• Sonuç bulunamadı

Edebiyat Merkezli Okuma

1. LİTERATÜR ÖZETİ: DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE MİT ÇALIŞMALARI

1.8. Edebiyat Merkezli Okuma

Mitler üzerinde yapılan okumalardan biri de edebiyat merkezli okumadır. Günümüzde gittikçe yaygınlık kazanan bu okumada mit, bir edebiyat ürünü, bundan da çok yeni edebiyat ürünlerine varlık kazandıran ana metin olarak anlam kazanır.

Edebiyat merkezli okumanın temelleri, din kuramcılarının oluşturduğu mit- ritüel kuramında aranmalıdır. Butler, Frye, Hyman, Ragland ve Weston bu tür

kuramcılardandır.214

Segal’in işaret ettiği üzere, birçok mit araştırmacısı mit-ritüel ilişkisini birtakım seküler çalışmalara uygulamış, yeni kuramlar inşa etmiştir. Mit kuramları içerisinde edebiyat merkezli okuma, kutsal metinlerin çözümlemeleriyle yeni bir alana açılmıştır.

Edebiyat ve mitin iç içeliği konusunda özellikle 20. yüzyılda yeni görüşler getirilmeye başlanmıştır. 20. yüzyılın başında bu yüzyılda sembolizmin de etkisiyle

210 Christina Chimisso, Gaston Bachelard Critic of Science and the Imagination, Routledge, London and New York 2001.

211 Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, İstanbul 1996, s.11. 212 G. Bachelard, a.g.e., s.18.

213 G. Bachelard, a.g.e., s.25. 214

Robert Alan Segal, “The Myth-Ritualist Theory of Religion”, Journal for the Scientific Study of

kavramların hermetik anlamlarına yöneliş olmuş, mit teorileri bundan etkilenmiştir. Frazer’in Altın Dal (The Golden Bough), Jane Harrison’un Themis, Freud’un Totem ve Tabu (Totem and Taboo) ve Jung’un Bilinçdışının Psikolojisi (Psychology of the

Unconscious) adlı eserlerinin yakın zamanlı yazılışlarından sonra215

mit eleştirisine yöneliş ivme kazanmış ve edebiyat merkezli mit eleştirisi, bazı belirsizliklere rağmen, daha çok ilgi görmeye başlamıştır. Edebiyat merkezli mit okumasında mitlerin ana işlevleri ve edebiyata etkisi şu şekilde sınıflandırılmıştır:

“Birincisi, mitlerin yaratımı, mit yaratma becerisi, düşünme sürecinin doğasında vardır ve temel insani ihtiyaçlara cevap verir. İkincisi, mit, edebiyatın tarihi ve psikolojik yönden yüzeye çıkardığı kalıpları şekillendirir. Sonuç olarak edebi olaylar dizisi, karakterler, temalar ve imgeler mitler ve halk hikâyelerindeki benzer unsurların temel karmaşa ve yer değiştirmeleridir. Mitin edebiyata nasıl girdiği konusu Jungcu ırksal bellek kavramıyla, tarihi yayılma ya da insan zihninin her yerde aslî olarak benzerliği ile farklı şekillerde açıklanmıştır. Üçüncüsü mit sadece yaratıcı sanatkârı uyarmaz, aynı zamanda eleştirinin edebi çalışmaları yorumlamak için kullandığı kavramlar ve kalıplar sağlar. Mitin gramerini bilmek, edebiyatın dilini okurken daha büyük bir hassasiyet getirir ve bir biçim sunar. […] Dördüncüsü ve sonuncusu, edebiyatın bizi derinlemesine duygulandırma yeteneği onun mitik kalitesine bağlıdır, mananın (anlamın) varlığına, esrarlı ya da insan dünyasında karşılaştığımız bir

