• Sonuç bulunamadı

Tarım politikası önerilerinin Türk tarım sektörüne uyumsuzluğu

7. TÜRKİYE’DE UYGULANAN TARIM POLİTİKALAR

7.2. Türkiye Ekonomisinde Tarımsal Gelişimi Engelleyen Faktörler

7.2.5. Tarım politikası önerilerinin Türk tarım sektörüne uyumsuzluğu

Türkiye gelişen dünya düzeni içinde ve tarım politikası uygulamalarında AB, IMF, WTO gibi uluslar üstü kuruluşların kararlarına uyum göstermek durumundadır. Ancak bu yönlendirmeler farklı şartlara sahip ülkelerin koşullarına göre belirlendiğinden, Türk tarım sektörünün sorunlarına çözüm olamamaktadır.

Tarıma hiç müdahale edilmediği ve müdahale edildiği durumlarda üretici gelirlerindeki artışı veren, Üretici sübvansiyon eşdeğeri (ÜSE) yönünden ülkeler karşılaştırıldığında, OECD ülkeleri ile AB ülkelerinin “ aşırı müdahaleci” olduğu ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de %23 olarak tespit edilen ÜSE değeri, AB’de %48 olarak tespit edilmiştir (İzmir Ticaret Borsası, 1997 İktisadi Rapor).

Hükümet içsel ve dışsal faktörlerin etkisi ile 2000 yılının başından itibaren tarım alanında bir takım projeleri, sektörün yeniden yapılandırılması amacı ile uygulamaya koymuştur.

Bu projelerden belki de en önemlisi 2001 yılında uygulamaya konan “Çiftçi kayıt sistemi projesi”dir. Bu proje ile çiftçilere ait hayvan sayısı, tarım alet ve makineleri

varlığı, hane halkı sayısı, kooperatif ve birliklere üyeliklerine ilişkin bilgiler yanı sıra tarımsal üreticilere ait demografik bilgiler, adres ve vergi kimlik numarası, banka hesap numarası ile tapu- kadastro bilgilerini içeren veri tabanının oluşturulması hedeflenmiştir (Kutlu, 2002). Ancak 2005 yılı itibariyle hedefe ulaşılabildiğini söylemek mümkün değildir. Ancak projenin tamamlanması halinde tarım sektörünün sorunlarına yönelik çözümler, çok daha sağlıklı koşullarda üretilebilecektir.

İkinci olarak 2002 yılında uygulamaya başlanan ve 5 yıllık bir sürece yayılması öngörülen “Alternatif ürün projesi” de üretim fazlalığı olan fındık, tütün ve şekerpancarı gibi ürünlerin üretim alanlarının daraltılmasını ve yerlerine üretim açığı olan yağlı tohumlu bitkiler ile yem bitkileri ekimini öngörmektedir. Söz konusu ürünlerin üretimini terk ederek yeni ürün yetiştiren üreticilere uğrayacakları gelir kayıpları telafi edici ödeme olarak ve yeni ürünlerin yetişmesi için gerekli olan girdilerin parasal karşılığı ise girdi desteği olarak ödenmektedir. Bu proje ile örneğin tütün arzında oluşan fazlanın ülke ekonomisine verdiği zararlar giderilecektir (Kurt, 2001). Ancak, yıllardır bildikleri sınırlı sayıdaki ürün çeşidini üreten üreticilerin alternatif ürünlere yönelmesi durumunda etkin ve verimli üretim için eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin de verilmesi gerekli olmaktadır. Aynı zamanda üreticilerin kooperatif ya da birlikler şeklinde örgütlenmelerinin sağlanması da ürünün pazarlanması açısından da güvence oluşturacaktır.

Üçüncü olarak ilk defa 2000 yılında 4 ilde pilot uygulama ile başlatılan “Doğrudan Gelir Desteği” (DGD) sistemidir. Özellikle ürün fiyat desteği ve gübre sübvansiyonu gibi dolaylı desteklerin yerini alan DGD, doğrudan bir kaynak aktarımı niteliği taşımaktadır. Destekleme ürüne bağlı olmadığından piyasaya müdahale de söz konusu değildir. Ancak DGD sistemine Geçiş için Türkiye’de yeterli alt yapının olmaması, hayvancılık –seracılık gibi faaliyetleri kapsamaması, fiyat ve girdi desteğinin kaldırılması ile buğday gibi temel tarımsal ürünlerde üretimin daralarak ithalatın gerekli olması, bu politikaların zorunlu olarak uygulatılmasında Türkiye’yi potansiyel olarak tarımsal ürünler pazarı şeklinde gören ülkelerin olması, üretici ile mal sahibi ayrımının tam olarak yapılamaması gibi koşullar da sistemin eksik ve sakıncalı yanlarını

oluşturmaktadır. Dolayısıyla DGD şu anki koşulları ile Türkiye’de tarım sektörünün sorunlarına çözüm olacak yeterli yapıda görülmemektedir.

