• Sonuç bulunamadı

Sosyal Bilgiler Tarih Üniteleri için Romanlar

III. BÖLÜM

4.2. Sosyal Bilgiler Tarih Üniteleri için Romanlar

Çalışmanın bu bölümünde sosyal bilgiler derslerinde kullanılmak üzere tarafımızca okunarak değerlendirmeleri yapılan tarihi roman örneklerine yer verilmiştir.

AŞKIN EFENDİSİ’NE Yazarı: Ragıp KARADAYI

Baskı Yeri ve Yılı: İstanbul-Nisan 2007 Yayınevi: Babıali Kültür Yayıncılığı Sayfa Sayısı: 328

Konusu: Romanda, 1300-1400’lü yıllarda Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve

Rumeli’de hızla büyüdüğü, düşmanlara korku, dostlara güven verdiği senelerde, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han idaresinde, devletin büyümesi ve kitleler halinde Müslüman olanların artması üzerine, Hristiyan kral ve din adamlarının Osmanlı Devleti’ni içten yıkmak için başkent Bursa’da yaptıkları faaliyetler konu edinmiştir. Bursa Ulu Camii’nde Müslüman halkın İslamiyet’e olan bağlılıklarını yok ederek devleti zayıflatmayı amaçlayanların, sahte din adamı kılığında peygamberimiz Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’ e yaptıkları saygısızlığa karşılık Süleyman Çelebi’nin yine aynı kürsüden Mevlid-i Şerif’i okuyarak verdiği cevap anlatılmıştır. Ayrıca dönemde Osmanlı Devleti’nin düşman üzerine yaptığı seferlerde ele alınmıştır.

Romanın Kahramanları

Aziz Kripto: Hristiyan cemaatince seçilmiştir. Arap, Türk, Acem dil, örf ve

adetlerini çok iyi öğrenmiştir. Osmanlı başkenti olan Bursa’ya gönderilmiş, halkın arasına nifak sokarak, İslamiyet’e olan bağlılığı azaltıp, devleti zayıflatmayı amaçlayan bir casustur.

Bursa’da kendisini Seyyid Molla Vaiz İbrahim adıyla tanıtır, yardımcılarının da vasıtasıyla halka vaazlar verir ve hürmet edilmesi gereken bir kişi olarak tanınır. Kötü emellerini gerçekleştirerek, Kâbus’un yanına döner ve burada boğdurularak öldürülür.

Süleyman Çelebi: Bursa Ulu Camii’nin imamıdır. Doğan Bey’in amcasıdır. Anne

ve babasız kalan Doğan’ı büyütmüştür. Matlube Hanım ile evlidir, çocuğu gibi büyüttüğü Doğan Bey’den başka çocuğu yoktur. Söz ustası olarak şiirler yazmıştır. Dönemin en başarılı edibi ve şairidir. Vesiletü’n Necat adını verdiği kitabında Peygamberimizi öven Mevlid-i Şerif’i yazmıştır.

Doğan Bey: Baba ve annesini hiç görmeden, amcası Süleyman Çelebi tarafından

büyütülmüş, Padişaha, Devlete sıkı sıkıya bağlı, yardımsever ve arkadaş yanlısı bir kahramandır. Uzaktan akrabası olan Erkara ile soğuk bir iletişim içerisindendir. Gülşah adlı bir kıza sevdalanır. Onunla evlenir. Yıldırım Han tarafından hain casusları yakalamakla görevlendirilir. Düşmana esir düşer, esaretten kurtularak hainleri yakalar ve

padişahın huzuruna ulaştırır. Kendisine verilen büyük görevi yerine getirmenin mutluluğunu ve gururunu yaşamıştır.

