• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: İBNÜ’L-ARABÎ’NİN AHKÂMÜ’L-KUR’ÂN ADLI ESERİNDE

3.3. NAHVİN DE ETKİLİ OLDUĞU İHTİLAFLI HÜKÜMLER

3.3.4. İhramlı İken Avlanmanın Cezası

Eşyada aslolanın ibaha olduğunu savunanlar bu âyeti delil göstermiş ve i‘râb yorumunu da ikinci görüşe bağlı olarak yapmışlardır. İbnü’l-Arabî ise bu âyetin kendisine kadar sır perdesi altında olmaya devam ettiğini ve kendisinin bu âyeti anladığını ifade ettikten

sonra eşyada aslolan hükmün ne olduğu konusunda üç görüşe de yer verir.366 Ancak bu

âyetin ilgili konuya delalet eden bir yönü olmadığını anlatarak, asıl amacın Allah’ın kudretine ve insanlara olan ihsanına dikkat çekmek olduğunu belirtir. Ona göre bu

âyetin ibaha ya da başka bir anlama delaleti yoktur.367

3.3.4. İhramlı İken Avlanmanın Cezası

Hac veya umre maksadıyla hareme giden kimsenin mîkat mahalli olarak belirlenen yerlerden itibaren ihrama girmesiyle birlikte bazı yasaklar başlar. Bunlardan biri de avlanma yasağıdır. Avlanma yasağını ihlal edenler için gereken cezalar da âyette sayılmaktadır. Burada konumuzla alakalı olan ve birbiriyle ilgili iki husus vardır. Birincisi âyette belirlenen cezaların sıralanması, ikincisi de bu cezalardan hangisinin uygulanacağına kimin karar vereceğidir.

Konuyla ilgili âyet ve meali şöyledir:

ذَّلا اَه ـيَا اَي

َني

اوُنَمٰا

َلَ

اوُلُـتْقَـت

َدْيَّصلا

ُتْـنَاَو

هِب ُمُكَْيَ ِمَعَّـنلا َنِم َلَتَـق اَم ُلْثِم ءاَزَجَف ا دِّمَعَـتُم ْمُكْنِم ُهَلَـتَـق ْنَمَو مُرُح ْم

اَوَذ

لْدَع

ْمُكْنِم

ا يْدَه

َغِلاَب

ِةَبْعَكْلا

ْوَا

كاَسَم ُماَعَط ةَراَّفَك

َي

ْوَا

ُلْدَع

َكِلٰذ

ماَيِص

ا.

364 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, I, 217.

365 Zemahşerî, Keşşâf, I, 123; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, I, 216. 366

Bu görüşler kısaca şunlardır: 1. Mübah olduğuna dair bir delil olmadıkça aslolan hazrdır. 2. Yasak olduğuna dair bir delil olmadıkça aslolan ibahadır. 3. Hükmünün ne olduğuna dair bir delil olmadığı sürece hükümsüzdür, yani tevakkuf esastır. Arabî’nin konuyla ilgili görüşleri için bkz. İbnü’l-Arabî, el-Mahsûl, I, 134.

141

“Ey iman edenler! İhramlı iken av hayvanı öldürmeyin. Sizden kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse, cezası Kâbe'ye ulaştırılmak üzere, öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki âdil kimsenin takdir edeceği bir kurbanlık hayvan veya yoksulları yedirmek sûretiyle keffaret yahut onun dengi oruç tutmaktır.”368

Âyette ihramlı iken369

av hayvanı öldüren kimse için kurban kesmek, fakir doyurmak veya oruç tutmak olarak üç farklı ceza zikredilmiştir. Bu cezaların arasında da atıf harfi olarak وأ kullanılmıştır. Yaygın nahiv kuralına göre bu harf muhayyerlik ifade eder. İbnü’l-Arabî defaatle bu manaya işaret ederek sahabeden gelen rivâyetleri de bu manayı doğrulayacak şekilde yorumlamaktadır. Hatta Mâlikî âlimlerin وأ harfinin daima

muhayyerlik ifade ettiğini benimsediklerini de söylemektedir.370

Konuya bu genel kabul çerçevesinde bakıldığında “Adaletli iki hakemin kararı sadece ilk kısım için mi geçerlidir yoksa bu cezaların hangisi olacağını belirleme yetkisi de hakemlere mi aittir?” sorusu ortaya çıkacaktır. Bir başka ifadeyle cezalar arasında tercih hakkı avlanan kişiye mi yoksa hakemlere mi aittir?

İki farklı görüş olarak ortaya çıkan bu yorumların her biri farklı bir i‘râbı gerektirmektedir.

