• Sonuç bulunamadı

Kur’ân-ı Kerim’in Tefsirine Duyulan İhtiyaç

B. KUR’ÂN-I KERİM’İN TEFSİRİ

2. Kur’ân-ı Kerim’in Tefsirine Duyulan İhtiyaç

Kur’ân-ı Kerim, ٍ ِ ُ ٍّ ِ َ َ ٍنאَ ِ ِ “mânâsı açık bir Arapça ile” ( Şuarâ, 26/195)

Cenab-ı Hak tarafından Peygamberimize vahyedildi. Her kavme, kendileri-nin diliyle teblîgatta bulunan bir resûlün gönderilmesi, ilâhî bir kanundur.

Dilleri bozulmadığı için, Kur’ân’ın indiği devrin Arapları Kur’ân’ı anlıyorlardı. Ancak, sözlük anlamlarını bilmekle bera ber anlayama-yacakları meseleler de vardı. Bu yüzden İbn Haldûn’un ifade ettiği

“Kur’ân Arapların diliyle ve belâgat üslûpla rıyla indi. Arapların cümlesi O’nu anlıyorlar, müfredat ve terkip ler halinde mânâlarını biliyorlar-dı.” hükmü, haklı olarak tenkide uğramıştır. “Kur’ân-ı Kerim’in Arap dilinde nazil olmasıyla bütün Arapların bunu anlaması iktiza etmez”

diyen Ahmet Emin, bugünkü misallerle bile bu iddiayı teyit etmektedir.

Fransızca veya İngilizce yazılan bir kitabı bütün Fransızlar veya İngilizler anlayamazlar. Çünkü bir kitabı anlayabilmek için söz konusu dilden başka, aklen ve kültür bakımından kitabın seviyesine ulaşmış olmak da şarttır.47 Evet, “Kur’ân-ı Kerim Arap dili ile inmiştir”, diye Arapça konuşanların hepsinin, onun en ince ve girift bütün mânalarını anla-maları gerekmez. Hele bugünkü Arap âleminde konuşulan Arapçanın, Kur’ân’ın nâzil olduğu Arapçadan fersah fersah uzak olduğu bilinen bir gerçektir. Maalesef Kur’ân’ın nâzil olduğu fasih Arapça gitmiş, onun yerini gayr-i fasih, âmmîce bir dil almıştır. Binâenaleyh onların da Kur’ân’ı anlayabilme leri için, belli bir eğitim ve öğretimden sonra, onun seviyesinde bir kültüre ulaşmaları lâzımdır.

Hadislerden de anlaşılıyor ki Kur’ân-ı Kerim’deki bazı âyet ve kelime-ler hususunda bazı sahabikelime-ler gerek Hz. Peygamber’e (sallallâhu aleyhi ve sellem)

ve gerekse âlim sahabilere müra caat ederdi. Bir taraftan müteşâbih âyetler, diğer taraftan Arap alfabesinin o zamanki büyük noksanlığı sayılan hare-ke ve nok taların bulunmayışı, nihayet muhtelif kırâatların mevcudiyeti, Kur’ân-ı Kerim’in bazı yerlerini tefsir etmek ihtiyacını zarûri kılmıştır.48

Bu ihtiyaçtan hareketle, َ ْ َّ َ אَ َ ْ َ ْ َ ْ َ ْنِإَو َכِّ َر ْ ِ َכْ َ ِإ َلِ ْ ُأ אَ ْ ِّ َ ُل ُ َّ ا אَ ُّ َأ אَ

47 Ahmed Emin, Fecru’l-İslâm, el-Kâhire 1965, s. 195.

48 M. Tayyib Okiç, Tefsir ve Hadis Usulünün Bazı Meseleleri, İstanbul, 1995, s. 144-145.

ُ َ َ אَ ِر “Ey Pey gamber! Sana Rabbinden gönderileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçilik görevini (insanlara) ulaştırmamış olursun...”

( Mâide 5/67), ْ ِ ْ َ ِإ َلِّ ُ אَ ِسאَّ ِ َ ِّ َ ُ ِ َ ْכِّ ا َכْ َ ِإ אَ ْ َ ْ َأَو “...Sana Kur’ân’ı gönderdik ki, insanlara indirileni onlara açıklayasın...” ( Nahl, 16/44)âyetlerinde de ifade edildiği gibi Kur’ân’ın tefsiri Peygamber Efendimizle başlamıştır. O da bu fonksiyonunu yerine getirmek için Kur’ân’da tefsirine ihtiyaç duyulan bazı âyetleri açıklığa kavuşturmuştur. Bu se beple Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), aralarında bulunduğu sürece ashabın Kur’ân yo rumuna hem ihtiyaç duyulmamış, hem de onlar böyle bir durumda Kur’ân’ı tefsir etmekten teeddüb etmişlerdi. Ancak bir taraftan, Resûl-i Ekrem’in âhirete irtihâl etmesi sebebiyle onların vahye dayanan bu ma sum kaynağa müra-caat etme imkânlarının ortadan kalkmış olması, diğer taraftan da İslâm’ın geniş bir coğrafyaya yayılması sebebiyle daha önce görülmeyen birtakım meselelerin ortaya çıkması ve bu coğrafyalarda yaşayan insanların, mensup oldukları kültürlerin tesirinde kalarak bazı fikirlerini Kur’ân’a dayandırma gayretleri, ashabı da Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etmeye yöneltmiştir.49

Ashab, umumiyetle Kur’ân’ı en iyi anlayan insanlar idi. İnançları saf idi. Eski medeniyetlerin ve felsefelerin tesiri altında yetişmemişlerdi.