Erkara: Bir bey oğludur. Doğan Bey’in uzaktan akrabasıdır. Doğan Bey’in sevdiği

Gülşah’a sevdalıdır. Doğan Bey’e muhalefet etmeyi ve gerekirse O’nu ortadan kaldırmayı bile düşünmektedir. Bu sebepten Seyyid Molla İbrahim’in saflarında yer alır. Seyyid Molla İbrahim her seferinde Erkara’nın hırçın yapısından da faydalanarak O’nu öven sözlerle kendine bağlamayı başarmıştır. Vezir olmak hevesine kapılan Erkara Doğan Bey’in canını bağışlaması üzerine vatanına ve milletine yaptığı büyük ihanetin farkına vararak, suçluların yakalanmasında Doğan Bey’e yardım eder.

Matlube Hanım: Süleyman Çelebi’nin eşidir. Doğan Bey’i çocuğu gibi severek

büyütmüştür.

Gülşah: Doğan Bey’in çocukluk arkadaşı ve aynı zamanda Doğan Bey’e sevdalı

güzel bir kızdır. Saray âlimlerinden Bayezid Çelebi’nin kızıdır. Doğan Bey ile evlenir.

Yıldırım Bayezid Han: Dönemin Osmanlı padişahıdır. İlime, ilim adamına değer

veren bir padişahtır. Timur Han’ın Anadolu’ya yaptığı saldırılar ve Konstantiniyye’nin fethi için hazırlıklarla uğraşırken, yaşanan üzücü olay ile sarsılmış fakat yılmadan suçluları yakalamayı başlamıştır.

Emir Sultan: Sarayda bulunan dönemin büyük âlimlerindir. Yıldırım Han’ın damadı

ve Doğan Bey’in hocasıdır. Süleyman Çelebi’nin yakın arkadaşı ve Mevlid-i Şerif’in yazılmasında büyük destek, güven vermiş, tavsiyelerde bulunmuş devlet adamıdır.

Üryan Eşkıya: Doğan Bey’in hainleri yakalamak üzere görevlendirilmesinden sonra

takip yolu üzerinde tanıştığı ve canını bağışlayarak yakın arkadaş olduğu kişidir. Doğan Bey’e büyük hizmetleri olmuştur.

Kâbus: Kripto isimli Hristiyan azizi Osmanlı ülkesinde fitne ve fesat çıkarması için

Maria: Kâbus’un kızıdır. Doğan Bey tarafından eşkıyaların elinden kurtarılmıştır.

Babasının eline esir düşen Doğan Bey ve adamlarının bu esaretten kurtulmasını sağlamıştır. Doğan Bey ile beraber kaçarak Bursa’ya gelir ve Meryem adını alarak Doğan Bey’in arkadaşlarından Hasan Bey (Boğa Hasan) ile evlenir.

Romanda Mekân: Romanın konusunu oluşturan olayların büyük çoğunluğu Bursa

şehrinde geçmektedir. Kızıl Köşk, Kara Konak, Karahan ikamet edilen mekânları ifade etmektedir. Kilikya, Konstantaniyye, İznik şehir ve coğrafi isimler ise konu içerisinde olayların uzantılarının işlendiği şehir ve yerler olarak ifade edilmektedir.

Romanda Zaman: Romanda gerçekleşen olaylar 1400 lü yıllara tekabül etmektedir.

Mevlid-i Şerif’in yazılış tarihinin kaynak kitaplarda 1409 olarak belirtilmesi, romana konu olan olayların bu yıl içerisinde gerçekleştiğini göstermektedir.

Romanda Dil ve Anlatım: Romanda konunun sunumu, kahramanların her birinin

çevresindeki olayların, birbirleri üzerindeki etkileri şeklinde açık anlaşılır cümlelerle sağlanmıştır. Kişi ve yer tasvirleri okuyucuyu yaşanan coğrafi mekânların içerisinde hissettirmeye yetmekle birlikte, kişilerin içinde bulundukları ruh hallerinin tasviri ise etkileyici cümleler ile sunulmuştur. Romanda Osmanlı Devleti’ni bir cihan devleti yapan kültürel değerler, okuyucuya etkili bir şekilde verilmiştir. Özellikle Türk-İslam kültürünün oluşmasında İslâm’ın yeri ve önemi, hoşgörünün vazgeçilmezliği, adalet ve azmin gerekliliği çok net bir şekilde dile getirilmiştir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e duyulan sevginin Osmanlı devlet adamları ve halkı arasında ne derece güçlü bir bağlayıcı unsur olduğu açık ve etkileyici cümleler ile ifade edilmiştir.