Birinci i‘râb tercihi ve sonucu olarak kabul edilen hüküm şu şekildedir: Âyette geçen وأ ٌةرافك ifadesi ِمعنلا نم kısmına atfedilmiştir. Merfu konumda olan bir kelimenin mecrur konumdaki bir ibareye atfı ise hazifle izah edilir. Şöyle ki, aslında معنلا نم ibaresi ٌنئاك takdirinde hazfedilmiş bir mübtedanın haberi olarak mahallen merfu konumdadır. Dolayısıyla habere atfedilen ةرافك kelimesi de merfu olmuştur. Bu hazifle birlikte takdir edilen ifade ve anlamı da ٌةَراَّفَك ْوَأ ِمَعَّنلا َنِم ٌنِئاَك َوُه “O ceza, misli olan kurbanlık hayvan veya keffarettir” şeklinde olur. Doğal olarak ةرافك kelimesinden sonra gelen نيكاسم ُماعط ifadesi de o kelimenin atfı beyan veya bedeli olarak merfudur. Son olarak atfedilen مايص

368 Mâide 5/95. 369

Avlanma yasağının sadece ihramlı olan kişiler için mi yoksa harem bölgesinde bulunan herkes için mi olduğu hakkında âlimler arasında ihtilaf vardır. İbnü’l-Arabî bu İhtilaflara kısaca yer vermiş ve Ebû Hanîfe’nin harem bölgesindeki avlanma ile ilgili tafsilatlı görüşünü beğendiğini ifade etmiştr. Bkz. İbnü’l-Arabî, Ahkâm’l-Kur’ân, II, 207.

142

kelimesi için de aynı kural uygulandığında mana ‘Ona, öldürülene denk bir ceza gerekir

ki, o ceza, kurbanlık, fakirleri doyurmak veya doyurması gereken fakir sayısınca oruç tutmak’ şeklinde anlaşılır. Bu anlayıştan çıkan fıkhî görüş ise zikredilen cezalar arasında

tercih yetkisinin suçu işleyen kişiye ait olduğu yönündedir. Cezalardan birini tercih etmek durumunda olan mükellef için önce iki adil hakem tarafından öldürülen avın değeri belirlenir ve mükellef de üç cezadan hangisini isterse onunla amel eder. Böylece

mükellefe yönelik bir kolaylık sağlanmış olur.371

İkinci i‘râb tercihi ve sonucu olan hüküm ise şu şekildedir: ٌةرافك وأ ifadesi ًايْده kelimesine atfedilmiştir. Bu kelime ise لْدَع اَوَذ ٖهِب ُمُكْحَي (:adil kimselerin takdir edeceği) ifadesiyle tefsir edilmiştir. ايده kelimesi de ya hal olarak ya da mef‘ûl olarak mansubtur. Bu anlayışa göre hakemler kurban edilecek hayvanın değerini takdir etme yetkisine sahip oldukları gibi bu kelimeye atfedilen diğer iki ceza hakkında da söz sahibidirler. Cezalardan hangisi olması gerektiğine de hakemler karar verecektir. Hanefî

kaynaklarında Şâfiî’ye nisbet edilen bu görüşün,372

Şeybânî’ye ait bir görüş olduğu

anlaşılmaktadır.373

Ancak bu tercihin i‘râb yönü izah edilmemiş ve merfu bir kelimenin hangi gerekçeyle mansub bir kelimeye atfedildiği açıklanmamıştır. Şâfiî’nin kendi eseri olan el-Ümm’de ise tercih hakkının suçu işleyen mükellefe ait olduğu açıkça ifade

edilmektedir.374

İbnü’l-Arabî ise لْدَع اَوَذ ٖه ِب ُمُكْحَي ifadesindeki zamirin معنلا نم kısmına racî olduğunu

belirterek, sadece kurbanı belirleme yetkisinin hakemlere ait olduğuna işaret etmiş ve ardından da mükellefin sayılan üç cezadan birini tercih konusunda muhayyer olduğunu ve bu görüşün Mâlikî âlimler tarafından da kabul edilen görüş olduğunu ifade

371 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, IV, 26. 372

Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Merginânî, el-Hidâye fî şerhi Bidâyeti’l-mübtedî, thk. Talâl Yusuf, Beyrut, trz., I, 166; Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, IV, 26.

373 Ebû Abdillah Muhammed b. el-Hasen b. Ferkad eş-Şeybânî, el-Asl, thk. Ebü’l-Vefâ el-Afgânî, İdâratü’l-Kur’ân ve’l-ulûmi’l-İslâmiyye, trz., II, 439-441; Serahsî, el-Mebsût, IV, 84.

143

etmiştir.375

Ancak kendi tercihi olarak takdirin hakemlere ait olduğunu söylemiş ve

bunun izahını yapmamıştır.376