yüzdeki esrardan korkunç bir haz ya da dehşet hissetmemize bağlıdır.”216

İnsanın mit yaratma becerisi ve ihtiyacından edebiyatın tarih ve psikolojisiyle ilişkisine kadar olan derin bağının yanı sıra mitin edebiyat açısından belirli ana kalıplar sunması ve dahası bir ana metni sanatkârın ve okuyucunun önüne açması, meselenin bizi daha çok ilgilendiren yönüdür. Yukarıdaki alıntıda geçen ‘edebiyatın bizi derinlemesine duygulandırma yeteneği onun mitik kalitesine bağlıdır’ ifadesi edebiyat eleştirmenleri ve edebiyat merkezli mit okuması için bir çıkış noktasıdır. İnsanlığın evrensel kodlarını içerdiği, temel yönelimlerini dile getirdiği için mit edebiyata çok katkı sağlar. Okuyucunun (genellikle farkında olmadan), okumaktan zevk aldığı, beğendiği ve kendini bütünleştirdiği anlatılar bu sebeple içlerinde mitik doku barındıran anlatılardır. Acıyı, hazzı, hüznü, melankoliyi trajik dokularında taşıyan mitler, derin duygulanımlar sağlar. Komedi, ironi ya da mizah unsuru olarak kullanıldıklarında da hem bu trajik kodları hem de tersi bir anlam yükünü okuyucuya vererek duygularda bir hareketlenme sağlarlar. Kısacası mitler edebiyat açısından tükenmeyen ve

215

John B. Vickery (Ed.), Myth and Literature Contemporary Theory and Practice, USA 1969, p. xi. 216 J. B. Vickery (Ed.), Ibid, p. xi.

tüketilemeyen, düşünceleri ve duyguları tetikleyen ve çeşitlendiren bir enerji alanıdır. İçten içe kaynayan bu enerji alanı, içerisine yerleştiği başka anlatıları da harekete geçirir ve burada yeni bir alan yaratır.

Fransız tarihçi ve arkeolog Paul Veyne (1930- ), antik çağ ve Roma tarihi uzmanlığı bilgisiyle mite farklı bakış açısı getirir. Veyne, Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar Mıydı? başlıklı çalışmasında eski çağlarda entelektüel dünyanın edebiyattan oluştuğu, mitlerin de bu dünyada geniş bir yer kapladığı meselesi üzerinde durur. O, mitolojiyi “edebiyattan önceki edebiyat” olarak niteleyerek şu şekilde tanımlama yoluna gider: “(…) mitler kahramanların, kralların ve eski insanların biyografilerini anlatıyordu; bu eski sözlü edebiyat kökenlerden, kuruluşlardan, savaşçı tavırlardan ve aktörleri prenslerden oluşan aile dramlarından söz ediyordu yalnızca.”217

Bir tarihçi gözüyle mitleri biyografi olarak tanımlayan araştırmacı, ampirik evrenin dışında oldukları için mitlerin ne hakiki ne de kurmaca olduklarını ifade eder. Veyne, miti bir öykü olarak alır; fakat mitler ona göre yazarı belli olmayan, yazarı olunamayan sadece

derlenen ve aktarılan, tekrar edilen öykülerdir.218

Northrop Frye (1912-1991), kutsal metinler üzerinde çalışan bir edebiyat eleştirmenidir. Çoğunluk İncil ve Tevrat üzerinde okumalar yapan Frye, Eleştirinin Anatomisi adlı eserinde, eleştiri metodunu Tarihsel Eleştiri: Kipler Teorisi, Etik Eleştiri: Sembol Teorisi, Arketipik Eleştiri: Mit Teorisi, Retorik Eleştiri: Tür Teorisi başlıklarıyla dört ana madde altında toplar. Frye’ın Eleştirinin Anatomisi adlı eseri edebiyat merkezli mit okuması için önemli bir kaynaktır. Burada genel anlamda eleştirinin neliği hakkında teklifler sunan araştırmacı, edebiyat eleştirisine farklı bakış açıları kazandırırken mit ve edebiyat sorunsalı üzerine de fikirler geliştirir. Kesin tanımlamalardan kaçınan Frye, miti edebiyat açısından tanımlar, onu edebiyat ve eleştiri odak noktasından yola çıkarak olması gereken yere konumlandırır. Onun tanımıyla mit, “yalnızca hikâyelerde olabilecek türden şeyleri yapan insanüstü bazı karakterlerin olduğu, beğeni ve ‘gerçekçilik’e tam olarak uyum sağlayamamış, konvansiyonel ve stil kazandırılmış bir anlatıdır.”219

