• Sonuç bulunamadı

Tarihi Romanların Dünya ve Türkiye’deki Gelişimi

III. BÖLÜM

3.5. Tarihi Romanların Dünya ve Türkiye’deki Gelişimi

3.5.1. Dünyadaki Gelişimi

Tarihi roman türü 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve kısa zamanda bütün Avrupa’yı kaplayan Romantizm akımının bir ürünüdür ve usûl, kural ve gelenekleri bu akım tarafından ortaya konulmuştur (Öztürk, 1992:13).

Avrupa’da modern anlamda, tarihi romanlar, 19. yüzyılın ilk yarısında romantik milliyetçilik akımı ile ilişkili olarak ortaya çıkmaya başladı (Ata, 2000:161).

Tarihi romanın kurucusu olarak kabul edilen kişi 1771–1832 yılları arasında yaşayan İskoçyalı Sir Walter Scoot’tur. Scoot’un romanlarının önemli bir bölümü İskoçya’nın tarihine ait konuları işler. O’nu tarihi roman türünün kurucusu yapan İskoçya ile ilgili zengin tarih kültürü, romanlarının konusunu kısa zamanda İskoçya ve İngiltere’nin dışına çıkarmıştır. Romanlarının kısa sürede bütün Avrupalı yazarları etkisi altına aldığını 1822 yılında itibaren bütün romanlarının Fransızca’ya çevrildiğini ve beğenilerek okunduğunu söyleyebiliriz (Yalçın, 2000:236).

Scoot’un Waverley Romanları adı altında 1814 yılından 1819 yılına kadar yazdığı imzasız olarak yayınladığı romanlarında adeta geçmiş hayatın tarihi mekânlarını resimleştirerek gözlerimizin önünde canlandırır (Yalçın, 2000:237).

Tarihi roman türü Lukacs’ın belirttiği gibi “XIX. yüzyılın başlarında, aşağı yukarı Napolyon’un düştüğü yıllarda (Walter Scoot’un Waverley’i 1814’de yayınlandı) doğmuştur. Lukacs, Scoot’u tarihi romanın kurucusu ve XVIII. yüzyılın gerçekçi toplumsal romanının doğrudan mirasçısı olarak değerlendirirken, Puşkin’in yazar hakkındaki şu sözlerini aktarıyor: “Scoot’un etkisi çağının yazınının bütün alanlarında kendini hissettirdi. Fransız tarihçilerin yeni ekolü, İskoçyalı romancının etkisi altında kuruldu. Scoot onlara o zamana kadar hiç bilinmeyen tamamen yeni kaynaklar gösterdi (Timur, 1991:195).

Scoot romanlarının bir kısmında Orta Çağ’da Avrupa ve İngiltere’de ki olayları anlatır. Romanlarında birden bire tarihi mekânlar değişerek mekân olarak bütün Avrupa’yı içine alır. Bir zaman boyutu olarak Haçlı Seferleri’ne kadar iner (Yalçın, 2000:237).

Scoot eserlerinde çok sağlam bir tarih bilgisine dayanmamıştır. Romanlarında profesyonel tarihçiler birçok maddi hata bulmuşlardır. Scoot Puşkin’den itibaren Rus Edebiyatı’nı, Balzac’la da Fransız Edebiyatını derinden etkilemiştir (Timur, 1991:196).

İngiltere’de Charles Dickens’in (1812-1870) yazdığı Fransız Devrimi’ni konu alan “İki Şehrin Hikâyesi” ve William M. Thackeray’nin (1811-1863) yazdığı 18. yüzyıl İngiltere’sine dair “Henry Esmond” adlı romanları bu türün örnekleridir. Almanya’da bu türe örnek olarak Goethe’nin (1749-1829), yazdığı, bir kahramanın yaşamın anlatan “Wilhelm Meister” de eğitim tarih anlayışı uyum içindedir. Rusya’da da tarih ve roman ilişkisini Alexandre Puşkin (1799-1837) başlatmıştır. Bu ilişkiyle alakalı olarak “Yüzbaşının Kızı”nı yazmıştır. Nicola Gogol’un bir Kazak ailesinin mücadelelerin yazdığı “Taras Bulba”sı (1935) bu türün başarılı örneklerindendir (Öztürk, 2002:31).

Amerika’da gençler için en iyi tarihî kurgu, II. Dünya Savaşı sonrasında yazılmaya başlandı. Örneğin, Scott O’Dell kurallı olarak, triloji biçiminde yazmaya başladı. Özellikle karakterlerini gençler arasından seçip, tarihî olayları onun etrafından resmetmeye çalıştı (Ata, 2000:161).

19. yüzyılın ve Rusya’nın en tanınmış tarihi romanı Lev N. Tolstoy’un (1828-1910), “Savaş ve Barış”ıdır (1869). Roman, 1805-1813 yılları arasında süren Napoleon Savaşları üzerinden Avrupa tarihini bütünlüklü bir biçimde ele almıştır (Öztürk, 2002:31).

