• Sonuç bulunamadı

5. Konuya İlişkin Temel Kavramlar

5.4. Kur’an İlimleri/Ulûmu’l-Kur'ân Kavramı

Her ilim, kendisini, kendisi dışındaki diğer ilimlerden ya da konulardan ayırmak için tanım- lar. Bu tanımlama ameliyesi, bir anlamda kendisinin sınırlarını çizmesidir. Tanımlanmamış bir kavramın sübjektif yaklaşımlara ve ilim dilinde yanlış çıkarımlara yol açması kaçınılmazdır.

132 İbn Salah, Takiyyuddin Ebu Amr Osman b. Abdirrahman (643/1245), Tabakatu’l-Fukahai’ş-Şafiiyye, Dâru’l-Beşâiru’l-İslamiyye, Beyrut 1992, I, 193; es-Sübkî, Ebû Nasr Tacuddin İbnü's-Sübki Abdülvehhab b. Ali b. Abdilkâfî (771/1370), Tabakatu’ş-Şafiiyyeti’l-Kubra, thk. Mahmûd Muhammed Tanahi, Abdülfettah Muhammed el-Hulv, Daru’l-Hicr, ts., II, 71.

133 Ahmed b. Hanbel, bu sözüyle sahih nakillerin problemli rivayetlere oranının azlığına dikkat çekmiştir. Bu değerlendirme için bk. el-Bağdadî, Ebû Bekr el-Hatîb Ahmed b. Ali b. Sabit Hatîb (463/1071), el-Cami’ li Ahlâki’r-Râvî ve Âdâbi’s-Sami’, thk. Mahmud Tahhan, Mektebetü’l-Mearif, Riyad 1983, II, 162; İbn Teymiyye, Mecmuatu’l-Fetâvâ, XIII, 186

134 Suyûtî, el-İtkân, IV, 323.

135 er-Rûmî, Fahd b. Abdirrahman b. Süleyman, Menhecü’l-Medreseti’l-Akliyyeti’l-Hadîse fi’t-Tefsîr, Riyad 1983, I, 71 vd.

Kavramların tanımları, çoğu zaman bir süreç sonunda olgunlaşarak netleşir. İslami ilimler

söz konusu olduğunda, bu ilimlerin hemen hemen çoğunun hem şifahi kültürden136

yazıya aktarı- lışlarının hem de tanımlanmalarının aşamalar halinde şekillendiği görülür. Özellikle ilahi vahyi koruma gayesine yönelik ‘Kur’an dışında hiçbir şey yazmama’ yasağının kaldırılmasından sonra, İslami dönemde sahih bilgiyi korumak için yoğun bir tahrir dönemi göze çarpar. Ulûmu’l-Kur’an özelinde de bu süreç gözlemlenir.

Elbette ulûmu’l-Kur’an, bu başlık altında yazılan eserlerle ortaya çıkan bir ilim ya da kav- ram değildir. Aksine ulûmu’l-Kur’an, şifahi bilgi ve yöntemlerin, şifahilikten ya da dağınıklıktan kurtularak yazılmasıyla oluşmuştur.

Hicr ikinci asırdan itibaren Ulûmu’l-Kur’an’a temel teşkil eden ilimlerin isimlerinin zikre- dildiğini görmekteyiz. Ele alacağımız şu olay, bunu bariz bir şekilde gösterir: İmam Şafii (204/820) ile Hârûnü’r-Reşîd (193/809) arasında geçen meşhur konuşmada Şafii, halifenin sordu- ğu “Allah’ın kitabı ile ilgili bilgin nasıl ?!” sorusunu şöyle yanıtlar. “Hangi ilmi soruyorsun Mü’minlerin Emiri? Tenzil ilmini mi, te’vil ilmini mi, muhkemini mi müteşabihini mi, nasih ya da mensuhunu mu, kıssalarını mı, ahkâm ayetlerini mi, Mekkî-Medenî ilmini mi, gece veya gün- düz nazil olanlarını mı, yolculukta ya da hazarda nazil olanlarını mı? Ya da onun niteliklerini, surelerinin tertip ve düzenini, eşbah ve nezairini, i’rabını, kıraat vecihlerini, hurufunu, müfredat anlamlarını, ceza hadlerini veya ayet sayısını mı?” 137

. Şafii’nin bu ifadesinde ulûmu’l-Kur’an’ın temel başlıklarının sayıldığı göze çarpmaktadır.