Frye’a göre bazı insanüstü karakterlerin biraz gerçeküstü olaylarla yer alması bir anlatıdır. Bir biçime kavuşmuş olması ve geleneksel olması da

217 Paul Veyne, Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar Mıydı?, Ankara 2003, s. 104. 218

P. Veyne, a.g.e., s. 39.

bu anlatıyı mit kategorisine dâhil eder. Ayrıca, Frye’a göre tören ve rüyanın, sözel

iletişim bedeninde birleşmiş hâli mite karşılık gelir.220

Kurmaca kavramı üzerinde ısrarla duran Frye, kutsal metinleri, içerisinden çıktıkları kültürle birlikte inceleme yoluna gider. Hristiyanlığı ithal bir mit221

olarak tanımlayan araştırmacı, Batı’nın büyük metinlerinin de kutsal kitaplardan çıktığı görüşünü ileri sürer. Doğu kurmacalarını, mitik ve romantik formüllerden fazla öteye

gidememiş yapılar olarak değerlendirir.222

Frye’ın görüşleri doğrultusunda “eğer tür bakımından diğer insanlardan ve onların çevresindekilerden nispeten daha üstünse; kahraman ilahi bir varlıktır ve onun hakkındaki hikâye, bir tanrı hakkındaki hikâyenin ortak algıdaki karşılığı halinde bir mit olacaktır. Bu türden hikâyeler edebiyatta önemli bir yere sahiptir ama normal edebi kategoriler dışındaki bir kurala karşılık gelirler.”223

Geleneksel kodlama içerisinde kahramanın diğer insanlardan daha üstün vasıflar göstermesi onun ilah/yarı ilah olarak görülmesine yol açardı. Bir anlatının mitik olması için artık kahramanın her zaman üstün yönlere sahip olması gerekmez. Bir kurmacanın içerisinde geleneksel bağlamda ortaya çıkan mitin farklı anlam kategorileri doğabilir. Bu kategoriler anlatıdaki kişilerin ne olarak konumlandırıldığına (kahraman, tanrı, yan kişi, sıradan kişi vs) bağlıdır. Çevresi tarafından kabul görmeyen, üstün olmayan bir anlatı karakteri de mitik bir anlatının parçası olabilir. Günümüzde miti konvansiyonel bağlamında almak modern dönem romanı için her zaman geçerli sonuçlar vermeyebilir.

Öyleyse burada değerlendirilmesi gereken başka noktalar vardır. Frye kipler224

adını verdiği kahramanın tavırlarının değişiminin bağlam açısından dönüşümünü şu kelimelerle ifade eder: “ ‘kutsal anlayış’ daha gerçekçi bir kurmaca yapıtta kullanılırsa bu, yazarın kendi kahramanına mitik kipin alt metinlerini vermeye çalıştığını gösterir.”225

Öyleyse geleneksel bağlamda gördüğümüz “kahramanın sonsuz yolculuğu”,226

yine kahramanın çeşitlenebilen sonsuz açılımlı yolculuğuna dönüşür. Frye’ın ifade ettiği gibi antik çağdan sonra mitin ironik olanda yeniden ortaya çıkması,

220 N. Frye, a.g.e., s. 136. 221 N. Frye, a.g.e., s. 61. 222 N. Frye, a.g.e., s. 62. 223 N. Frye, a.g.e., s. 59.

224 Kip [Mode] :Kurgusal edebiyatta ana karakterlerin özünde bulunduğu varsayılan konvansiyonel eylem gücü ya da tematik edebiyatta şairin, kendi izleyicisine yönelttiğini varsaydığı karşı tavır. Bu kipler, tarih boyunca birbirlerini sırayla alt etmeye çalışmışlardır. N. Frye, a.g.e., s. 405.

