• Sonuç bulunamadı

4. Türk Dünyasında İskender Konulu Anlatmalar

4.8. Tataristan Sahası Türk Edebiyatı

Tataristan sahası Türk edebiyatı, Anadolu sahasıyla yakın bir ilişki içerisindedir.

"Selçuklu ve Osmanlı devrinde Anadolu'da yazılan dinî-tasavvufi ve destanî birçok eser, ya asıl şekli ile ya da Kazan şivesine çevrilerek İdil-Ural bölgesinde yazma ve basma olarak yayılmıştır." (Şahin, 1999: 354-5). Tatarlar tarafından bilinen, okunan ve Tatar kütüphanelerinde yer alan bu eserler arasında İskendernâmeler de vardır. Örneğin, Kazan Devlet Üniversitesi Fennî Kütüphanede (yazma eserler kütüphanesi) dokuz farklı numarada İskendernâme kayıtlıdır (Oruç, 1998: 194, 212-5). Bunlardan T 414 numarada kayıtlı İskendernâme, Tatar Türkçesiyle yazılmış mensur bir eserdir. Ayrıca İskendernâme, Salihcan Kuklyaşev tarafından Tatar Türkçesine çevrilmiştir (Zakıyev, 1999: 535). Tatar yenilikçilerinin önemli isimlerinden biri olan ve Bin Bir Gece

Masalları'nı Türkçeden Tatarcaya aktararak altı kitap hâlinde yayımlayan Fatih Halidi (1850-1923), 1903-1904 yıllarında Arap, Fars ve Türk edebiyatından etkilenerek bölümler hâlinde yazdığı Bin Bir Seher adlı eserinde Zülkarneyn'den de bahseder (Başlangıcından..., 2001b: 305-12). Bu bölgede İskender'le ilgili anlatmalar da vardır. Örneğin "Zülkarneyn" başlıklı masalda İskender'in bir kuşun sırtında uzak diyarlara seyahati, devlerle mücadelesi ve onları öldürüp padişahın kızlarını kurtarması, daha

30 Masalın Özbekistan sahasında derlenmiş farklı bir varyantında berber bu sırrı kuyuya haykırmadan önce başka birine söyler ve İskender'in ülkesinden kaçmak zorunda kalır. Bir başka farklılık da masalın sonundadır: "Padişah, berber ile çobanın başını kestirmiş ve kavalı kırdırtmış ama padişahın, başında boynuzları olan bir hayvan olduğunu herkes duymuş. Bu olay uzun süre ağızdan ağza anlatılmış." (Fedakâr, 2011: 460).

152

sonra da padişahla tanışıp güzel bir hayat sürmesi anlatılır. Bir diğer masal ise "Zülkarneyn Padişah"tır. Masal, bir tüccarın Zülkarneyn padişaha ait kafatasını bulup un hâline getirmesi, bu undan tüccarın kızının yemesi ve hamile kalması, doğan çocuğun çok akıllı olması, o diyarın padişahının kırk kızının kırk yiğitle gizlice görüşmesi, çocuğun olanları anlatması ve bunların öldürülmesini konu alır. "Kesik Başlı Evliya" başlıklı bir efsanede ise İskender'den evliya olarak bahsedilir (Atnur, 2002: 768-9).

4.8.1. Zülkarneyn

Günlerden bir gün Zülkarneyn silahlanıp kimin güçlü kimin yiğit olduğunu öğrenmeye çıkar. Dünyayı gezer ama bunu öğrenemez. Bu şekilde giderken bir at leşi görür. Gidip bakar, at ölmüş, derisini yüzüp almışlar, bağırsağı var. Bu atın bağırsağını çıkarır ve içine girip yatar. O sırada Öniget adlı bir kuş gelir, bunu alır ve bir adaya götürür. Adada kalın bir ağaç, ağacın tepesinde de kuşun yavruları vardır. Kuş, leşi bu adada bırakır ve yavrularının iyi olup olmadığına bakmaya gider. Yavrularının iyi olduğunu öğrenince kuş uçar gider. Bir süre sonra tomruktan da kalın bir yılan gelir ve ağaca tırmanmaya başlar. Zülkarneyn bağırsaktan çıkar, elmas kılıcıyla yılanı dilim dilim doğrar, sonra yerine girip yatar. Bir müddet sonra kuş döner ve doğranan yılan gövdesini görür. Yavruları yemiştir diye korkuya kapılır. O sırada Zülkarneyn de leşin içinden çıkıp hemen kuşun üstüne biner. Kuş, üstüne insan oturduğunu anlayıp uçar gider. Uça uça deniz kenarındaki çayırlık bir yere iner. Zülkarneyn de sürünerek iner, kuş gider. Bir şeye rastlarım diyerek yola düşer. Giderken büyük ağaçlar görür. Bu ağaçlardan büyük bir gemi yapar. Gemiyle denizde bir süre gider ve kıyıya ulaşır.