Hicri yüz elli sekiz yılında Fudayl b. İyâz’ın (187/803) bir grup öğrencisine yönelik kullan- dığı şu cümlede de bazı Kur’an ilimlerine rastlanmaktadır: “Kur’an’ın i’rabını bilmedikçe, müte- şabihi ile muhkemini, nasihi ile mensuhunu ayırt etmedikçe Kur’an’ı öğrenmiş sayılmazsınız. Bunları öğrendiğinizde artık (Kur’an hakkında) bana ve (Süfyan b.) Uyeyne’ye (198/814) ihtiya- cınız kalmaz.”138

136 Burada kullandığımız şifahi kültür kavramı, duyumsanmış bilgi anlamında değildir. Zira İslami ilimler alanında “şifahi” kelimesi söz konusu olduğunda bu kelimenin, “rivayet senediyle aktarılmış bilgi” anlamında olduğu bilinmelidir. Rivayete dayalı bilginin önemine işaret eden ve İslami ilimlerde esas kabul edilen bir ilke de “el-isnadu mine’d-din” ilkesidir. Bk. Müslim b. Haccâc, Mukaddime, 5; Ebu Ğudde, Abdulfettah (1417/2002), el-İsnadu mine’d-Din ve Safhatun Muşrika min Târîhi Semâi’l-Hadîs, Mektebetü Matbuati’l- İslamiyye, Haleb 1412, s. 11 vd.; eş-Şâtıbî, Ebû İshak İbrâhim b. Musa b. Muhammed el-Gırnati (790/1388), el-İ’tisam, Mektebetü’t-Tevhîd, Kahire 1332/1914, II, 15.

137 Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyin b. Ali (458/1066), Menakibu’ş-Şafii, thk. Ahmed Sakar, Mektebetü Dari’t-Turâs, Kahire 1970, I, 132.

Bu ve benzeri cevapların, daha sonraki nesillerce, kavramın mahiyetini oluşturacak açıkla- malar olarak değerlendirilmesi olağandır139

. Kur’an’ın kaynağı, Mushaf haline geliş süreci, oku- nuş şekilleri (kıraat) ve ayetleri anlama yöntemleri (tefsir usûlü) şeklinde dört temel üzere kurulu olarak Kur’an-ı Kerim üzerinde yapılan her türlü araştırma ve inceleme, bu kavram kapsamında değerlendirilmiştir140

. Bu yönüyle bakılacak olursa, usûl kelimesi yerine ulûm kelimesinin tercih ediliş nedeni de anlaşılabilir.

Ulûm kelimesi, ilim isminin çoğulu olarak ilimler anlamına gelmekte ve kök olarak ‘bir şe- yi kendisi dışındakilerden ayıran iz’ anlamına gelen (a-l-m) kökünden türemektedir141

. Bu temel anlam, aynı kökten türemiş bütün kelimelerle bağlantılıdır. Mesela ‘Herhangi bir şey üzerindeki simge’ anlamında alâmet, ‘bir orduyu diğerlerinden ayıran sancak’ ya da ‘yüzeyden farklı görülen dağ’ anlamında alem, ‘her varlık türünün birbirlerinden ayırıcı özellikleri bulunması bakımından dünya’ anlamında âlem, ‘yoldaki işaretler’ anlamında ma’lem, ‘kişiyi bilgisiyle cahillerden ayı-

ran’ anlamında ilim kelimesi kullanılmaktadır142. Bilmek anlamında kullanılan ilim kelimesi,

“vakıaya uygun kesin kabul” şeklinde de tanımlanmıştır143

.

İlim denildiğinde anlaşılan ve ilim olarak tanımlanan ifadeler, branşlara göre değişiklik arz etmektedir144. İlim kelimesi “belli bir alanda, konusu ve gayesi bakımından ele alınan, düzenlen-

139 Zarzûr’un, Şafii’ye isnad edilen yukarıdaki ifadeyi kabul etmeyerek teorisini, rivayetin yokluğu üzerine kurması, daha başka rivayetleri neden görmediği sorusunu yöneltmeyi gerekli kılmaktadır. Bununla birlikte İbn Nedîm’in (385/995) Fihrist’inde, ilk iki yüzyılda yazılmış, çeşitli Kur’an ilimleri ile ilgili eserlerin adlarını sayması da bu ilimlerin bilinmekte ve kullanılmakta olduğunu göstermektedir. Bk. ibn Nedîm, Ebu’l- Ferec Muhammed b. Ebi Ya’kub İshak el-Ma’ruf bi’l-Varrak (385/995), el-Fihrist fî Ahbâri’l-Ulema ve’l- Musannifin mine’l-Kudemâ ve’l-Muhaddisin ve fî Esmâi Kutubihim, thk. Muhammed Rıza Teceddüd, Tahran 1971, I, 33 vd.; Zarzûr, Adnân Muhammed, Ulûmu’l-Kur’an Medhal ila Tefsîri’l-Kur’an ve Beyânu İ’cazih, Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1981, s. 125.

