• Sonuç bulunamadı

Birinci Sanayi Devrimi, 19. yüzyılda su ve buhar gücünün yaşama uygulanması ile yükselirken, 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde İkinci Sanayi Devrimi’nin odak noktasında elektrik enerjisi yer almaktaydı. İkinci Dünya Savaşının sonrası dönemde ise bilgisayar ve otomasyon Üçüncü Sanayi Devrimi’nin özünü oluşturdu. Köklü değişikliklerin olduğu her üç dönem incelendiğinde, bu dönemlerde belirli bir teknolojinin değişimlere öncülük ettiği dikkat çekmektedir. Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan içinde yaşanılan dönemde ise bu kez birden fazla teknolojinin ön plana çıktığı ve bunların birbirine eklemlenerek yeni ve karmaşık birleştirmeler oluşturduğu görülmektedir. Endüstri 4.0 olarak da ifade edilen bu yeni dönem, bilişim, iletişim, internet, otomasyon, veri toplama ve yayma teknolojilerinin yeni üretim olanakları ile entegrasyonu anlamına gelmektedir. Yapay zekâ, robotik, nesnelerin interneti, özerk taşıtlar, 3D yazıcılar, nano-teknoloji, biyoteknoloji, malzeme bilimi, enerji depolama ve kuantum bilgi-işlem bu dönemin önemli inovasyonlarıdır. Adı geçen inovasyonların meydana gelmesini sağlayan anahtar kavram ise teknolojidir. Kısaca ifade etmek gerekirse tarihsel dönüşümler incelendiğinde, bu dönüşümlerin gerçekleşmesindeki esas faktörün teknoloji olduğu anlaşılmaktadır (Banger, 2017: 253- 254; Schwab, 2016: 9).

Tanımlanması ve ölçülmesi tartışmalı konular arasında yer alan teknoloji kelimesi etimolojik olarak sanat veya beceri anlamlarına gelen bir Antik Yunan sözcüğü olan ‘techne’ sözcüğünden türemiştir (Marx, 2010: 562). Türk Dil Kurumu ise teknolojiyi iki ayrı tanımla ele almıştır. Bu tanımlardan ilkinde teknoloji ‘ Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım biçimlerini kapsayan uygulama bilgisi, uygulayım bilimi’ olarak ifade edilmiştir. İkinci tanım da ise ‘İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç ve gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü’ olarak belirtilmiştir (www.tdk.gov.tr, 2018). Bazı yazarlar teknolojinin benzer kavramlardan farkı üzerinde durarak kavrama açıklık getirmeye çalışmışlardır. Örneğin, Jayaweera (1987) öncelikle teknoloji ve buluş kavramlarını birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini vurgulamış ve bu bağlamda buluşların, doğaları gereği tarafsız bir anlam taşıdığını; teknolojinin ise belirli bir kültürün üretim yapılarını organize eden buluşlar olduğu belirtmiştir. Başka bir ifadeyle teknoloji buluşların hayat bulmuş halidir. Teknoloji kavramı teknik ve tekniklik kavramlarından da anlam olarak ayrılır. Teknoloji, insan ve makinelerin etkileşimini içeren üretim yapıları iken; teknik, teknolojinin özel bir uygulama şeklidir (Grint ve Woolgar, 1997: 33-34). Hickman, etimolojik olarak birbirine benzeyen teknik ve teknoloji kavramları arasında şöyle bir ayrıma gitmiştir: Teknoloji, teknik şeylerin çalışması ile ilgili iken; teknik kavramı, yapı ve araçlarla birlikte alışılmış hale getirilmiş beceriler olarak tanımlanır. Ona göre teknoloji, problemleri çözüm getirmek amacıyla yapı ve araçların kullanımını içeren yüksek bilişsel özellikler içermektedir. Problem çözüme ulaştığında ise geriye kalan artık büyük ölçüde bilişsel olmayan sabit bir çözüm olan tekniktir. Bu bakış açısıyla teknoloji daha aktif, yansıtıcı ve yaratıcı iken; teknik daha otomatik, pasif, yansıtıcı olmayan bir kavramdır (Schatzberg, 2018: 7).

Örgüt araştırmacıları ise teknolojiyi, girdilerin çıktıya dönüştürme süreci olarak tanımlamaktadır. Daha geniş olarak, bir örgütün teknolojisi, örgüte girdi (hammadde, insan, bilgi) girişi, bu girdinin enerji ve becerinin uygulanması yoluyla çıktıya dönüştürülmesini ve elden çıkarılmasını içeren olayların bir sırasını temsil eder. Böylece teknoloji, üç ana aşamaya sahip olarak tanımlanabilir. Bunlar girdi, dönüşüm ve çıktıdır (Rousseau, 1979: 531). Bu bağlamda teknoloji, temel olarak bir örgütün girdilerini çıktılara çevirmek ve çevresine vermek üzere kullandığı süreçler olarak tanımlanmaktadır (Pennings, 1975: 394). Teknoloji, örgüt teorisinde hem araştırma hem uygulama konularında merkezi bir değişken olarak görülmektedir. Teknoloji,

Woodward’ın çalışmalarından bu yana örgütsel teori ve araştırma alanında asıl değişkenlerden biri olarak değerlendirilmekte, teknoloji değişkeninin özellikle örgütsel verimlilik ile örgüt üyelerinin davranışlarını şekillendirdiği düşünülmektedir. (Woodward, 1965: 36; Demir ve Tarhan, 2009: 59).

