• Sonuç bulunamadı

5. Konuya İlişkin Temel Kavramlar

5.3. Tefsir’in Bir Bilim Dalı Olarak Kabul Görmesi

Kur’an’ı anlama ve yorumlama faaliyetinin teknik adı olan tefsirin başlangıcını tespit et- mek, elbette Kur’an’ın indiği dönemin ve bu dönemdeki çalışmaların incelenmesinin gerektirir97

.

93 Zerkeşî, el-Burhân, I, 33. 94 Zehebî, a.g.e, I, 16-17.

95 Zerkeşî, el-Burhân, I, 36; Suyûtî, el-İtkân, IV, 450.

96 Rağıb el-İsfahanî bu görüştedir. Suyûtî, el-İtkân, IV, 449-451.

Yüce Allah, ayetlerle ilgili gerekli gördüğü açıklamaları Hz. Peygambere öğreteceğini ta- ahhüt etmiş98

, O da çevresindekilere ayetleri, mücmel veya mufassal (detaylı) olarak izah etmiş- tir99. Muhatabları, ayetler hakkında anlamadıkları hususları bizzat Hz. Peygamber’e sorarak öğ- renmeye çalışmışlar100 ya da Hz. Peygamber gerekli gördüğü hususları, herhangi bir soru yönel- tilmeden açıklamıştır101

. Tebyin olarak tanımlanan bu açıklama faaliyeti, Allah tarafından kendi- sine tebliğ görevi yanında verilmiş ikinci bir vazifedir102. Öyleyse Hz. Peygamber, Allah’ın açık- lamasını istediği her husususu aktarmış, açıklığa kavuşturulması gereken her kapalılığı açıklamış- tır. Kanaatimizce Hz. Peygamber’in Kur’an’ın tamamını tefsir edip etmediği103

sorusunun cevabı şudur: Hz. Peygamber, açıklaması gerektiği kadarını tefsir etmiş, sorumluluğu kapsamındaki hu- susları beyan etmiştir104

. Bununla birlikte Hz. Peygamberin izahlarında, ayetlerin lüğat (sarf, na- hiv) ve belağat gibi ilimlerle bağlantılı yönler yer almamaktadır105. Ayetlerin anlaşılması konu- sunda

Ashab, Hz. Peygamber’in dâr-ı bekâ’ya irtihalinden sonra, anlayamadıkları hususları,

98 Kıyame, 75/17-19.

99 Kurtubî tefsirinin mukaddimesinde, sünnetin Kur'ân’ı iki şekilde açıkladığını belirtir. Birincisi, Kitab’daki mücmeli beyandır. Meselâ, beş vakit namazın vakitlerinin hangileri olduğunun açıklanması, zekâtın miktarı ve Hacc ibadetinin usûllerini açıklamak. İkincisi ise, Kitab’da hükmü belirtilmemiş konuların şeri hükümlerini vaz’etmektir. Meselâ, kişinin eşi ile eşinin halası ya da teyzesi ile aynı anda evli olmasının haram kılınması. Bk. Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I, 38-39.

100 Abdullah ibn Mes’ud’un aktardığı şu bilgi bu noktaya ışık tutmaktadır. Abdullah ibn Mes’ud şöyle der: “( نيذلا

ملظب منهايمإ اوسبلي لمو اونمآ) ayeti indiğinde ayet(in bahsettiği hükmün kapsamı) ashaba ağır geldi ve ‘hangimiz imanına zulüm bulaştırmaz ki?’ dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) ‘(ayetin anlamı) öyle değil. Lokman’ın –cidden şirk, büyük bir zulümdür (ميظع ملظل كرشلا نإ) - sözünü duymadınız mı?’ buyurdu. Bk. Buhârî, İstitabetu’l-Murteddin ve’l-Muanidin ve Kıtâluhum, 1.