Romanın Özeti: Osmanlı Devleti’nin, Yıldırım Bayezid Han hükümdarlığında,

Anadolu ve Rumeli’de fetihler ile sınırlarını büyüttüğü ve Müslüman Türk halkının padişaha olan bağlılıklarının tüm canlılığı ile devam ettiği 1300 ve 1400’lü yıllarda, Aziz Kripto, Hıristiyanların ileri gelen kral ve din adamlarınca Osmanlı Devleti’ni içten zayıflatmak ve kargaşaya sürüklemek amacıyla görevlendirilir.

Aziz Kripto, Müslüman Türk Milleti’nin İslâm’a olan bağlılıklarını yok ederek nifak tohumları ekmeyi amaçlar. Bu hedefine ulaşarak zengin olmak ve itibar kazanmak ister. Dilenci kılıklı adamları ve kendisine hizmet eden tüccarlar vasıtasıyla Osmanlı payitahtı

Bursa’ya geçer. Burada eski bir köşk olan Kızıl Köşk’e yerleşerek kendisini Seyyid Molla Vaiz İbrahim adı ile halka tanıtır. Bu isim halk arasında, adamları vasıtası ile yayılır. Arap, Acem, Türk örf ve adetlerini iyi bilen Kripto halka vaazlar vermeye başlar, fakir fukaraya yardım ederek, ev ziyaretlerinde bulunur ve kabuller düzenler. Vaazların düzenlediği dergâha saray çevresinden de katılanlar olur bunlardan birisi de bir bey oğlu olan Erkara’dır. Vezir olma hayaline kapılan Erkara, Vaiz İbrahim’e kendisini saraya, padişahın huzuruna kabul ettirebileceğini söyler. Bu Kripto’nun aklına gelemeyecek düzeyde bir fırsattır.

Yıldırım Han’ın çevresindeki âlimlerden birisi olan ve yapılacak işlerde fikri alınan Süleyman Çelebi, eşi Matlube Hanım ile mutlu bir hayat sürer. Ulu Cami imamlığını yapan Süleyman Çelebi, şiir yazmayı çok sever ve dönemin en başarılı edip ve şairidir. Süleyman Çelebi, anne babasız kalan yeğeni Doğan’ı evladı gibi büyütmüş ve ahlâki, dini değerlere sıkı sıkıya bağlı bir er haline getirmiştir. Evlenme çağı gelen Doğan, yine sarayın ileri gelen devlet adamı ve âlimlerinden Bayezid Han’ın kızı Gülşah ile nişanlanır. Gülşah ve Doğan Bey birbirlerini seven iki âşıktır. Öte yandan Erkara’da Gülşah’a gönlünü kaptırır. Bu sebepten Erkara, Doğan Bey’e kin beslemeye ve O’nun karşısında yer almaya başlar. Hatta Gülşah’ı elde etmek için Doğan’ı öldürmeyi bile düşünür.

Bu arada Kripto’nun çevresi de bir hayli kalabalıklaşır. Horasan’dan gelen Hurufiler’de Kripto’nun kötü emellerinin bir parçası olur. Hurufi başı da, Fadlullah adıyla casusluğa katılır.

