• Sonuç bulunamadı

Kapitalist üretim tarzını kavrayabilmek için çağlar boyunca geçirilen aĢamalara kısaca bakmakta yarar görüyoruz. Çünkü üretimin ve çalıĢmanın niteliksel değiĢimi insan toplulukları arasında farklı toplumsal ve ekonomik iliĢkiler geliĢtirmiĢtir.

YaklaĢık yirmi bin yıl önce, kimi avcı ve toplayıcı gruplar hayvanları evcilleĢtirip yetiĢtirmeye ve toprağı ekmeye baĢlamalarıyla kır ve tarım toplumunun temellerini atmıĢlardır (Gıddens, 2000: 51). Tarım toplumuyla beraber daha önceleri yalnızca yabanda yetiĢen tahıllar insanlar tarafından yetiĢtirilmeye baĢlanmıĢtır. Tarım toplumlarının geçimleri tarıma bağlı olarak gerçekleĢmektedir. Sabanın kullanılmaya baĢlanması bu sürecin baĢlangıcı olarak görülebilir. Aynı zamanda tarım kültürünün temelleri de atılmıĢ olmaktadır.

Paleolitik dönemden neolitik döneme, neolitik dönemden ilkçağ ve tarım toplumuna geçiĢler muhtemelen zihinsel geliĢme ivmesindeki bir yükselmenin sonucu olmuĢtur. Özellikle Neolitik dönemin sonu, Ġlkçağın baĢlarında araçların yapımında görülen kalite ve niteliksel değiĢme, iyi beslenmeyi buna bağlı nüfus artıĢını, icatların sosyal hayatta kullanılması ile sosyal bütünlüğe doğru gidilmesi tarım toplumunu

meydana getiren en önemli etkenlerdir. Çakmak, topraktan iyi ürün alabilmek için toprağın alt-üst edilmesinin gerektiğini, bununda sabanın icadı ile sağlandığını söylemektedir (Çakmak, 2007: 54). Bu, doğal olarak üretimde bir artıĢı da beraberinde getirmiĢtir. Aynı zamanda bu dönemdeki üretim genel beslenme amacına yönelik bir sosyal faaliyet olarak görülmektedir. Paleolitik ve neolitik dönemlerde ise bunun aksine, basit üretim araçlarının kullanıldığı bilinmektedir.

Pulluğun ve atın tarım alanlarında kullanılması (Polama, 1993: 139) üç tarlalı dönüĢüm sisteminin yaygınlaĢması Avrupa‘da Tarım Devrimini doğurmuĢtur. Ağır sabanın kullanılması Avrupa‘nın yağıĢlı ovalarında ekim yapılmasını sağlayarak tarımda üretim fazlalığını sağlamıĢtır (YeĢilbursa, 2010: 91). Bu, doğal olarak zenginlik sistemini ve sermaye kavramını gündeme getirmiĢtir. Artık insanoğlu, doğanın sağlamasını beklemek yerine, doğayı istediği gibi kullanmaya baĢlamıĢtır (Toffler, 2006: 42). Bu süreci tarımın icadı kavramıyla özetleye biliriz.

2.2.1. Tarım Toplumunda Üretim ve Toplumsal Yapı

Tarım toplumları kapitalizm öncesi çağlarda, iktisadi örgütlenme biçimleri, günümüzden bir hayli farklıdır. Tarım toplumu cemaat toplumu diyebileceğimiz gelenekçi toplum, nüfusu az ve bu nedenle üyeleri arasında sıkı ve yakın iliĢkilerin rahatlıkla yürütülebildiği bir insan topluluğudur (Soyer, 1996: 74). Doğan vd. göre ise tarım toplumunda Ģiddet düzeyi, kimi kırsal gruplara göre daha az olmasına rağmen tarım toplumlarında yine de savaĢçı davranıĢ kültürü vardır (Doğan vd., 2009: 246).

Sosyal örgütlenme biçimi ise akrabalığa dayanan bir yapıya sahiptir. Bireyler ve kurumlar arası etkileĢim, birincil iliĢkilere dayanan bir yapı içerisinde gerçekleĢmektedir. Buna bağlı olarak meslek değiĢiminin zor olduğu oğlun babanın mesleğine girmek zorunda kaldığı bir örgütlenme yapısına sahiptir. Coğrafi hareketlilik (fiziki mobilite), ulaĢım araçlarının azlığı ve yetersizliğinin de etkisi ile çok azdır. En önemli denetim mekanizmaları ise din ve ahlak normlarıdır (Dönmezer, 1982: 245).

Tanilli, tarım toplumunun sosyo-ekonomik yapısını Ģu Ģekilde özetlemektedir;

‗…insanların büyük çoğunluğu köylü idi. Toprağın iĢleniĢi, onlardan belli bir takım çabalar isterdi ve bu iĢte kullanılan araçlarda yalın Ģeylerdi. Seyahat araçları, bir yerde atın yapabileceği en fazla hıza bağlı olduğundan, insanların çoğunluğu, yaĢadığı bölgenin dıĢına pek çıkabilmiĢ

değildir. Ve yine insanların büyük çoğunluğu okuryazar değildir. Öyle olunca da kültür bir azınlığın ayrıcalığı olarak kalmaktaydı. O azınlık ise soylular, kilise adamları ve burjuvazidir. Kitaplar, bir yerde onlar için yazılmakta, sanat eserleri de onlar için yaratılmaktadır‘ (Tanilli, 1981: 94).