101 Müslim’in Utbe b. Amir senediyle aktardığı rivayet, Hz. Peygamber’in zaman zaman herhangi bir soru sorulmadan gerekli gördüğü hususları açıkladığını göstermektedir: “Hz. Peygamber’in minberdeyken “( اودعأو

ةوق نم متعطتسا ام مله) Onlara karşı gücünüz ölçüsünce kuvvet hazırlayınız! Özellikle söylüyorum: kuvvet, atıcılık demektir.” dediğini duydum.”. Bk. Müslim b. Haccâc, İmâre, 52.

102 Nahl, 16/44 ve 64.

103 Hz. Peygamber'in, Kur'ân'ın tamamını tefsir edip etmediği konusu ihtilaflıdır. Kur'ân'ın tamamının hem lafız, hem de manâ itibariyle Hz. Peygamber tarafından tefsir edildiğini ileri süren âlimlerin başında İbn Teymiyye gelmektedir. Suyûtî, Hz. Peygamber’in, Kur'ân'ın çok az bir kısmını tefsir ettiğini söylemektedir. Her iki görüşün delilleri tartışılmıştır. Bk. İbn teymiyye, Ebü'l-Abbas Takiyyu’d-Din Ahmed b. Abdülhalim el- Harrânî (728/1328), Mecmuatu’l-Fetâvâ (Mukaddimetu’t-Tefsir), Dâru’l-Vefa, Üçüncü Baskı, Mısır 2005, XIII, 177; Suyûtî, el-İtkân, II, 460-461; Zehebî, Muhammed Huseyn, et-Tefsir ve’l-Mufessirûn, Mektebetu Vehbe, Kahire 2000, I, 39-43.

104 Yıldırım, Suat, Peygamberimizin Kur’an’ı Tefsiri, Yeni Akademi Yayınları, İstanbul 2007, I, 52. 105 Geniş bilgi için bk. et-Tayyar, et-Tefsiru’l-Luğavî li’l-Kur’an, Dâru İbnu’l-Cevzî, Riyad ts., s.50 vd.

O’ndan gelen bir bilgi yoksa106 dil bilgileri ile107 kelimelerin şiirlerdeki kullanımına bakarak ve kendi ictihadları ile tefsir etmişlerdir108. Ashabın tamamının ilim, yöntem, anlayış ve kavrayış seviyesinin aynı olmadığı da109

göz önünde bulundurulunca ashabdan belli kişilerin yorum ve izahlarıyla öne çıkması doğal olacaktır110

. Öne çıkan bu isimlerin111 ortaya koydukları görüş ve

106 Sahih hadis kitaplarında Hz. Peygamber’in ayetlerle ilgili açıklamalarına dair Kitâbu't-Tefsîr ya da Kitâbu

Tefsîri'l-Kur'ân adıyla müstakil bölümler bulunmaktadır. Bu bölümlerde ayetlerin iniş sebeplerinin yanı sıra,

ashabın birbirlerine yönelttiği bilgi içerikli sorular da bulunmaktadır. İbn Abbas’ın, Tahrim suresinin dördüncü ayetinde geçen “peygambere karşı birbirinize arka çıkarsanız” ifadesi ile kastedilen iki kadının kimler olduğunu Hz. Ömer’e sorarak “Hz. Aişe ve Hz. Hafsa” cevabını alması bu duruma örnek verilebilir. Bk. ibn Hacer, Fethu’l-Bâri, II, 10. Aynı zamanda bu bölümlerde direk açıklama olmasa da herhangi bir şekilde ayetle ilişkisi bulunan bazı olay ve bilgilere de yer verildiği görülmektedir.

