1. LİTERATÜR ÖZETİ: DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE MİT ÇALIŞMALARI
1.3. Teolojik Okuma
Mit merkezli teolojik okuma 20. yüzyılda gelişmiş yöntemlerden biridir. Mit, erken dönem insanının inanç katmanını oluşturan başlıca öge olarak yer edindiği için inanç sistemlerinin algılanması ve anlamlandırılması teolojik okumayı gerekli kılmaktadır. Böyle bir okuma insanların inanma ihtiyacından başlayarak inanış biçimlerini, insan-tanrı, insan-evren ilişkisinin biçimlendirilişini merkeze alan bir görünüm sergiler. Rudolf Bultmann, Joseph Campbell, Mircea Eliade, bu okumanın öne çıkan isimleridir. Günümüzde dinler tarihi ve din teorisi üzerinde çalışmalar yapan J.W. Rogerson, Robert Alan Segal ve Karen Armstrong mitleri daha çok teolojik okuma çerçevesinde ele alırlar.
Batı’da başlayıp yakın zamanda Türkiye’de din bilimleri108
sahasında
yürütülen etkinliklerden biri de mitolojiden arındırma (İng. demythologization)109
çalışmalarıdır. Bu tür çalışmaların amacı ilahi kaynaklı kabul edilen dinlerin/metinlerin mitolojik ögelerden arındırılması, esasa/öze ulaşılmasıdır. Mitolojiden arındırma çalışmaları da bir tür teolojik okuma olarak kabul edilebilir. Bu tür okumada, “kutsal metnin mitolojik öyküleri barındırdığı, dolayısıyla bu öykülerin değil o öykülerin üzerinde yükseldikleri dinsel gerçekliklerin bulunup çıkarılması gerektiği” iddiası vardır.110
Burada mitik göstergelerin tespit edilip ana metin kabul edilen kutsal kitaplardan ayrıştırılması, ana söylemin ortaya çıkarılması tavrı geliştirilir. Rudolf Karl Bultmann (1884-1976), bu hermeneutik okuma şeklini kendinden önce bu sahada çalışanlardan yararlanarak ve Yeni Ahit üzerinde çalışarak kuramlaştırma yoluna gitmiştir.
Teolojik okuma, mit alanında genelde mit-ritüel eksenli yapılır. Segal, bu kurama dinsel mit-ritüel kuramı adını verir. Başka bir deyişle teolojik okuma yapan araştırmacılar, filozoflar mitin yanında mutlaka ritüeli de ele alır, her iki kavram ya eşitlenmeye çalışılır ya da biri diğerinin önüne geçirilir. Mit ve ritüel konularına en çok eğilenler Emile Durkheim, Bronislaw Malinowski, A. R. Radcliffe-Brown, Mary
Douglas ve Claude Lévi-Strauss’tur.111
Mite ritüelci yaklaşımda bulunan diğer araştırmacılar Samuel Hooke, Jane Harrison ve William Robertson Smith’dir.
Amerikalı mitoloji uzmanı (İng. mythologist) Joseph Campbell (1904-1987), mitolojiyi insanın ruhsal gelişimi için bir araç olarak görür. Mitolojiyi ilkel din olarak kabul eden Campbell, insanın modern dünyadaki yerini mitlerdeki öyküler ve kahramanlar aracılığıyla edinebileceğini düşünür. Campbell’e göre mit tanımında ifade edilen anlam arayışı, yerini anlam deneyimine bırakır. Ona göre, “mitler bizi manevi bir bilinç düzeyine çıkarmaya yarar”.112
Araştırmacının mit kuramı modern zamandan geçmişe doğru gerçekleşir. Campbell’e göre günümüz insanının kendini
108
Türkiye’de İlahiyat alanında yapılan çalışmalar daha çok İslam diniyle ilgilidir. Mitolojiden arındırma gibi konular daha çok Tevrat ve İncil üzerinde yapılan çalışmalarda dile getirilir.
