BÖLÜM 3: İBNÜ’L-ARABÎ’NİN AHKÂMÜ’L-KUR’ÂN ADLI ESERİNDE
3.3. NAHVİN DE ETKİLİ OLDUĞU İHTİLAFLI HÜKÜMLER
3.3.2. Cünübün Namaz Kılması/Mescide Girmesi
Sarhoş veya cünüp iken namaz kılmanın/mescide girmenin hükmüne dair görüş farklılıkları Nisa sûresi 43. âyetin ahkâm açısından tefsirinin yapılması sırasında ele alınmıştır. Müellif âyetin nüzul sebebi ile ilgili bazı rivâyetleri sıraladıktan sonra âyetten elde edilen hükümlere yer vermeye başlamıştır. Başlıkta da belirtildiği gibi bu âyette geçen ifadenin farklı şekillerde algılanması sonucunda değişik görüşler ortaya çıkmaktadır. Hakkında farklı görüşler varid olan âyetin metin ve meali şöyledir:
اوُنَمآ َنيِذَّلا اَه ـيَأ اي
إ ًابُنُج لََّو َنوُلوُقَ ت ام اوُمَلْعَ ت ىَّتَح ىراكُس ْمُتْ نَأَو َةلاَّصلا اوُبَرْقَ ت لَّ
اوُل سَتْغَ ت ىَّتَح ٍلي بَس ي ر باع َّلَّ
...
344 İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, II, 67-68. 345 Serahsî, el-Mebsût, I, 63.
134
Ey iman edenler, sarhoş iken ne söylediğinizin farkında oluncaya kadar namaza
yaklaşmayın. Yolcu olanlar müstesna, cünüp iken de gusül edinceye (boy abdesti
alıncaya) kadar namaza yaklaşmayın.347
Âyette geçen ‘salat’ kelimesinin i‘râbı hakkındaki farklı görüşler, âyetten elde edilecek hükmün de farklı olmasına sebep olmaktadır. Âyette ilk olarak zikri geçen sarhoş olma durumu, gramer açısından hal cümlesi şeklinde gelmiştir. Cünüp olma durumu da önceki hal cümlesine atıfla gelmiş olup, hal konumunda mansubtur. ابنج لاو ifadesinden sonra gelen istisna cümlesi ise salat kelimesinin nasıl anlaşılması gerektiği hususunda bir karine olarak değerlendirilmektedir. Bir kısım fakihler, ليبس يرباع ّلاإ şeklindeki istisna cümlesinde ifade edilen anlamı ‘yolculuk hali’ olarak değerlendirirken, diğerleri ‘yolunun mescitten geçmesi’ olarak değerlendirmişlerdir. Bu farklı değerlendirmeye bağlı olarak da değişik görüşler oluşmuştur.
Ortaya çıkan farklı görüşlerin dayanağını ise ibarede hazfedilen bir muzafın (tamlanan) olup olmadığı konusundaki gramer ihtilafı teşkil etmektedir. Gramer ihtilafına bağlı olarak bazı fakihlere göre âyetten çıkan mana ‘sarhoş veya cünüp iken namaza
yaklaşmayın’ şeklinde iken, diğerlerine göre mana ‘sarhoş veya cünüp iken namaz mekanına –mescide- yaklaşmayın’ şeklinde olmuştur.
Birinci görüş: Âyette geçen ةلاصلا kelimesinin hakiki manası olan ‘namaz’ anlamında
kullanıldığı, mecaz anlamında kullanıldığına dair bir delilin bulunmadığı şeklindedir. İbnü’l-Arabî bu görüşte olanları sayarken Hz. Ali, İbn Abbas, Saîd b. Cübeyr, el-Hasen ve İmam Mâlik isimlerine yer vermiştir. İbnü’l-Arabî, Hanefîlerin de bu görüşte olduğunu açıkça belirtmese de klasik dönem Hanefî kaynaklarında bu âyetle ilgili değerlendirmeler yapılırken, ‘salat’ kelimesinin namaz anlamında kullanılması gerektiği
yönünde ifadeler görmekteyiz.348
347
Nisâ, 4/43.