Uzun zaman geçer. Giderken bir binaya rastlar. Kapıyı bir kız açar, "Ey delikanlı, burası dev padişahının yeri, şimdi dev döner, seni yer." der. "Beni yiyemez o." der Zülkarneyn. Kız da delikanlının yanına gelir. "Pehlivan gibisin, insanoğlunun ayak basmadığı bu yere niye geldin?" diye sorar. Zülkarneyn, "Kendim ölürsem ölürüm, seni alıp giderim buradan." der. Bunlar konuşurken dev görünür. Kız, "İşte dev geliyor, onun güç getiren suyu var, o suyu iç, sol taraftaki su ile yerlerini değiştir, ondan sonra kendin bilirsin. Biz iki yıldır duruyoruz, hâlâ düğünümüzün olduğu yok, onlar üç kardeşler, üçünde de üç padişahın kızı, bizi bir yere de bırakmadan tutuyorlar." der. Zülkarneyn güç getiren suyu içip güç bitiren su ile yerlerini değiştirir ve saklanır. Dev, "Öf, insan kokusu geliyor." deyince kız, "Nasıl insan kokusu olsun, kendin insan yiyip duruyorsun,

153

dişlerinin arasına girmiştir." der. Dev, "Olmayanı söyleyip durma, göster." diyerek kızı azarlar. "Olur, göstereyim, benim kardeşim Zülkarneyn gelmiş." der kız. Dev, "Ne de olsa benim kaynım, misafir ederiz." der. Delikanlının cüssesini görünce devin aklı gider. Zülkarneyn'i üç gün misafir ederler. Ondan sonra dev, "Haydi, seninle güçlerimizi sınayıp güreşelim." der. Güreşirler, dev Zülkarneyn'i yıkmak ister ama yıkamaz. Dev bu defa, "Hele bekle, benim güç getiren ilacım var, ondan içeyim, sana da veririm." der. Bilmeden güç bitiren suyu içer. Zülkarneyn ise diğerini içer. Zülkarneyn, elmas kılıcı ile devin başını kesip gövdesinden ayırır.

Kız, "İki kız daha var, onların devleri daha güçlü, üçümüzü de alıp gidebilirsen çok iyi olur." der. Zülkarneyn bunu kabul eder. Diğer iki devi de güç getiren sudan içerek öldürür, kızları kurtarır. Zülkarneyn üç kızı da alıp döner. Gemiye binip dördü birlikte giderler. Dönerken su daralır, bir ırmağa dönüşür. Irmağa çıkınca Zülkarneyn başka bir gemi yapar ve kızlara, "Ben azıcık uyuyayım, bir yatışta yedi gün uyurum, bir şey olursa beni mutlaka uyandırmaya çalışın?" der. Büyük kızın eteğine yatıp uyur. Bir zaman sonra rüzgâr çıkar, sahil boyunda bağlanan gemi nereye gideceğini bilemez. O sırada, iki başlı dev çıkar gelir. "Zülkarneyn buradaymış, kızları toplayıp götüren oymuş." deyip öfkelenir. Devi görünce büyük kız korkusundan ağlamaya başlar. Kızın gözyaşı Zülkarneyn'in yüzüne damlayınca delikanlı uyanır. Dev, "Sen benim üç biraderimi öldürdün, şimdi seni helak edeceğim." der. Zülkarneyn elmas kılıcını alır, diğer elinde bir uzun demir tutup deve karşı gider. Dev yutmak istediğinde demiri devin ağzına tıkar. Devin alnında kova dibi kadar bir gözü vardır. Demiri ağzına tıkınca gözü akıp çıkar. Zülkarneyn elmas kılıcı ile devin başını koparır. Zülkarneyn, "Haydi, şimdi dönelim." Der. Fakat ırmağın sağ tarafında dokuz tane eşkıya vardır. Onları da helak eder. Bu şekilde kızları kurtarıp geri döner. Yol göstererek evlerine uğurlar.

Kızlar saraya varınca bir asker, "Bizi bu kurtardı deyin!" diyerek kızları korkutup kendi tarafına çeker. Zülkarneyn gemiyle bir şehre varır, bir yaşlı karının evine girer. "Sizin şehirde neler var nine?" diye sorar. Kadın, "Bir asker üç kızı devden kurtarıp getirmiş, bu kadar sevinç, yeme içme, türlü nimet, iyice kişilere değer, bizim gibilere bir şey yok." der. Zülkarneyn ev sahibine, "Ben filan saate kadar uyurum, sen padişaha gidip himmetli pehlivan gelmiş diye söyle, o yedi gün uyur, sekizinci gün kalkar. Bundan önce gelmesinler dedi de." der. Zülkarneyn yatar, yaşlı karı eğlenceye gider.