109 Terimi Rudolf Karl Bultmann 1984’te oluşturmuştur. Bkz. Rudolf Bultmann, New Testament and
Mythology and Other Basic Writings, USA 1989, p.3.
110
Cengiz Batuk, Mitoloji ve Tarihsellik Hıristiyanlığın Aslî Günah Mitinin Tarihsel Dönüşümü, İstanbul 2006, s.278.
111 Robert Alan Segal , “The Myth-Ritualist Theory of Religion”, Journal for the Scientific Study of
Religion, Vol. 19, No. 2, p. 177.
112
Joseph Campbell – Bill Moyers, Mitolojinin Gücü Kutsal Kitaplardan Hollywood Filmlerine
gerçekleştirmesi ve ruhsal olgunluğa ulaşması, mitik öyküleri doğru yorumlaması ve hayatına uygulamasıyla mümkündür. Bu nedenle araştırmacı için mitin yapısından çok içeriği ve işlevi, yani anlamı önemlidir.
Joseph Campbell’e göre, mit, “insanın ruhsal tarafıyla alakalı olduğu gibi, bilimsel güvenilirliği de zayıftır.”113
Campbell, mite bilim olarak bakmaz. Mitler onun
için dünyanın rüyalarıdır.114
Arketip niteliğindeki bu rüyalar büyük insani problemlerle ilgilenirler, “ruhun kendiliğinden ürünleridir ve her biri kaynağının tohum gücünü bozulmamış olarak içinde taşır”lar.115
Mitler, arketiplerin sembolik şekilleri olarak vücut bulur. Sanat eserleri gibi yahut sanat eserleri olarak insanların kolektif bilincinden ortaya çıkan mitler, bu yönleriyle bütün insanlığı birleştiren özelliklere sahiptirler. Campbell, miti kendi özünden ayırmamak amacıyla onu edebî yönüyle yorumlamaz, mitin gerçekliğine farklı anlamlar yükler. Mitin anlamının gerçek olmadığını, sembolik olduğunu söyleyen Campbell, mitin modern toplumda insanlara yol gösterici ve anlam katan bir unsur olarak kabul edilmesi gerektiğini, huzurunu kaybeden modern toplumun onu ancak bu şekilde geri kazanabileceğini söyler. Campbell, tarih öncesi insanının tinsel köklerinin incelenmesinden Hint, Asya, Çin ve Japonya, Mısır ve Mezopotamya mitolojilerine, buradan Zerdüştlük, Yahudilik, Hristiyanlık, İslam mitolojileri, Grek- Romen panteonu ve Kelt-Germen mitolojilerine, sonuç olarak da Yunan mitolojisine ve Rönesans’a kadar uzanan bir alanda karşılaştırmalı mitoloji çalışmaları yapmıştır.
“Halk hikayesi eğlence içindir. Mit manevi eğitim içindir”116 düşüncesini
taşıyan Joseph Campbell, eğlence için uygun bulduğu halk hikâyesiyle manevî eğitimin özü olarak gördüğü mitin farklarını ortaya koyar. Araştırmacı, mitleri gerçeklik bakımından güvenilir bulmaz. Campbell’in inanç sistemi olarak gördüğü mitolojiyi modern çağın insanına yol göstermesi için bir kişisel gelişim kitabı olarak değerlendirdiği söylenebilir. Onun mit kuramlarına getirdiği ve ‘monomit’ olarak tanımladığı kavram önemlidir. Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu adlı eserinde evrenin monomit şeklinde adlandırdığı tek tanrısal mit üzerine kurulu olduğunu ve diğer mitlerin bu esas mitin niteliklerinin zamanla kılık değiştirerek başka varlıklara
113
Robert Alan Segal, “Joseph Campbell’in Mit Teorisi”, Millî Folklor, S. 70, Ankara 2006, s. 121. 114 Joseph Campbell – Bill Moyers, Mitolojinin Gücü Kutsal Kitaplardan Hollywood Filmlerine
Mitoloji ve Hikayeler, İstanbul 2010, s. 35.