107 Bu anlamda Hz. Peygamber’den bir nakil bulunmadığı için kur’ kelimesine, hem hayz (Hz. Ömer, İbn Mes’ud, Hz. Ali, İbn Abbas rivayetlerini esas alan Ebu Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel) hem de temizlik (Hz. Zeyd, Hz. Aişe, İbn Ömer rivayetlerini esas alan Şafii ve Malik) şeklinde iki anlam verilmiş, bu yaklaşımlar fıkıh mezheplerinin farklı görüşlerine temel teşkil etmiştir. Bk. Amir, Abdulaziz, el-Ahvâlu’ş-Şahsiyye fi’ş- Şerîati’l-İslamiyye, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, Beyrut 1984, s. 361.

108 Kılıçer, M. Esad, İslâm Fıkhında Re'y Taraftarları, Selçuk Kitabevi Yayınları, Ankara 1961, s. 25. 109 Ashabdan gelen farklı tefsirlerin sebeplerinden birisi de ashabın bilgi ve yorum potansiyellerinin farklı

oluşudur. Oruçla ilgili ayetiyle ilgili yaklaşımından dolayı Hz. Peygamber tarafından “ağır anlayışlı” olduğu ifade edilen Adiyy ibn Hatim gibi nassı zahirine göre tevil eden sahabiler olduğu gibi Hz. Ömer gibi, Hz. Peygamber'in "İçtiğim ilim dolu kâseden arta kalanı O’na verdim." şeklindeki övgüsüne mazhar olan, Abdullah İbn Abbâs gibi Tercümânu'l-Kur'ân, el-Habr ve Bahru'l-İlm diye adlandırılan aynı zamanda Hz. Peygamber'in “Allahım! O’nu dini ilimlerde bilgili kıl” şeklinde duasına mazhar olan kavrayış gücü yüksek sahâbîler de vardır. Bk. İbn Kesîr, Tefsîru'I-Kur'âni'l-'Azîm, II, 197-198; İbn el-Esîr, Ebu'l-Hasen İzzeddin Ali ibn Muhammed el-Cezeri (630/1233), Usdu'l-Ğâbe fî Ma'rifeti's-Sahâbe, thk. Ali Muhammed Muavviz, Ahmed Abdu’l-Mevcûd, Dâru’l-Kutub’l-İlmiyye, Beyrut ts., IV, 147; Cerrahoğlu, Kur'ân Tefsirinin Doğuşu, s. 47. İbn Abbâs’a övgü olarak kullanılan hibr kavramı kimi dilcilere göre habr, kimilerine göre de hibr olarak okunur. Geniş bilgi için bk. İbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, II, 478-479; Bulut, Ali, “Kur’an Filolojisine

Dair İbn Abbâs’a Nisbet Edilen Üç Eser”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005, sayı:

20-21, s. 281.

110 Faika, İdris Abdullah, et-Tefsir fi’l-Karni’l-Evveli’l-Hicrî, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mekke 1405, s.7-8.

111 Suyûtî, sahabeden Kur'ân tefsirinde öne çıkanları; "Ebû Bekir (13/634), Ubey ibn Ka'b (19/640), Ömer b. Hattâb (23/644), Abdullah b. Mes'ûd (32/652), Osman b. Affân (35/656), Ali b. Ebî Tâlib (40/660), Ebû Mûsâ el-Eş'arî (44/664), Zeyd b. Sabit (45/665), Abdullah ibn Abbâs (68/687-88) ve Abdullah ibn ez-Zübeyr (73/692)" şeklinde saydıktan sonra şöyle demektedir: "İlk dört halife arasında tefsire dair kendisinden en çok rivayet aktarılan kişi, Ali b. Ebî Tâlib'dir. Diğer üçünden ise çok az şey rivayet edilmiştir. Meselâ Hz. Ebû Bekir'den tefsir konusunda aktarılan rivayetler, on civarındadır. Hz. Ali'ye gelince; ondan tefsire dair çok şey rivayet edilmiştir. Ma'mer'in Vehb ibn Abdullah kanalıyla Ebu't-Tufeyl'den rivayet ettiğine göre Ebu't-Tufeyl, Hz. Ali'yi bir hutbesinde şöyle derken işitmişti: "Bana sorun; ne sorarsanız onu size haber veririm. Bana Allah'ın kitabından da sorun. Allah'a yemin ederim ki ondaki âyetlerin gece mi, gündüz mü, ovada mı, dağda mı nazil olduğunu biliyorum." Yine Hz. Ali'nin: "İnen her âyetin ne hakkında ve nerede nazil olduğunu bilirim." dediği de rivayet edilmiştir" Suyûtî, Îtkân, II, 187. Dört halifeden sonra sahabe içinde tefsirde en çok