Başka kavimlerle karışmadıkları için lisan zevkleri bozulmamıştı. Âyetler ve onlarla alâkalı hâdiseler ara sındaki irtibatları biliyorlardı. Kur’ân’ı iyice anlamak hususunda tam bir teveccühleri vardı. Ondan tam mânâsıyla istifa-de ettiler, ondaki mânâları ruhlarına sindirmeye çalıştılar. Anlayamadıkları âyetler hakkında, çeşitli vesilelerle Peygamberimizin izahlarına da muttali olduklarını unutmamak lazımdır. İşte bu hususiyetle rinden dolayı Kur’ân’ı en iyi anlayanların sahâbiler olduğu ka bul edilir.

Sahâbe arasında, tabiatıyla, Kur’ân’ı anlama bakımından seviye fark-ları vardı. Kur’ân’la meşguliyet, Peygamberle müsâhebet, aklî muhâkeme kabiliyeti, Arap dili ve şiirine vukuf, târihî malûmat derecelerine göre Kur’ân hakkındaki bilgileri de farklı oluyordu. Sahâbenin temâyüz ettikleri sıfatlarına rağmen en ileri gelenlerinin dâhi anlayamadıkları âyetler vardı.

Bundan dolayı Kur’ân’ın açıklanmasına ihtiyaç vardı.50

49 Muhsin Demirci, Tefsir Tarihi, s. 39.

50 Suat Yıldırım, Peygamberimizin Kur’ân’ı Tefsiri, İstanbul 2006, s. 14-15.

Görüldüğü üzere Kur’ân-ı Kerim’in tefsirine büyük bir ihtiyaç vardır.

Vâkıa Kur’ân, bir belâgat mu’cizesidir. Birçok meseleleri, hükümleri pek açık, herkesin anlayabileceği lâfızlar ile beyan buyurmaktadır. Fakat ilmî, edebî, ahlâkî, hukukî, içtimaî hakîkatler ne kadar vâzıh bir tarzda yazıl-mış olursa olsun, bunları anlamada şerh lere, îzahlara ihtiyaç duyulur. Bu cihetledir ki, en belîğ ediplerin, en muktedir müelliflerin eserleri hakkında birçok şerhler, hâşi yeler yazılmıştır.

Biraz önce de söylediğimiz gibi, Ashâb-ı Kirâm, Kur’ân’ın bir çok âyetini anlıyorlardı. Anlamadıkları yerleri de Hz. Peygam ber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e veya sahâbeden ileri gelenlere soruyorlardı. Onun için onların zamanlarında yazılı tefsirlere pek lüzum görülmeye bilirdi.

Hâlbuki İslâm Dîni, yalnız bir zamânâ, yalnız Arap kavmine mahsus değil, bütün müstakbel zamanlara, kavimlere de şâmil, umumî bir din-dir. Bu sebeple Kur’ân’ın mânâsından her Müslüman kavmin bihakkın istifâde etmesi bir zorunluluktur. Bu istifâde ise ancak tefsir vasıtasıyla gerçekleşebilir.

Öte yandan herkes, kendi anlayışına göre Kur’ân’a mânâ verse, Kur’ân’ın beyânatından hüküm çıkarsa birçok hakîkatler kaybolur. Birçok hatalar meydana gelir, birçok ihtilâflar yüz gösterir, Müslümanlar arasın-da gerekli olan birlik ve beraber likten eser kalmaz. Binaenaleyh Kur’ân-ı Kerim’in güzelce anla şılması için salâhiyet sahibi, dinî ilimlerde vesâirede mütebahhir olan İslâm âlimleri tarafından tefsirler yazılmasına dâimâ ihtiyaç vardır.