225

N. Frye, a.g.e., s. 63.

özellikle Kafka ve Joyce'ta barizdir.227

Kafka ve Joyce’dan sonra Batı edebiyatında mitin ironik bağlamda kullanımının arttığı, geleneksel mitlerin dönüştürülerek edebiyat eserlerine girdiği görülür. Geleneksel bağlamda kullanılan anlam tersyüz edilir.

Frye, mitle ilişkili olarak semboller ve imgeler üzerinde durur. Onun tanımı uyarınca “bir edebiyat eserinde, eleştirel dikkate sunulabilecek her tür birim. Genel kullanımda, sözcük, cümle, imge vs. gibi daha küçük birimlerle sınırlandırılmıştır.”228

Sembol, kalıplaşmış imgedir. Herkes tarafından aynı şekilde algılanır, alımlanır. İmgeler daha kişiseldir. Mitler sembolik bir anlatımın içerisinde oluşurlar; fakat yarattıkları imgeler çoğunlukla kolektif olmakla birlikte daha kişisel de olabilir. Çünkü imgelerin insan zihninde karşılık buldukları göndergeler kişiye göre değişebilir. Mitlerin kolektif bilinçte karşılıkları arketipler üzerinden yerini bulur. Fakat mit, edebiyat eserine girdiğinde kolektif bilinçteki anlamından farklı görünümler sergileyebilir. Mit, oluştuğu ve varlık kazandığı anda kendi imgelerini de doğurur, bu sebeple şiire yakındır. Düzyazı ile kurulan kurmacada çoğunlukla bir şiirsel söylem dikkat çeker. Bu şiirsel söylemi oluşturan ana unsur ise mitik imgelerdir. Burada birbirinden beslenen iki kaynak ve bir çember vardır. Sembolik diliyle, imgeleriyle, soyut göndergeleriyle mit bir anlatıya girdiğinde şiirsel söylemi de beraberinde getirir. Bunda “dinsel bir anlatım tarzı”nın da etkisi vardır.229

Bu anlatım tarzı kutsalı ifade eden, bunu üst söylemle birleştiren ve şiirsel söylemde düğümleyen akılda kalıcı, tok ve zaman zaman ürkütücü ifade şeklinden oluşur.

Frye’ın arketip dediği öge “tipik ya da tekrar eden görüntü”dür.230

Arketip derken, bir şiiri başka bir şiire bağlayan ve bu sayede edebî tecrübenin birleşmesine ve bütünleşmesine yardımcı olan bir sembolü kasteder. Ona göre, arketip iletişimsel bir sembol olduğu sürece, arketipik eleştiri de edebiyatla öncelikle toplumsal bir olgu ve iletişimin bir yolu olarak ilgilenir.231

Araştırmacıya göre medeniyet, doğadan insani bir yapı çıkarma sürecidir.232

Frye’ın bu tespitinden yola çıkılarak denebilir ki mitler hem nesnel doğadan hem de insan doğasından çıkmış yapılardır. Medeniyeti inşa eden bu yapıların süregiden,

227 Northrop Frye, Eleştirinin Anatomisi Dört Deneme, İstanbul 2015, s. 70. 228

N. Frye, a.g.e., s. 406.

229 Cengiz Batuk, Mitoloji ve Tarihsellik Hıristiyanlığın Aslî Günah Mitinin Tarihsel Dönüşümü, İstanbul 2006, s. 15.

230 Northrop Frye, Eleştirinin Anatomisi Dört Deneme, İstanbul 2015, s. 128. 231

N. Frye, a.g.e., s. 128. 232 N. Frye, a.g.e., s. 143.

zamansız ve mekânsız yapılar oldukları, evrensellikleriyle her çağda her insanı kuşatacakları, bu yüzden anlatılarda yer alacakları göz ardı edilmemelidir. Frye’ın arketipleri ve mitleri ilkel ve popüler edebiyatla ilişkilendirmesi ilginçtir.233

