• Sonuç bulunamadı

Tefsir İlminin Dönemleri

G. TEFSİR FAÂLİYETİNİN GELİŞMESİ VE TEFSİRLERİN

2. Tefsir İlminin Dönemleri

a. Birinci Dönem: Tefsirin Temellerinin Atıldığı Merhale

Bu merhalede tefsir ilminin temelleri atılmaya başlanmıştır. Bu dönem, Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) en hayırlı insanların yaşadığı asır dediği; Sahâbe, tâbiûn ve tebe-i tâbiîn asrıdır. İşte bu asır-da, bizzat Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından tefsir ilminin temelleri atılmış, yani Kur’ân tebliğ ile beraber tefsir edilmeye başlanmış-tır. Daha sonra sahâbe efendilerimiz, tâbiûn ve tebe-i tâbiîn dönemleriyle devam etmiştir.

Bu dönemde tefsir ile meşgul olanların üzerinde durduğu iki önemli husus vardır:

1. Rivâyet tefsiri: Âyetlerin, diğer âyetlerle, hadis ve sahâbe sözüy-le tefsiri. Bu sahada meşhur olan müfes sirsözüy-ler ise, Hasan Basrî, Süddî el-Kebîr, Yahyâ b. Sellâm ve Sa hih-i Buhârî sahibi Buhârî.

2. Lügavî açıklamalar: Bu dönemdeki bazı müfessirlerin üze rinde durduğu ikinci konu da, âyette geçen garip kelimelerin –genellikle şiir-den delil getirilerek– açıklanmasıdır. Bu sahada en çok bilinenler ise; İbn Kuteybe, Ebû Ubeyde ve el-Ferrâ’dır.

b. İkinci Dönem: Tefsirin Müstakil Bir İlim Olduğu Merhale

Sağlam bir temel üzerine oturan tefsir, hicrî üçüncü asırda İbn Cerîr et-Taberî’nin Kur’ân’ın başından sonuna kadar tam bir tefsir yazmasıyla müstakil bir ilim haline gelmiştir. Ondan önceki dönemde tefsir, sadece lügavî izah ve nakilden ibaretti. Çok az müfessir âyet hakkında kendi görüşlerini bildiriyordu. Aynı zamanda, lügavî tefsirle meşgul olanlar, rivâyete önem vermiyor, rivâyet tefsiri ile meşgul olanlar, lügavî izahlar

132 M.Tayyib Okiç, Tefsir ve Hadis Usulünün Bazı Meseleleri, s. 150-152.

üze rinde durmuyordu. Fakat İmam Taberî, hem lügavî izahlar, hem de rivâyet üzerinde durdu. Bunlara ilâveten de, kendi gö rüşlerini ve tercih-lerini de zikrederek tefsirde yeni bir metot or taya koydu. Ayrıca Kur’ân’ı, Fâtiha Sûresi’nden Nâs Sûresi’ne kadar sûre sûre ve âyet âyet tefsir etti. Kendisinden önceki tefsir rivâyetlerini eserinde toplayarak âdetâ bir tefsir koleksiyonu meydana getirdi. Böylelikle tefsirde önemli bir dönemi başlat mış oldu. Bundan dolayı da kendisine İmâmu’l-müfessirîn de nilmiştir.

c. Üçüncü Dönem: Tefsirin Gelişme Merhalesi

Herkesçe bilindiği gibi, İslâmiyet, doğduğu Arap yarımadası sınırla-rı içerisinde kalmamıştır. Genişleyen fütûhatla veya başka yollardan Arap olmayan unsurların da Müslümanlar arasına katılmasıyla ve insan tefek-kürünün gelişmesi, hâdiselerin ço ğalması ve bunların izâhının Kur’ân naslarının ışığında yapıl mak istenmesi, tefsirin boyutlarının genişleme-sine sebep ol muştur. Böylece nakle dayanan rivâyet tefsiri veya me’sur tefsi rin yanında akla dayanan dirâyet tefsiri veya ma’kûl tefsir de geliş-meye başlamıştır. Bunların yanında asırların geçmesiyle, Kur’ân’ı anlama metotları yani tefsir metotları da değişmiştir. Kur’ân’ın, lügat, belâgat, edebiyat, nahiv, fıkıh, mezhep, felsefe, tasavvuf ve daha pek çok yönler-den tefsirleri meydana getiril miş, bu çeşitli yönlerdeki tefsirlerde çeşitli usuller ortaya çıkmış tır. Her bir müfessir, hangi ilim dalında mütehassıs ise, Kur’ân’ı o yönüyle tefsir etmiştir. Bu merhale, hicrî dördüncü asır-la, yani İbn Cerîr et-Taberî’nin vefatıyla başlayıp, miladî 19. asra kadar devam etmiştir.

