• Sonuç bulunamadı

2001 2002 2003 2004 TOPLAM GELİR 58.700 86.304 112.462 134

4.6. Ekonomi Politikasında Karar Birimler

4.6.3. Merkez Bankası

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanunu 1930 yılında Mecliste kabul edildikten sonra, Banka 1931 yılında faaliyete geçmiştir. TCMB 1938 yılına kadar, hükümetin içinde bulunduğu finansal zorluğa rağmen karşılıksız para basmama ilkesine bağlı kalmıştır. Ancak, 1938 yılında kısa vadeli avans kavramının ortaya çıkmasıyla, 1952’den itibaren bu hesap, karşılıksız para basmama ilkesinden uzaklaşılmasına neden olmuştur. Hazine kısa vadeli avans hesabının o dönemde tarım kesimine sağlanan sübvansiyonlar nedeniyle, Merkez Bankası’ndan borçlanılarak finanse edilmesi aynı dönemde yine Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk olarak ciddi oranlarda enflasyonla karşılaşmasına da neden olmuştur. Finansal piyasaların gelişmediği o dönemlerde Merkez Bankası, emisyonu, yani Merkez Bankası’nın piyasaya sürdüğü banknotların toplam değerini dikkate alarak enflasyonist politikalarını ortaya koymuştur (İlkin ve Tekeli,1981).

Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de tarım sektörü ihtiyacı olan kredinin yaklaşık yarısını, örgütlü kredi piyasasından, diğer yarısını ise örgütsüz kredi piyasasından temin etmektedir. Örgütlü kredi piyasasını bankalar, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Tarım Satış Kooperatifleri oluşturmaktadır. Merkez Bankası uyguladığı selektif kredi politikaları ile, kredi kuruluşlarına etki etmektedir (Erdoğan, 2002). Günümüz Merkez Bankaları parasal otorite, kağıt paranın basılması ve tedavüle sürülmesi görevlerinin yanında, yerli paranın istikrarından sorumlu, yani para politikasının yürütülmesiyle görevli kurumlar haline gelmişlerdir. Bu çerçevede Merkez Bankası’nın görevi para, faiz ve kur politikalarını yürüterek ekonomik dengelerin oluşumuna katkı sağlamak olarak ifade edilebilir.

Tarım işletmelerinin girdi ihtiyacını karşılamaya yönelik kısa vadeli işletme kredileri faiz oranları sürekli biçimde ortalama kredi faiz oranlarından %30-%50 oranında daha düşük tutulmuş, 1980’den sonra faiz oranlarının serbest bırakılması ile sektöre açılan krediler o dönemde işler halde olan “Faiz Farkı İade Fonu”ndan desteklenmiştir. Ancak, tarım sektörüne açılan kredilerin önemli bir kısmının vadesi sonunda geri dönmediği de tespit edilmiştir. Burada küçük işletmelerin kredileri iyi kullanamaması ve geri ödeme yapacak getirinin sağlanamaması, iklim şartlarının kötü gitmesi gibi etkenler söz konusu olmuştur. Kredilerin vade sonunda geri dönmemesi kredi kuruluşlarını zor durumda bırakırken, politikayı amacından uzaklaştırmaktadır. Bu durum doğal olarak tarım kredilerinin kontrollü ve teknik danışmanlık hizmetleri ile verilmesini gerekli kılmaktadır.

Başbakanlıktan 2005 yılında yapılan açıklama ile Ziraat Bankası tarımsal kredi faiz oranlarında indirim yapılacağı bildirilmiştir. Açıklamada, tarım uygulama kredisi, organik tarım, organik girdi üretimi kredisi faiz oranında %60 indirim yapılacağı, tarımsal AR-GE kredi faiz oranlarında da %40 indirime gidildiği (TCMB Basın Duyurusu, 18.1.2005) belirtilmiştir ki bu da tarım sektörünün planlı ve etkin desteklemeler ile ekonomiye yük olmak değil de olumlu katkı sağlamak yoluyla rolünü değiştireceği şeklinde yorumlanabilir.

Ekonomik karar birimleri tarım sektörünün bütçeden aldığı kaynağın sağlayacağı katkıları yeterli ölçüde değerlendirmemektedir. Tarıma verilen etkin destekler, yapısal

politikalar ile de güçlendirildiğinde gelecek dönemlerde hem üretim artışına, hem gelir artışına, hem de sosyo- ekonomik anlamda bir çok olumlu gelişmeye kaynak olacaktır. Genel olarak dikkate alınan konu ise desteklemelerin ekonomik maliyeti olup, desteklememenin maliyetlerinin neler olabileceği fazlaca araştırılmamaktadır. Sektörün, bütçeden aldığı pay ve doğru politika uygulamaları ile gelecek dönemlerde bütçeye kaynak aktaracak potansiyele sahiptir. Sektörün ihtiyacı olan ise, yapısal reformlarda ivme sağlayacak doğru finansal ve yapısal destektir.

