• Sonuç bulunamadı

Tarihi Roman ve Özellikleri

III. BÖLÜM

3.4. Tarihi Roman ve Özellikleri

Türk Milleti çok zengin bir tarihe sahiptir. Bu zenginlik, edebiyatımıza besleyen damarlardan biridir. Tiyatroya, romana, müziğe, şiire, hikâyeye konu olan tarih, sanatçılar için bitip tükenmek bilmeyen bir kaynak niteliğindedir. Türk edebiyatının ilk dönemlerinden itibaren destanlar ve efsaneler vasıtasıyla tarihi anlatılara yaklaşıldığı görülür (Çetindaş, 2006:85).

Tarihi roman terimi iki uçludur, bir uçta tarih diğerinde ise roman yer alır (Doğan, 2000:140).

“Zevk alma, eğlendirme çeşitli mesajlar üzerine düşündürme, yeni ufuklara götürme, bilgi kazandırma, kendimizi ve çevremizi içinde bulabilme, nihayet dil zenginliği olabilme” özelliklerini bünyesinde taşıyan romanın bir türü de tarihi romanlardır (Öztürk, 1992:12).

Tarihi romanlar, konularını, tarihte yaşamış kahramanlarla, onların çevresindeki gerek veya hayal ürünü kişilerin yaşam ve serüvenlerinden alan romanlardır (Öztürk- Otluoğlu, 2003:127).

Mershon’a göre, tarihi karakterleri ve durumları ilham kaynağı olarak kullanan romanlara ve resimli kitaplara genellikle tarihi roman denir (Ata, 2000:161).

Tarihi romanlar kurguya dayanan romanlardır. Onları diğer türlerden ayıran ve onlara sanat olma vasfını yükleyen özellik de budur (Çetindaş, 2006:88).

Tarihi roman aslında tarihsel gerçeğin bir anlamda yeniden kurulması olduğu için ve de özellikle toplumdan çok bireye yönelik olması, genelde karakterlerin üzerinde yoğunlaştığı için çok önemli bir araçtır (Talay, 2000:6).

Tarih karşısında romancı yaşanmış ile yüz yüzedir; yaşanması mümkün olanı ise tarihteki boşlukları doldurarak gerçekleştirir. Tarihi romanın hız aldığı en önemli nokta da tarihte bulunduğu düşünülen bu boşluklardır. Bu anlamda tarih, romanı sınırlayarak ona yer açmaktadır (Doğan, 2000:140).

Tarihçi Ahmet Kuyaş tarihi romanı şöyle açıklıyor: “Yani belirli bir takım olgulardan yola çıkarak, tıpkı tarihçinin yaptığı gibi bir yorum yapıyor ve bunda farklı olamaz tarihçiden” (Talay, 2000:5).

Modern edebiyat kuramında, romanın en az iki zamana yönelik olması, değişik zaman süreçleri arasında bir gerginlik kurması tarihi roman türünü oluşturan nitelik sayılır (Furrer, 2000:27).

Edebi türler arasında roman diğerlerine göre en popüler olanıdır. Bu özellik tarihi roman yazarının yanlış yapma ihtimalîni artırır. Diğer sınıflardaki romanlar için “yanlış

yapma” gibi bir sorun yokken elde veriler bulunduğundan tarihi romanın edebi/estetik ölçütler dışında bir de tarihi gerçeklerle kontrol edildiği, değerlendirildiği bilinmektedir (Doğan, 2000:142,143).

Lukacs’ın tanımıyla tarihi roman, tarihi anlatan değil, tarihi yorumlayan romandır (Gürsel, 2000:16).

Tarihî roman; konusu, tarihi olaylar ve kişilerle ilgili romandır. Bununla birlikte, bunlar, tarihî olduğu ispatlanamayacak unsurlar içerebilir. Yani, yazarının tarihi gerçekliği anlatmak gibi bir kaygısının olmadığı tarihî romanlar da vardır (Ata, 2000:161).

Tarihi romanın diğerlerinden farkı, tarihi bir mekân ve bu tarihi mekân içindeki insanların ve olayların kabul edilebilirliği olarak alınmaktadır (Yalçın, 2000:234).

Alman tarih teorisyeni Jöhn Rüsen tarih bilincini şu şekilde tanımlamaktadır. “Tarihte, geçmişin salt var oluşu tarih bilincini oluşturmaz. Tarih bilincinin tam olarak oluşması için, bugün ve geçmiş arasında bilinçli bir bağlantı kurulması yani (tarihsel) anlatı olarak tespit edebildiğimiz zihinsel faaliyet gerekir (Furrer, 2000:28).