115 Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, İstanbul 2010, s.13-14. 116
Joseph Campbell - Bill Moyers, Mitolojinin Gücü Kutsal Kitaplardan Hollywood Filmlerine
yansımasından doğduğunu ileri sürer. Campbell’in düşünceleriyle paralel şekilde aslında tek bir anlatının var olduğu, yeryüzündeki tüm anlatıların bu tek anlatının parçaları ya da yansımaları olduğu söylenebilir.
Mitler üzerine geniş kapsamlı araştırmaları olan din tarihçisi ve filozof Mircea Eliade (1907-1986), mitleri yaratılış kavramı çerçevesinde değerlendirir: mitler, “her zaman bir “yaratılış”ın öyküsüdür: Bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl varolmaya başladığını anlatır.”117
Mitlere/mitik öykülere yakından bakıldığında, hangi amaçla oluşturulmuş olursa olsun, onların gerçekten de bir yaratılış/yaratım merkezinden yayıldıkları görülür. Miti yaratan/üreten topluluk herhangi bir nesne/kişi/hayvan/varlık vb. üzerine, onun nasıl yaratılmış olabileceğine dair öyküler inşa eder. Bu yaratılış öyküleri mitlerin daha çok içeriğine yönelir, inancın yerini alır.
Eliade, miti, erken dönem insanının ve ilkel kabilelere mensup kişilerin inancını temsil ettiğini düşündüğü için hem kutsal hem de gerçek olarak kabul eder. Miti, çok sayıda ve birbirini bütünler nitelikteki bakış açılarına göre ele alınıp
yorumlanabilen son derece karmaşık bir kültür gerçekliği118
olarak tarif eden Eliade, onun öykü olması yönüne de dikkat çeker. Mitler, Eliade’nin ifadesiyle mitler, “arkaik insana, kendisini varoluşu bakımından oluşturmuş en eski ‘öyküleri’ öğretir, varoluşuyla ve Kozmos içindeki kendi öz varoluş biçimiyle ilgili her şey de onu doğrudan doğruya ilgilendirir.”119
Malinowski gibi o da mitleri bir kökene, kaynağa bağlar. Eliade, Malinowski’den ve başka mit araştırmacılarından farklı olarak mitin gerçekliğine daha çok inanç yönünden yaklaşmış, miti bu bakış açısından dolayı insan hayatında önemli ve yapıcı öge olarak kabul etmiştir. Mit, Eliade’nin ortaya koyduğu gibi gerçekten de kuvvetli şekilde inanma ihtiyacı ve bilme/ öğrenme isteğinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Fakat mitlere salt inanç gözüyle bakmak doğru değildir, çünkü inanç kavramından ve içeriğinden uzaklaşmış, bu değeri taşımayan mitler de mevcuttur. Özde inançla birleşen mitler, bu kaynaktan uzaklaştıkça inanç ögesini geride bırakarak estetik ögeyi beraberinde getirirler. Donanımsız ve bilimsel bilgi açısından zayıf olan erken dönem insanı kendince evrenin, hayvanların, bitkilerin ve nesnelerin varlığına mitlerle açıklamalar getirmeye çalışır. Mit üretir, dolayısıyla kendisinden daha üst katmanda varlıklar ve öyküler inşa yoluna giderken kendisini daha güçlü ve güvende
117 Mircea Eliade, Mitlerin Özellikleri, İstanbul 2001, s. 16. 118
M. Eliade, a.g.e., s. 15. 119 M. Eliade, a.g.e., s. 22.
hisseder. Bu eylem erken dönem insanı için bir yerde inanç algısına dönüşür. İnanma ihtiyacından doğan bu süreç, ritüellerin ortaya çıkışını da beraberinde getirir. Mitlerin ve ritüellerin ilişkisi birbirine bağımlı yapıda gelişir. İkisi de birbirinden doğar.