Dördüncü olarak “Ürün Borsalarının Geliştirilmesi Projesi” temelleri 1994 yılında FAO Teknik İşbirliği Projesi ile atılıp, 1996 yılında BM Ticareti Geliştirme Örgütü ve Dünya Bankası desteği ile hazırlanmıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı koordinatörlüğünde yürütülen bu proje, Hazine ve Dünya Bankası arasında yapılan anlaşma ile sağlanan 4 milyon $ tutarındaki kredinin temininin ardından uygulamaya konmuştur (Simsaroğlu, 2002). Bu proje ile destekleme alımlarının devlet bütçesine getirdiği yüklerden tasarruf edilmesi, piyasa düzenine müdahalelerinin yerine spot ve vadeli işlem borsalarının işlerliği sağlanmış olacaktır ki bu da tarım sektörünün bir çok sorununa çözüm olacaktır. Ancak tarımsal üreticilerin bu açıdan da gerekli eğitimle desteklenmeleri önemli bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.

“Çiftçi Örgütlenmesi Projesi” Türkiye’de tarım sektörünün öncelikli ve önemli ihtiyaçlarının da çözümünü sağlayacaktır. Örgütlenme ile tarımsal üreticilerin girdi temininden , üretim ve pazarlama aşamasına kadar gerekli olan kalite ve standart ile verimlilik ve etkinlik konularında da önemli yararlar sağlanacaktır. Aynı zamanda tarım sektörünün örgütlenmesi ile, ekonomi ve tarım politikalarının oluşumunda çok daha etkili olması sağlanır.

“Avrupa Birliği’ne Uyum Projesi” ise Türk tarım sektörü ile AB arasındaki önemli farklılıkların giderilmesine yöneliktir. Türkiye’deki destekleme politikaları ve OTP arasındaki farklılıkların giderilmesinde Türkiye’nin önemli parasal kaynağa ihtiyaç duyması ancak böyle bir kaynağın olmaması Türkiye açısından önemli bir çıkmazı oluşturmaktadır. Duyulan bu kaynak ihtiyacı nedeni ile yıllardır ertelenen tarım politikasındaki değişimler tam üyelik sürecinde yaşanan gelişmelerle ivme kazanmıştır. Türk tarım politikaları ile OTP arasındaki farklılıklar da Türkiye’nin tam üyeliğinin önündeki önemli engellerden biri olarak gösterilmektedir. Ancak Türkiye, OTP uygulamalarında üye ülkelere sağlanan mali yardımlardan yararlanmaksızın, üretim ve verimlilik konusundaki sorunlarını çözemeden uyuma zorlanmaktadır ki bu da haksız rekabete neden olmaktadır. Birliğin bitki ve hayvan sağlığı ile ilgili düzenlemelerin

benimsenmesi gereğinin vurgulandığı 2001 AB İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin tarım politikalarında önemli değişiklikler yaptığı belirtilse de, DGD politikasının AB yaklaşımlarına uymadığı da ortaya konmaktadır.

“Tarımsal Üretimde Kullanılan Girdilerin Dünya Fiyatları ile Uyum Projesi” ile de Türkiye’de nispeten pahalı satılan ve tarımsal üretimde önemli maliyet unsuru olan mazot, gübre, sertifikalı tohum, fide ve fidan, tarımsal mücadele ve veteriner ilaçları, sulama suyu, yem, damızlık hayvan ve tarımsal krediler gibi girdilerin daha ucuz ve dünya fiyatları düzeyinden sağlanması hedeflenmektedir. Bu uygulama ile maliyetlerin düşürülmesi, yüksek maliyetler nedeni ile zaman zaman üretimden vazgeçildiğinden ve rekabet açısından olumsuz şartlara neden olduğundan oldukça yararlı ve adil olacaktır.

Ayrıca 2002’de yürürlüğe giren “Hayvancılığın Desteklenmesi ve Geliştirilmesi Projesi”, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması çalışmaları, toprak reformu ve arazi toplulaştırması, toprak koruma kanunu gibi çalışmalar da Tarımsal Reform çerçevesinde üzerinde çalışılan proje ve uygulamalardır.

Bu projelerin gerçekten başarılı olabilmesi önemli mali kaynağı gerektirdiği gibi birbirleri ile koordineli ve bütünleyici nitelikte uygulanmaları halinde mümkün olacaktır. Aynı zamanda geliştirilen politika uygulamalarının ülke koşul ve gereksinimlerine cevap vermesi diğer önemli bir konuyu oluşturmaktadır.

8. PARA VE MALİYE POLİTİKALARININ TARIMSAL ÜRETİME