Erkara, Padişah’ın gözüne girmek ve hayalinde yer alan vezirliği elde etme düşüncesi ile Kripto, Hurufi ve adamlarını, ilme ve âlimlere büyük değer veren Yıldırım Han‘ın huzuruna çıkarma isteğinde bulunarak bunu kabul ettirir. Bu durumu büyük bir fırsat olarak gören Kripto ve adamları, Padişah’ın huzuruna çıkarak kendilerini tanıtıp, Padişah’tan iltifat görürler. Kendilerine Yıldırım Han tarafından özel bir köşk tahsis edilir. Medrese’de Farisi ve Siyer dersleri vermekle görevlendirilirler.

Bir gün çocukluğunun geçtiği Kızıl Köşk civarında gezintiye çıkan Doğan Bey, civarda haşhaş çekerek sarhoş olan kişilerin varlığından haberdar olur. Durumu önce hocası ve Padişah’ın damadı olan Emir Sultan’a daha sonrada amcası Süleyman Çelebi’ye

anlatır. Padişah’ın huzuruna kabul edilerek halk arasında kötü niyetli kişilerin var olduğunu anlatır. Bu bölgede Erkara’yı da görenler vardır.

Erkara, Kripto ve adamlarının Osmanlı topraklarına ektiği nifak tohumlarından ve Yıldırım Han’ın huzurunda büyük âlimler olarak tanıttığı bu kişilerin yaptığı içki ve haşhaş âlemlerinden bihaber, yaptığı yardımların kendisine getireceği makam ve itibarın hayaline kapılır.

Kripto, Hurufi ve adamları Yıldırım Han’ın düzenlediği şairler toplantısına davet edilirler ve burada yine Erkara’nın yardımı ile Ulu Camii’de vaaz verme isteğinde bulunarak Padişah’tan bu istekleri için izni koparırlar. Gelen ilk Cuma günü Ulu Camii’de vaaz vermek için hazırlıklara başlarlar. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin ancak içerden yıkılarak yok edilebileceğini, halktaki İslâm dinine olan güçlü bağların ancak ekilecek fitne ve fesat tohumları ile zedelenebileceğini düşünen Türk İslâm düşmanları için bulunmaz bir fırsat olur.

Kripto ve adamlarınca Cuma namazı için Ulu Camii’de hutbe verme görevi ise halk arasında sahte yüzü ile Vaiz-i Muazzama olarak tanınan Hurufilerin başı Fadlullah’a verilir. Hınca hınç dolu olan Ulu Camii minberine çıkan Hurufi, Müslümanlar arasında fitne ve fesadın oluşması, İslâm’a olan bağlılıklarında yalanlar ile çatlaklar oluşturma düşüncesi ile Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm için ağza alınmayacak ithamlarda bulunarak dil uzatır. Bu durum cemaat arasında bir anda galeyana sebep olur ve Hurufi’den özür dilemesini isteyenler ortaya atılır. Kargaşa ortamının oluştuğunu gören Hurufi, cemaat içerisinde bulunan adamları vasıtasıyla kargaşayı fırsat bilerek zafer kazanmış edası ile camiyi terk edip avluda bekleyen atlarına atlayarak oradan uzaklaşırlar.

Ulu Camii’nin tanık olduğu bu olay başta Ulu Camii İmamı Süleyman Çelebi’yi, Padişah Yıldırım Bayezid Han’ı, Padişah’ın çevresinde yer alan ulemadan Emir Sultan, Bayezid Han, Evrenos Paşa, Molla Fenari gibi âlimlerin yıkımına sebep olur. Günlerce olayı hazmedemeyen devlet ricali yemeden içmeden kesilir, adeta dünyaları başlarına yıkılır. İslâm memleketinde meydana gelen bu olay Yıldırım Han tarafından atalarına bir ihanet gibi ifade edilerek, günlerce süren gözyaşı akıtmasına sebep olur.

