• Sonuç bulunamadı

2001 2002 2003 2004 TOPLAM GELİR 58.700 86.304 112.462 134

5. TÜRKİYE’DE TARIM SEKTÖRÜNÜN YAPIS

Tarımsal üretim insanlık tarihi kadar eski ve insan hayatı kadar önemli bir faaliyettir. İnsanlık varolduğundan beri hayatta kalma mücadelesinin bir parçası olarak tarımsal üretim, besin ve giysi konusundaki ihtiyaçları karşılayarak önemini ortaya koymuştur. Günümüz koşullarında ise nüfustaki artışa karşılık dünyadaki üretimin miktarı, niteliği ve dağılımı ile ilgili sorunlar önem kazanmıştır. Çünkü hızla artan nüfusa karşılık üretim faktörleri miktarı sınırlı kalmaktadır. Bu denklem miktar olarak arttırılamayan üretim faktörlerinde, verimlilik artışını gündeme getirmektedir. Diğer taraftan yaşanan ekonomik gelişmeler insanlığı besin arzı güvenliğinin yanında, besin güvenilirliği arayışına da itmektedir. Gelişmiş ülkeler hayatta kalma mücadelesini aşarak, daha uzun ve kaliteli yaşam için besin güvenliğinden öte, besin güvenilirliği üzerinde dururken azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler içinse halen besin bulabilmek önemli bir sorun olarak ortaya konmaktadır.

İnsanlık varolduğu sürece tarımsal üretimin önemi giderek artacaktır. Tarımsal faaliyetler, besin ve giyim gibi temel ihtiyaçları karşılamasının yanında diğer sektörlere girdi sağlayarak, istihdam yaratarak, dış ticaret yolu ve üretim yolu ile ekonomiye katkı sağlayarak makro boyutlarda yararlar sağlamaktadır. Taşıdığı bu öneme karşılık, diğer sektörlerdeki gelişmeler tarım sektörünün önüne geçmektedir. Ancak tarım sektörü taşıdığı stratejik önemin sürekliliği nedeni ile de modernize edilerek, yeniden yapılandırılmaya ihtiyaç duymaktadır.

Tüm dünyada tarım sektörü desteklenmektedir. Bu desteklemeler öncelikle sektörün yapısal sorunlarının giderilmesini hedeflerken daha sonraki adımlarda üretim ve verimlilik artışlarına yönelinmektedir. Türkiye’de tarım sektörü ise yapısal sorunları nedenleri ve çözüm gerekleri bilinmesine rağmen önemli ölçüde finansal kaynak ihtiyacı duyması ve politik tercihler nedeni ile yeniden yapılandırılamamaktadır. Oysa ki sektör günümüze dek taşıdığı önemini, gelecekte de koruyacağı için ilgiyi ve desteği fazlası ile hak etmektedir.

2004 Yılı itibarı ile, Türkiye’de GSMH’ nin %12’si tarımsal üretimden sağlanırken, 275.000 km2’ lik tarımsal alan üzerinde, 7.165.000 kişi tarım sektöründe

istihdam edilmektedir (ITO-Ekonomik Rapor, 2004). Tarımda yaratılan katma değer de(1987 fiyatları ile) 15,549 milyar TL. olarak belirlenmiştir. Bu rakam 36,793 milyar TL.’lik katma değer yaratan sınai üretimin (imalat sanayi hariç) yaklaşık olarak yarısına eşittir.

Türkiye’de tarım sektörü doğrudan istihdama, üretime, ihracata ve sosyal yapıya önemli katkılar sağlarken, dolaylı katkılar da sağlamaktadır. Yapısında bulundurduğu tüm sorunlara karşılık tarım sektörü ülke ekonomisindeki yerini ve önemini yine de korumaktadır. Sahip olduğu toplumun beslenmesi, çevrenin korunması, ekolojik dengenin kurulup sürdürülmesi gibi stratejik açılardan taşıdığı önem nedeniyle toplumun her kesimini ilgilendirmektedir. Taşıdığı bu önemin yanı sıra sektörün yapısal ve kurumsal nitelikli sorunları ve çözüm arayışları kuşkusuz ki gündemde yerini korumaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalarda sektördeki işletmelerin yapısı, nüfusun yapısı, tarımsal üreticiler arasında örgütlenme ile ilgili sorunlar, eğitim ve yayımla ilgili eksiklikleri öne koyarken, sektörle ilgili yasaların ve kurumların çokluğu ve aralarındaki koordinasyon eksikliği de dikkati çekmektedir.

Türkiye’de tarım sektörü ile ilgili olarak yazılı biçimde politika belirlenmesi, Kalkınma Planları ile başlamıştır. Kalkınma planları ile sektörün sorunları belirlense de, çözümler uygulamaya geçmemekte ya da yeterli olamamaktadır. Sektörün sorunları genel sorunlar ve finansal sorunlar olmak üzere ikili bir ayrım çerçevesinde ele alınabilir.