140 el-Hamed, Ğânim Kuddûrî, Muhâderât fi Ulumi’l-Kur’an, Dâru Ammâr, Amman 2003, s.7; el-İbrahim, Musa İbrahim, Buhûs Menheciyye fi Ulûmi’l-Kur’an, Dâru Ammâr, Amman 1996, s. 11.

141 İbn Fâris, Mu’cemu Mekâyisi’l-Luğa, IV, 109-111.

142 el-Ezherî, Ebû Mansur Muhammed b. Ahmed b. Ezher el-Herevî (370/980), Tehzîbu’l-Luğa, ed-Dârü’l- Mısriyye li’t-Te’lif ve’t-Terceme, Kahire ts., II, 415; Cevherî, es-Sıhah, Dâru’l-İlmi li’l-Melayîn, Beyrut 1984, V, 1990; İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, XXXIV, 3084;

143 Cürcânî, Ta’rifât, s.161.

144 Filozofların “her hangi bir şeyin zihinde oluşan portresi” olarak tanımladığı ilim, Kelamcılar tarafından “işleri ayırt etmeye yarayan bir nitelik” şeklinde tanımlanmıştır. Örneğin Amidî ve ibn Hacib, ilim kelimesini “sahibinde külli anlamları ayırt etme kabiliyeti oluşturan nitelik” olarak tanımlarken Gazzâlî “bir şeyi olduğu gibi kabullenmek” şeklinde tanımlamaktadır. Bk. Amidî, Ebü'l-Hasan Seyfeddin Ali b. Muhammed b. Salim (631/1233), el-İhkâm fi Usûli’l-Ahkâm, Dâru’s-Samîî, Riyad 2003, I, 19; Tûfî, Necmuddin Süleyman b. Abdilkavî b. Abdilkerim b. Said (716/1316), Şerhu Muhtasari’r-Ravza, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1987, I,

miş meseleler ve bilgiler” için kullanılmıştır145

. Bu yönüyle bakıldığında “kesin inanmayı gerekti- ren delillerle dini inançları bilmek” kelam ilmini tanıtırken146

“tafsili delillerden şerî ameli hü- kümler elde etmek” fıkıh ilmi olarak tanımlanmıştır147. İlim kelimesinin söz konusu tanımının, Kur’an148

kelimesi ile izafeli kullanımıyla da “Kur’an’ın kaynağı, Mushaf haline geliş süreci, okunuş şekilleri (kıraat) ve ayetleri anlama yöntemleri (tefsir usûlü) şeklinde dört temel üzere kurulu olarak Kur’an üzerinde yapılan her türlü araştırma ve inceleme” ameliyesinin bütününe

ulûmu’l-Kur’an denmesi mümkün görülmektedir149

.

Yukarıda aktarılan tanımlamada geçen “Kur’an üzerinde yapılan her türlü araştırma ve in- celeme” ifadesi, birçok altbaşlığı içermesi doğal olan bir üst başlık olarak göze çarpmaktadır. Bu çerçevede Suyûtî, tıp ve mühendislik gibi birçok pozitif bilimi bu kapsama dâhil ederken150

İmam Ğazzâlî, bu kapsama giren yetmiş yedi bin ilimden bahsetmektedir151. İbn Arabî ise bu sayıyı, yetmiş yedi bin dört yüz elli olarak verir152

. Kur’an’ın anlaşılması için gerekli ilimleri işaret eden

170 vd; ez-Zebîdî, Ebü'l-Feyz Murtaza Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Hüseynî (1205/1790), İthâfu’s-Sâdeti’l-Muttakîn bi Şerhi İhyai Ulumi’d-Din, Dârü'l-Fikr, ts., I, 64 vd, ts.

