• Sonuç bulunamadı

1. LİTERATÜR ÖZETİ: DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE MİT ÇALIŞMALARI

1.5. Felsefî Okuma

Mitlere felsefî bakış açısıyla yaklaşan, onların içlerinde barındırdıkları düşünsel alanı değerlendiren, felsefe öncesi insanlığın düşünce üretimini mitlerde arayan düşünürler, araştırmacılar vardır. Bu araştırmacılar, insanlığın felsefî evreye geçmeden önce mitik evrede düşünce ürettiği, bu alt katmanı oluşturan düşüncelerden felsefî evreye geçebildiği görüşünü taşırlar, mitin felsefî doğasına dikkat çekerler. Mite ilkel insan topluluklarının felsefi düşünme biçimi olarak yaklaşım gösteren düşünür ve araştırmacılar arasında Friedrich Max Müller, Hans Blumenberg, Karl Popper, Lévy- Bruhl gibi isimler sayılabilir.

136 Kubilay Aktulum, Folklor ve Metinlerarasılık, Konya 2013, s. 23. 137

Kubilay Aktulum, “Folklorik İmgelem Bir Toplumsal İmgeler Rezervuarı Olarak İmgelemin Epistemolojik Temellerine Giriş”, Milli Folklor, S: 101, Ankara 2014, s. 277-290.

19. yüzyıl düşünürlerinden dil felsefecisi Friedrich Max Müller (1823-1900), miti sembolik düzlemde okur. Segal’in tespitiyle: “Tylor’a göre modernler miti sembolik olarak görüp yanlış bir okuma yapmış, Müller’e göre ise eskiler kendi mitlerini ya da mitik verilerini birebir okuyarak yanlış anlamışlardır.”138

Bu tespit çelişki gibi görünse de miti okuma yöntemine ilişkin bir meseledir. Mitler, düz anlamlarıyla okunabilecekleri gibi sembolik düzlemde de okunmaya elverişlidirler. Okuma yöntemlerindeki farklılık, mitin doğru veya yanlış yönde alımlanmasını ve yargılanmasını beraberinde getirir. Felsefenin temel sorularından bazıları doğru nedir, yanlış nedir, gerçek nedir gibi sorulardır. Mite yöneltilecek bu tür sorular felsefenin de doğası gereği öznel cevaplar yaratır. Felsefi okuma yöntemi başka bir tarafıyla da kökene dair sorular sorar. Müller, mitolojinin kökenini kadim dillerde bulunmayan

soyut kavramlara ve nötr cinsiyet eksikliğine bağlar.139

O, mitolojinin bir dil hastalığı olduğu şeklinde bir görüş ileri sürer. Fakat bu, eksik bir yaklaşımdır. Tylor’un “modernler miti sembolik olarak görüp yanlış bir okuma yapmış”, görüşüyle, Müller’in “eskiler kendi mitlerini ya da mitik verilerini birebir okuyarak yanlış anlamışlardır”140

görüşleri, mitin anlamına ulaşmada yetersiz kalan argümanlardır. İster sembolik ister birebir okuma yapılsın mitin mutlaka iletmek istediği bir anlam vardır. Bu anlam herhangi bir dil hastalığı üzerinden değil, kendi bağlamı üzerinden okunmalıdır. Roland Barthes, miti dil hastalığı şeklinde almasa da bir sapma olarak görür: “Söylen hiçbir şeyi gizlemez, hiçbir şey göstermez: bozar; söylen ne bir yalandır, ne bir açılma: bir sapmadır.”141

Müller, mit üzerine geliştirdiği görüşleriyle kendisinden sonra gelen filozofları etkilemiştir. Onun etki alanına giren filozoflardan biri Ernst Cassirer’dir.

Antropolog Lévy-Bruhl’ün karşısında yer alan ve mitin felsefî doğasının önemi üzerinde duran kuramcılar Ernst Cassirer (1874-1945) ve Paul Radin’dir (1883-1959). Ernst Cassirer’in mitleri, mitik bilincin ürünü olarak yorumlaması, onların hangi bilincin ve düşünme biçiminin ürünleri olduklarını göstermesi bakımından önemlidir. Neo-Kantçı olarak tanımlanan filozofun mit üzerine görüşleri günümüz mit eleştirilerine de etki eder, yapısalcılık ve göstergebilimden izler taşır. Ernst Cassirer, dil ve mitin yakın ilişkisi üzerine önemli görüşler getirir. Ona göre, “[d]il ve söylence (mythos) yakın akrabadırlar. İnsan kültürünün ilk evrelerinde dil ve söylencenin ilişkisi öylesine

138 Robert Alan Segal, Mit, Ankara 2012, s.34. 139 R. A. Segal, a.g.e., s.35.

140

R. A. Segal, a.g.e., s.34.

yakın ve işbirlikleri öylesine apaçıktır ki, birini ötekinden ayırmak hemen hemen olanaksızdır. Onlar bir ve aynı kökten çıkan iki ayrı girişimdirler. İnsana rastladığımız her yerde, onu konuşma yeteneğine sahip ve söylence yapma işlevinin etkisi altında bul”uruz.142

