• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: İBNÜ’L-ARABÎ ve AHKÂMÜ’L-KUR’ÂN EDEBİYATI

1.2. AHKÂMÜ’L-KUR’ÂN EDEBİYATI

1.2.1. Tarihsel Gelişim Süreci

1.2.1. Tarihsel Gelişim Süreci

Hz. Peygamber ve sahabe dönemi, tedvin döneminin henüz başlamadığı bir dönem olması hasebiyle, diğer ilmî disiplinler gibi bu disiplinde de o döneme ait müstakil bir eser olması söz konusu değildir. Bununla birlikte fıkhî tefsir anlayışının, Kur’ân’ın nüzul dönemi olan sahabe zamanında başladığını söylemek de mümkündür. Zira Hz. Peygamber, beyan vazifesinin bir gereği olarak ahkâma dair âyetlerin açıklamalarını da

23 Bedreddin Çetiner, “Ahkâmü’l-Kur’ân”, DİA., 1988, I, 551-552. 24 Çetiner, “Ahkâmü’l-Kur’ân”, DİA., I, 552.

25

Ebû Abdillâh Bedrüddîn Muhammed b. Bahâdır ez-Zerkeşî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim, Kahire: Dâru’t-turâs, 1984, II, 5.

26 Hz. Peygamber’in ve akabinde sahabenin ahkâm âyetlerini tefsirlerine örnek olarak bkz. Mevlüt Güngör, Kur’ân Tefsirinde Fıkhî Tefsir Hareketi ve İlk Fıkhî Tefsir, Kur’ân Kitaplığı, İstanbul, 1996, s. 68 vd.

21

yapmıştır ki, her ne kadar sonradan telif edilmişlerse de fıkıh bablarına göre tasnif edilen hadis eserlerine baktığımızda, konuyla ilgili oldukça geniş bir rivâyet birikiminin olduğunu görebiliriz. İbn Abbas’a nispet edilen bir rivâyette O ‘Kime de hikmet

verilmişse ona pek çok hayır ihsan edilmiştir’27

âyetini açıklarken burada geçen hikmet kelimesini ‘Kur’ân’ı bilmek; yani nâsihini ve mensûhunu, muhkem ve müteşabihini, önce gelenini ve sonra gelenini, haram ve helalini, emsâlini bilmek’ şeklinde

açıklamıştır.28

Bu rivâyet, çok erken dönemlerde ahkâmın, haram-helal konularının tefsirin konusu olduğunu göstermektedir.

Uygulama olarak her ne kadar nüzul dönemini başlangıç kabul etsek de müstakil çalışmaların ve eserlerin verilmeye başlandığı hicrî II. asır, ahkâmü’l-Kur’ân edebiyatının ilk aşaması olarak kabul edilmektedir. Kaynaklara göre ahkâmü’l-Kur’ân edebiyatı ile ilgili ilk çalışma Kelbî’ye (ö. 146/763) aittir. Günümüze ulaşmayan bu kitabı takip eden ilk eser ise Mukâtil b. Süleyman’a (ö. 150/767) ait olan Kitâbu

tefsîri’l-hamsimieti âyetin mine’l-Kur’ân adlı eserdir. Bu eserin ismi hakkında farklı

görüşler bulunmakla beraber buraya aldığımız kısmında bir ihtilaf yoktur.29

Ahkâmü’l-Kur’ân çalışmalarının Şâfiî sonrası dönemde başladığını ve bunun gerekçesinin ise, mensup olunan mezhebin görüşlerini savunmak şeklinde olduğunu ileri süren bir görüş de vardır. Bu görüşü savunanlardan biri olan Goldfeld’e göre Mukâtil b. Süleyman’a nispet edilen eser ona ait olmayıp, en iyi ihtimalle onun tefsirinden daha sonra seçilen kısımlar olduğudur. Hicrî 288-289 yıllarında Mukâtil’in görüşlerine itibar eden kimseler tarafından bu görüşlerin derlendiğini ifade eden Goldfeld, bu çalışmanın belli bir mezhebin tercihlerini yansıtan bir fıkıh kitabı

olduğunu, fetva vermek ve kadılık yapmak için kullanıldığını belirtmiştir.30

27 Bakara, 2/269

28 İsmail b. Ömer b. Kesîr, Tefsiru'l-Kur’âni'l-‘azîm, Kahire, ty., Mektebetü dâri’t-türâs, I, 322. 29

Selim Türcan ve Süleyman Gezer, “Fıkhî Tefsir Geleneği”, Tefsire Akademik Yaklaşımlar, ed. Mehmet Akif Koç, İsmail Albayrak, OTTO, Ankara 2013, I, 189; İlgili eser üzerinde yapılan müstakil bir çalışma olarak bkz. Kazım Dönmez, Mukâtil b. Süleyman ‘ın Fıkhi Görüşleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2009.

