• Sonuç bulunamadı

Hukuk Devleti anlayışı birden ortaya çıkmamıştır. Ortaçağda “mülk devleti”

anlayışı, 17 ve 18. yüzyıllarda ise “polis devleti” ve “hazine teorisi” anlayışları ortaya çıkmıştır. Hukuk devleti anlayışına geçmeden önce bu aşamalara kısaca değineceğiz.

Ortaçağda hâkim olan “mülk devleti” anlayışına göre, devlet, kralın kişisel mülkü olarak kabul edilmekteydi. Feodal sistemde kral, ülkenin en büyük toprak sahibi durumundaydı. Ülke adeta kralın çiftliği konumundaydı11. Kralın ülke üzerindeki yetkisi, mülkiyet hakkına benzetiliyordu12. Keza kralın dışındaki yöneticiler olan feodal beylerin yetkileri de, esas itibarıyla sahip oldukları toprak mülkiyetinden kaynaklanıyordu13. Yani feodal beylerin sahip oldukları kamusal yetki ve ayrıcalıklar da mülkiyet esasına dayanıyordu. Özetle, bu sistemde kamu gücüne sahip olanların (kralın ve feodal beylerin) bu yetkileri onların şahsi malı olarak görülüyordu14. Keza, bu kamusal yetkiler, sözleşmeyle devredilebiliyor; miras yoluyla varislere de geçebiliyordu15. Böyle bir sistemde, yönetici olarak, gerek kralı, gerek feodal beyleri sınırlandıran bir “idare hukuku” yoktu16. Gerek kral, gerekse feodal beylerin yetkileri

10 Anayasa Mahkemesi’nin E: 1998/58, K: 1999/19 sayılı kararı, RG.T. 04.03.2000, Sayı 23983.

11 Balta, Tahsin Bekir, İdare Hukuku I, Genel Konular, AÜSBF Yayınları, Ankara 1970-1972, s. 84.

12 Onar, Sıddık Sami, İdare Hukukunun Umumi Esasları, s. 125.

13 Gözler, Kemal, İdare Hukuku, Ekin Kitabevi, C. I, Bursa 2003, s. 96.

14 Balta, Tahsin Bekir, İdare Hukuku I, Genel Konular, s. 84.

15 Gözler, Kemal, İdare Hukuku, s. 96.

16 Onar, Sıdık Sami, İdare Hukukunun Umumi Esasları, s. 126.

tabii hukuk doktriniyle sınırlandırılmaya çalışılıyordu. Kral ve feodal beylerin yetkileri esas itibarıyla, birer mülkiyet hakkı olarak özel hukuka tabi idi. Bu anlatımda özel hukukun kralı ve feodal beyleri sınırlandırdığı söylenebilir. Özellikle bu dönemde meşru olarak kazanılmış haklara saygı ilkesi vardı. Kral, başta feodal beylerin olmak üzere kimsenin kazanılmış haklarına dokunmamalıydı. Dolayısıyla feodal dönemde kralın iktidarının sınırsız olduğu, kralın hukukla bağlı olmadığı söylenemez. Tersine kral hukukla bağlıydı ve üstelik bağlı olduğu kendisi tarafından yaratılmamış olan “tabii hukuk” idi. Ancak zamanla kralın, bazı istisnai durumlarda kazanılmış haklara dokunabilmesine imkan veren üstün bir hakka sahip olduğu kabul edildi. Başlangıçta istisnai nitelikte olan kralın sahip olduğu bu haklar zamanla yaygınlaştı ve hükümdarın bütün ülke üzerinde bir kamu gücü kullanmasına imkân veren genel bir hakkın temeli haline geldi17 ve “polis devleti” anlayışına yaklaşılmış oldu.

“Hukuk devleti”, “polis devleti” deyiminin karşıtı anlamında kullanılmaktadır.

Polis devleti, “kamunun refahı ve selameti için, her türlü önlemi alabilen, bu amaçla kişilerin hak ve özgürlüklerine alabildiğine müdahale edebilen, onlara külfet yükleyebilen ve fakat tüm bunları yaparken idaresi hukuka bağlı olmayan”18 devlet demektir.

Polis devleti, 17. ve 18. yüzyıllarda Kara Avrupası ülkelerindeki, mutlakiyetçi rejimleri açıklamak için kullanılan ve ilk kez Almanya’da ortaya çıkan bir kavramdır19. Polis devleti anlayışı tarihsel olarak feodal devlet devrinden mutlak hükümdarlık devrine geçişte ortaya çıkmıştır.20

Polis devleti ifadesindeki “polis” kelimesi bugünkü gibi “kolluk” anlamında değil, kamunun refah ve selametini sağlamaya yönelik tüm devlet faaliyetleri anlamında kullanılıyordu21. Devletin bu faaliyetleri yürütebilmek için sahip olduğu sınırsız ve denetimsiz güç ise “polis kudreti” olarak adlandırılıyordu22. Kısaca “polis”

17 Gözler, Kemal, İdare Hukuku, s. 96-97.

18Günday, Metin, İdare Hukuku, İmaj Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara 2002, s. 36.

