• Sonuç bulunamadı

MİTE PSİKANALİZDEN BAKMAK: MİT VE PSİKANALİZ

“Mitler insan bilincinin daima var olan formlarıdır.” Paul Tillich 13.1. Kolektif Bilinçaltı ve Mit

İnsan, bilinçli bir varlıktır. Olayları, olguları bilinç düzlemine taşır, belleğine ve/veya bilinçdışına mal eder. Onun eylemlerinin bir tarafını bu edinilmiş bilgilerin toplandığı bellek yahut bilinçdışı yönlendirir. Bu sebeple Ernst Cassirer, “[a]nımsama yalnızca bir yineleme olmayıp daha çok geçmişin yeniden doğuşudur. Yaratıcı ve yapıcı bir süreci içerir. Geçmiş deneylerimizin ayrı ayrı verilerini toplamak yeterli değildir. Onları gerçekten yeniden-toplamamız, düzenleyip birleştirmemiz ve düşüncelerimizi üzerinde yoğunlaştırdığımız bir nokta haline getirmemiz gerekir. Bize özyapısal insan belleği örneğini veren ve onu hayvansal veya organik yaşamdaki tüm başka olaylardan ayıran, bu tür bir anımsamadır”429

yargısında bulunur. Bergson’a göre ise bellek, derin ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Buna göre, “‘içselleştirme’ ve kuvvetlendirme, geçmişteki yaşamımızın tüm ögelerinin içine sızma anlamına gelir. (…) Simgesel bellek, insanın kendisiyle yalnız geçmiş yaşantılarını yinelemekle kalmayıp aynı zamanda bu yaşantıları yeniden yaşadığı bir süreçtir. İmgelem (hayal gücü), gerçek bir anımsamanın zorunlu ögesi olur.”430

429

Ernst Cassirer, İnsan Üstüne Bir Deneme-Devlet Efsanesi, İstanbul 2005, s. 56. 430 E. Cassirer, a.g.e., s. 56-57.

Toplumlar kolektif bilince ve belleğe sahiptir. Onların kolektif bilincini ve belleğini daha çok sözlü ürünler oluşturur. Masal, destan, halk hikâyesi gibi ortak ürünler arasında mitler önemli yere sahiptir. “Ortak bilinçdışındaki materyel (materyal), kişinin öz yaşantısıyla ilgili değildir; kişinin tüm soyunun, yani bütün insanlığın hayat tecrübelerinden ortaya çıkar.”431

Mitik ögeler/ görüntüler kolektif bilinçaltında (bilinçdışında) oluşurlar. Modern dönem insanında bunlar, Jung'un teorisinde ifade ettiği üzere daha çok rüyalarda sembollerle ortaya çıkar. Modern dönem içerisinde yaşayan sanatkâr için de ortaya koyduğu eser bir çeşit rüyadır ve esrime yoluyla yaratılır. Sanat eseri de çoğunlukla kolektif bilinçdışından ve kişisel bilinçaltından beslenir, büyür, olgunlaşır. Burada mitik ögelerin ortaya çıkması, bunların farklı yorumlarla yaratılması bu nedenle doğaldır. Kolektif bilinçdışının ve kişisel bilinçaltının ortaklaştığı/ kesiştiği yerde görünürlük kazanan mitik ögeler sanat eserinde ya aynen devam eder ya da bazı kırılmalara uğrayarak sanat eserine girer.

“İnsanoğlunun evrensel tecrübeleri mitlerin özünü oluşturur. Dolayısıyla günümüzde kişilerin bilinçaltına inmek için mitlere ve mitlerin oluşturduğu geniş alana başvurmak zorunlu hâle gelir.”432

Sigmund Freud’la başlayıp öğrencisi C. Gustave Jung tarafından sürdürülen mite psikolojik anlam yükleme meselesi de mite farklı açılardan yaklaşılabileceğinin göstergesidir. C. Gustave Jung, Karl Kérenyi, Erich Neumann ve Joseph Campbell gibi araştırmacılar mite doğrudan “evrensel ve ortaklaşa bilinçaltının ifadesi”433 anlamını yüklemişlerdir. Bu araştırmacılara göre mitin insan ruhuyla yakından ilgisi onu günümüze kadar taşımıştır. Jung kolektif bilinçaltını kişinin yaşam sınırlarını ve tecrübelerini aşan birey ötesi genel olarak bütün insanlığa ait köklü ve

etkin bir alan olarak tasavvur etmektedir.434 Joseph Campbell “mit insanın ruhsal

tarafıyla alakalı olduğu gibi, bilimsel güvenilirliği de zayıftır”435

der. Ona göre mitler, “ruhun kendiliğinden ürünleridir ve her biri kaynağının tohum gücünü bozulmamış olarak içinde taşır”436

ve arketiplerin sembolik şekilleri olarak vücut bulur. Sanat eseri gibi yahut sanat eseri olarak insanların kolektif bilincinden fışkıran mitler, bu yönleriyle insanlığı birleştiren özelliklere sahiptir.