22

İlk dönemden itibaren Kur’ân’ın ahkâmını anlamaya yönelik çabaların olduğunu bilmekle beraber tedvin döneminde bunun sistematik hale gelmeye başlamasını, Şâfiî’nin talebesi olan Rabî‘ tarafından aktarılan ve İmam Şâfiî’nin sürekli olarak

Mushaf üzerinde Kur’ân’ın ahkâmını mütalaa ettiğini31

ifade eden sözlerinde görüyoruz. Aynı dönemde yaşayan Ebû Zekeriyyâ’ya (ö. 203/818) nispet edilen bir ahkâmü’l-Kur’ân çalışmasının olması da bu alandaki çalışmaların o dönemde başladığını göstermektedir. Ancak Şâfiî sonrası yapılan ahkâmü’l-Kur’ân çalışmalarının, Şâfiî’nin etkisinde kaldığı ve O’nun metodunu takip ettiği ifade edilmektedir. Diğer mezheplerin mensupları tarafından kaleme alınan çalışmalarda, Şâfiî’ye yönelik eleştiriler ve kendi mezheplerinin görüşleri doğrultusunda yorumlar yer almaktadır. Araştırmalara göre erken dönem ahkâm tefsirlerinde müelliflerin kendi yazdıkları usûl eserlerine sıklıkla atıfta bulundukları görülmektedir. Bu da fıkıh usûlleri çerçevesinde ortaya koydukları görüşlerin savunması mahiyetinde olan ahkâmü’l-Kur’ân eserleri ortaya koymuş

olabileceklerini göstermektedir.32

İbnü’l-Arabî de bu gelişme içerisinde geleneğe uygun olarak yerini almış, Mâlikî mezhebinin görüşlerini savunduğu Ahkâmü’l-Kur’ân adlı eserini telif etmeden önce usûle dair el-Mahsûl fî usûli’l-fıkh adlı eserini yazmıştır.

Ahkâmü’l-Kur’ân alanında yapılan oldukça fazla sayıda çalışmanın olduğunu

görmekteyiz. Bu çalışmaların sayısını 120’ye kadar çıkaran araştırmacılar vardır.33

Bu araştırmalardaki verilere dayanarak İbnü’l-Arabî’nin tarihsel olarak 36. sırada yer aldığını görüyoruz.

İlgili çalışmadan hareketle ahkâmü’l-Kur’ân edebiyatına dair eserlerin hangi asırda yoğunlaştığını görmek, mezheplerin teşekkül sürecinde ve mezhep algısının yerleşmesinde nasıl bir etkisinin olduğunu da gösterebilir. Müelliflerinin ölüm tarihleri

31

Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin, Ahkâmü’l-Kur'ân li’ş-Şâfiî, Kahire 1414/1994, I, 30; Türcan, “Fıkhî Tefsir Geleneği”, I, 198.

32 Türcan, “Fıkhî Tefsir Geleneği”, I, 201

33 Ahkâmü’l-Kur’ân çalışmalarının kronolojik bir sıra içerisinde tertibi ve müelliflerinin bağlı oldukları mezhepler hakkında geniş bilgi için bkz. Güngör, Fıkhî Tefsir Hareketi, s. 122 vd.

23

dikkate alınarak yaptığımız bir tasnife göre hicrî asırlar itibariyle dağılım şu şekilde karşımıza çıkmaktadır:

II. Asır 2 Eser

III. Asır 11 Eser

IV. Asır 16 Eser

V. Asır 5 Eser

VI. Asır 5 Eser

VII. Asır 1 Eser

VIII. Asır 6 Eser

IX. Asır 10 Eser

X. Asır 5 Eser

XI. Asır 5 Eser

XII. Asır 6 Eser

XIII. Asır 4 Eser

XIV. Asır 38 Eser

Ahkâmü’l-Kur’ân alanında yazılan eserlerin belirli tarih aralıklarında yoğunlaşması veya azalmasının ise farklı tarihsel sebepleri olabilir. Mezheplerin kurumsallaştığı dönem olan hicrî III. ve IV. asırlara rastlayan zaman diliminde oldukça fazla eser yazılmış olması, hem mezhep olgusunun yerleşmesi hem de mezhep görüşlerine kaynak oluşturma çabalarının bir meyvesi olarak görülebilir.