Frye, popüler edebiyatı kesin hatlarla tanımlamasa da onu, ‘arketiplerin engellenmemiş

görünümünü sunan bir edebiyat’ olarak görür.234

Frye’ın popüler edebiyat için yaptığı bu tanım, postmodern edebiyatla birebir örtüşür. Postmodern edebiyatın geleneksel anlatılara genişçe yer veren, arkaik yapılarla günümüz arasındaki mesafeyi ve zamanı kaldıran, geçmişe ait her ürünü kendine yapıcı bir öge hâline çevirebilen yapısı arketiplerin, mitlerin ve sembollerin baskıya uğramadan edebiyat eserine girebilmesini sağlar. Böylece bu anlatı birimcikleri ve ilkel ürünler postmodern anlatıya sızabildikleri gibi yer yer de edebiyatın ve anlatının kendisine dönüşür. Frye’ın söylediği gibi arketipler iletişime açık sembollerdir. Bu sebeple o merkezde bir grup evrensel sembol

bulmayı beklememiz gerekir.235

Bu evrensel semboller çoğunlukla arketiplerde ve mitlerde görünürlük kazanır. İnsana ait her türlü duyuş ve düşünüş kalıplarının kodları bunlarda saklıdır. Araştırmacının ifadeleriyle, “arketipik evrede, edebi sanat eseri bir mittir ve tören ile düşü birleştirir. Bunu yaparak, düşü sınırlar: Onu makul ve toplumsal bilincin kabul edebileceği hale getirir.”236 Freud’un totem ve tabu kavramlarıyla birleşen bu düşüncede toplumsal bilincin baskısının düşü sınırlandırması söz konusudur. Düşün sınırlandırıldığı yerde arzuya ket vurulması, korkunun ve kaygının artması söz konusudur. Mitik imgeler ve düşler bunu tersine çevirerek insan yönelimleri için daha açık ve baskılanmamış bir alan sunarlar. Burada insan bilinci saf hâliyle, olduğu gibi, baskılanmadan işlemeye devam eder. Frye, bu durumu şu cümlelerle ifade eder: “Sansür, düşün dürtüsüne engel olur. Düşe bir bütün olarak baktığımızda, onunla ilgili üç şeyin farkına varırırz. İlki, sınırlarının gerçek değil, düşünülebilir oluşudur. İkincisi, düşünülebilir bu sınırın tüm kaygılar ve hayalkırıklarından kurtarılmış, doyurulmuş arzunun dünyası oluşudur. Üçüncüsü, düşler evreninin tamamen düşleyenin zihninde oluşudur.”237

Anlatılar (mitik ya modern fark etmez), sansürün kalktığı yapılar olarak varlık kazanır. Kimisinde insan doğasına ve zihnine yönelik baskı daha zayıftır, burada genelde mitik ögeleri bulmak daha olasıdır. Frye, mitin işleyişini ‘insan arzusunun en

233 N. Frye, a.g.e., s. 147. 234 N. Frye, a.g.e., s. 147. 235 N. Frye, a.g.e., s. 149. 236 N. Frye, a.g.e., s. 149-150. 237 N. Frye, a.g.e., s. 150.

üst seviyesinde’ konumlandırır.238

Bu sebeple mitlerle düşler arasında üst seviyede yakınlıklar ve benzerlikler vardır.

Frye’ın edebiyat merkezli mit okumasında psikoloji, dilbilim ve felsefe gibi disiplinlerin etkisi vardır. Frye, edebiyatı evrelere ayırır. Bu, daha çok kronolojik ve zamana bağlı bir tasniftir, fakat edebiyattaki asıl sınıflandırma evrelerle değil anlatı birimcikleri ve bilinç yönünden olmalıdır. Bugün edebiyat eleştirisi açısından gelinen nokta türlerin fazlaca birbirinin içine girebildiği yapıya doğru gelişmesi, kesin hatlarla sınırlandırmaların artık pek olası olmamasıdır. Mit okuma yöntemlerinin çoğunda arketipler geniş yer tutar. Frye’ın bu noktada katkısı arketip ve sembolleri edebiyat açısından iyi konumlandırması ve anlamlandırmasıdır. Edebiyat eserine Frye’ın ifade ettiği gibi geriden bakmak kronolojik bir seyirle bakmak anlamına gelmemelidir. Ele alınan herhangi bir anlatının ya da metnin gerisinde duran ana doku keşfedilmelidir. Bu ana doku/ ana metin (ana örnek, en eski örnek, ilk örnek) yani arketipler üzerinden okunabileceği gibi, çeşitli mitik imgelerin üzerinden de okunabilir. Zaman olarak metnin gerisinde duran değil, metnin arka fonunda, başka söyleyişle derin yapıda bulunan mitik imgelerin ve göndergelerin göstergeler üzerinden gidilerek keşfedilmesi gerekmektedir.