348 Cessâs, Ahkâm’ul-Kur’ân, II, 257; Kâsânî, Bedâ’i‘, I,38; Ebü’l-Meâlî Burhaneddin Mahmud b. Ahmed b. Abdülazîz b. Ömer b. Mâze el-Buhârî, el-Muhîti’l-burhânî fi’l-fıkhi’n-Nu‘mânî, thk. Abdülkerim Sami el-Cündî, Beyrut 2004, I, 88.
135
Bu görüşte olanlar tarafından, istisna konumunda gelen ليبس يرباع ّلاإ ifadesi, yolculuk hali olarak kabul edilmiştir. Zira ‘yolunun geçmesi’ anlamında olması durumunda, namazdan yolun geçmesi gibi bir mana çıkacaktır ki bu düşünülemez.
İbnü’l-Arabî de birinci görüşe katılmaktadır. Açık bir şekilde anlamın birinci görüşte belirtildiği gibi olması gerektiğini savunarak, salat’ın namaz olamayacağını söyleyenlere verdiği cevapta; “ليبس يرباع ifadesinin yolcu için kullanılmadığı görüşünü kabul edemeyiz, zira yolcuya hem hakiki manada hem de isim olarak ليبس رباع denilir ki
zaten dünyanın tamamı geçilen bir yoldur” ifadelerine yer vermiştir.349
İbnü’l-Arabî, eş-Şâşî’nin konuyla ilgili şöyle bir değerlendirmesini aktarır: “Arapçada لا اذك ْبَرْقت (râ harfi fethalı) ifadesi, söz konusu fiili yapma, anlamına gelir. ْبُرْقت لا şeklinde dammeli okunduğunda ise mekana yaklaşma, anlamına gelir.” İbnü’l-Arabî bu sözün
doğru ve yaygın olduğunu da belirtir.350
Ancak İbnü’l-Arabî’nin yer verdiği ifadelerin devamından anlaşıldığı kadarıyla eş-Şâşî bu görüşte değildir ve üçüncü bir görüş ortaya koymaktadır. Dolayısıyla İbnü’l-Arabî’nin eş-Şâşî’den duyduğunu ifade ederek aktardığı bu rivâyetlerde bir çelişki görünmektedir. Zira fiilin anlamı konusunda gâyet net bir görüş ortaya koyan eş-Şâşî, daha sonra bu görüşüne uygun olmayan bir tercihte bulunmaktadır.
İsfehânî, Müfredât isimli meşhur eserinde برق kelimesinin anlamları üzerinde dururken bab farklılığına işaret etmeksizin fiilin pek çok manaya geldiğini söylemiş ve bu manaların herbiri için âyetlerden örnekler zikretmiştir. İlgili örneklerden de anlaşılacağı üzere muzarisi fethalı olarak kullanılan bu fiil hem bir mekana yaklaşmayı hem de
eyleme yaklaşmayı ifade etmektedir.351
Kur’ân-ı Kerim’de fiil olarak onbir defa kullanılan برق kelimesi, bütün kullanımlarında muzarinin fethalı hali ile gelmiş olup dammeli kullanımı hakkında âyetlerde yer alan bir örnek bulunmamaktadır. Bununla
349 İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 579. 350 İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 574. 351 İsfehânî, Müfredât, s. 663. ( برق Maddesi).