d. Dördüncü Dönem: Tefsirde Yeni Merhale

İslâm’ın ilk beş-altı asrından sonra zamanla içtimaî hayatta mukal-litlikten daha ileri gidemeyen bir durgunluğun meydana gelişinin, tefsir ilminde de bir donukluk meydana getirmesi tabii idi. Birkaç asırdan beri Avrupa’da meydana gelen fikrî ve ilmî hareketler, İslâm âleminde de bir uyanma hareketi meydana getirmişti. Birçok İslâm ülkesinde bil-hassa Mısır ve Hindistan’da ilim adamları harekete geçerek, yeni görüş

ve anlayışla, ilmin de ışığı altında diğer ilimlerde olduğu gibi, Kur’ân-ı Kerim tefsi rinde de yeni ufuklar açmışlardı. Hiç şüphesiz miladî XIX.

asır, Müslümanlar arasında dinî hareketlerin canlandığı bir asır oldu. İlim adamları tefsir ilmindeki durgunluğa ve taklitçiliğe bir son vermeye çalış-tılar. İslâm dininin, ilme karşı bir tutumu olmadığı noktasından hareket ederek yeni metot ve usullere tevessül ettiler. Tefsir ilmi açısından bu asra, tecdit asrı da denilebilir. Tefsir ilmindeki durgunluğa ve taklitçiliğe son vermeye çalışan müfessirlerin başında Muhammed Abduh gelmektedir.

Abduh, aklî ve içtimaî tefsir ekolünün kurucusu olarak kabul edilmekte-dir. Bu ekolün en belirgin özelliği, Kur’ân’ı tefsir ederken O’nun hidayet yönünü tefsire konu edinmesidir. Kur’ân, toplum için inmiştir, bu yüzden tefsir edilirken çağın içtimâî problemleri Kur’ân âyetlerinin ışığında çözü-me bağlanmalıdır. Yani tefsirin konusu insan, insanın hidâyeti, içtimâî meseleler olmalıdır. Bu eğilime İçtimâî Tefsir Ekolü denilmesinin sebebi de budur. Yap tıkları tefsirlerde, akla fazla önem verdiklerinden dolayı da Aklî Metot denilmiştir.

Abduh’tan etkilenen ve bu sahada tefsir yazan müfessirler den bazı-ları şunlardır: Reşit Rızâ: Menâr, Mustafa Merâgî: Tefsiru’l-Merâgî, Cemaluddin Kâsımî: Mehâsinü’t-Te’vîl, Muhammed Emîn eş-Şınkîtî: Advâu’l-Beyân, Tâhir b. Âşûr: et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Seyyid Kutup: Fî Zilâli’l-Kur’ân, Said Havva: el-Esâs fi’t-Tefsir.133 Ayrıca tefsi-rin bu yeni döne minde, –kitabımızın ikinci bölümünde müstakil olarak ele alaca ğımız– Konulu Tefsir Metodu isimli bir tefsir metodu da ortaya çıkmıştır.

Giriş bölümünü şöyle özetleyebiliriz:

1. Tefsir, Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) bazı âyetleri açıkla ması ile başlamış ve bu bakımdan Peygamberimiz Kur’ân’ın ilk müfessiri olma şerefini kazanmıştır.

2. Hz. Peygamberden sonra, insanların tefsire olan ihtiyaçla rından ve nüzûl sebeplerine yoğunlaşmalarından dolayı tefsir çalışmaları geniş-lemiştir.

133 Salâh Abdulfettah Hâlidî, et-Tefsiru’l-Mevdûî, s. 19-26.

3. Tefsirin doğuşu sırf tefsir etmek için değil de, Kur’ân’daki kapalı-lıkları ve müşkilleri açıklamak ve mübhem olanları tefsir etmek içindi. Hz.

Peygamber bütün Kur’ân’ı tefsir etmedi. On daki bazı kapalı olan nokta-ları açıkladı. Ashabı da O’na Kur’ân’ı okumak, anlatmak ve tefsir etme bakımından söz verdi. Bu durumda nisbî olarak tefsir sahası genişledi.

Fakat bu genişlik bütün Kur’ân’a şâmil olmadı. İmam eş-Şâfiî’nin: “İbn Abbâs’tan tefsir hakkında ancak yüz kadar hadis sâbit olmuştur.”134 sözü, bu hususu teyit eder.

4. Şu anda en eski matbû tefsir Süfyân es-Sevrî’nin tefsiridir. Bu tefsir âyetlerin bazısını ele alan me’sur bir tefsirdir.