nakiller, aktardıkları rivayetlerle birlikte müsnedlerde112

yer almaktadır. ‘Rivayet ağırlıklı tefsir- lerde’ bu rivayetlere sıkça rastlamak mümkündür113

. Ashabın akatardığı bilgiler, Peygamberimize isnad ediliyorsa merfu114, ashaba isnad ediliyorsa mevkuf hadis115 statüsünde değerlendirilir. Tedvin dönemine kadar hadisin ya da fıkhın tarihi ile tefsirin tarihinin aynı olduğu söylenebilir116.

Ashabdan sonraki kuşağı oluşturan tabiun neslinin kaynakları, Kur’an, Hz. Peygamber’in sözleri (el-ehâdîs) ve İslâm'ı yaşayışı (es-sünne)’dir. Ashab aracılığıyla alınan bu bilgiler tabiun kuşağının yorum ve anlama çabalarının temelini oluşturur. Bu bilgilerin yanında tabiun neslinin, ashabın yorum ve yaklaşımlarına da bir kaynak gözüyle baktığı ve bunları önemsediği görülmek- tedir. Tabiunun yorum ve yaklaşımlarının tefsirde bağlayıcı olup olmadığı ise tartışılmıştır. Asha- bın dini konulardaki rivayetlerinin huccet kabul edilmesine117

nazaran tabiun görüşleri ve rivayet- leri118 aynı derecede değerlendirilmez119.

meşhur olanlar Abdullah ibn 'Abbâs ve Abdullah ibn Mes'ûd'dur. Detaylı bilgi için bk: Küçükkalay, Hüseyin, Abdullah ibn Mes'ûd ve Tefsir İlmindeki Yeri, Denizkuşları Matbaası, Konya 1971, s. 10.

112 Bu tür eserler için bk. Uğur, Mücteba, Hadis Terimleri Sözlüğü, TDVY, Ankara 1992, s.282.

113 Hadis kaynaklarında Kitabu’t-Tefsir başlıklı bölümler bulunmaktadır. Hz. Peygamberin tefsir örneklerini tesbit etmek için müracaat edilmesi gereken ilk kaynak hadis mecmuaları olmalıdır. Bu mecmualarda, Peygamberden aktarılan tefsir ile ilgili bilgilerin, tefsir kitablarında aktarılan rivayetlere nazaran daha az olduğu gözlemlenir. Bu oranın az olmasının nedeni, hadis musannıflarının aktardıkları bilgileri cerh ve ta’dil ile ele alarak ayrıştırmalarıdır. Hatta tefsir kitablarında, zayıf ve kasıtlı olarak uydurulmuş haberlerin olduğu bilinmektedir.

114 İbn Salah, Ebu Amr Takiyyu’d-Din eş-Şehrezûrî (643/1245), Mukaddime, Thk. Aişe Abdurrahman, Daru’l- Mearif, Kahire 1989, s. 193; el-Kibbî, Sa’du’d-Din b. Muhammed, Mukaddimetu’n-Nevevî fi Ulumi’l-Hadis, Mektebetu’l-İslamî, Beyrut 1996, s.27.

115 Ğamîdî, Muhammed b. Ali, Muhtasaru Nazmi’l-Beykuniyye fi Mustalahi Ehli’l-Eser, Camiatu Ümmi’l- Kura, Suudi Arabistan, ts., s.38-39.