Öte yandan Süleyman Çelebi hainlerin bu eyleminin ardından gecelerce uyuyamaz, yeme içmeden kesilir, kâğıt ve kalemi eline alamaz, adeta el ve ayaklarını taşıyamaz hale gelir. Emir Sultan’ın ısrarı ve tesellileri ve bir gece rüyasında gördüğü Peygamberimizin tavsiyeleri ile Peygamberimiz Hazreti Muhammed’i öven Vesiletü’n Necat adını verdiği Mevlid-i Şerif şiirini yazmaya başlar.

Yıldırım Han tarafından kaçan hainlerin yakalanması görevi de Süleyman Çelebi’nin yeğeni Doğan Bey’e verilir. Doğan Bey kaçan hainlerin yol güzergâhında olan Karahan’a doğru yol alır. Burada bir gece konaklar. Evrenos Paşa’dan hainlerin yakalanması isteğini yineleyen ve kendisine katılacak olan arkadaşları Çekirge Ali ve Boğa Hasan yola çıktığını haber eden bir mektup alır. Aynı handa aradığı hainlerin varlığından habersiz Doğan Bey, bir gece kaldıktan sonra handan ayrılır. Erkara; Kripto, Hurufi ve adamlarını bu hana kadar getirmiş ve burada onlardan ayrılmıştır.

Doğan Bey yol üzerinde Üryan Eşkıya ile tanışarak yoldaş olur ve yine yolda eşkıyaların saldırısına uğrayan Maria isimli bir prensesi kurtarır.

Kripto’ya fitne ve fesat yayma görevini veren ise Hristiyan Kralı Kâbus’tur. Yıldırım Han tarafından da öğrenilen bu durum harekete geçmeyi gerekli kılar.

Doğan, Kâbus’un şatosuna doğru yol alırken Hurufi, Kripto, dilenci ve tüccar kılıklı adamları şatoya ulaşıp Kâbus’tan gereken iltifatı ve mükâfatı görürler. İçki ve dans âlemine daldıkları gece, Kâbus gücüne engel oluşturacağını düşündüğü Kripto’yu havuzda boğdurur. Şatodakilerin içkiden ayakta duramadığı o gece, Doğan Bey kendisine ulaşan Çekirge Ali ve Boğa Hasan isimli adamları ile şatoya girer ve hainleri bir bir toplarlar, fakat Erkara’da bu sırada şatoya gelerek Kâbus’a Doğan isimli akıncı başının Kripto ve adamlarını kaçırmakla görevlendirildiğini ve şatoya sızmış olabileceklerini söyler, böylece Doğan’ı yok ederek Gülşah’ı ele geçirmeyi hedefler.

Bu uyarı üzerine şatodan kaçmak üzere iken Doğan ve Boğa Hasan yakalanarak zindana atılır ve günlerce süren işkenceler sonrasında, Kâbus’un kızı olan ve Doğan tarafından eşkıyaların elinden kurtarılan Maria tarafından zindandan çıkarılırlar.

Süleyman Çelebi, Yıldırım Han ve diğerleri Doğan Bey’in esir edildiği haberini şatodan kaçmayı başaran Çekirge Ali vasıtasıyla öğrenirler. Bu durum Süleyman Çelebi, Matlube Hanım ve Gülşah için dayanılmaz bir acı haline gelir. Erkara ise sevincini gizlemeye çalışarak yaptığı ihanetin karşılığında Gülşah’ı elde etme hayallerine dalar.

Yıldırım Han Doğan’ı kurtarmak için de Atmaca Nuri Bey’i görevlendirir. Atmaca Nuri, Çekirge Ali ile yola koyulur. Konakladıkları bir anda onları takip eden Erkara ve adamları tarafından ok ateşine tutulurlar. Bu sırada tutsak olduğu şatodan kaçan Doğan Bey’de aynı sırada o bölgede Erkara’nın bu ikiyüzlü hareketine tanık olur fakat O’nu affeder. Erkara tüm yaptıklarına pişman olarak Doğan’ın bu hareketine hayran olur O’nu takdir ederek yaptığı ihanetin bedelini ödemek ister. Tekrar şatoya dönen Doğan Bey, Atmaca Nuri, Boğa Hasan, Çekirge Ali, Erkara ve adamları, Hurufi’yi, dilenci ve tüccar kılığındaki yandaşlarını yakalayarak Maria’nın yardımı ile şatodan kaçırırlar. Maria’da babası Kâbus’un yaptığı zulüm ve keyfi yaşamına kızarak Doğan Bey ile birlikte kaçar.