Edebi bir anlatım şekli olarak değerlendirilen tarihi romanlarda hiç kuşkusuz tarih bilincini oluşturacak zihinsel faaliyetlerdir.

Jeremi Hawthorn tarihi roman konusunda şu bilgileri vermektedir:

“Tanımlanmış bir tarihi çevre içinde karakterler ve olayların içerdiği roman türüne tarihi roman adı verilir. Hem tarihi, hem de itibari karakterleri ihtiva edebilir. Tarihi romanları diğerlerinden (tarih içinde)seçilmiş bir mekânın görünüş, kurumlar, binalar ve tavırların kabul edilebilir tarifleri ayırır. Bu romanlar genellikle tarihi gerçeklerin özünü nakletmeye çalışırlar” (Yalçın, 2000:233).

Martin Gray’de tarihi romanlar konusunda şunları söylüyor:

“Tarih içindeki bir zaman dilimindeki bir mekânda geçen romandır. Tarihi bir yer ve olaylara bağlı olaylarla durumu tarif eder. Şahıslar gerçek ve itibari olarak görülebildiği gibi karakterler de görülebilir. 19. ve 20. yüzyılın en popüler türüdür” (Yalçın, 2000:234).

David Daiches tarihi romanları üç kısma ayırarak incelemektedir:

“Birinci guruba giren tarihi romanlar, tarihi olayları konu edinen macera romanlarıdır. İkinci gurupta iki farklı tarihi devir birbiriyle mukayese edilir. Üçüncü guruba giren tarihi romanlarda ise, perspektif bir kültür ve tarih anlayışı içinde, tarihin belli bir devrinde ve o devrin şartları içinde insanın evrensel tarihi, tarih tecrübesi işlenir” (Yalçın, 2000:235).

Tarihi roman konusunda yazılan kitap ve makalelerde ekseriyetle Sadık K. Tural’ın tanımı kabul görmektedir. Bu tanıma göre: Yazarı tarafından gözlenememiş bir devri, tarihi hakikatlere sadık kalarak anlatan romanlara tarihi roman adı verilir (Öztürk, 2002:27).

Tarih olmuş, bitmiş ve bu güne bakan herhangi bir yönü bulunmayan hadiseler yığını değil, bir şahsiyet dünyasıdır. Tarihî roman, işte toplumun bu şahsiyetini ‘anlamaya’ eğilmekte; toplumun sadece bir anını veya bir olayını değil, o an veya olay etrafında örgülenen bütün şahsiyetini söz konusu etmektedir (Coşkun, 2007).

Başka bir yerde olma ile orada olma arasındaki fark, tarihi romanın temel belirleyenlerinden biridir. Herhangi bir yerde oluş, mekânla çevrelenmiş bir zamanı belirlerken tarihi romanda orada oluş hali, belirlenmiş bir mekân ve zamanın içine girmek demektir (Doğan, 2000:141).

Yavuz Selim Karakışla tarihçi ve romancılar için tarihi roman meselesi üzerine şunları söylüyor: “Tarihçi kafasında tarihi kuruyor ve kendi yorumuyla beraber, kendi gücünü de kaçınılmaz olarak yansıtarak bunu anlatıyor. Ama roman yazarının, özellikle de tarihi roman yazarının böyle bir kaygısı yok. Tarih biz tarihçiler için bir ‘amaç’, tarihi roman yazan romancılar için de bir ‘araçtır.’ Tarih, tarihi roman yazmakta olan bir romancı için üzerine kendi öyküsünü oturtabileceği bir platformdur. Tarihçi için ise öykü tarihin ta kendisidir” (Talay, 2000:8).

Tarihi romanlar, sözlü kültür devirlerinde oluşan destanların bir uzantısı olarak kabul edilebilir. Tarihi romanın ana malzemesini tarihi olaylar ve şahsiyetler oluşturmaktadır. Tarihi roman yazarı, tarihçiden farklı olarak, bazı olayları ekleme veya çıkarma hakkına sahiptir (Öztürk, 2002:38).

Mehmet Niyazi’ye göre, tarihi roman gerçeğe sadık kalmalıdır; fakat yazar, o atmosferi okuyucuya hissettirmek için malzeme olarak hayali kahramanlarda kullanabilir (Gülendam, 2002:104).