116 el-Ak, Halid Abdurrahman, Usûlu’t-Tefsîr ve Kavâiduh, Dâru’n-Nefais, Beyrut 1986, s.32.

117 Ashabın dini görüşlerinin, delil olarak kabul edilmesi gerektiğine dair delil gösterilen ayet ve hadislerden bazıları şunlardır: “(İslâmda) birinci dereceyi kazanan Muhacirler ve ensâr ile onlara güzellikle tâbi olanlar

(yok mu?) Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’dan raz olmuşlardır. (Allah) bunlar için - kendileri içinde ebedî kalıcı olmak üzere - altlarından ırmaklar akar cennetler hazırladı. İşte bu, en büyük

bahtiyarlıktır.” Tevbe, 9/100; ( ُهُنيِمَيَو ُهَنيِمَي ْمِهِدَحَأ ُةَداَهَش ُقِبْسَت ٌمْوَق ُءيِجَي َّمُث ْمُهَنوُلَي َنيِذَّلا َّمُث ْمُهَنوُلَي َنيِذَّلا َّثم يِنْرَق ِساَّنلا ُرْيَخ

.ُهَتَداَهَش) Buhâri, Bedu’l-Vahy, 3, 9.

118 Tabiundan herhangi birine isnad edilen hadis, maktu’ hadis olarak tanımlanmıştır. Es-Sehâvî, Ebu’l-Hayr Şemsuddin Muhammed b. Abdirrahman (902/1497), Fethu’l-Muğîs bişerhi Elfiyeti’l-Hadis, Mektebetü Dari’l-Minhac, Riyad 1426, I, 191.

119 Herhangi bir ifadenin ayetle, hadislerle ya da sahabi kaynaklı izahıyla tefsiri bulunmadığında tabiun nakillerine başvurulmaktadır. Tabiun nakilleri arasında ittifakla belirtilen hususlar bağlayıcı sayılırken bireysel yaklaşımları bu mertebede görülmemiştir. Bk. Faika, et-Tefsir fi’l-Karni’l-Evveli’l-Hicrî, s. 175-176.

Tabiun dönemi, tefsir ekollerinin de şekillenmeye başladığı dönemdir120. İbn Abbas, Ubey b. Ka’b ve İbn Mesud’un yetiştirdiği öğrenciler, tefsir ekollerinin öncüleri olmuşlardır121

. Hz. Osman devrinde çeşitli sebeplerle Hicaz bölgesi dışına dağılmış bulunan sahabilerin mevâlîden olan talebeleri arasından bazıları temayüz etmiş122

ve sahabeden sonra bunlar da ders halakaları kurarak hocalarının geleneklerini ve ilim halakalarını devam ettirmişlerdir. Sürecin en dikkat çe- ken yönlerinden birisi de tefsir çalışmalarına, tefsir ile uğraşan kişilerin birikim, gelenek, anlayış ve yaşam tarzlarının etki etmesidir. Bu etkilerin en somut olanı, tefsire ya da İslam kültürüne dı- şarıdan giren unsurları ifade eden israiliyyat123

kavramında şekillenir. Hz. Peygamber’in ehl-i kitaptan bilgi aktarımına izin veren hadisleri,124

Kur’an kıssalarındaki detaya girilmemiş bölümle-

120 Bu dönemde yöntem ve yaklaşım farklılıklarıyla öne çıkan önemli ekoller vardır. Mekke ekolünün kurucusu ibn Abbas, Medine ekolünün kurucusu Übey b. Ka’b, Kûfe ekolünün kurucusu İbn Mes’ud’dur. Bk. el- Halidî, Salah Abdulfettah, Ta’rifu’d-Darisin bi Menahici’l-Müfessirin, Dâru’l-Kalem, Dımaşk 2008, s.37. 121 Tefsirde meşhur olan tabiun âlimleri için bk. Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, 70 vd.