Seymour Chatman, G. S. Kirk gibi araştırmacılar da mite hikâye olarak

bakarlar.239 Chatman, daha çok söylemin üzerinde dururken Kirk, “mit bir hikâyedir ve

bu herhangi bir tanımın en temel şartıdır”240

düşüncesini ileri sürerek hangi bakış açısıyla bakılırsa bakılsın önceliğin miti hikâye olarak tanımlamaktan geçtiğini ileri sürer. Ona göre, “[m]itler, pek çok insanın kastettiği ‘ilkel’, yapmacık ve edebi olmayan hikâyelerdir –bu hikâyeler ki, eğitimli olmayan kültürlerde anlatılırlar- elinde kalemi ile bireysel bir yazardan ziyade, anonim hikâye anlatıcıları tarafından geliştirilmişlerdir.”241

Bu tür okuma yapan araştırmacılar, anlatı, metin merkezli tanımlar oluşturma yolunu seçerler. Mitlerin dramatik bir yapıya sahip oldukları fikrini getiren Kirk, mitlere arkaik veya ilkel olarak yaklaşmaz, anlatı olarak kabul ettiği mitlerin ilettikleri mesajları ve anlamlarını önceler ve önemser.

238 N. Frye, a.g.e., s. 166.

239 Tylor, Rogerson gibi araştırmacılar mite doğrudan metin demeyi tercih ederler. 240

Geoffrey Stephen Kirk, “Mitleri Tanımlamak Üzerine”, Milli Folklor, S. 63, Ankara 2004, s. 79. 241 G. S. Kirk, a.g.m., s. 79.

Metinlerarasılığın “Her şey bir metindir” anlayışı uyarınca mit metin olarak kabul edilebilir. Fakat mitler belirli bir biçime sahip olmadıkları ve çeşitli biçimlere girerek varlık kazandıkları için onlara doğrudan metin demek sakıncalıdır. Bunun yerine mitlere anlatı birimciği demek daha uygun olur. Çünkü metinlerden bağımsız söz alanında da varlık kazanan mitler anlatı birimcikleri olarak herhangi bir biçime (metin, müzik, heykel, reklam vb.) girdikten sonra somutlaşır.

Yukarıda ele aldığımız üzere çeşitli disiplerin verileriyle farklı okumaların mümkün olabileceğini gördük. Günümüzde bir edebiyat metnine, anlatıya, çoklu okuma yöntemleriyle yaklaşmak bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Çünkü edebiyat metni, anlatı artık çokkatmanlı yapısından dolayı sadece bir bakış açısıyla ele alınabilecek bir metin değildir.