136
beraber Cevherî (ö. 400/1009) ve İbn Manzûr, muzarisinin dammeli kullanımında bir
yere yakın olmak manasına geleceğini ifade etmişlerdir.352
İkinci görüş: Bu âyette geçen ‘salat’ kelimesinin, namaz kılınan mekanın tamlayanı
olarak onun yerine geçtiği ve dolayısıyla da ‘mescid’ olduğu görüşüdür. Zira hal
cümlesinden sonra ليبس يرباع ّلاإ şeklinde gelen istisna ifadesi, ‘salat’ kelimesinin,
muzafun ileyh olduğunun ve hazfedilmiş bir muzafın yerine geçtiğinin karinesidir. Bu ise bir mecaz çeşidi olarak Arap dilinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Buna göre ibarenin açılımı şöyledir: ةلاصلا عضاوم اوبرقت لا
İbnü’l-Arabî’nin naklettiğine göre Fahru’l-İslâm (eş-Şâşî) şöyle demektedir: “… Arap dilinde muzafın hazfedilerek yerine muzafun ileyhin kullanılması, Yebrin (Filistin) kumlarından daha çoktur…” Arap dilinde muzafın hazfedilip yerine muzafun ileyhin
geçmesini kabul eden ve bu konuya eserlerinde yer verenler oldukça fazladır.353
Bu görüşü savunanlar arasında İbnü’l-Arabî şu isimlere yer verir: İbn Abbas, Abdullah b. Mesud, Atâ b. Ebî Rabah, Amr b. Dinâr ve İkrime. Şâfiî mezhebindeki görüş de bu
yöndedir.354
Şâfiî âlimlerinden olan Mâverdî, el-Hâvî isimli eserinde “âyette geçen salat kelimesi ile namaz kılınan yer kastedilmiştir” diyerek, Hacc sûresi 40. âyeti görüşüne delil olarak kullanmıştır. ٌتاَوَلَصَو ٌعَيِبَو ُعِماَوَص ْتَمِّدُهَل âyetinde geçen ‘salavat’ kelimesinin namaz kılınan mekan olduğunu, zira namazın yıkılması gibi bir şeyin olamayacağını, dolayısıyla bu
âyette de aynı kullanımın olduğunu söylemiştir.355
352 Cevherî, İsmail b. Hammâd, es-Sıhâh Tâcü’l-lugati ve sıhâhı’l-arabiyye, thk. Ahmed Abdülgafûr Attâr, Riyad 2. Basım 1982, I, 198, ( برق Maddesi); İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, I, 662. Sözkonusu kelimenin farklı bablarda hangi anlamlara geleceğine dair ayrıntılı bilgi için bkz. Ebü’l-Feyz Muhammed el-Murtazâ b. Muhammed Abdirrezzâk ez-Zebîdî, Tâcü'l-‘arûs min cevâhiri’l-kâmûs, Dârü’l-hidâye, trz., IV, 5 vd.
353
Konuyla ilgili örnek eser olarak bkz. Sibeveyh, Kitâb, I, 212; Ebü’l-Hasan Muhammed b. Yezîd el-Müberred, el-Muktedab, thk. Muhammed Abdülhâlik Udayme, Beyrut, trz., III, s.230.
354 Şâfiî, el-Üm, I, 70; Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 64. 355 Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, II, 265-266.
137
Mâverdî tarafından delil olarak kullanılan âyetin devamında yer alan ifadelere baktığımızda bu yorumun doğru bir yaklaşım olmadığını söylemek mümkündür. Zira âyetin tamamı şu şekildedir:
ذَّلَا
َني
َّلَِا ٍّقَح ِْيَغِب ْمِهِراَيِد ْنِم اوُجِرْخُا
َأ
عَيِبَو ُعِماَوَص ْتَمِّدَُلَ ضْعَـبِب ْمُهَضْعَـب َساَّنلا ِهّٰللا ُعْفَد َلَْوَلَو ُهّٰللا اَن ـبَر اوُلوُقَـي ْن
ُد جاَسَمَو ٌتاَوَلَصَو
ف ُرَكْذُي
اَهي
ثَك ِهّٰللا ُمْسا
ا ي
زَع ٌّىِوَقَل َهّٰللا َّنِا ُهُرُصْنَـي ْنَم ُهّٰللا َّنَرُصْنَـيَلَو
زي.
“Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve
mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene
mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”356
Metin ve mealde altını çizerek gösterdiğimiz yere bakıldığında mescitlerin ayrıca zikredildiğini ve burada geçen ‘salavat’ kelimesinin başka bir anlama geldiğini görmekteyiz. Zemahşerî de âyette geçen ‘salavat’ kelimesinin Yahudilerin ibadet yeri
manasında kullanıldığını yani havra olduğunu söylemiştir.357
Üçüncü görüş: Bu görüş, ilk iki anlamın da aynı anda bu âyetten anlaşılabileceği
yolunda bir görüş olup, İbü’l-Arabî’nin ifadesiyle Fahru’l-İslâm’a (eş-Şâşî) aittir. Üçüncü görüş olarak satır arasından çıkardığımız bu görüşü şöyle özetleyebiliriz: Bu âyet ile kastedilen mananın ‘namaz mekanlarına yaklaşmayın’ şeklinde anlaşılması gerekir. Zira Arap dilinde muzafın hazfedilerek yerine muzafun ileyhin kullanılması oldukça yaygın bir yöntemdir. Fakat bu şekliyle ibare, namaza yaklaşmanın yasaklığına da tenbihte bulunmuş olur. Nitekim namaza saygıdan dolayı bu halde namaz kılınan yere girilmesi yasaklandığına göre namaza yaklaşmanın yasaklanmış olması evleviyetle gereklidir. Nevar ki İbnü’l-Arabî bu görüşü ayrı bir görüş olarak zikretmediği gibi hakkında yorum da yapmamıştır. Ayrıca eş-Şâşî’den yapılan برق fiilinin muzari sigasının dammeli olması durumunda aldığı anlam konusundaki görüşle bu görüşün çelişki arz ettiğini daha önce de ifade etmiştik.