5. Bugün bize ulaşan en eski ve tam bir Kur’ân tefsiri, Mukâtil b.

Süleyman’ınkidir. O, âyet âyet bütün Kur’ân’ı tefsir etmektedir.

6. İlk tefsirlerden çoğu kaybolmuş ve bize kadar ulaşmamış tır. Bu bakımdan Taberî’nin tefsiri, bu eski tefsirleri muhafaza eden tefsirler koleksiyonu sayılır.

7. Müslümanlar her asırda Kur’ân’a gereken itina ve titizliği göster-mişler ve bu konuda sayılamayacak kadar tefsirler te’lif etgöster-mişlerdir.135

134 es-Suyûtî, el-İtkân, II, 1233; Zürkânî, Menâhilü’l-İrfân, II, 20.

135 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, I, 178-179.

TEFSİRDEKİ FARKLILIKLAR

VE TEFSİR ÇEŞİTLERİ

TEFSİR ÇEŞİTLERİ

Bu bölümde, tefsir tarihi boyunca müfessirlerin Kur’ân’ı nasıl tefsir ettiklerinden bahsedeceğiz. Tefsir çeşitlerine geçmeden önce, müfessirlerin Kur’ân tefsirindeki ihtilaf sebepleri üzerinde kısaca duracağız.

Birinci Kısım

KUR’ÂN TEFSİRİNDEKİ FARKLILIĞIN SEBEPLERİ

İslâmiyet, doğduğu Arap yarımadası sınırları içerisinde kal mamıştır.

Genişleyen fütûhat veya başka yollarla Arap olmayan unsurlar da Müslümanlar arasına katılınca, her şeyden önce onlara yeni dinin öğre-tilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Genişle yen İslam toplumunu oluşturan insan kitleleri ayrı ayrı kültürler den, ayrı dinlerden kopup gelen kimse-lerdi. Onlar beraberle rinde ilk kaynaklarından bazı şeyleri taşıdılar. Öte yandan komşu ülkelerin felsefî ve ilmî eserleri Müslümanlar arasında yayılmaya başladı.136 Bu âmillerin, toplumun kültür ve tefekkür hayatını etkilemesi kaçınılmaz bir sonuçtu.

Ayrıca, insan tefekkürünün genişlemesi, hâdiselerin çoğal ması ve bunların izâhının Kur’ân naslarının ışığında yapılmak istenmesi tefsirin boyutlarının genişlemesine sebep olmuştur. Böylece nakle dayanan rivâyet tefsiri veya me’sur tefsirin ya nında akla dayanan dirâyet tefsiri veya ma’kûl tefsir de geliş meye başlamıştır.137 Bunların yanında asırların geçmesiyle yeni yeni tefsir çeşitleri de ortaya çıkmıştır.

136 Cerrahoğlu, Kur’ân Tefsirinin Doğuşu, 119.

137 Cerrahoğlu, Kur’ân Tefsirinin Doğuşu, 111.

Şimdi de kısaca Kur’ân tefsirindeki bu farklılığın sebeplerine temas edelim.

Kur’ân tefsirindeki farklılıkların, biri Kur’ân’ın yapısı, muhte vası ve üslûbundan, diğeri de müfessirlerin görüş, düşünce ve tavırlarından kay-naklanan iki ana sebebi bulunmaktadır.

A. KUR’ÂN’IN YAPISI, MUHTE VASI VE ÜSLÛBUNDAN KAYNAKLANAN İHTİLAFLAR

Kur’ân tefsirindeki farklılıkların birincisi, Kur’ân’ın, insan hayatının bütün yönlerini ihtiva etmesi ve insanı bir bütün olarak ele almasından dolayıdır. Yani Kur’ân’ın muhtevasında yer alan bilgilerin, çok yönlü ve çok değişik hedefleri ihtiva etmesi ve bu bilgilerin, aynı zamanda çok mükemmel şekilde sunulmuş olmasıdır. Hem indirildiği asrın ve daha sonraki asırların realitelerine uygun kavramların seçimi, hem de bu kav-ramlarla ifade edilen bilgilerin koordinasyonun daki mükemmellik Kur’ân tefsirinde farklılıklar meydana getir miştir. Kur’ân-ı Kerim’in lafzından kaynaklanan ihtilaflar söz konusu olduğunda akla müteşâbih âyetler gel-mektedir. Bu da iki farklı yorum, iki farklı anlayış demektir. Dolayısıyla müteşâbihlik, kendi yapısı gereği, farklı anlayışları içinde barın dırmaktadır.

Buna ayrıca şunları da ilave edebiliriz: