları hakkındadır.

Harcamalarla ilgili konuda yer alan belgelerden en fazla olanı suyolu ve çeşme tamiri için yapılan harcamalardır. Dört belge içerisinde üç tanesi çeşme ve suyolu tamiri için yapılan masrafları göstermektedir. 2 Şubat 1847 tarihli belgede, Yeni Saray içerisinde yer alan iki çeşmenin suyolu zaman içerisinde bozulmuş, şiddetle tamirine ihtiyaç duyulmuştur. Tamiri için toplam 662 kuruş harcanmıştır. Yapılan masraflar içerisinde bezir, amele, kül, kötek, kireç, penye gibi malzemeler görülmektedir448. 10 Şubat ve 9 Mart 1848 tarihlerinde kaydedilmiş olan iki belgeden ilkinde Vali Konağı içerisindeki bir çeşmenin suyolunun tamiri için yapılan masraf kaydedilmiştir. Bu belgede suyolunun Havzan’dan Terazu denen yere kadar ve Terazu’dan Mesâfî Paşa Camii’ne kadar olan kısımları için yapılan masraflar ayrı ayrı gösterilmiştir. Toplam masraf 1828 kuruştur449. Diğerinde ise Saray içerisinde bulunan çeşmenin suyolları üzerinde meydana gelen hasarların giderilmesi için 515 kuruş masraf edildiği yazılıdır. Tamirat için kullanılan malzemeler hemen hemen aynıdır450.

17 Eylül 1847 tarihli belgede ise, mahalle çeşmesi için yapılacak harcamaları karşılamak için, faizle ahaliden para alınmıştır. Mahalle adı verilmeden sadece mahalle çeşmesi denilmekle yetinilmiştir. Belki de mahalle çeşmesi bilinen bir yerdeki ahalinin

443 KŞS 80, 109/1. 444 KŞS 80, 111/1. 445 KŞS 80, 129/1. 446 KŞS 80, 203/2. 447 KŞS 80, 133/2. 448 KŞS 80, 56/1. 449 KŞS 80, 90/1. 450 KŞS 80, 83/2.

79

kullandığı bir çeşmenin adıdır. Bu çeşme için toplam 3304,5 kuruş toplanmış, toplanan para mütevelli Kapancıoğlu Hacı Kerim Ağa’ya teslim edilmiştir451.

20 Eylül 1847 tarihli bir belgede, Konya Valisi’nin sarayının yanında bulunan alana iki göz kiler ve valiliğin içerisine hapishane yapılmasının daha önceden kararlaştırıldığı belirtilmekte, ardından da bu binalar için yapılan masraf zikredilmektedir. Bu inşaatların toplam masrafı 25029 kuruş, 36 pâredir. Bu miktar içerisinde amele, usta yevmiyeleri, taş, ağaç, çivi, kireç vs. malzemelerin tamamı bulunmaktadır452.

4 Kasım 1847 tarihli bir belgede ise, Konya’da bulunan güherçile fabrikalarının yeterli gelmemesi nedeniyle beş kazana ek olarak iki kazan daha yapılacağı belirtilmektedir. Bu inşaat için gerekecek masrafın, tahmini bir hesabı yapılmaktadır. Çıkarılan tahmini miktar 20437,5 kuruştur. Bu inşaat için kullanılacak malzemeler de tek tek yazılarak tahmini fiyatları tespit edilmiştir. Benzer malzemelere ek olarak kerpiç de yazılmıştır453.

İnşaat işleri ile ilgili masrafların yazıldığı son belgemiz ise 17 Haziran 1848 tarihli bir belgedir. Aslında bu belgeden vakıflarla ilgili belgeleri değerlendirirken de bahsedilmiştir.