154

Padişahın yanına girip durumu anlatır. Yedi gün geçer, sekizinci gün Zülkarneyn kalkar, yaşlı karı eğlencenin son günü olduğunu söyler. Zülkarneyn, "Git, beni almak için demir araba getirsinler, eğer almaya gelmezlerse isyan çıkarırım, her şeyi alırım." der. Yaşlı karı hemen gidip padişahın memuruna söyler, o da padişaha durumu anlatır. Padişah, "Tamam, gidip alın, nasıl hünerleri varmış görelim." diye emir verir. Bunu demir arabayla getirirler, meydanın ortasına oturturlar. Tam o sırada padişahın büyük kızı gelir. Kız, Zülkarneyn'i görünce, "İşte bizi kurtarıp gemiyle getiren kişi bu, asker beni korkutarak yalan söyletti." der. Padişah nasıl olduğunu sorunca Zülkarneyn hepsini birer birer anlatır. Padişah, "Padişah olmak ister misin?" diye sorar. Zülkarneyn, "Hayır, ben basit bir insanım. Gücümle, yiğitliğimle yaşayan bir kişiyim, başka bir hünerim yok." der. Padişah bunu yanına alır, evlendirir. Zülkarneyn, padişahın yanında yiğit olup bütün memlekete şan olarak yerleşip kalır (Gültekin, 2010: 1315-22).

4.8.2. Zülkarneyn Padişah

Çok eski zamanlarda bir tüccar vardır. Günlerden bir gün tüccar kırda dolaşırken çürümüş bir insan başıyla karşılaşır. Kuru kafanın alnında şöyle yazılıdır: "Bu Zülkarneyn padişahın başıdır. Bu başın sahibi diri iken kırk kişiyi öldürdü, ölünce de seksen kişinin başına yetecek." Tüccar kuru kafayı torbasına koyup evine getirir, un gibi ezer ve bir beze sarıp sandığın dibine saklar. Bir gün tüccarın kızı sandığın dibindeki bu çıkını görüp meraklanır ve içindeki toza dilin değdirip ne olduğuna bakar. Dilini değdirir değdirmez de hamile kalır. Kızın durup dururken hamile olması büyük bir utançtır. Doğan çocuğu ormana bırakırlar. Çocuğun yanına her gün bir keçi gelip emzirmeye başlar. Oğlan yıl yerine ayda büyüyüp altı yaşına gelir ve kendi köyüne gider. Köyde babasına rastlar. Babası bunu eve getirip büyütüp bakmaya başlar. Adam bir gün kuyumcudan on iki cevher taş satın alır. Henüz altı yaşında olan oğlan, mücevherleri eline alıp "Baba, bu taşların altısı hakiki, altısı sahte." der. Oğlunun bu sözleri üzerine babası çok para verdiği taşları satın aldığı tüccara götürür, "Sen beni aldatmışsın, senin sattığın taşların sadece altısı hakiki imiş, diğerleri sahteymiş." der. Adam, "Sen onların sahte olduğunu nereden anladın?" diye sorar. "Benim altı yaşında bir oğlum var, çok akıllıdır, o söyledi senin hile yaptığını." der. "Tamam, gerçekten de akıllı, zeki bir oğlanmış. Sat onu bana." der diğer tüccar. O da satar. Mücevher satıcısı oğlanı evine getirip ondan akıl alıp işlerini ona göre yürütmeye başlar.

155

Bu memleketin padişahının kırk kızı vardır. Günlerden bir gün bu kızlar ihtiyar bir balıkçıya, "Amca bize bir altın balık gösterir misin?" derler. İhtiyar balıkçı kızları göl kıyısına götürüp tuttuğu balıkları gösterir. Kızlar balıklardan utanıp yüzlerini örtmeye başlarlar. Balıkçı utandıklarını görünce, "Niye böyle yüzlerinizi örtüp duruyorsunuz?" diye sorar. "Balıklar arasında da erkekleri vardır, biz onlardan utanıyoruz." diye cevap verirler. Padişah kızlarının bu davranışı deminki mücevher satıcısının kulağına kadar varır. Altı yaşındaki oğluna, "Oğlum, padişahımızın kızları göl kıyısına gitmişler, göldeki balıklardan utanıp yüzlerini açmamışlar. Onlar gerçekten bu kadar saf, bu kadar namuslu mudur?" diye sorar. Oğlan şöyle der: "Ağam, eğer bu kırk kızın kim olduklarını öğrenmek isterseniz padişahın sarayına varıp bakınız. Sarayda bu kırk kızın kırk odası vardır. Odaların her birinde birer yiğit yaşar." Saraya varıp bakarlar. Hakikaten de odaların her birinde birer de yiğit vardır. Bu hâli padişaha bildirirler. Padişah bundan utanç duyup kırk kızın ve onların yanındaki kırk yiğidin başını kestirir. Böylece diri iken kırk kişiyi öldüren Zülkarneyn padişah, öldükten sonra da seksen kişinin başına yeter (Başlangıcından..., 2001a: 139-40).