Bununla beraber yedinci asırda sadece bir eserin yer alması, dönemin Moğol istilasına rastlamasıyla alakalı olabilir. Mevcut siyasi karmaşa ve savaş ortamı nedeniyle eser yazılmamış olabileceği gibi yazılan eserler tahrip edildiği için günümüze ulaşmamış da olabilir. Zira bu süre, Moğol istilası nedeniyle pek çok insanın öldürüldüğü ve şehirlerin yakıldığı bir dönem olarak yaklaşık yüz yıl sürmüştür. Bu dönemde başka alanlarda olduğu gibi İslâmî ilimler sahasında da çok fazla eser ortaya konulamamış ve bir fetret dönemi yaşanmıştır. Moğol istilasının ve etkilerinin sona erdiği hicrî VIII. yüzyıl bütün ilmî disiplinlere dair pek çok önemli çalışmanın yapıldığı verimli bir çağdır. Bu dönemde Ahkâmü’l-Kur’ân alanında da çok sayıda eserin yazıldığı görülmektedir. Hicrî XIV. asırda bu alana dair oldukça fazla eserin kaleme alınmış olması ise hadise rağbetin

24

azaldığı, Kur’ân’a dayalı yorumların öne çıkarıldığı modern çağdaki düşünce yapısının bir çeşit tezahürü şeklindedir.

Başlangıçtan günümüze kadar Ahkâmü’l-Kur’ân alanında eser veren şahısların itikadî ve amelî mezhepler açısından tasnifi ise oldukça farklı bir istatistik olarak görülmektedir. Alanda en çok eserin Şîa ve özellikle de İmâmiyye mensupları tarafından yazıldığı, en az eserin ise Zâhirîlere ve Hanbelîlere ait olduğu tespit edilmiştir. Çoğunluğu İmâmiyye olmak üzere Şiî mezhebi mensupları tarafından kaleme alınan Ahkâmü’l-Kur’ân eserlerinin sayısı otuzun üzerindedir. Amelî mezhepler içerisinde ise en çok Ahkâmü’l-Kur’ân eseri Mâlikîler tarafından yazılmış olup yirmi civarındadır. Hanefî ve Şâfiî mezhebi mensupları tarafından yazılan Ahkâmü’l-Kur’ân eserlerinin sayısının birbirine yakın olduğu ve her birinde sekiz kadar eser olduğu tespit

edilmiştir. Hanbelî mezhebinde ise neredeyse yok denecek kadar az sayıda olup34

sadece iki tane tespit edilebilmiştir.35

Bu çalışmanın merkezinde yer alan İbnü’l-Arabî’nin eserine kadar yazılmış olan eserlerin tamamını burada saymak yerine, İbnü’l-Arabî’nin yaşadığı dönem itibariyle öncesi ve sonrası bakımından ona yakın olanların isimlerini vermekle yetineceğiz.

- Beyhakî (ö. 458/1066); Ahkâmü’l-Kur’ân li’ş-Şâfiî - Ebü’l-Asbağ (ö. 486/1093); el-İ‘lâm bi Nevâzili’l-Ahkâm - Kiyâ el-Herrâsî (ö. 504/1110); Ahkâmü’l-Kur’ân

- Ebû Ca‘ferik (ö. 544/1150); Ahkâmü’l-Kur’ân

- Kutbuddîn er-Râvendî (ö. 573/1177); Fıkhu’l-Kur’ân ve ikinci eseri Şerhu

Âyâti’l-Ahkâm

- İbnü’l-Feras el- Ğırnâtî (ö. 595/1199); Ahkâmü’l-Kur’ân

34

Müsâid b. Süleyman b. Nâsıri’t-Tayyâr, Şerhu mukaddimeti’t-Teshîl li ulûmi’t-tenzîl li’bni Cüzey, Riyad, 1431, s, 107.

35 Ahkâmü’l-Kur’ân alanında eser veren âlimler ve bağlı oldukları mezheplerle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Güngör, Fıkhî Tefsir Hareketi, s. 122 vd.

25

- Kurtubî (ö. 671/1272); el-Câmi‘ li Ahkâmi’l-Kur’ân