Türkiye’de tarım sektörü, tüm dünyada etkisini gösteren küreselleşmeden en olumsuz şekilde etkilenen sektör olmuştur. 1980 Sonrasında küreselleşme sürecinde kurallar gelişmiş ülkelerin istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda şekillenirken Türkiye’nin de uymak durumunda kaldığı bu kurallar Türk tarım sektörünün yapısal sorunlarını çözmeye yetmemiştir. Hızlı ve yaygın erozyon ve buna bağlı olarak verimli toprak kaybı, tarımsal işletmelerin hala çok küçük ve parçalı yapısı, ekonominin diğer sektörlerinde kullanılamayacak kadar düşük vasıftaki emek gücünün tarımda yığılması (Kazgan, 1999), sermaye birikiminin olmayıp finansal kaynağa ihtiyacının yoğun olması sektörün en başta gelen sorunları arasındadır.

Türkiye’de tarımsal üretime bakıldığı zaman 2003 yılı verilerine göre; bitkisel üretimin %68’lik oran ile ilk sırada olduğu, hayvansal üretimin payının %25, orman ürünlerinin %3.9 ve su ürünlerinin de %2.2’lik payları olduğu görülmektedir.

Sektördeki üretim artışı 1963 yılında başlayan Planlı Dönem ile hızlanmıştır. Planlı Dönem öncesi artış özellikle ekim alanlarının artmasına ve hayvan sayısının artmasına bağlı iken, 1963 yılından sonraki olumlu değişim ise tarımda kullanılan teknik ve girdilerdeki gelişmelerden kaynaklanan verimlilik artışının sonucudur.

Türkiye, dünyada üretilen buğday, mercimek ve nohutun %3,5’unu, taze sebzenin %4’ünü, sert kabuklu meyve üretiminin %16’sını, kayısının %16,9’unu, incirin %26,7’sini, karpuzun %11,1’ini, yeşil fasulyenin %13,7’sini , biberin %9,6’sını, domatesin % 8,2’sini ve kirazın %8,9’unu karşılamaktadır. Uygulanan tarım politikaları ve sağlanan verimlilik artışları Türkiye tarımsal üretiminde de önemli artışlara kaynak olmuştur. Örneğin 1935 yılında Türkiye’de buğday üretimi 2.5 milyon ton(Dünya’da 121.2 milyon ton) iken, 2000 yılına gelindiğinde Türkiye 21 milyon ton(Dünya 580 milyon ton) üretim düzeyine ulaşmıştır (Pakdemirli, 2002). Bu üretim ve verimlilik artışı aynı şekilde diğer tarımsal ürünlerde de sağlanmıştır. Bu açıdan önemli bir aşama kaydedilmiş olsa da, gelinen düzey yeterli değildir.

Türkiye’de tarım sektörü, yıllardır çözüm bekleyen sorunlarının çokluğuna rağmen, yine de birçok üründe dünyanın büyük tarım üreticileri arasında yer almaktadır. Türkiye’nin çeşitli ürünler itibarı ile dünya sıralamasındaki yeri aşağıdaki tablo 5.1’de gösterilmektedir.

Üretim planlaması aşamasında üretim üstünlüğüne sahip olduğumuz bu ürünler uygulanacak selektif politikalar ile de desteklenerek pazarlama alanında yapılacak girişimlerle tamamlanarak, dünya pazarlarında hak edilen yere ulaşılması kaçınılmazdır. Bu ürünlerin Türkiye’de organik olarak üretilme imkanına sahip olunması da tarım sektörünün avantajlı olduğu diğer bir konudur

Türkiye’de ağırlıklı olarak bitkisel üretim önemsense de hayvancılık, seracılık ve tarıma dayalı sanayi gibi alternatifler belli bir destek görmeleri halinde, hem sosyal hem de ekonomik olarak pek çok yarar sağlayacak potansiyele sahiptir.

Tablo 5.1: Türkiye’nin Çeşitli Ürünlerde Dünya Sıralamasındaki Yeri

ÜRÜN SIRALAMA

Fındık,nar,k.incir,k. kayısı, sofralık zeytin 1

Kiraz, çekirdeksiz k.üzüm, biber 2

Sebze, nohut, karpuz, domates, tıbbi bitkiler, k. mercimek 3 Zeytinyağı, meyve,hıyar,yaş üzüm, Antep fıstığı, çay, sera

alanları, arı kolonisi

4

Tütün, k. Soğan, pamuk, bal 5

Limon, zeytin 6

Elma 7

Mandalina, greyfurt, ayçiçeği 9

Patates 10

Buğday, narenciye 11

Kaynak: Tilmaç F. Çakar M., 2003, “Tarımsal Teknoparklar”, İTO Yayın No:2003-49, Sayfa No: 75.