Cassirer’in görüşleri doğrultusunda dilin ve mitlerin bir kökten ortaya çıkan iki benzer olgu oldukları fikri önem kazanır. Cassirer’in, bilinmeyen dönemler üzerine geliştirilen fikirlerde dili ve miti aynîleştirme yoluna giderek yorumladığı görülür. Ona göre dil ile mitos arasındaki düşünsel bağ mecazdır.143

Mitler, birer gösterge dizgeleri olarak yorumlandığında dil-mit karmaşası yerini F. de Saussure’ün dil/söz ayrımına, mitleri de bu ayrımın içerisinde söze ait bir göstergeler sistemine bırakacaktır.

Cassirer, mit üzerine geliştirdiği görüşlerini Max Müller’in dil-mit teorisi üzerine kurar. Onun mitler ve mitoloji için geliştirdiği fikirleri değerlendirirken insanın zihin ve düşünce evrimi üzerinde durma gerekliliği ortaya çıkar. İnsanlığın yaratılıştan itibaren sürekli değişen ve gelişen algı ve düşüncesi, mitosun bilime evirildiği yerde kendini güçlü biçimde gösterir. Bu, insanlığın binlerce mit ürettiği uzun bir zamanı kapsayan bir süreçtir. İnsanın zihin ve düşünce evriminde gelişen dili, onun açık göstergelerinden biridir. Bu dil, mitleri üreten, mitlerde insanın düşüncelerini ve zihnini kodlayan bir yapıya sahiptir. Bu nedenle insanlık, mitle başlattığı somut ve eğretilemelerle dolu düşünceden soyut ve felsefî düşünceye, oradan da deneysel, çözümleyici ve bilimsel düşünceye yönelmiştir. Mitleri yaratan insan zihni (insanlığın erken dönemine ait olduğu için), daha çok içgüdülerle ve duygusal yönelimlerle düşünce üreten zihindir.144

Freud’a göre: “içgüdüler mitik varlıklardır, belirsizlikleri içinde muhteşemdirler.”145

İçgüdülerin ihtiyaçları ve yönelimleriyle birlikte çalışan mitik zihin, evreni ve insanı anlamlandırırken bunu dille estetize etme yoluna gider. İlk amaç daha çok tanımlamak ve olaylara, olgulara belirginlik kazandırmak gibi görünse de mitik bilinç ve mitik zihinle mitler üreten insan, mitik öyküyü estetize ederek yaratır. Erken döneme ait olan, modern dönemde daha çok sanat eserlerinde belirginlik kazanan bu duyuş ve düşünüş biçimi, mitolojiyi oluşturan öykülerde kendi estetik kodlarıyla varlık kazanır.

142 Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, İstanbul 2005, s. 105. 143 Ernst Cassirer, Sembol Kavramının Doğası, Ankara 2011, s. 140.

144 Hilmi Ziya Ülken mitlerin ortaya çıktığı devirleri mistik tefekkürden aklî tefekküre intikal safhası olarak değerlendirir. Bkz: Hilmi Ziya Ülken, Türk Tefekkürü Tarihi, İstanbul 2004, s.34. 145 Michael Vannoy Adams, The Mythological Unconscious, Canada 2010, p.21-22.

Cassirer, “[d]il, bize her zaman katı, mantıksal bir özyapıyı gösterir. Söylence ise, tüm mantıksal kurallara meydan okur gibi görünür. O, tutarsız, değişken ve usdışıdır”146

belirlemesiyle Müller ve Barthes’ın düşüncelerine benzer yapıda fikirler geliştirir. Mitlerin anlamındaki karışıklık, mit göstergelerinin farklı gönderenlere işaret etmesinden kaynaklanır. Çünkü göstergeler zamanla farklı göndergelere işaret ederek anlam değişmelerine yol açar. Cassirer’e göre mitler, kuramsal bir öge ile bir sanatsal yaratı ögesini birleştirir. İnsanı ilk etkileyen ise onun şiirle olan yakınlığı, yani söylem benzerliğidir.147

Göstergebilimsel ifadeyle dile getirilecek olursa bizi etkileyen mitik gönderge, yani anlamdır. Cassirer’in görüşlerinden yola çıkılacak olursa, insan, mitik göstergeyi anlamlandırırken onu doğal gerçekliği içerisinde yorumlamaz, bu göstergeye bir veya birden fazla öykü atfeder. Böylece mitik gösterge, temelde esas gerçeği dile getiren fakat artık onu gizleyen bir yapıya sahip olur. Bu göstergeler zamanla çeşitlenir, değişir, dönüşür; ilk yapılarından sapmalar göstererek ve başka göstergelerle birleşerek yeni yapılar, öyküler meydana getirir. Mitik göstergeler bu açıdan bakıldığında hem doğal hem de yapay göstergeler kategorisinde yerlerini alır. Kurmaca ve anlatı, edebiyat merkezli mit okumasında yer aldığı şekliyle üst üste katmanların oluştuğu bu yapıda başlar.