Özkalp‘e göre, tarım toplumunun en büyük özelliği; ilk defa sınıfların belirginleĢmesi ve Feodal toplumların doğmasına önayak olmasıdır. Üretim miktarının artması beraberinde toprak sahiplerinin sermayelerinde de artıĢa neden olmuĢtur. Böylece toprağa sahip asiller sınıfı ile tarlada çalıĢan toprağa bağlı köle sınıfının doğduğunu ifade etmektedir (Özkalp, 2002: 51). Toflefler‘de; yönetici seçkinlerin zaman içerisinde (askerler, rahipler, vergi memurları tarafından desteklenen savaĢ lortları, soylular ve krallar) ihtiyaç fazlasının tamamına veya bir bölümüne el koyduğunu; böylelikle bir zengin sınıfının yaratıldığını söylemektedir. Toffler bu dönemde büyük ve görkemli sarayların yaptırıldığını ve yönetici seçkinlerin avcılığı spor haline getirdiklerini söylemektedir. Bunların yanı sıra köleler, hizmetkârlar ve topraklar için acımasızca savaĢların yapıldığı da söylemektedir (Toffler, 2006: 42). Toffler‘in bu söylemleri bize tarım toplumundaki sosyal hayat için oldukça aydınlatıcı bilgiler vermektedir.

Lucas‘a göre tarım toplumlarında meydana gelen en önemli geliĢme; öküzden daha hızlı olan atların kullanılmaya baĢlanmasıdır. Bu sayede, tarlalar daha hızlı sürülüyor, yük arabaları daha yüksek hızla uzak mesafelere gidebiliyordu (Lucas, 1953: 375). Dolayısıyla emek verimliğinin artmasına ve angarya iĢlerin azalmasına, köylünün kendi topraklarını daha verimli kullanmasına neden olmuĢtur. Bunun yanı sıra artan nüfus ve teknik yenilikler tarıma toprak kazandırmıĢtır (Tanilli, 1999: 248). XI ve XIV yüzyıllar arasında tüm Avrupa‘da ekilebilir tarım alanlarının geniĢlemesi beraberinde ürün fazlalığını da getirmiĢtir. Sander‘e göre batının zenginliği, gücü ve kültürünün temelleri böylelikle atılmıĢ olmaktadır (Sander, 2002: 71). Aynı zamanda, derin pulluğun alüvyon topraklarının ekiminde kullanılmaya baĢlanmasıyla, Avrupa tarımı kuzeye doğru yönelmiĢ ve Sander‘in söylediği gibi ürün fazlalığına ve Batı zenginliğine neden olmuĢtur. Daha sonra, ağır pulluk ve birlikte kullanılması gereken öküz takımının pahalı olması, ortak mülkiyet altında toplumsal tarım ve hayvancılığı ortaya çıkarmıĢtır (McClellan ve Dorn, 2008: 208–209). Bu oluĢumda dolayısıyla toplu yaĢamı getirmiĢtir. Toplu yaĢam yerleri olarak ortaya çıkan köylerin, zamanla nüfuslarının artıĢı

beklenmedik bir Ģekilde toplu ölümleri ve hastalıkların kolay yayılması ile sonuçlanmıĢtır (Matthew, 1988: 42).

‗Ancak XIII. yüzyılın sonlarına doğru yaĢanan kuraklık, tarımı çok olumsuz etkilemiĢtir. Aynı zamanda Batı Avrupa‘da 1347–1353 tarihleri arasında 25 milyon insanın vebadan ölmesi, köylüler ile küçük soylulardan oluĢan orta sınıfa ağır bir darbe vurmuĢtur. Ancak büyük toprak sahipleri ve senyörler bu süreçten karlı çıkmıĢlardır. Çok geçmeden tarladaki tahılın yerini sanayi ve ticaret bitkileri aldı‘ (Guyotjeannin, 1994: 102). Aslında bu yaĢananlar yeni bir çağın izlerini taĢımaktadır. Özellikle coğrafi keĢifler ve sonrasında oluĢan bilimsel birikimler teknolojik geliĢmeleri kaçınılmaz kılmıĢtır.

Bilgiye dayalı teknolojik geliĢmeler, aletler için talep artıĢına ve giderek büyüyen sayıda alet üreticisine iĢ olanağı da sağlamıĢtır. Bu teknolojik aletlerden bazıları duyuların kapsamını geniĢletmiĢ ve bu aletler, birçok bilim alanında bilgi üretimi için vazgeçilmez araçlar haline gelmiĢtir (Er, 2010: 203–204). Chammbers bu dönüĢümü kentlerdeki endüstrileĢme faaliyetlerinin bir sinyali olarak ifade etmektedir. Ticari faaliyetlerin artması, bankacılığın ve sigortacılığın geliĢmeye baĢlaması ile endüstri toplumuna zemin hazırlandığını vurgulamaktadır (Chammbers vd., 2007: 282- 283). Ortaçağ‘da Avrupa uygarlığı, geçmiĢ çağların birikimlerinden yararlanarak büyük bir bilgi birikimine sahip olmuĢ ve bu bilgi birikim sayesinde sanayi devrimini gerçekleĢtirmiĢtir.

Sonuç olarak tarım, baĢarılı bir sanayileĢme için gerekli sermayenin büyük bir kısmını sağlamıĢtır. Çünkü sanayi inkılâbı tarım toplumunun içinde geliĢmiĢ ve ĢekillenmiĢtir.