19 Eroğlu, Hamza, İdare Hukuku, Işın Yayıncılık, 4. Baskı, Ankara , s. 33.

20 Balta, Tahsin Bekir, İdare Hukuku I, Genel Konular, s. 86.

21Gözübüyük, A. Şeref – Tan, Turgut, İdare Hukuku, Turhan Kitabevi, 2. Baskı, Ankara 1999, s. 35.

22 Balta, Tahsin Bekir, İdare Hukuku I, Genel Konular, s. 87.

deyimi hiçbir sınır ve denetim tanımayan kamu kudreti anlamına geliyordu23. İşte “polis kudreti”nin bu anlamından dolayı Almanya’da mutlak hükümdarlık rejimi, “polis devleti” olarak adlandırılmıştır24. Bugün de idaresi hukuka bağlı olmayan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlamayan devlet tipi için “polis devleti” tabiri kullanılmaktadır25. Polis devleti anlayışında devlet hukuka bağlı olmadığına göre, devletin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesi de söz konusu değildir.

Polis devleti anlayışının egemen olduğu Almanya’da 18. yüzyılın ortalarında

“hazine teorisi” geliştirilmiştir. Polis devleti anlayışı yönetilenlere herhangi bir hukuki güvence tanımazken, hazine teorisi yönetilenlere bazı hukuki güvenceler sağlamaktadır26. “Hazine teorisi”, idarenin faaliyetleri dolayısıyla hakları ihlal edilen kişilere yargısal yoldan mali karşılık elde etme imkânı tanımaktadır. Bu teoriye göre, devletin hazinesi, hükümdarın dışında ve ondan tamamen bağımsız bir özel hukuk tüzelkişisi kabul edilmektedir.27 Böylece hukuk kurallarına bağlı olmayan ve yargı denetimine de tabi bulunmayan devlet ile özel hukuk hükümlerine tabi olan ve aleyhinde dava açılabilen hazine birbirinden ayrılıyordu. Örneğin devlet özel bir kişiye ait olan bir taşınmaza el atabiliyor; onu işgal edebiliyor; kişiyi zorla çalıştırabiliyordu.

Devletin bu tür eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına aykırılığını ileri sürmek yine mümkün değildi. Ancak devletin bu tür işlemleri ile hakları ihlal edilenler, özel hukuk hükümleri uyarınca hazine aleyhine dava açıp tazminat alabiliyorlardı. Bu durum Alman Hukuku’nda “katlan, ama tazminat iste” özdeyişiyle ifade edilmiştir28. Böylece hazine teorisi yönetilenlere yargı yolu ile dolaylı da olsa belli bir mali güvence sağlayabilmiştir.

Devlet ile devlet hazinesinin tek bir tüzelkişi olduğu düşüncesi benimsendikçe hazine teorisi yavaş yavaş terk edildi ve onun yerini ilk önce Almanya’da “hukuk devleti” teorisi aldı29. Daha sonra “hukuk devleti” kavramı Fransa’ya geçti. Hukuk devleti tabiri daha çok Kara Avrupası ülkelerinde kullanılmaktadır. Anglo-Sakson

23 Günday, Metin, İdare Hukuku, s. 36.

24 Balta, Tahsin Bekir, İdare Hukuku I, Genel Konular, s. 87.

25 Gözler, Kemal, İdare Hukuku, s. 98.

26 Günday, Metin, İdare Hukuku, s. 37.

27 Gözler, Kemal, İdare Hukuku, s. 98.

28 Gözler,Kemal, İdare Hukuku, s. 99.

29 Balta Tahsin Bekir,, İdare Hukuku I, Genel Konular, s. 87.

ülkelerinde benzer şeyi ifade etmek için “hukukun hükümranlığı” tabiri kullanılmaktadır.30

Hukuk devleti kavramı da, tıpkı polis devleti kavramı gibi önce Almanya’da ortaya çıkmış, Fransa’da gelişmiş ve diğer bütün ülkelere örnek olmuştur. Devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına bağlı olması, hukuk devletinin en önemli özelliğidir.

Hukuk devletinde sadece devlet değil, idare edilenler de önceden konmuş olan, genel, objektif ve soyut hukuk kurallarına uymak zorundadırlar. Diğer bir ifadeyle, devletin faaliyetleri, işlemler ve eylemler yoluyla irade beyanları, ancak hukuk kurallarına uymak şartıyla geçerli olabilirler.31