145 Zürkânî, Muhammed Abdulazim, Menâhilu’l-İrfan fi Ulumi’l-Kur’an, Dâru’l-Kutubi’l-Arabî, Beyrut 2002, I, 15; İbrâhim Hakkı, Muhammed Safa, Ulumu’l-Kur’an min Hilâli Mukaddimâti’t-Tefsîr, Müessesetü’r- Risale, Beyrut 2004, I, 32.

146 Taftâzânî, Sa’de’d-Dîn Mesud b. Ömer b. Abdillah (792/1390), Şerhu’l-Mekâsid, Alemu’l-Kutub, Beyrut 1998, I, 163.

147 Şelebi, Muhammed Mustafa, el-Medhal fî’t-Ta’rîfi bi’l-Fıkhi’l-İslami ve Kavaidi’l-Milkiyye ve’l-Ukudi fih, Dâru’t-Te’lîf, İskenderiyye 1962, s. 20.

148 Kur’an kelimesinin kökeni konusunda âlimler arasında farklı yaklaşımlar söz konusudur. Mehmuz bir kelime olduğunu savunanlar bulunduğu gibi mehmuz bir kökten türemediğini düşünenler de vardır. Mehmuz bir kökten türemediğini düşünenelere göre Kur’an kelimesi ya (k-r-n kökünden birleştirmek anlamında ُتنرق

ءيشلا) ya da (aynı kökten delil anlamında ةنيرقلا) kökünden türemiştir. Bunun dışında Şafii’nin temsil ettiği ‘Kur’an kelimesinin özel isim/alem olduğu’ ve herhangi bir kökten türemediği görüşünü savunan (Suyûtî, İbn Hazm gibi) âlimler de bulunmaktadır. Bk. Beyhâki, Menakibu’ş-Şafii, I, 277; İbn Esîr, en-Nihâye, IV, 30-31; İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, I, 70-71.

149 Ebu Şehbe, Muhammed b. Muhammed (1403/1982), el-Medhal li Dirâseti’l-Kur’ani’l-Kerîm, Mektebetü’s- Sünne, Kahire 1412, s.24-25.

150 Suyûtî, el-İtkân, IV, 29.

151 Ğazzalî, Ebû Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed (505/1111), İhyâu Ulumi’d-Dîn, Matbaatu Mustafa el-Babî, Kahire 1358, I, 296.

152 Bu yaklaşımların oluşmasında Hz. Peygamber’in şu sözünün yorumlanması etkilidir: “Kur’an yedi harf üzere

indirilmiştir. Her harfinin zahrı ve batnı, haddı ve matla’ı (ya da tırmanılan yüksek yer anlamında muttala’ı) vardır.” Söz konusu rivayet, İbn Mes’ud yoluyla Taberî tarafından nakledilmiştir. İbn Mes’ud mesnediyle

gelen iki rivayetin ilki, senedinde bulunan Ebû Ahfes sebebiyle, ikincisi ise İbrâhîm el-Hecerî nedeniyle zayıf bulunmuştur. Ancak rivayetin ilk kısmı olan Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir ifadesi ise ittifakla sahih görülmüştür. Bk. Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’an, I, 22; İbnu’l-Esîr, en-Nihâye fî Ğarîbi’l- Hadîs, III, 132; İbnu’l-Arabî, Ebû Bekr Muhammed b. Abdullah b. Muhammed Meafirî (543/1148),

bu rakamlar, ulûmu’l-Kur’an belirlemesinin kapsamı çok geniş bir kavram olarak algılandığının göstergesidir. Ne var ki sayılan ilimlerin çoğunun direk Kur’an’ın anlaşılmasıyla ilgili olmaması ya da Kur’an’ın şekil ve muhtevası ile çok uzak bağları, bu algının bir ürünü olsa gerektir153.

Zarzûr, tefsirin ulûmu’l-Kur’an’ın alt başlığı olarak işlenmesini uygun görmez. Ona göre bu kavram tefsir usûlü olarak anlaşılmamalıdır. Zira söz konusu ilimler, tefsire giriş amacıyla ince- lenmiştir. Tefsir mukaddimeleri de bu ilimlerin tefsire hazırlayıcı ilimler olduğunun bir göstergesi sayılmalıdır. Bu anlamda ulûmu’l-hadîs, hadislerin Hz. Peygamber‘e olan nispetinin sıhhat dere- cesini ya da durumunu ele almaktadır ve bir yöntem ifade etmektedir. Oysa ulûmu’l-Kur’an, Kur’an’ın tefsir edilmesini kolaylaştırma ve tefsire yardımcı olma vazifesi görür154. Zarzûr, bu ilimlerin, ulûmu’l-Kur’an değil ulûmu’t-tefsîr diye adlandırılması düşüncesindedir. Oysa birçok âlim gibi Menna’ el-Kattan da usûlu’t-tefsir155

ile ulûmu’l-Kur’an kavramlarını eş anlamlı gö- rür156

.