Ernst Cassirer, mitleri anlaşılır kılanın dilin tarihi olduğunu söyler. Ona göre mitlerin ve kökenlerinin anlaşılması için kelimelerin tarihi incelenmelidir. Mitleri ancak kelimelerin etimolojik kökleri anlaşılır kılabilir. Daphne mitini açıklama yoluna giden Cassirer, bu kelimenin etimolojik kökenine indiğinde onu Sanskritçedeki Ahanâ kelimesine bağlar. Ahanâ kelimesinin anlamı şafak kızıllığıdır. Phoebus ve Daphne miti, insanın her gün karşılaştığı bir şeyin hikâyesinden başka bir şey değildir. Önce semadan şafak ışığının ilk görünümü, sonra eşinin arkasından koşan ve acelesi olan güneş tanrısının yükselişi ve kademeli şekilde solan şafak kızıllığının ateşli ışınlarına dokunuşu, en sonunda ise onun ölümü veya anne dünyanın göğsünde kayboluşudur: “Mitin gelişimi için doğa olgusunun kendisi belirleyici değildir, fakat Yunancadaki ‘laurel’ (δάφνη) kelimesi ile şafağı karşılayan Sanskritçedeki kelimenin oluşturduğu şartların aralarında bir ilişki vardır; bu bir tür mantıksal zorunluluk ifade eden

146

Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, İstanbul 2005, s. 240. 147 E. Cassirer, a.g.e., s. 76.

varlıkların tanımlanmasını gerektirir.”148 Onun bu görüşlerini yine göstergebilimin temel kavramları üzerine oturtmak mümkündür.

Cassirer’in mit üzerindeki görüşlerinden biri de mitleri “daha başlangıcında olanaklı din”149

olarak görmesidir. Bu düşünce biçimi, erken dönem insanının miti hayatının inanç merkezi olarak konumlandırmasını getirir; bu da teolojik okumayla benzerlik gösterir. Psikanalitik açıdan bakıldığında mitlerin insanlığın erken dönemlerinde ve mitik bilince sahip kişilerde bir çeşit inanca dönüşmesi ya da inancın yerini tutması tesadüf değildir. İnsan zihni, bilinç ve bilinçaltı olarak ikiye ayrılır (Jung, bilinçaltını ayrıca kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışı olmak üzere ikiye ayırmıştı). İnsan, bilinç seviyelerinde gündelik yaşamına dair bilgileri işlerken bilinçte yer alan, mantıklı olarak kabul ettiği düşüncelere tutunur. İnsanın tutunduğu bu düşünceleri düzenli olarak tekrar etmesi ile inançlar meydana gelir. İnsan, bu inançları duygularıyla ilişkilendirir ve bilinçaltında kodlar. Mitler, erken insanın gündelik yaşamında tekrar edile edile hem tecrübeye hem de inanca dönüşür. Bu mitlere zamanla kendiliğinden bağlılık oluşur. Dilin bir üretimi olarak mitler, duygu ve düşünce biçimlerini de ele verirler. Kalıplaşan duygu ve düşünce formları, zamanla inancın yerini alır. Anlaşılacağı üzere Cassirer, mitleri çok yönlü ve kuşatıcı şekilde tanımlamayı tercih eder. O, mitleri sembolik formlardan biri olarak değerlendirir.

Filozof Hans Blumenberg (1920-1996) mitin bilimle olan ilişkisi üzerine görüşler getirmiştir. Ona göre mitin bilimin yanında ayakta kalması, “onun asla bilim gibi bir işleve sahip olmayışının kanıtıdır.”150

Mit üzerindeki düşüncelerini antropolojik zemine dayandıran filozof, mitleri metafor kavramıyla birlikte açıklamaya çalışır. Work on Myth (1976) adlı çalışmasında Blumenberg, mitlerin nasıl dönüştürüldüğü, modern dünyada felsefî köklerinin nasıl derinleştiği üzerinde durur. Bir tarafıyla filolojik bir araştırma olan bu çalışma, Prometheus mitinin ve fikirler tarihinin mit merkezli bir dökümü olarak okunabilir.

Görüldüğü gibi kimi filozof ve düşünürler mit-felsefe ilişkisi üzerinde durmaya çalışmış, mitik düşüncenin kökenleri ve formu konusunda görüş getirme uğraşı içinde olmuştur. Başta Cassirer olmak üzere kimi düşünürler mitin felsefî okumasının dilin

148 Ernst Cassirer, Language and Myth, New York 1946, p. 4-5. 149

Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, İstanbul 2005, s. 85. 150 Robert Alan Segal, Mit, Ankara 2012, s.40.

tarihiyle, etimolojisiyle mümkün olabileceği görüşünü geliştirmiştir. Bu da mitin dilin içinde ve dille birlikte varlık kazanmasıyla ilişkilidir.