Türkiye bitkisel üretimin yanında hayvansal üretim konusunda da üstünlüğe sahip olacak potansiyeli barındırmaktadır. Ancak uygulanan politikalar arasındaki uyumsuzluk ve eksiklikler hayvancılık konusunda sahip olunan avantajların yeterli düzeyde kullanılmasını da engellemektedir. Grafik 5.1’de Türkiye’deki hayvan sayısı görülmektedir. Uygulanan politikalar sonucu hayvan sayısında gerileme dikkat çekmektedir. Bu şekilde üretici için bir gelir kaybı oluşurken, tüketiciler için de arz kanunu gereği tüketim maliyetinin yükselmesi ve yetersiz tüketim söz konusu olmaktadır.

Grafik 5.1:Türkiye’de Hayvan Sayısı (Baş) 2002 55% 21% 5% 19%

Koyun Kıl Keçisi Tiftik Keçisi Sığır

Son tarım sayımında ortaya konduğu üzere hayvan varlığımızın en büyük bölümünü %55’lik pay ile koyun almaktadır. Son yıllarda hayvancılıkta da, tarımsal üretimde görülen genel gerileme seyri gözlenmektedir. Diğer taraftan sahip olduğumuz hayvan varlığımıza karşılık Türkiye’de hayvansal gıdalar arzı, talebin gerisinde olduğundan yüksek fiyatlar ile satılmakta dolayısı ile de gereken düzeyde tüketilememektedir. Bu yüzden dengeli ve yeterli beslenme ihtiyacının karşılanmaması ülke insanının yaşam kalitesini de olumsuz etkilemektedir.

Türkiye ekonomisinde küçükbaş hayvan yetiştiriciliği en önemli sektörlerden birisidir. Aşağıdaki tablo 5.2’de de görüldüğü gibi toplam et üretiminin %25’i, süt üretiminin %11’i ve deri üretiminin %63’ü keçi ve koyundan sağlanmaktadır.

Türkiye’deki küçükbaş hayvan sayısı pek çok gelişmiş tarım ülkesindekinden çok olmasına rağmen, hayvancılıkta verimliliğin düşük olması, hayvancılıkta tedbirler alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de et üretimi mevcut talebi karşılayacak düzeye ulaşamamıştır. Verimliliğin de arttırılmasına yönelik uygulanacak

politikalar ile hayvansal üretim artışı sağlandığında, ülke halkı daha uygun koşullar da satın alabileceği hayvansal ürünler ile dengeli beslenme konusundaki ihtiyaçlarını da daha rahat karşılama imkanına kavuşacaktır.

Tablo 5.2: Türkiye Et Üretimi (Bin Ton)

Yıllar Küçükbaş Büyükbaş Toplam

1960 87,5 74 161,5 1970 108 110,2 218,2 1980 84,6 119,4 204 1990 166 340,5 506,5 1995 116,2 298,5 414,7 2000 132,8 358,7 491,5 2001 101,9 333,9 435,8 2002 91,3 329,3 420,6

Kaynak: DİE verilerinden derlenmiştir.

2003 yılı verilerine göre ise et üretimi azalarak 366.658.000 ton olarak gerçekleşmiştir. Tablo 5.3’te de görüldüğü gibi süt üretiminde de havyacılığın genel sorunlarına benzer sorunlar yaşanmaktadır. Süt üretiminde son yıllarda gerçekleştirilen özelleştirmeler ve yabancı ortakların piyasa koşullarını kendileri lehine değiştirme girişimleri zaten zor koşullarda olan yerli üreticinin sütü giderek düşen fiyatlar ile teslimi ile daha da güç duruma düşmesine neden olmaktadır.

Tablo 5.3: Türkiye Süt Üretimi (Bin Ton )

Yıllar Koyun Keçi İnek Manda Toplam

1960 882 811 2.240 258 4.191 1970 859 613 2.551 279 5.166 1980 1.147 630 3.421 274 5.472 1990 1.145 337,5 7.961 174 9.618 1995 934,5 277,2 9.275 114,5 10.601 2000 774,4 220 8.732 67 9.793 2001 723 220 8.489 63 9.495 2002 657 210 7.491 50 8.408

2003 Yılında Türkiye’de süt üretimi 10.611.000 ton olarak gerçekleşmiştir. Tablo 5.3’te Türkiye’de süt üretiminde istikrarlı bir seyir olmadığı görülmektedir. 2000-2002 yılları arasınsa süt üretiminin azalmasına karşılık 2003 yılında önemli oranda bir artış sağlanmıştır. Üretici açısından maliyetlerin yüksek olması ve pazarlama konusunda yaşanan örgütlenme sorunları tarımsal üretimin genelinde olduğu gibi süt üretimini de olumsuz etkilemektedir.