356 Hacc, 22/40.
138
İbnü’l-Arabî’nin görüşü: İbnü’l-Arabî ilk iki görüşe yer verdikten sonra, birinci
görüşü benimsediğini gösterecek şekilde ikinci görüş taraftarlarıyla adeta bir diyaloğa girerek şöyle denirse cevabı şudur, şeklinde kendinin de kabul ettiği görüş olan birinci görüşü savunmaktadır. Ayrıca pek çok yerde olduğu gibi bu konuyu da telif ettiği başka eserlerde ayrıntılı olarak ele aldığını ifade ederek oralara atıflarda bulunmaktadır. Bu atıflara rağmen konuyu önemli gördüğünü belirtircesine kısa bir şekilde tekrar ele aldığını görmekteyiz. Söz konusu âyetteki muhtemel manalar nedeniyle bir işkal olduğunu kabul ederek, sahabenin de bu konuda farklı düşündüklerini belirtmiştir. Bu ihtimaller üzerinde teemmül ederek daha doğrusunun hangisi olduğunu tespit etmenin mümkün olduğunu savunur ve ikinci görüşü kabul edenler olarak belirttiği Şâfiî
fakihlerin görüş ve itirazlarına tek tek yer vererek bu itirazlara cevaplar verir.358
Her iki görüşü savunanların konuyla ilgili delil olarak kullandıkları hadislere de yer veren İbnü’l-Arabî, bu tartışmada âyetin nüzul sebebinin önemli olduğunu, dilin kullanımı bakımından da zahir mananın korunması gerektiğini ve اوبَرقت لا ifadesinde râ harfinin fethalı olmasının başka manaya hamline mani olduğunu ifade etmektedir. İbnü’l-Arabî, ‘sizin bu söylediğiniz çok fazla hazfi gerektirir’ şeklinde yapılan itiraza ise son derece sert bir üslup kullanarak, bunun anlayışı kıt olanlar için böyle olduğunu,
yoksa normal anlayanlar için böyle bir şeyin söz konusu olmadığını anlatır.359
Aslında bütün müctehidlerin konuyla ilgili ortak bir hükümde birleştiklerini görmekle beraber, sahip oldukları görüşün delilini söz konusu âyetten mi yoksa başka nasslardan mı aldıklarına dayalı bir ihtilaf içinde olduklarını görüyoruz. Yani sonuç itibariyle cünüp iken hem namaz kılmanın hem de mescide girmenin yasak olduğu fakihler tarafından kabul edilmiş olmakla beraber bu yasaklığın delili konusunda farklı düşünmüşlerdir. Birinci görüşü savunanlar, cünüp iken namaz kılmanın yasak olduğuna bu âyeti delil gösterirken, aynı durumdaki kişinin mescide giremeyeceğini başka
358 İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 577 vd. 359 İbnü’l-Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, I, 579.
139
delillerle ortaya koymuşlardır. İkinci görüşü savunanlar ise bunun tersi bir davranış
sergilemişler ama sonuç olarak aynı hükümde birleşmişlerdir.360
Cünüp iken mescide girmenin yasak olduğunu ifade eden hadislerden birinde Rasulullah zamanında Mescid-i Nebevî etrafında yer alan bazı evlerin kapılarının mescide açıldığını ve eve girip çıkmak için mescidi kullandıklarını gösteren ifadeler yer almaktadır. Daha sonra Rasulullah bu evlerin giriş yönlerinin değiştirilmesi konusunda
ısrar etmiş ve gerekli düzenlemeler yapılmıştır.361