Doğan Bey yaşadığı esaret sonucu kendisine yüklenen büyük görevi yerine getirmiş olmanın mutluluğu ve hainleri yakalamış olmanın verdiği sevinç ile Bursa’nın yolunu tutar. Çekirge Ali’yi önceden göndererek Yıldırım Han’a hain elebaşının yakalanarak Bursa’ya getirilmek üzere yola çıktığını haber eder.

Yolculuk esnasında Hurufi ilerlemiş yaşına rağmen ağzına gelen küfürleri savurur ve Erkara’nın yaptıklarını yüzüne vurarak O’nu utandırır. Bursa’ya yaklaştıkları andan itibaren de Bursa cadde ve sokakları insanlarla dolmaya başlar.

Bu arada Emir Sultan, Yıldırım Han’a ikinci müjdeyi verir. Bu müjde Süleyman Çelebi’nin tamamlanan kitabı Vesiletü’n Necat’tır. Peygamberimize hürmeten yazılmış Mevlid-i Şerif’in yer aldığı demet demet kitap sayfalarının ilkini okuyan Yıldırım Han çok duygulanır ve odasına çekilerek şükür secdesi yapar.

Bursa’ya bir Cuma günü ulaşan Doğan Bey ve esirleri Ulu Camii ve çevresinin yaklaşan Cuma namazı nedeni ile çok kalabalık olduğunu görürler. Sonbahar Kasımını yaşayan Bursa’da bu cuma günü farklı bir cumadır. Çünkü Ulu Camii minberinden fitne ve fesat tohumu yaymaya çalışan hainlere cevap yine aynı minberden verilecektir. Süleyman Çelebi Mevlid-i Şerif-i okuyacaktır.

Okunmaya başlayan Mevlid-i Şerif Bursa sokaklarında yankılanmaya başlar. Duyanlar mest olur. Süleyman Çelebi’de aylarca yaşadığı yıkımı bugün yok ederek tüm insanlığa peygamberimizi haykırır. Esirlerin teslimatı sonucu Doğan Bey ve arkadaşları ailelerine kavuşur.

İstenilen sona ulaşan Yıldırım Bayezid Han’da sevgili peygamberimizin müjdesine mazhar olabilmek için Konstantaniye’nin fethine ağırlık verir.

Doğan ile Gülşah’ın düğünü yapılır ve ilk defa bir düğünde Mevlid-i Şerif okunur. Bu düğünden sonra tüm Osmanlı diyarında evlenme, doğum, vefat ve sünnet merasimlerinde Mevlid-i Şerif okunmaya başlar.

ÇETE AYŞE

Yazarı: Sabahattin BURHAN Baskı Yeri ve Yılı: İstanbul–1999 Yayınevi: Nesil Basım Yayın A.Ş. Sayfa Sayısı: 376

Konusu: Roman, Anadolu’da Milli Mücadele’nin başladığı yıl olan 1919’da

Yunanlılarca işgale uğrayan Aydın ve çevre köylerindeki, düşmana karşı gösterilen direniş ve düşmanın zalimliklerini konu edinmiştir. Olaylar Aydın ili İmamköy’de yaşayan ve romanda başkahraman olan Emir Ayşe’nin düzensiz çeteler safhında Yunan’a karşı giriştiği kurtuluş mücadelesini konu edinmiştir.

Romanın Kahramanları

Çete Ayşe: Romanın başkahramanı olup, olayların çevresinde vuku bulduğu kişidir.