431 Kriton Dinçmen, Psikiyatri ve Mitos, İstanbul 1997, s. 18. 432

Cafer Gariper – Yasemin Küçükcoşkun, Dionizyak Coşkunun İhtişam ve Sefaleti-Yakup Kadri’nin

Nur Baba Romanına Psikanalitik Bir Yaklaşım, İstanbul 2009, s. 33.

433 Donna Rosenberg, Dünya Mitolojisi, Ankara 2003, s. 25.

434 Bilal Sambur, Bireyselleşme Yolu Jung’un Psikoloji Teorisi, Ankara 2005, s. 82. 435

Robert Alan Segal, “Joseph Campbell’in Mit Teorisi”, Millî Folklor, S.70, Ankara 2006, s. 121. 436 Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, İstanbul 2000, s. 13-14.

Psikanalistler rüyaları ve rüyalardaki sembolleri yorumlayarak analiz yaparlar. Roman, hikâye, resim gibi sanat eserleri de rüyalar gibi analiz edilebilecek ürünlerdir. Bilinçaltının yoğun işlediği, fakat daha yoğun bir çalışmayla düzene sokulan her sanat eseri sanatkârın bir çeşit “rüya”sıdır. Freud’un da işaret ettiği üzere insan ruhunun yansımalarının varlık kazandığı sanat eserlerini psikanalitik kuramlarla çözmek mümkündür.

13.2. Kişisel Bilinçaltı ve Mit

Evrenin yaratılışından bu yana insan kültürünün ilk evresine koşut olarak insanın erken çocukluk dönemine bakıldığında dil ve mitosun yakınlığı ve anlam ilişkisi dikkat çekicidir. Bu bağlamda insanın erken çocukluk dönemindeki algı biçimi (insan, hayat, nesne vs.) insanın erken evresindeki algı biçimiyle birbirine benzer. İnsan kültürünün ilk evresinde mitos yaratan insandan farksız erken bilinçlenme dönemini yaşayan çocuk da duyuları ve sezgileriyle dünyayı algılar ve yorumlar; bütün hayatını ve yaşam biçimini (fiziksel ve duygusal) etkileyecek mitoslarını bu dönemde yaratır.

Toplum içerisinde birey olarak insan, hem toplumsal kodlamalara bağlıdır hem de kişisel bilince ve bilinçaltına sahiptir. Kişinin hayat tecrübeleri, karşılaştığı olaylar ve olgular onun bilinçaltının oluşmasında rol oynar. Kişisel bilinçaltının oluşmasında rol oynayan etkenlerden biri de kolektif bilinçdışıdır. Mit, kolektif bilinçdışının bir ögesi olarak kişisel bilinçaltının şekillenmesinde görev üstlenir. Çünkü insan, mitik dünyanın verili öykülerinde kendini bulur, içsel bir itkiyle o dünyaya katılır.

“Evrenin ve insanın yaratılış öyküsünde, mitolojik kahramanların maceralarında, bireysel gelişim öyküleri de dile getirilmiş olur. Kişinin kendi mitiyle kolektif bilincin ürettiği mit yahut mitleri birleştirmesi söz konusu olabilir. Aslında bir yanıyla kişinin kendi miti, onun kahramanı olduğu dünyadır. Burada kişinin kendisini ait olduğu kültürün ya da dünyanın ürettiği kahramana bağlaması, ortak ruhu arayışı, kendi ruhunu ortak ruhun üretimi olan mitle bağdaştırması anlamına gelir. Sanatkârın bu arayışı, ritüel odaklı bir arınma olduğu gibi yüce bir idealle birleşme arzusu şeklini de alabilir. Aynı zamanda bu tavır, yazarların ve diğer sanatkârların komplekslerini aşmak, yeni bir kimlik ortaya koymak için kolektif bilincin ortak ürünü mitlerle bağ kurması anlamına da gelir. Yazarın yahut genel olarak sanatkârın mitlerle bağ kurması çeşitli

semboller, kelimeler, sesler aracılığıyla mümkün olur.”437

Anlaşılacağı üzere kişisel bilinçaltı kolektif bilinçdışıyla sürekli etkileşim hâlinde, ilişki içerisindedir. Fakat bu durum, insanın bu arada sanat eseri üreten kişinin

437

Cafer Gariper-Yasemin Küçükcoşkun, Dionizyak Coşkunun İhtişam ve Sefaleti-Yakup Kadri’nin Nur

kendi mitik dünyasını kurmasına engel değildir. İnsan kolektif mitin yanında kişisel mitlerini kurarak varlığını sürdürür, iç dünyasını ve dış dünyayı düzenler.

13.3. Anlatı, Mit ve Psikanaliz

Öykünün/anlatının insan psikolojisi için farklı açılımlarından söz etmek mümkündür. Her insan hayatının çeşitli dönemlerini, önemli bulduğu olayları hikâyeleştirir. Kimi zaman da kolektif hikâyeler anlatır, bununla bilinç inşasına yönelir. Burada gerçekliğin üstüne kurgulanmış bir yapı ortaya çıkar. Hikâyelerle girişilen bilinç inşasına başka insanların tecrübesi de katılır. Böylece insan hem yaşadıklarının hem de anlattıklarının bir sonucu olur. Aynı durum toplumlar için de geçerlidir. Toplumların veya toplulukların öyküsü de tarihi inşa eder ve kolektif bilinci oluşturur. Yakından bakıldığında bütün meselenin kişisel öyküden toplumsal öyküye dönüşmesinde yattığı görülecektir.

James Hillman “insan doğasının kurmaca yanı”ndan bahseder.438

Buna göre insanın tarih ve kurmaca olmak üzere iki yönelişi/yanı vardır. Tarih onun dışa dönük,

kurmaca ise içe dönük yapısıdır.439

Gerçekten de yakından bakıldığında insanın, hayatını (ya da hayat tecrübelerini) başkalarına anlatırken kurgulaştırdığını, basit de olsa hayat hikâyesini, öykülemeye başvurarak aktardığı görülür. Kurmacanın yapısını Alain’den yola çıkarak tanımlamaya çalışan Hillman, onun şu cümlesini ödünçler:

“Romanda, her şey kasıtlıdır, tutkular ve cinayet, hatta sefalet bile.”440

Bu kasıtlı olarak kurgulanmış yapı plot, yani olayların gidişatının planı ile birbirine bağlanır: “Bir hikâye/öykü ancak bilinçaltı terimleriyle insan doğasının içsel ahengine ulaştığında biz kurmacaya sahip oluruz ve bu kurmaca için plota [entrik unsur] sahip olmalıyız. Forster plotu şu şekilde açıklar: bir plot olayların hikâyesi/anlatımıdır, nedenselliğe hücum eden vurgudur. ‘Kral öldü, ondan sonra kraliçe öldü,’ bir hikâyedir. ‘Kral öldü, ondan sonra kraliçe üzüntüden öldü,’ bir plottur. Bir hikâye sonra ne olduğunu cevaplar, bir plot neden olduğunu.”441 Hillman’e göre insanın oluşturduğu kurmaca çeşitlerinde plot, insanların teorisidir. Abrams plotu edebiyat terimi olarak şu şekilde tanımlar: “Aristo’nun mit olarak tanımladığı plot, dramatik [tiyatroyla ilgili] veya anlatıya dayalı bir çalışmada belirli artistik ve duygusal etkiler meydana getirmek üzere

438 James Hillman, “The Fiction of Case History-A Round with Freud”, Healing Fiction, Canada 1994, p. 6.

439 J. Hillman, İbid, p. 7. 440

J. Hillman, İbid, p. 9. 441 J. Hillman, İbid, p. 9.

yorumlanan ve düzenlenen olaylar ve eylemler tarafından oluşturulmuştur.”442

Plot adı verilen bu entrik yapılar insanın bir öyküde olayların neden oluştuğunu anlaması içindir. Nedensellik temeli üzerine kurulan mitler bu yönüyle ele alındığında plotu içeren, hatta plota dönüşen yapıda görünürlük kazanırlar. Romanda bugün gördüğümüz şekliyle ustaca kurulan, ince hesaplarla örülen yapı elbette mitlerde yoktur. Daha önceki tanımlamalarımızda mitlerin nesnelerin temelini, yani neden oluştuklarını izah için yaratıldığını söylemiştik. Plotun oluşturduğu nedensellik bağı mitlerde de mevcuttur. Hillman’in ifadesiyle: “Bir plot yapı itibariyle yeterince basit olsa da gizemli bir havaya ve fanteziye gereksinim duyar.”443 Öyleyse yakından bakıldığında mitlerin de sade, ama çarpıcı, insanı sarsan anlatılar olduğu anlaşılır. Buna göre mitlerin yapı itibariyle birer plot oldukları söylenebilir. Mitler bir şeyi anlatan, bunu belirli bir mantık örgüsüne ve entrik unsura dayandıran yalın anlatılardır, birer plotturlar.

James Hillman, psikoterapide öykü ile ilgili Freud’un açtığı yolu geliştirerek teorisini kuran, dolayısıyla öykü/hikâye ile ilgili kuramsal bilgi üreten bir psikanalisttir. Kuramında mitlere ve öykülere geniş bir yer ayıran, hatta kuramını öykü temelli bir yapı üzerine inşa eden Hillman’in anlatı, öykü, kurmaca gibi konularda bizim için önem taşıyan tanımlamaları vardır. Healing Fiction (Türkçesi İyileştirici Kurmaca) adlı eserinde Deneysel Kurmaca başlığı altında kurmacayı ve durum hikâyesi kavramını üç ana anlam etrafında açıklama yoluna gider. Buna göre durum hikâyesinin birinci anlamı: “Gerçeklere dayalı öykü olarak, gerçek bir açıklama; herhangi bir konuda geçen, birbirini izleyen olaylar hakkındaki bilgi, yalan anlamında bir kurmacadır. Fakat sadece edebi gerçeklik iddia ettiğinde bir yalandır.”444

Hillman, durum hikâyesinin malzemesinin tarihi olaylar olmadığını, durum hikâyesini yaratanın psikolojik hayaller olduğunu ifade eder. Hillman’e göre durum hikâyesinin ikinci anlamı şöyledir: “Kurmaca bir hikâyede hayal edilmiş merkezî bir karakterin içsel aşamalarının icat edilmesi söylentisi anlamını taşır. Yazar, ana karakter değildir, yazılan ne otobiyografi ne de plotun gereksinimlerinin seçtiği kurmaca olayların biyografisidir.”445 Üçüncü anlam ise şöyledir: “Durum hikâyesi, reddedilmeyen ve onaylanmayanlarla yeri değiştirilen edebi ifadelerin sunumu, felsefî algıda bir

442 M. H. Abrams, A Glossery of Literary Terms, USA 1999, p. 224.

443 James Hillman, Healing Fiction, “The Fiction of Case History-A Round with Freud”, Canada 1994, p.10.

444

J. Hillman, İbid, p. 12. 445 J. Hillman, İbid, p. 12.

kurmacadır, yani ölçüt olarak doğru veya yanlışın ötesinde kendini zorunlu olarak bir formül gibi varsaydıran edebi ifadelerin sunumudur. (…) Burada kurmacalar zihinsel yapılardır, bir durum hikâyesinde, bir hayat ya da kişi ile ilgili biçimlendirdiğimiz ya da kurduğumuz (kurmaca, yalandan yapılan) hayallerdir.”446

Buna göre durum hikâyesinin gerçekten beslendiği birinci anlamı yanında edebî ve felsefi anlamları vardır. Hikâye ile mitleri anlatı ekseninde birleştiren burada her ikisinin de zihinsel yapılar olmaları ve psikolojik gereksinimlerden doğmuş olmalarıdır. Ernst Cassirer mitlerin zihinsel yapılar olduğunu ısrarla vurgular: “Mitik hayal gücü, her şeyi sürekli 'ruhsallaştırma'yı, canlandırmayı ve hareketli hale getirmeyi sürdürür; fakat bütün nitelikleri ve etkinlikleri, bütün durumları ve ilişkileri sarsılmaz bir dayanağa bağlayan mitik düşünme formu, her zaman karşı karşıya bulunan iki uç duruma, zihinsel içeriklerin maddeleştirilmesine dayanır.”447

James Hillman’in iyileştirici kurmaca adını verdiği, hastalarına kaleme aldırttığı öyküler bir yazarın kaleminden çıkan anlatılarla kıyaslandığında benzer etkilerinin olduğu görülecektir. Aslında bütün anlatıların (bunları mitlerden başlatabiliriz) insanı iyileştiren/onaran kurmacalar oldukları söylenebilir. Çünkü insanın kurmaca yaratmaya, bir şeyleri anlatmaya, öykülemeye ihtiyacı vardır. İnsanlık tarihine bakıldığında eski çağlarda insanın kendi başına gelen olayları mağara duvarına çizdiği,

bu olayları bir anlatıya döktüğü görülür.448 İnsanın öyküleme ihtiyacı göz önünde

bulundurulduğunda ilk insanla günümüz insanının arasında fark olmadığı, bugünün insanının sadece araçlarının daha gelişmiş olduğu söylenebilir.