Kur’ân, mü’minlerin şahsî ve içtimaî hayatlarını düzenlemek gaye-siyle, teşriî hükümler vazediyordu. Bu hükümleri istinbat etmek, sadece Arapçayı bilmekle mümkün olmaz. Geçmiş ümmetlerin, husûsiyle Ehl-i Kitab’ın sapıttıkları mevzuları bildi riyor, tahrif ettikleri hâdiseleri düzeltiyor, ihtilafa düştükleri me seleleri hallediyordu. İstikbalde vukûa gelecek bazı olaylar ve keşiflere işaret ediyor, uhrevî hayat hakkında son derece müc mel bilgiler veriyordu.51 Onda manaları kolayca anlaşılabile-cek nitelikte âyetler olduğu gibi, manalarının anlaşılmasında hâricî bir

51 Ö. N. Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul 1973, I, 105-107, muhtasaran.

delile ihtiyaç gösteren müteşâbih âyetler de bulunmaktadır.52 Çünkü bu nevi âyetler birden fazla anlam içermektedirler. Bu sebepledir ki, onlara müteşabih (anlam bakımından birbirine benzeyen) denilmekte-dir. Sözgelimi, İstivâ, Arş, Kürsî, Levh-i mahfuz, Sidre-i müntehâ vb.

lafızlarla, pek çok nassın oluşturduğu müteşâbihâtın te’viline de ihtiyaç bulunmaktadır.

Kur’ân metninde birden fazla anlam içermeleri sebebiyle murâd-ı ilâhînin ne yönde tecelli ettiğini tercihde zorluk olan müteşâbih, ism-i işâretler, ism-i mevsuller ve zamirlerle işaret edilen şahısların kimler oldu-ğu hususunu konu edinen müphem, zahiri itibariyle birbirine muhâlif gibi görünen müşkil, kısa ifadelerden ibaret olmaları sebebiyle lâfzen delâletleri açık olmayan mücmel naslar yer almaktadır. Bu yüzden söz konusu nite-likteki nasların tefsirine de ihtiyaç bulunmaktadır.

Kur’ân, müminlerin şahsî ve içtimâî hayatlarını düzenlemek gaye-siyle amelî, yani ibâdet, hukuk ve muamelatla ilgili hükümler getir-miştir. Bu hükümleri ortaya çıkarmak yalnızca Kur’ân metnini lügavî açıdan çözmekle mümkün değildir. Bunun için onu öncelikle kendi bütünlüğü içerisinde ele almak, ardından da Peygamber Efendimizin sahih sünnetinden, ashâbın şahsî tercihlerinden, esbâb-ı nüzul rivayet-lerinden kısacası, ilk muhatapların kültürrivayet-lerinden yararlanmak suretiyle tefsir etmek gerekmektedir.53 Bazı önemli özelliklerini hülâsa ettiğimiz böyle bir kitabın, herkes tarafından kolayca ve incelik leriyle anlaşılması elbette kolay değildir.

Tefsirin gerekliliğini ortaya koyan bir başka önemli husus da, mesajı evrensel olan Kur’ân metninin Arapça bir dille gönderilmiş olmasıdır.

Bunun anlamı, eğer Kur’ân Arapçanın dışındaki diğer dillere tercüme ve tefsir yoluyla nakledilmezse, o zaman onu sadece söz konusu dili bilenle rin okuma ve anlamaları mümkün olacak, aksi durumda ondan yarar lanmak imkânsızlaşacaktır. Hâlbuki Kur’ân, hem Peygamber Efendimize, hem de onun şahsında ümmetin bütün âlimlerine ilâhî mesajın tebliğ sorum-luluğunu yüklemektedir. Bu tebliğin muhatapları içerisinde tabii ki

inan-52 Bkz. Al-i İmrân 3/7.

53 Muhsin Demirci, Tefsir Tarihi, s. 40-41.

mayan insan toplulukları da söz konusudur. Hal böyle olunca Kur’ân’ın pek çok dile tercüme ve tefsir edilmesinde, İslâm’ın geleceği bakımından sayısız yararlar vardır. Bu yüzdendir ki, Kur’ân bu görevi Müslüman âlimler üzerine farz kılmıştır.54

Aynı zamanda Kur’ân-ı Kerim, anlaşılmak, getirdiği prensipler üzerinde iyice düşün mek ve gereğince de amel etmek için indirildiğini haber veriyor ki, bu durum da Kur’ân’ın tefsir edilmesini gerektirir. Bu âyetlerden birkaç örnek:

ِبאَ ْ َ ا ُ وُأ َ َّכَ َ َ ِ َو ِ ِ אَ آ اوُ َّ َّ َ ِ ٌكَرאَ ُ َכْ َ ِإ ُهאَ ْ َ ْ َأ ٌبאَ ِכ “Biz sana feyizli ve bere-ketli bir kitap indirdik ki insanlar onun âyetlerini iyice düşünsünler ve aklı yerinde olanlar ders ve ibret alsınlar.” ( Sa’d, 38/29)

אَ ُ אَ ْ َأ ٍب ُ ُ َ َ ْمَأ َنآْ ُ ْا َنوُ َّ َ َ َ َ َ َأ “Kur’ân’ı düşünmeleri gerekmez miydi?

Yoksa kalplerinin üzerinde üst üste kilitler mi var?” ( Muhammed, 47/24)

ٍ ِכَّ ُ ْ ِ ْ َ َ ِ ْכِّ ِ َنآْ ُ ْا אَ ْ َّ َ ْ َ َ َو “Yemin olsun: Biz ders alınsın diye Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi, var mı düşünen ve ibret alan?” ( Kamer, 54/17, 22, 32, 40)