İlk tarihi roman yazarlarımızdan olan Abdullah Ziya Kozanoğlu, romanlarının özelliklerini, öncelikle aranır, sıkılmadan okunur, herkesin anlayabileceği biçimde yazılmış, kuru bir övünme yerine -diğer milletlerin de onurlarıyla oynamadan- tarihteki başarı ve başarısızlıklarımızın iç yüzünü açıklayan eserler şeklinde açıklamıştır (Büyükarman, 2000:71).

Yine 1947’den itibaren ülkemizde tarihi roman alanında eserler vermiş olan Feridun Fazıl Tülbentçi, geniş kitlelerde tarihe karşı ilgi uyandırmaya ve Osmanlı tarihini efsanevi bir biçimde yeniden tanıtmaya ve öğretmeye çalışan yazarlarımızdandır. Tarihi, çeşitli ideolojilerden birini seçerek buna göre yorumlamaktansa, ilgi duyulan meraklı bir konu haline getirerek işlemeyi tercih etmiştir. Tülbentçi tarihi romanı bir amaç değil araç olarak kullanmıştır (Moldatayev, 2002:9).

M. Şakir Ülkütaşır tarihi roman yazarında bulunması gereken nitelikleri şöyle sıralar: “Bu sahada romancının gerçek sanatkârlığından başka bilgili, mütefekkir ve hele geniş bir tarihi kültüre sahip olması şarttır. Bu nitelikleri hâiz romancı eseriyle tarihi sevdirmeyi ve kalplerde yer etmesini sağlamayı amaçlamalıdır” (Doğan, 2000:146).

Türkiye’de tarihi roman kadar tartışılan başka bir roman türü yoktur. Roman formunun kendi içinde sınıflandırılması sonucu tarihi roman diğerlerine göre tartışmaların hep odağında yer almasına rağmen herkesin kabul edeceği/ettiği bir tanıma ulaşılamamıştır. Öyle ki bu tür romanlar “tarihi roman”, “tarihten söz açan roman”, “tarihe dayanmış roman”, “tarih romanı”, “tarihsel roman” gibi terimlerle adlandırılmaya çalışılmıştır. Terimleştirmedeki bu güçlük, romancının tarihe bakışından, tarih karşısındaki duruşundan, tarihe mesafesinden kaynaklandığı kadar, tarihi romanların değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan özelliklerden de kaynaklanmaktadır (Doğan, 2000:142).

Yavuz Selim Karakışla tarihi romanların kategorizasyonunu ise şöyle yapmıştır: 1. Birinci kategoride, tarihi olaylar temel olarak alınır ve bunun üzerine

2. İkinci kategoride, tarihi olaylar zincirini korumaya mümkün olduğu kadar özen göstererek alırsınız ama roman şeklinde tarihi anlatmaya çalışırsınız. 3. Üçüncü kategoride, bir tarihsel dönemi ele alırsınız, arka plân olarak

kullanırsınız, kurguyu da tamamen bu tarihsel platformun üzerine kurarsınız, yani olmamış olayları olmuş gibi anlatırsınız.

4. Dördüncü kategori, ideolojik tarihi romanlar. Belirli güncel görüşleri veya ideolojileri yaymak için tarihi geçmişi bir temel olarak kullanmak. Tarihi yeniden kurarak, tarihi yeniden yorumlayarak, o güncel ideolojiyi yaymak için kullanılan romanlar (Talay, 2000:9).

Mehmet Kaplan, “Tarihi bir romanı sanat eseri olarak değerli kılan tarihi kaynak ve gerçeklere uygun olmaktan ziyade, kendi içinde bir dünya teşkil etmesidir.” der. Bu dünyanın mekânla çevrelendiğini belirten Kaplan, karakterleri yapan unsurun da mekândan ayrı düşünülemeyen zaman olması gerektiğini vurgular (Doğan, 2000:152).

Taner Timur romancılarımızın, tarih ve toplum konularında eser veren yazarlarımıza göre daha özgür olduklarını söyleyerek, bunun nedenini şöyle açıklar: “Bir tarihçi, yazdıkları gerçeklere, çok aykırı da olsa onların olup bitenlere uygun olduğunu savunmak zorundadır. Aksi takdirde kendi eserini bizzat kendisi mahkûm etmiş olur. Buna karşılık bir romancı, toplumsal evrimi tarihçiden çok daha gerçekçi bir biçimde çözümlese bile, romanının bir hayal ürünü olduğunu ileri sürerek - olası eleştirilere karşı- bir savunma mekanizması oluşturabilir (Timur, 1991:7-8).

Tarihi roman yazarlarının romanda yaptıkları, yaşanmış olanın doğrudan yazılması değil, yaşanmış ve yazı ile kaydedilmiş olanın üzerinden bir çalışma gerçekleştirilmesidir (Doğan, 2000:141).

Tarihi roman yazarı, tarihe ait vakaları yazarak alarak yeniden biçimlendirmekte ve yeniden kurmaktadır. Tarih romanlarda bir devrin dokusu, rengi, üslubu bulunmalıdır. Devri aydınlatmak ve dünü bugünü aksettirmek için zamanın edebi eserlerinden de faydalanılması gayet yerinde bir davranıştır (Çetindaş, 2006:89).

Tarihi romanların en az imkân verdiği unsurlardan biri olarak da ruh tahlilleri gösterilir. Kimileri buna yani tarihi romanların iç gözlemlere çok az imkân vermesine

sebep olarak da ayrıntıya inen bilgi ve belgelerin az olmasını gösterir ve ruh tahlillerinin gerçeklere aykırı düşecek şekilde zorlanmamasının gerekliliğini vurgular (Gülendam, 2002:104).

Hiç kuşkusuz tarihi roman, bir tarihi kanıt veya belge değildir. Zaten bir edebi tür olarak tarihi romanın böyle bir iddiası yoktur. Romanın yazarı geçmişte yaşanan olayları işlerken, onların kahramanlarına edebi kaygılarla farklı bir karakter verebilir, cazip hale getirmek için metni abartılmış aşk ve nefret, erdem ve erdemsizlik, bilgelik ve cehalet ile yiğitlik ve korkaklık gibi motiflerle süsleyebilir. Bununla beraber yine biraz abartılı olsa da, olayların cereyan ettiği dönemin sosyal, kültürel ekonomik ve siyasi koşulları hakkında önemli ipuçları verebilir (Öztürk-Otluoğlu, 2003:127).

Tarihi romanların amacı, herhangi bir tarih dönemini konu alarak, bu konuyu sanatla süsleyerek sunmak değil, tarihte yaşanmış olaylar hakkında sebep-sonuç ilişkileri kurarak mesajlar vermek, bunu yaparken de o milletin gelenek ve görenekleri, olaylara bakış açısı, ülküleri, iç ve dış meseleleri, olayların vuku bulduğu zamanki şartlar göz ardı edilmemeli, milli değer yargılarının gelecek nesillere aktarılması amaçlanmalıdır. Tarihi roman yazarı bu misyonu gerçekleştirebilmek için tarihine, milli kültürüne vakıf olmalı, milli değerleri benimsemelidir. Kısaca tarihi roman özünü milli kültürden alır (Öztürk, 1992:15).

Tarihi romanlar ulusal bilinci şekillendirmek, ulus-devleti meşru kılmak ve böylelikle de önemli bir toplumsal işlevi yerine getirmek gibi bir görevi üstlenmektedir (Çeri, 2000:25).

Tarihi romanın tarihi gerçeklerle kontrol edildiği gerçeği nedeniyle tarihi romanın, yazan açısından romanın diğer sınıflarında yer alanlarına göre en zoru olduğu kabul edilebilir. Tarihi roman için ortak bir tanımda anlaşılamamasının nedeni de buraya bağlıdır (Doğan, 2000:143).

Tarih konulu romanların özelliklerinden birincisi, geçmiş bir hakikate dayanmasıdır. Çağını konu edinen eserlerden farkı, işlenen vakanın halde devam etmesi yerine, başlangıç ve sonucu gözlenebilen zamandan önceye dayanmasıdır. Öncelikle tarihi romanın teferruatı bakımından tıpatıp tarihi vakıalara uygun olmasını istemek sanatın mahiyetine aykırıdır (Öztürk, 2002:39).

Tarih tahkiyeli eserler, nasihat kitapları tutumlarının anlamlandırılması ve aktarılması işini üstlenirler. Oturup kalkmanızdan, yiyip içmenize, insan ilişkilerinizin şekline, kısaca tüm hayat alanlarınızı belirlerler. Belirlenmiş bir dünyada, sizin ne şekilde davranacağınız, neye ne şekilde tavır takınacağınız da bellidir (Şirin, 2000:175).

Anlatıma dayalı bütün sanat eserlerinde olduğu gibi tarihi romanın da temel sorunlarından biri karakter seçmektir. Çünkü bu, olayın trajik veya dramatik olarak sergilenmesini hazırlar. Tarihi romanda gerçeklik, karakter oluşturmadaki başarı ile ölçülmektedir. Ölçmenin içine karakterin yaşadığı zamanın ve mekânın tasarlanmasındaki yeteneği aldığı da göz ardı edilmemelidir. Burada tarihi belgelerin kullanımı, gözlemek mümkünse tarihi mekânların gözlenen özellikleri, olayların anlatıldığı zamanın ruhu, dönemi yönlendiren yönetim biçimi, yazarın birikimi olarak anlatımı belirler (Doğan, 2000:149).

Tarihi roman yazarının şartlarını şöyle belirleyebiliriz:

1. Romanın tarihi zemin ve muhitinin doğru, sağlam olması 2. Romanın bu tarihi zemini ve muhiti çok iyi anlatmış bulunması

3. Hikâyeye girecek tarihi şahısları yaşadıkları gibi canlandırabilmek, milli ruhun ana vasıflarını gösterebilmek için o devre ait ahlâk prensiplerini de vermek lazımdır (Çetindaş, 2006:91).

Tarihçinin tarihte meydana gelmiş olaylara ağırlık vermesine karşılık, tarihi roman yazarı muhayyilesini kullanarak insanların duygu, düşünce ve hayallerine, özlem, ihtiras, ızdırap ve öfkelerine yer vererek, bunları tarihte olmuş, hadiselerin içine yerleştirir. Romancı belli bir hadiseyi ele alıp, onu ayrıntılı olarak işleyebileceği gibi, daha uzun süreli bir zaman dilimini de romanına konu alabilir (Öztürk, 1992:16).

Tarihi romanlar, hem olan hem de olması gerekeni ifade ederler. Toplumun neyin özlemini çektiğini, neden muzdarip olduğunu gösterir. Bu tür eserler, bir topluluğa ortaklaşa paylaştıkları değerleri hatırlatıcı bir rol oynayan bir öyküdürler. Bu şekli ile kısaca insanlara hatırlamaları gereken temel unsurların altını çizerler. Tahkiyeli tarih ya da tarih romanı, Türk tarihinde bir devamlılık arz eder ve idealleştirilmiş bir dünyanın algı kapılarını yeni nesillere aktarır (Şirin, 2000:175).

Milli kimliğin oluşmasında ve yayılmasında tarihi roman önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Cumhuriyetin ilk on yıllarında maceraya yönelik anlatımıyla popülerlik kazanan tarihi romanın milli edebiyat oluşturma düşüncesinin yanı sıra milli bir kimliğin oluşturulup yayılması için de en uygun yol olarak görüldüğü savunulabilir. Milli kimliğin temel özelliklerinin bu romanlarda maceraya boğulmuş olsa da yer aldığı açıktır. Milli kimliğin özellikleri ise şunlardır:

1. Tarihi bir toprak/ülke, ya da yurt. 2. Ortak mitler ve tarihi bellek 3. Ortak bir kitlesel kamu kültürü

4. Topluluğun bütün fertleri için geçerli ortak hak ve görevler

5. Topluluk fertlerinin ülke üzerinde serbest hareket imkânına sahip olduğu ortak bir ekonomi (Doğan, 2000:145).

Kemal Tahir, tarihi romanın karakterini şu şekilde belirlemiştir: • Tarihi roman, tarihe ışık tutmalıdır.

• Günümüz olaylarına yol göstermektedir.

• Gelecek için güç oluşturmalıdır. Çünkü bu tür eserler milletimizin gelişmesinde ki belli çatışma çağlarının doğrularında ve gerçeklerinde yeniden yaşatma gücünü taşırlar (Öztürk, 2002:42).

Tarihî roman, ders kitaplarına göre faklıdır. Romanlar, tarihî olayların insan açısından sonuçları üzerinde odaklanmıştır. Bunların aracılığıyla, okuyan kimse hayali olarak geçmişe bir tür alan gezisi yapabilir. Tarihî roman, tarihî bilgi yığınını anlamlı bir çerçevede gençlere vermenin bir araç olarak görmüş kişilerce keşfedilmiştir. Tarihî roman, bireylerin çevrelerini ve portrelerini çizerken doğru olmalıdır. Tarihî romanın doğruluğu, yazarın ulaşabileceği döneme ait bilgi yığınına, yazarla materyali arasındaki ilişkiye ve yazarın niyetine bağlıdır. Dönemin sosyo-kültürel eğilimleri, tarihçileri olduğu kadar tarihî roman yazarlarını da etkilemekle birlikte, tarihî roman yazarının, aynı zamanda iyi tarihçi olması ve tarihçinin yöntemini bilmesi gereklidir (Ata, 2000:161).