Milli Mücadele döneminin ilk çetecilerinden, ilk defa Kuvay-ı Milliye tarihinde efe elbisesi giymiş, ilk defa efe unvanını almış mücahit bir kadındır. Çete Ayşe annedir. İki kızı vardır. Okuma yazma bilmez. Şehit hanımıdır. Esas adı Emir Ayşe olan 23 yaşında ev hanımı olarak sakin bir ömür süren bir vatanseverdir. Aydın’ın İmamköy’dendir. 1.70 boyunda, buğday renkli koyu kahverengi gözlü, düzgün tipi olan biridir.

Sancakdarın Ali Efe: 28 yaşında Milli Mücadelede bölgesel olarak düşmana karşı

mücadele eden bir çete reisidir. Emir Ayşe’nin düşmana karşı mücadele için çalıştığını duyarak İmamköy’e gelmiş ve Emir Ayşe’yi çetesine dâhil etmiştir.

Yörük Ali Efe: Gölhisarlı olup, Aydın’da düşmana karşı güçlü bir teşkilat

kurmuştur. Yunan’a ağır kayıplar verdirmiş, Yunanlılarca başına ödüller konmuş, fakat Yunan’ın Aydın’dan atılmasında kendisine en çok güvenilen bir Kuvayı Milliye lideri olmuştur. Romanda sadece adı ve yaptığı kahramanlıklar ifade edilmiştir.

Tahir Efendi: Üsküplüdür, romanda İmamköy okulunun öğretmenidir. Aydın’ın

işgalini duyunca Menderes Nehri’nin karşısına geçerek 57 Tümen Karargâhına gitmiş, burada Miralay Mehmet Şefik Bey’in tümenine gönüllü olarak katılmış ve düşmana karşı mücadeleye başlamıştır. Emir Ayşe’ye silah kullanmasını öğreteceğine dair söz vermesine rağmen buna fırsat bulamadan köyden ayrılmıştır.

Binbaşı İsmail Hakkı Bey: Aydında Türk ordu birliklerinin bir kısmının idaresini

yapan ve Sancakdar Ali Efe, Çete Ayşe ve maiyetindekilerin birlikte hareket etmesini koordine eden, Umurlu İstasyon Karakolu komutanıdır.

Çiftlikli Kübra: Çiftlik Köyü’nden 16 yaşında genç bir kızdır. Çete Ayşe’yi bularak

onun yanında çeteye katılır ve Yunan’a karşı mücadeleye girişir. Kendi köyünden gönüllü kişileri toplar.

Sıhinazi: Bölgedeki Yunan komutanıdır.

Miralay Mehmet Şefik Bey (Aker): Bölgenin en büyük askeri komutanıdır.

Yunan’a doğudan saldırı emrini vermiştir.

Aydınlı Ferit Bey: Çok iyi ata binen, Aydın milli mücadelesinde kıymetli ve

vatanperverane hizmetleri geçen bir vatanseverdir. Umurlu’da ki Binbaşı İsmail Hakkı Bey’e, Miralayın saldırı emrini iletmekle görevlendirilmiştir.

Romanda Zaman: Romanda Mondros Mütarekesi sonucunda İtilaf Devletlerince

1919 tarihinde alınan bir kararla Yunanlıların Aydın’dan atılması için düzenlenen saldırıların vuku bulduğu bir zaman aralığını esas almıştır.

Romanda Mekân: Aydın iline bağlı olan başta İmamköy olmak üzere, Umurlu

Köyü, Araplı Köyü, Emirdoğan Köyü olmak üzere Aydın ve civarında bulunan köyler ve yerleşim yerleridir. Burada İmamköy düşmana en yakın yer olduğu için olayların kaynağı ve merkezi burasıdır.

Romanda Dil ve Anlatım: Romanda kullanılan dil açık ve anlaşılır bir Türkçe’dir.