Mircea Eliade, eski zaman insanının tüm fiziksel eylemlerini törene dönüştürerek ‘öteki tarafa geçmeye’, zamanın (oluşumun) öbür tarafına geçmeye,
sonsuzluğa ulaşmaya çalıştığını söyler.120
Ona göre eski kültürlerin insanı, gerçekleştirdiği eylemlerin çoğunu zamanın başlangıcında bir tanrı ya da bir kahraman tarafından ilk kez gerçekleştirilen bir davranışın, bir eylemin tekrarı olarak kabul eder.121 Bu davranış biçimleri tanrıyla, kahramanla ya da üst katmandaki varlıklarla bütünleşme ve onlardan onay alma çabası olarak yorumlanabilir. Mitlerin anlamı ve işlevi erken dönem insanının hayatında önemli bir yer tutar. Mitler onlar için sıradan öyküler değil, gerçek ve kutsal öykülerdir. Erken dönem insanı, mitlerden çıkan ritüelleri yerine getirerek ve tekrar ederek bir tür ibadet biçimi yaratır ve ontolojik katmanda kendi varlığının anlamını üretir.
Günümüz araştırmacılarından din bilimcisi Robert Alan Segal, karşılaştırmalı mitoloji okumalarının yanı sıra teolojik okumaya ağırlık vermektedir. Mitlerin birer öykü olarak ortaya çıktığını ifade eden araştırmacı, aynı zamanda mitlerin inanç katmanına dikkat çekerek mitik metinlerin birer inanış biçimi içerdiği, bir düşünce
yapısı olduğu görüşünü taşır.122
Segal, çalışmalarında daha çok kendisinden önce ortaya
konan kuramları karşılaştırma yoluna gider. Onun Mit (Myth)123
adlı çalışması, mit kuramları ve mit araştırmalarının geleceği üzerinde duran, kısa fakat toplayıcı bir çalışmadır. Segal, kendisinden önce yapılmış çalışmalardan ayrı bir okuma yöntemi önermez; fakat onun mitleri değerlendiriş biçimi önemlidir. Segal’in, Campbell’in mit teorisini ele aldığı yazısında mitoloji tanımlarını kısaca değerlendirmiş olması dikkate değerdir. Buna göre: “Mitoloji, modern anlayış içerisinde tabii dünyaya izahat getirmek için ilkel, boş bir gayret (Frazer); tarih öncesi zamanlardan kalma, sonraki çağlarda yanlış anlaşılmış olan bir şiirsel fantezi ürünü (Müller); bireyi gruba uygun biçimde şekillendirmek amaçlı bir alegorik eğitim deposu (Durkheim); insan ruhunun derinliklerindeki arketipsel güdülerin belirtileri olan bir grup rüyası (Jung); insanın en belirgin metafiziksel düşüncelerinin geleneksel vasıtası (Coomaraswamy) ve Tanrı’nın
120 Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, İstanbul 2003, s. 54. 121 M. Eliade, a.g.e., s.55.
122
Robert Alan Segal, Mit, Ankara 2012, s. 13.
Çocuklarına ifşası (Kilise) olarak yorumlanmıştır. Mitoloji bunların hepsidir. Çeşitli hükümler, hüküm verenlerin bakış açılarına göre belirlenir.”124
Segal, böylece mite bakış açısının mit kuramını oluşturduğu görüşünü dile getirmiş, mitin farklı disiplinlerle olan bağını ortaya koymaya çalışmıştır.