Netice olarak konu bağlamında şu genel tesbitler yapılabilir: Âlimlerin ekserisinin Kur’an ilimleri olarak ele aldıkları meseleler, farklı alanlarda Kur’an ile ilgili olarak bilinmesi gereken hususların tek bir başlık altında derlenerek özetlenmesidir157

. Böylece Kur’an ilmi başlıklarının zamanla sayısı artmış ve anlam direk ilişkisi olan ya da olmayan birçok konu, ulûmu’l-Kur’an kitaplarında yer almıştır. Kur’an ayetlerinin sayısı gibi ‘ayeti açıklarken göz önünde bulundurul- ması gereken olmazsa olmaz esaslar’ kapsamına girmeyen meselelerin de ulûmu’l-Kur’an arasın-

Kânûnu’t-Te’vîl, Müessesetu Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1406, s. 540; el-Mizzî, Ebü'l-Haccac Cemaleddin Yusuf b. Abdurrahman b. Yusuf (742/1341), Tehzîbu’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, thk. Beşşar Avvâd Mahmûd, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1983, II, 203-205.

153 el-Kattân, Menna’ Halîl (1420/1999), Mebâhis fi Ulumi’l-Kur’an, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 1407, s.15- 16; el-Halidî, Ta’rifu’d-Darisin bi Menahici’l-Müfessirin, s.53-57.

154 Zarzûr, Ulûmu’l-Kur’an, s. 123-124.

155 Usûlü’t-Tefsir adı altında elimize ilk ulaşan eser İbn Teymiyye'nin (728/1328) Mukaddime fi Usûli't-Tefsîr adlı eseridir. Ancak usûl kavramıyla nitelenen bu eserde ele alınan konularla ulumu’l-Kur’an adlı eserlerde ele elınan konuların ortaklığı dikkat çekicidir. Bk. Ebu Zehra, Muhammed, İbn Teymiyye: Hayatuhu ve Asruhu, Ârâuhu ve Fıkhuhu, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, Kâhire 1991, s.186 vd. Usûlu’t-Tefsir kavramını, Şah Veliyyullah Dihlevî’nin el-Fevzu’l-Kebîr fî Usûli’t-Tefsîr adlı eserinde de kullanıldığı görülür. Eserinde Kur’an’la ilgili beş temel konuyu; Nazmının açıklanması, eşsiz uslubu, tefsir metotları, ğarib lafızları, nüzul sebebleri, huruf-u mukata’ gibi konuları işler. Bk. ed-Dihlevî, Şah Veliyullah b. Abdirrahim (1176/1762), el- Fevzu’l-Kebîr fî Usûli’t-Tefsîr, thk. Selman el-Huseyn en-Nedvî, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1987, s. 17-18; es-Siyalkûtî, Muhammed Beşîr, İmam Müceddid Muhaddis Şah Veliyyullah ed-Dihlevî Hayatuh ve Da’vetuh, Beyrut 1999, s.20; ed-Dihlevî, Huccetullahi’l-Baliğa, thk. Seyyid Sabık, Dâru’l-Cîl, Beyrut 2005, I, 14-15.

156 el-Kattân, a.g.e, s.16.

da sayılması bu durumun bir sonucudur. Usûlü’t-Tefsir dendiğinde ise ayeti açıklarken göz önün- de bulundurulması gereken, olmazsa olmaz esaslar manzumesi, mantuk ve mefhuma hatasız

ulaşma imkânı veren kurallar dizisi kastedilmektedir158

. Öyleyse ulûmu’l-Kur’an kavramını, usûlü’t-tefsir ile eşanlamlı görmek isabetli görünmemektedir. Bununla birlikte ulûmu’l-Kur’an kavramının, Kur’an’la bağlantılı bilgiler yanında usûlü’t-tefsiri de içine alacak şekilde kapsamlı bir yapı gösterdiği anlaşılmaktadır159

.