Bir örgütün varlık nedeni, bir misyon ve vizyon çerçevesinde başarmayı amaçladığı iştir. En önemli faaliyeti ise amaçladığı bu işi yapabilmek için kullandığı teknolojidir. Bir örgütün teknolojisi, örgüt yapısından kullanılan yönetim süreçlerine kadar hemen her şeyi etkilemektedir. Ne tür işlerin yapılacağından bunların yapacakların sahip olması gereken özellikler, çalışanın yaptığı işten tatmin sağlaması, üretim miktar ve kalitesi, çalışanların davranışları vb. durumlara kadar hemen hemen herşey örgüt teknolojisinden etkilenmektedir (Koçel, 2017: 304-305).

Orlinowski ve Scott’ın yönetim literatüründeki teknoloji ile ilgili yapılmış çalışmaları incelediği araştırmalarında, son elli yıl içerisinde teknolojinin dört farklı kavramsal pozisyon içerisinde ele alındığını tespit etmişlerdir. Bunlar 1-Var olmama, 2-Dışsal kuvvet, 3-Gelişen kuvvet, 4-Uygulamadaki karmaşıklık olarak belirtmişlerdir. İlk pozisyon açısından teknoloji kavramı araştırmacılar tarafından kabul edilmemiş başka bir ifadeyle araştırmacılar teknolojiyi bu çalışmalarında hesaba katmamışlardır. Bu bakış açısını benimseyen çalışmalarda insanlara ve sosyal yapılara öncelik verilmiş ve bunun sonucunda teknoloji arka planda kalarak kendine yer edinememiştir. Bu yıllarda teknoloji ile ilgili sorunlar üzerine çalışılmamış ve araştırmalarda teknolojik eserlerin rolü ve önemi hafife alınmıştır. İkinci bakış açısında ise teknoloji, örgütsel değişimin güçlü ve nispeten özerk bir itici gücü olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle teknolojinin yönetim yapıları, iş rutinleri, bilgi akışı, karar verme, bireysel verimlilik ve şirket performansı gibi çeşitli bireysel ve örgütsel sonuçlar üzerinde önemli ve öngörülebilir etkileri var olduğu kabul edilmektedir. Bu bakış açısını benimseyen çalışmalarda teknoloji faktörü, üretim, kullanım ve değişimin biçimlendirilmesinde tarihin, sosyal bağlamın, insanın rolünü göz ardı ettiği için eleştirilmiştir. Üçüncü bakış açısını benimseyen çalışmalarda teknoloji, temelde sosyal bir kavram olarak ele alınmıştır. Belirli tarihsel ve kültürel bağlamlara dayandırılmış ve belirli süreçlere tabi olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmalar için odak noktası, insanlar (örgütler) ile teknoloji arasındaki dinamik etkileşimler şeklinde görülmüştür. Söz konusu bakış açısını benimseyen çalışmalarda ise teknoloji özellikle de belirli teknolojik nesnelerin gerektirdiği fiziksel özelliklerin ve yeteneklerin rolü dikkate alınmadığı için eleştirilere maruz kalmıştır. Dördüncü pozisyon açısından ise

teknolojinin günlük faaliyetler ve sosyal ilişkiler için nasıl bir temel olduğuna odaklanılmıştır. Bu görüşe göre, insanlar ve teknoloji birbirleriyle etkileşim halindedir ve bu etkileşim sonucunda nitelik ve yetenek kazanırlar. Yapılan çalışmalarda insan ve teknolojilerin herhangi bir ayrımının yalnızca analitik olduğu ve bu varlıkların zorunlu olarak pratikte birbirlerini içerdiği iddiası mevcuttur. Sıralanan bakış açıları teknoloji ve örgütler arasındaki ilişkilere açıklıklık kazandırması bağlamında önemli olarak değerlendirilmektedir (Cascio ve Montealegre, 2016: 362-363; Orlikowski, 2009: 128- 131; Orlikowski ve Scott, 2008: 434, 438).

Bruni (2015: 22) ise örgüt çalışmalarında yer alan teknoloji kavramlarını üç madde halinde toplamıştır. Ona göre,

 Teknoloji, nesneler ve yapılardan oluşur. Ürünleri ve bunların üretiminde kullanılan araç-gereç, teçhizat, donanımı kapsar.

 Teknoloji, faaliyetler ve süreçlerden oluşur. Üretim yöntem ve tekniklerini kapsar.

 Teknoloji, sistemleri geliştirmek ve etkinleştirmek için gerekli olan bilgiden oluşur. (Örneğin belirli bir teknolojik aracın nasıl tasarlanacağının, oluşturulacağının ve çalıştırılacağının bilinmesi gibi). Sonuç olarak, örgüt içerisindeki davranışların önemli bir belirleyicisi olan teknoloji kavramı birincil olarak örgütsel performansın temelini oluşturan araçlar, aletler, makineler ve teknik formülasyonlar olarak tanımlanabilir. İkinci olarak ise teknoloji, işlerin amaçlarını, fonksiyonel önemini ve kullanılan rasyonel yöntemleri ifade eden fikirler topluluğu olarak ele alınabilir (Marx, 2010: 562).