Mitlere teolojik bir bakış getiren günümüz araştırmacılarından bir başkası da İngiliz dinler tarihçisi Karen Armstrong’dur (1944- ). Miti kadim felsefe olarak gören Armstrong, mitin ölüm deneyimi ve yok olma korkusuna dayandığını; gömütün yanında bir kurban kesildiğini; en güçlü mitlerin aşırılıkları konu edinip bizi deneylerin ötesine geçmeye zorladığını ve mitin öylesine anlatılan sıradan bir öykü olmadığını, aksine
nasıl davranılması gerektiğini öğrettiğini ifade eder.125
Ona göre, insanın somut dünyanın ötesindekini arayışının hikâyesi olan mitlerin işlevi “ölüm ve yok olma olasılığıyla kapıldığımız umutsuzluk karşısında bile bize coşku verebilme”sidir.126
Mitolojinin yol göstermesi gerekliliği konusunda Joseph Campbell’le psikolojinin ilk biçiminin mit olması konusunda James Hillman’le benzer düşünceler dile getiren araştırmacı, koşulların değişmesiyle mitlerin dönüşebileceğini ifade eder. Kadim mitleri doğuran insan doğasıyla günümüz “insan doğasının pek fazla değişmediğini ve toplumların içinde kurgulanan bu mitlerin çoğunun bizimkilerden farklı olmadığını, hâlâ en temel korkularımızı ve isteklerimizi yansıttıklarını”127
ifade eder.
Mitleri tarihi devirlere göre sınıflandıran Armstrong, Paleolitik Çağ: Avcı Toplumların Mitolojisi (MÖ yaklaşık 20.000-8000); Neolitik Çağ: Tarım Toplumlarının Mitolojisi (MÖ yaklaşık 8000-4000), İlk Uygarlıklar (MÖ yaklaşık 4000-800), Eksenel Çağ (MÖ yaklaşık 800-200), Eksenel Çağ Sonrası (MÖ yaklaşık 200-MS yaklaşık 1500), Büyük Batı Dönüşümü (MS 1500-2000) şeklinde, teolojik okumayla tarihsel okumayı birleştiren bir tablo sunar. Mitolojiyi, “tarihin ötesinde insanın varoluşundaki zamansızlığa işaret eden, gelişigüzel olayların çapraşık akışından çıkıp gerçeğin özüne bakmamızı sağlayan bir sanat biçimi”128
olarak tanımlayan Karen Armstrong, mit üzerine geliştirdiği görüşlerde Mircea Eliade’nin “düş zamanı” kavramını
124 Robert Alan Segal, “Joseph Campbell’in Mit Teorisi”, Millî Folklor, S.70, Ankara 2006, s. 123. 125 Karen Armstrong, Mitlerin Kısa Tarihi, İstanbul 2014, s. 8-9.
126 K. Armstrong, a.g.e., s. 11-12. 127
K. Armstrong, a.g.e., s. 14. 128 K. Armstrong, a.g.e., s. 11.
ödünçleyerek129
anlatı, söylem, mitik bilinç, aşkınlık özlemi, logos gibi kavramları da ele alarak daha çok bir sentez oluşturma yoluna gider.
Mit konusunda en yaygın okuma biçimi teolojik okumadır. Diğer okuma biçimleri teolojik okumanın etrafında geliştirilen yan okumalar olarak değerlendirilebilir. Bunun sebebi mitlerin öncelikle inanç ürünleri olarak belirmeleridir. Teolojik okuma, miti anlatı olarak kabul eder; fakat daha çok içeriğine ve söylemine yönelir. Burada mitin anlamı öncelenir, işlevi ise insana yol gösterme şeklinde belirir. Bu anlayışın süreği olarak günümüzde mitler/mitolojiler sistematik din olarak kabul görmeseler de teolojik okuma, bazı kişiler ve gruplar tarafından modern düzlemde sürdürülür. Bunlar, Joseph Campbell’in açtığı yolda mitleri daha çok kişisel gelişim için aracı kılan, mitleri ruhsal yolculuğun bir aracı/anahtarı şeklinde yorumlayan kişiler ya da gruplardır. Her mit, insanlara mitik kahramanını ve beraberinde getirdiği anlamı/dersi sunar. Çünkü her mitik kahramanın mitler aracılığıyla iletmek istediği mesaj vardır.