122 Hamevî, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem’den şöyle bir haber nakletmektedir. "Abâdile (İbn Abbas, İbnu'z- Zubeyr, Abdullah b. Amr b. As, İbn Ömer) vefat ettikten sonra fıkıh ilmi, bütün beldelerde mevâli elindeydi. Mekke ehlinin fakihi Atâ b. Ebi Rabah, Yemen ehlinin fakibi Tavus, Yemâme halkının fakibi Yahya b. Ebi Kesir, Basra ehlinin fakihi el-Hasen el-Basrî, Küfe halkının fakihi ibrahim en-Nahaî, Şam ehlinin fakihi Mekhûl, Horasan ehlinin fakihi de Atâ el-Horâsânî idi ki, bunların hepsi mevâli idiler. Bununla birlikte Allah, Medine’yi Kureşli fakihlere tahsis etmiş ve Medine ehlinin fakihi de hiç tartışmasız, Sâ'id b. el- Musayyib’tir.” el-Hamevî, Ebû Abdullah Şihabeddin Yakut b. Abdullah Yakut (626/1229), Mu'cemu'l- Büldân, Daru’s-Sadr, Beyrut 1977, II, 354.

123 İsrâiliyat, isrâiliyye kelimesinin çoğuludur. Tefsir ilminde isrâiliyat kavramıyla, Yahudi kültür ve medeniyetinden, tefsire aktarılan rivayetler ve tesirler anlaşılırsa da, kelimenin daha geniş manada kullanılarak Yahudi, Hristiyan ve diğer kültürlerden, İslâmiyete giren rivayetler olarak ele alınması daha uygun görülmektedir. Diğer dinlere oranla, yahudilikten gelen haberlerin çokluğundan ve müslümanların yahudilerle sosyal çevre olarak daha yakın olmalarından dolayı israiliyat kavramı daha sık kullanılmıştır. Temel Îslâmi eserlerde, isrâili rivayetler denildiğinde, Abdullah b. Selâm, Ka'bu'I-Ahbâr, Vehb b. Münebbih ve Abdulmelik b. Cüreyc gibi dört şahsın isimleri zikredilmektedir. Zehebî, Muhammed Huseyn, el- İsrailiyyat fi’t-Tefsiri ve’l-Hadis, Mektebetü Vehbe, Dördüncü Baskı, Kahire 1990, s. 13-14.

124 Hz. Peygamber bir keresinde “Ehl-i kitab(a ait nakilleri) onaylamayınız; yalanlamayınız da! Allah’a ve

Allah’tan bize indirilene inandık deyiniz!” başka bir haberde de "Benden bir âyet dahi olsa tebliğ ediniz. Benû İsrâil’den nakletmenizde herhangi bir beis yoktur. Bir kimse benim hakkımda yalan söylerse, cehennemde kalacağı yeri hazırlasın” buyurmuştur. İbn Hacer bu hadisin şerhinde, İmam eş-Şâfi'nin şöyle dediğini

kaydeder: Hz. Peygamberin yalana müsaade etmediği bilinmektedir. Öyleyse bu hadisin manası, “yalan olmadığını bildiğiniz isrâili haberlerden bahsediniz. Onaylayabildiğiniz nakillere gelince bunları aktarmanızda bir sıkıntı yoktur. Bu yönüyle söz konusu bu hadis, ehli kitabın ne tasdikini ne de yalanlanmasını isteyen hadisle aynı anlamda olmaktadır.” şeklindedir. Yine İbn Hacer, israiliyyat ile ilgili Hz. Peygamber’den varid olan izin ve yasak içerikli iki rivayet arasında, zaman farkı olduğunu göstererek, iki haberi telif etmektedir. "Nakli yasaklayan rivayet, İslâmi hükümlerin yerleşmesinden ve dini kaidelerin vaz’ından önce, fitne endişesiyle söylenmişti. Bu mahzurun ortadan kalkmasından sonra, izin vâki oldu" demektedir. O halde İsrâiliyât denilen haberleri üç kısımda değerlendirebiliriz:

ri tamamlama gayreti, diğer din mensuplarıyla evlilikler, Arap ilim anlayışının şifahi bilgiye da- yalı olması125

nakilciliğin temeli olmuştur. Bu nakiller arasında İslam inancının genel bütünlüğü- ne aykırı olanların yaygınlaşmasında, müslüman gibi görünerek İslam inancını sarsma gayesi güden kişilerin uydurdukları nakiller de bulunmaktadır126

.

Şahsi görüş belirtmekten kaçınıldığı için127

rivayet ağırlıklı olan ve büyük ölçüde hadis il- minin içerisinde incelenen bir bölüm olan tefsir ilmi, hicri ikinci asırdan itibaren hadisten ayrı bir ilim olarak ele alınmaya başlamıştır. Ali b. Ebi Talha128, Mücahid b. Cebr (103/721), Hasan-ı Basrî (110/728), Katade b. Diâme (117/735), Mukatil b. Süleyman (150/767), Süfyan es-Sevrî

(161/778), Süfyan b. Uyeyne (198/814), Yahya b. Sellâm (200/815) 129, Abdu’r-Rezzak b. Hem-

mâm (211/827) 130

, İbn Ebi Hatim (327/939)131 isimleri bu dönemde yazılan belli başlı tefsirlerin musannıfıdır. Tabiun sonrası kuşak, mezhebî okumaların yaygınlaştığı bir sürece tanık olmuş, israiliyyat yükü ile birlikte bu yaklaşımlar tefsire yönelik itimadı sarsacak konuma gelmiştir. Bu itimadın ne denli sarsıldığına dair Şâfi’nin (204/819) “İbn Abbâs'dan bize tefsire dair yüz kadar

b) Yalan olduğu bilinip, Kitab’a muhalif olanlara gelince bunların rivayet edilmesi asla caiz görülemez. c) Sıhhatini tam olarak bilemediğimizden dolayı ne kabul edebildiğimiz ne de yalanlayabildiğimiz rivayetlerdir. Tefsirdeki ihtilaflar da bu tür nakillerden kaynaklanmaktadır. Buhârî, Ehâdîsu’l-Enbiya, 50; Askâlânî, Fethu'l-Bâri, Dâru Tayyibeti’n-Neşr, Riyad 2005, VIII, 99-100.

125 İbn Haldûn, Ebu Zeyd Veliyyüddin Abdurrahman b. Muhammed (808/1406), Mukaddime, Dâru Sadr, Birinci Baskı, Beyrut 2004, s. 310-311.

126 İbn Haldûn, Mukaddime, s. 326.

127 Sahabe, tabiun ya da etbauttabiundan birçok kişi Kur’an hakkında şahsi yorumda bulunmaktan kaçınmışlardır. Şahsi yorumda bulunmayı, bir anlamda Yüce Allah’ın kastettiği anlam hakkında beyanat verme gibi algıladıklarından re’y tefsirinden de uzak durmuşlardır. Mesela Rebi’ b. Haysem’in şöyle dediği aktarılır: “Herhangi biriniz yalan söylemekten sakınsın. Sakın (اذكو اذك للها لاق) demesin de Allah ona ‘Sen yalan söyledin. Ben öyle dememiştim’ demiş olmasın. Sakın (اذك للها لقي لم) demesin. Allah’ta ‘Sen yalan söyledin. Ben söyledim.’ demiş olmasın.”. Şa’bi’nin de şöyle dediği rivayet edilir: “Ben onları (yani sahabeyi) gördüm. Kendilerine (Kur’an hakkında) soru sorulmasından daha fazla kızdıkları ve korktukları bir şey yoktu”. Bk. el-Hımsî, Naim, Fikretü İ’cazi’l-Kur’an Munzu’l-Bi’seti’n-Nebeviyyeti Hatta Asrina’l- Hâdir, Müessesetü’r-Risale, Kahire 1979, s.35; el-Umerî, Ahmed Cemal, Mefhumu’l-İ’cazi’l-Kur’an Hatta’l-Karni’s-Sadisi’l-Hicri, Daru’l-Mearif, Kahire, trs, s.43.