Tarihi roman akımının Fransa’da ki örneği Victor Hugo’nun, Walter Scoot’un etkisiyle yazdığı “Notre Dame de Paris”idir (1931). Victor Hugo bu romanda tarihi anlatılara titizlikle bağlı kalmıştır. Hugo’nun 1861’de yazdığı Sefiller daha yakın bir dönemi kapsamıştır (Öztürk, 2002:32).

Fransa’da bu tür romanlar, 1870’lerde yazılmaya başlandı. Alexander Dumas’ın yazdığı “Üç Silahşörler” bunlardan biridir. Alexander Dumas da diğerleri gibi, Viktoryan dönemi centilmenlik vasıfları ile donanmış erkek kahramanlar ortaya çıkardı. Günümüzde

Howard Pyle’nin, Robin Hood’un Neşeli Serüvenleri (Merry Adventures of Robin Hood- 1883) önemini hâlâ korumaktadır (Ata, 2000:161).

Scoot ile başlayan tarihi roman yazıcılığı dünya edebiyatında güçlü yazarların kaleminden kalıcı eserlere dönüşerek sağlam bir yer edinmiştir. Yukarıda adı geçen dünya edebiyatına ait tarihi romanların hemen hemen hepsinin beğenilen ve çok okunan romanlar olduğu söylenebilir.

3.5.2. Türkiye’deki Gelişimi

Türkiye’de, Battal Gazi’nin hikayeleri, Malkaçoğlu ve halkın anlayabileceği şekilde yazılmış anonim Tevârih-i Âli Osman’lar olmakla birlikte, Tanzimat döneminde bir yandan yerli tarihi roman yazma çabalarına, bir yandan da çeviri faaliyetlerine rastlamaktayız (Ata, 2000:162).

Türkiye’de tarihi roman yazıcılığının kökleri de Tanzimat’a kadar inmektedir. Bu türdeki ilk eser, Ahmet Mithat’ın Yeniçeriler’idir (1872). Sonraki yıllarda, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Abdülhak Hâmit, Müftüoğlu Ahmet Hikmet gibi yazarlar konusunu tarihten alan eserler kaleme almıştır (Öztürk-Otluoğlu, 2003:128).

Türk edebiyatında ilk tarihi roman denemesi Ahmet Mithat efendi’nin “Yeniçeriler” adlı eseridir. Yeniçeriler tarih konulu eserlerden çok, yazarın hayalini fazlaca hissettiği bir macera romanıdır. Yazar bu eserde, tarihi romanına zemin olarak kullanmıştır (Öztürk, 1992:18).

Ülkemizde özgül anlamıyla tarihi roman denemeleri aşağı yukarı romanın başlangıcıyla çakışır. Bu konuda akla ilk gelen isim, Namık Kemal’dir. Namık Kemal Cezmi (1880) isimli romanında Osmanlı Türk tarihine eğilmiştir. Cezmi’nin şahsında XVI. yüzyılda bir sipahi oğlunu tablolaştıran yazar, kendine göre “Türk Değerleri”ni de betimlemiştir (Timur, 1991:197).

Bu nedenle Türk Edebiyatı’nda tarihi roman özelliği taşıyan ilk edebi eser Namık Kemal’in “Cezmi” adlı romanı olarak kabul edilir. Namık Kemal tarihe şuurlu olarak eğilir. Çökmekte olan bir imparatorluğu kurtarmak için çaba sarf eden Namık Kemal

çözüm olarak Türk-İslam değerleriyle donanmış alp tipleri çıkarır okuyucunun karşısına. Bu kahramanlar yoluyla Türk halkının moralini yüksek tutmak, onlara çeşitli mesajlar vermek istemiştir (Öztürk, 1992:19).

Tarihi roman Osmanlı’da yıkılmakta olan devleti ve vatanı kurtaracak kahramanların hayatlarını aksettirmenin bir aracı olarak ortaya çıkmıştır. Namık Kemal’in devletin çöküş sebebini tarih şuurunun eksikliği olarak görüp, devleti kurtaracak insanı da yine tarihi eserleri yoluyla inşa edeceğini düşünmesi ve vatanperver iradi misyoner kahraman insan inşasını da tarih romanla gerçekleştireceği düşüncesi onu ilk tarihi roman olan Cezmi’yi yazmaya itmiştir (Şirin, 2000:171).

Namık Kemal’in “Cezmi” romanı 17. yüzyıl ortamı içinde İran’a giden Osmanlı sipahisinin orada geçen maceraları, okuyucuyu ilgi ile saran ona bir tarih bilinci vermeyi amaçlayan mesajlar da içermektedir (Yalçın, 2000:239).

Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Harbi neticesinde bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulup Cumhuriyet ilan edildikten sonra romanlarına ana malzemeyi bulan romancılar tarih konulu romanlar yazmaya başlamışlardır. Bir yandan geçmişin nostaljik bir bakış açısıyla değerlendirmesini yapanlar, öte yandan Osmanlı İmparatorluğu’nu farklı bakış açılarıyla yoğun eleştiri bombardımanına tutanlar, diğer yanda da Türk tarihinin Orta Asya çevresinde teşekkül eden zamanlarına işaret edenler olduğu gibi, harp yıllarının yolsuzluklarını, Türk milletinin trajedisini ve yeni devletin prensiplerini ele alan romancılarda vardır (Şahin, 2000:52).

Tarihi romanın ortaya çıkışında Osmanlı’da Avrupa’dan farklı olarak vatanperver, kültürce kaynaşmış, emperyal bir Batı’nın Osmanlı üzerindeki emellerine karşı, üzerinde yaşadığı toprağı koruyan bir tip olarak inşa edilirken tarihi roman bu inşanın malzemesi olmuştur (Şirin, 2000:171).

Cumhuriyet devrine kadar yazılan tarihi romanlar arasında en dikkat çekenleri Öksüz Turgut (Şehbenderzade, 1326), Dehşetler içinde I-III (Fazlı Necip, 1325-1326) ve Define’dir.(Mehmet Hamdi, 1327). Özellikle Şehbenderzade Ahmet Hilmi Bey’in Öksüz

Turgut isimli romanı, Yıldırım Bayezid dönemindeki sosyal hayatı anlatması bakımından dikkat çekicidir (Yalçın, 2000:239).

1920-1946 yılları arasında romanların çoğunluğu Osmanlı tarihi ile ilgilidir. En çok durulan konuların başında Ankara Savaşı sonrasında meydana gelen olaylar yer alır. Romanlarda Fetret Devri ve kardeş kavgaları ile Düzmece Mustafa olayı, taht kavgaları ve savaşları işlenir. Osmanlı tarihinin kahramanlık sayfalarına yönelen yazarlarımız, padişah analarını ve Yeniçeri ayaklanmalarını da ele almışlardır. Turhan Tan’ın “Devrilen Kazan”, Kozanoğlu’nun “Patronalılar” isimli romanları Yeniçeri ayaklanmalarını konu alan romanlardır (Yalçın, 2000:244).

1920-1946 yılları arasındaki 26 yıllık sıkıntılı fakat barış ve istikrar ortamı içinde, roman sahasında çok fazla eser verilmiş, tarihi romanlar başlı başına bir sektör halini almıştır (Yalçın, 2000:239).

Tanzimat’tan bu yana, millilik kavramının unsurlarını, büyük bir dikkat ve titizlikle ortaya koyan Türk romancısı, Cumhuriyetle beraber bu kavramı, bütün bir Türk hayatına yaymayı başarır. Orta Asya Türk tarihinden alınan konular ve kahramanlar vasıtasıyla Türklerin tarihi kökenlerine inmeyi de deneyen Türk romancısı bu yolda da ciddi eserler kaleme almıştır (Şahin, 2000:58).

Kanije Müdafaası, Çanakkale Savaşları, Peygamberler Tarihi, İslâm’ın Yayılışı, Bizans’ın iç çekişmeleri tarihi romanlarımızda ele alınan diğer konulardandır (Yalçın, 2000:245).

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte bir Türk tarih tezi geliştirme çabaları sonunda roman sahasında konularını İslâmiyet öncesi Türk tarihinden seçmeye başlamıştır. Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun Kolsuz Kahraman, Atlıhan gibi romanları, Türk-Çin münasebetleri ve Türklerin kahramanlıkları, henüz Müslüman olmamış olan Türklerin, Müslümanlarla ilişkilerine dayanmaktadır (Yalçın, 2000:246).

Doksanlı yıllara gelinceye kadar birkaç istisna ile romancılarımızın büyük bir çoğunluğunun yeni kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinin vatandaşını oluşturmak ilkesiyle

yola çıktıkları ve Cumhuriyet insanının kimliğini romanlarında çizdikleri görülür (Çeri, 2000:25).

Cumhuriyetin ilk yıllarından başlamak üzere tarihin çeşitli devrilerini işleyen edebi eserlerin sayısı bir hayli kabarıktır. Bunların yazarlarından birkaçı şunlardır: M.Turhan Tan, Ahmet Refik Altınay, İskender Fahrettin, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Feridun Fazıl Tübentçi, Reşad Ekrem Koçu, Nizamettin Nazif, Ragıp Şevki, Oğuz Özdeş, Suzan Sözen, Sami Karagöz, H. Nihal Atsız, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Yavuz Bahadıroğlu, Bahaddin Özkişi, Safiye Erol, Durali Yılmaz önemli belli başlı tarihi roman yazarlarıdır (Şirin, 2000:171,172).