Türkiye’de tavukçuluk sektörü gelişmiş ülkeler düzeyindedir. 1990’lı yılların başında 64 milyon olan kümes hayvanı sayısı, 2001 yılı itibariyle 200 milyon’a ulaşmıştır. Bu hızlı artışta, yüksek iç talebin karşılanabilmesi amacı ile üstün tavuk ırklarının getirilmesi ile modern tekniklerin kullanılması etkili olmuştur (Tilmaç ve Çakar 2003).

Türkiye tam üyelik ile Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası (OTP)’na dahil olacaktır. AB, OTP ile çevrenin korunması, gıda güvenliği ve kırsal kalkınma önlemlerinden ödün vermeksizin tarım üreticisinin ekonomik durumu, sosyal hakları ve tarımsal üretimin verimliliği ile rekabet gücünün arttırılmasını sağlamaktadır.

Avrupa Birliği tarım sektörü ile Türk tarım sektörü karşılaştırıldığında Türkiye’de üretim ve verimlilikteki düşüklük, karar alıcıların çokluğu ve dağınıklığı yanı sıra koordinasyonsuzluğu, etkili bir denetim mekanizmasının olmayışı öne çıkan sorunlardır. Tarımın daima politik tercihler doğrultusunda ele alınması, sektörde çalışanların sosyal güvenliği ile ilgili sorunlarının da diğer yapısal sorunları gibi dikkate alınmaması OTP etkisi ile giderilme şansı elde edecektir. Ayrıca tam üyeliğin gerçekleşmesi halinde Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA) aracılığı ile daha sistemli bir mali yardıma ulaşılacak, böylece sektör çalışanlarının gelirleri ile tarımsal üretim ve verimlilik artışı da sağlanacaktır (Aydın ve Köstepen, 2003).

AB’ne tam üyeliğin tarımsal üretimde kalite ve standartlarının yükselmesi yanında, sektörün kayıt altına alınması, üretimde verimlilik artışı sağlanması ve ülkemiz tarım ürünlerinin Birlik içinde serbest dolaşımı gibi bir çok konuda fayda sağlayacağı açıktır. Burada önemli olan, tam üyeliği beklemeksizin tarım sektörünün sorunlarının

ivedilikle ele alınarak acil çözümlerle, sektörü kaynak tüketen değil kaynak üreten, üretim potansiyelini değerlendiren, gelişebilen, yarışabilen düzeye ulaştırılmasıdır.

Bu aşamada sektörün sorunları genel sorunlar ve finansal sorunlar olarak iki alt başlık altında incelenmiştir.

5.1. Türkiye’de Tarım Kesiminin Genel Sorunları

Tarım sektörü, 1960’lı yıllara kadar ülke ekonomisindeki önemini korumasına karşılık, bu dönemden sonra sanayi sektörüne öncelik verilmesi nedeni ile önemini nispeten kaybetmiştir. Bu durumda dahi tarım sektörünün GSMH’nın %12,5’ini, istihdamın ise %33’ünü oluşturması, sektörün halen taşıdığı önemi ortaya koymaktadır.

Tarım sektörünün doğa koşullarına bağlılığı, beraberinde taşıdığı risk ve belirsizlikler, tarım ürünleri arz-talep esnekliğinin düşük olması, üretim süresinin diğer sektörlere oranla uzun olması, pazarlama olanaklarının sınırlı olması ve eğitim-gelir düzeyinin düşüklüğü genel olarak sayılabilecek başlıca sorunlardır. Bu sorunları toplumdan soyutlayarak sadece tarım sektörünün sorunları olarak düşünmek büyük bir yanılgı olur. Kuşkusuz, sağlıklı bir tarımsal yapı, sağlıklı bir kent ve sağlıklı bir sanayi yapısını ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda coğrafi yapısı, ekolojik koşulları yönünden tarımsal üretimde miktar ve çeşitliliği ile büyük bir potansiyele sahip olan ülkemizde Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü gibi küreselleşme sürecinde belirleyici olan kuruluşlara uyum sağlayacak, rekabet üstünlüğü sağlayıp sürdürebilecek, kaynakların rasyonel kullanıldığı politika ve destekleme uygulamalarının benimsenmesi büyük önem taşımaktadır.

Tarım sektörünün en önemli sorunu verimliliğini arttıramamasıdır. Kuşkusuz verimlilik artışı için yapısal önlemler, bunun için de önemli ölçüde finansal kaynak ihtiyacı vardır. Tarımsal verimlilik ile değişkenler arasındaki ilişkiler aşağıda ki şekille ifade edilebilir (Olalı ve Duymaz, 1987).