Yurtdışında mit eleştirileri ve okuma yöntemleri edebî metinlerden yola çıkılarak oluşturulur. Çalışmanın bu kısmına kadar çeşitli verili tanımlarla okuma yöntemleri sunulduktan sonra asıl uygulama kısmında sınırlandırılan dönem içerisinde mitik açılımların hangi okuma yöntemleriyle görünür kılınacağı problemi üzerinde durulacaktır. Edebî metinler, anlatılar ya da bizzat mitlerin kendisi yeni okuma yöntemleri sunarlar. Her metin, gereksindiği okuma yönteminin ipuçlarını verir. Örneğin Sigmund Freud, Oedipus kompleksi ismini verdiği kavramı, Yunan mitolojisine giderek keşfetmiş ve tanımlamıştır. İnsanlığın maskelenmemiş çıplak gerçekliği mitlerde kök saldığı için psikanalistlerin insanı kavramada ve izah etmede mitolojiye başvurdukları bir gerçektir. Yine C. G. Jung, Analitik Psikoloji’sinde arketipler olarak adlandırdığı ilk örnekleri evrensel mitolojinin içinden çekip çıkarır ve bunları birer yol gösterici kavram olarak terapisinde, psikanalitik teorisinde kullanır. Joseph Campbell, antropolojik okuma yöntemini Thomas Mann’ın romanlarındaki mitik dokuyu çözümleyerek kuvvetlendirir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür; fakat bizim asıl göstermek istediğimiz mitin bir anahtar gösterge olarak farklı okuma yöntemleriyle modern dönemin sanat eserinde (bizde roman) önemli işlevler yüklenebileceği ve kullanılabileceğidir.

Edebiyat merkezli okuma yönteminde iki aşamalı bir okuma gerçekleştirmek zorundayız. Birincisi mitlerin çözümlenmesi, ikincisi mitlerin hangi işlevlerle modern dönem romanında yer aldıklarının tespitidir. Birinci okumada mitlerin, genelde sembolik bir dille örülü oldukları için kendi özel şartları içerisinde okunmaları

gerekmektedir.242 Buna modern sanat anlayışları ve eleştiri yöntemlerini eklediğimizde mitlerin dönüşümleri üzerinde durma gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. Çünkü yakın geçmişte ve günümüzde mitler, birincil anlamlarını her zaman beraberinde taşımadan da sanat eserine girme imkânı bulurlar. Klasik bir mit pekâlâ ideolojik dilin bir aracı veya ironi/parodi gibi türlerin malzemesi konumuna gelebilir. Dolayısıyla günümüz metinlerinde (bizde roman) klasik mitlerin hangi bağlamlarda söyleştiklerini, metinlerarası ilişkilerde nerede durduklarını kavramaya ihtiyacımız vardır. Burada basit bir söyleşimsellik meselesi üzerinde durmuyoruz. Bu noktada devreye edebî dönüştürme ve yenidenyazma gibi yeni ve önemli kavramlar girmektedir. Yazar, tercihen klasik mitleri dönüştürme ve yepyeni bağlamlarda yazma özgürlüğüne sahiptir. Bu, onun tercihlerini ve yorum sürecini eserine katması anlamına gelir. Modern/modernist yazar bilinçli olarak, kimi kez bilinçdışı düzlemde mitlere başvurur. Batı romanının önemli isimlerinden James Joyce’un Ulysses (1922) romanı Homeros’un Odysseus destanının (Homeros’un da kendisine dek gelen mitleri destanlaştırdığı unutulmamalıdır) roman biçiminde yenidenyazılmış versiyonudur. Yine Thomas Mann’ın Yusuf ve Kardeşleri (1933-43) roman dörtlemesi Yusuf kıssasının (özellikle Yahudilikteki şekliyle) dönüştürülmüş ve yenidenyazılmış versiyonudur. Buna benzer şekilde Güney Afrikalı yazar Mary Renault'un romanı The King Must Die (Pantheon 1958) Theseus (Minotaurus) mitinin modern bir yorumudur. Yazar, miti aynen tekrarlamak yerine, aslî mitten meydana gelen, tarihî dokuyu da içinde barındıran daha gelişmiş ve akla yatkın yeni bir öykü inşa eder.

Düz şekliyle bakıldığında mitlerin sade(ce) öyküler olduğu görülür. Aslında mitlerin özellikle modern dönemin sanatında estetik ve fonksiyonel (anlama dönük) işlevleri de vardır. Mitler, hangi biçim ya da tür olursa olsun içine katıldıkları sanat eserini estetize etme ve dönüştürme fonksiyonunu da üstlenirler. Bu çalışma, psikanalitik kuramla göstergebilimi bir noktada uzlaştırma, göstergelerden yola çıkarak