128 Sahife-i Ali diye tanınan ve diyet, Müslüman bir kişinin kâfir bir maktule karşılık öldürülemeyeceği gibi hükümler içeren bu metin, Ali b. Ebi Talha’ya aittir. Bk. Zehebi, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, I, 59.

129 Hayatı ve tefsirdeki metodu hakkında bilgi için bk. Cerrahoğlu, İsmail, Yahya b. Sallâm ve Tefsirdeki Metodu, AÜİFY, Ankara 1970, s. 7-50.

130 Halil, Seyyid Ahmed, Neş'etu't-Tefsir fi'l-Kütübi'l-Mukaddeseti ve'l-Kur'ân, Vekaletü'ş-Şarkıyyeti's-Sekafi, Birinci Baskı, İskenderiye 1373/1954, s. 44.

131 Eser hakkında gerekli inceleme ve araştırma için bk. Koç, Mehmet Akif, İsnad Verileri Çerçevesinde Erken Dönem Tefsir Faaliyetleri İbn Ebî Hâtim (327/939) Tefsiri Örneğinde Bir Literatür İncelemesi, Kitâbiyât, Ankara 2003, s. 85.

sahih hadisten başka bir şey ulaşmamıştır!”132

ve Ahmed b. Hanbel’in (241/855)“Üç şeyin aslı

yoktur: Tefsir, Melâhim ve Megâzî!”133

ifadeleri hatırlanabilir.

Tefsir alanındaki ilk eserler paralelinde devam eden çalışmaların bir kısmı da ayetlerin ga- rip lafızlarını ya da dil ile ilgili yönlerini ele alan eserlerdir. Ebu Zekeriya el-Ferra’nın (207/822) Meani’l-Kur’an’ı, Ebu Ubeyde Ma’mer b. Müsenna’nın (209/824) Mecâzu’l-Kur’an’ı, Ahfeş el- Evsat’ın (215/830) Meani’l-Kur’an’ı ile İbn Kuteybe’nin (276/889) Te’vîlu Müşkili’l-Kur’an adlı eseri bu özellikte yazılan ve sonraki tefsir çalışmalarını bu yönde etkileyen ilk eserlerdir.

Taberî (310/923) ile birlikte müstakil bir ilim olarak tezahür eden tefsir alanında, hicri dör- düncü asırdan on dördüncü asra kadar mezheb merkezli tefsir çalışmaları yoğunlaşır. Dilbilgisi, rivayet, tarih, fıkıh, tasavvuf, belağat, kelam ve bilim gibi herhangi bir alandaki uzmanlık, yazılan eserin ağırlıklı yönünü oluşturur134

. Tefsirler; nakil, akıl, yorum, dil ya da bilim gibi birçok kay- naktan beslenmektedir. On dördüncü asra gelindiğinde ise Muhammed Abduh ile başlayan tecdid süreci görülür135

.

Buraya kadar özetlemeye çalıştığımız tefsir tarihinde açıklama ve yorum faaliyetlerinin ya- nı sıra devam eden bir diğer çalışma da, ayetler tefsir edilirken bilinmesi gerekli olan ilimleri ko- nu edinen ulûmu’l-Kur’an eserlerinin kaleme alınmasıdır. Tezimizin iki ana kaynağı, ulûmu’l- Kur’an başlığını taşıdığı için bu kavramın anlamını ve ortaya çıkış sürecini ele almayı gerekli görüyoruz.