Tablo 4.9:Tarımsal Kredilerde Cari ve Reel Gelişmeler(1987-1999) Yıllar Tarımsal Krediler (Milyar TL.) Tarımsal Krediler/Topl am Krediler % Tarımsal Kredi Endeksi 1987=100 (a) TEFE 1987=100 (b) Tarımsal Krediler Reel Endeksi (a/b)x100 1987 1447 _ 100.0 100.0 100.0 1988 2366.5 9.9 163.5 170.5 95.9 1989 3977.2 10.1 274.9 279.5 98.4 1990 5703.2 8.2 394.1 425.7 92.6 1991 9880.2 9.3 682.8 661.4 103.2 1992 18724.0 9.6 1229.4 1072.0 114.7 1993 34502.2 9.5 2384.4 1672.9 142.5 1994 46832.6 7.4 3236.5 3837.8 84.3 1995 151507.3 10.6 10470.4 7040.6 148.7 1996 212602.7 5.6 14692.7 12083.5 121.6 1997 414517.6 5.2 28646.7 22060.6 129.9 1998 1152553.0 9.8 79651.2 36263.1 219.6 1999 1463862.6 5.2 101165.3 57369.5 176.3

Kaynak: Hüseyin Şahin, 2002, “Türkiye Ekonomisi”, Ezgi Kitabevi, 7.B.,Bursa, s.311.

Tarımda, nadas, ağaçlandırma gibi iyileşme sağlamaya yönelik bir çok yöntem, bu sektörde gelirin geçici bir süre azalmasına yol açmaktadır. Gerçekte tasarruf eğilimi düşük bir kesim olan tarım sektörü geçici olarak da olsa oluşacak gelir kayıplarını da göze alamadığından gerekli yatırımları yapamamaktadır. Zaten sermayesi sınırlı olan sektör için kredi ihtiyacı bu açıdan da önem kazanmaktadır. Tablo 4.9’da tarımsal kredilerdeki

gelişmeler gösterilmiştir. Tarım sektöründe sermaye ihtiyacı yüksek olmasına rağmen, toplam krediler içinde tarımsal kredilerin oranı son derece düşük kalmıştır.

Merkez bankalarının belirtilen tüm bu işlevlerinin insanın tarımsal artı ürün yaratıp, yerleşik birimler kurmasıyla ortaya çıktığı söylenebilir (Lehman, 1980). Teorik bir Merkez Bankası bilanço yapısı ve ülkelerin Merkez Bankalarının bilanço yapıları pratikte birbirinden önemli farklılıklar göstermektedir.

Bir çok ülkede merkez bankaları veya merkez bankalarının yerini tutan bankalar, daha çok kredi kurumlarını finanse etmek ve tarımsal senetlerin reeskontu yoluyla tarımsal kredi konusunu kolaylaştırmak için çaba sarf eder. Türkiye’de de destekleme alımlarının önemli bir kısmı Merkez Bankası kredileri ile karşılanmıştır. Bu krediler uygulamada TMO ve Tekel’e ayrılan destekleme kredileri şeklinde gerçekleşmiştir (Baysal, 1984).

2001 Yılı Mayıs ayında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na fiyat istikrarı hedefini sürdürebilmesini teminen tam operasyonel bağımsızlık tanınması suretiyle, örtülü enflasyon hedeflemesine geçilmiştir. Alberto Alesina ve Lawrence Summers, merkez bankasının bağımsızlığı ile makroekonomik performanslar arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalarında, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile makroekonomik hedefleri gerçekleştirmesi arasında doğru yönlü bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Enflasyon ve konjonktürel dalgalanmalar bağımsız merkez bankalarına sahip ülkelerde daha az oranda görülen sorunlar olarak ortaya konmuştur (Delong, 2002). Bu ilişkide diğer ekonomik ve siyasi etkenlerin de rolünün dikkate alınması gereğine karşılık, Merkez Bankası’nın politik tercihlerden uzak ekonomik gerekçeler ile hareketi kuşkusuz düşük enflasyon gibi makroekonomik dengelere daha kolay ulaşılmasını sağlamaktadır.

Son yıllarda merkez bankaları fiyat istikrarı üzerine yoğunluklarını arttırmışlardır. Böylece fiyat istikrarı merkez bankalarının ana hedeflerinden biri olmuştur ve kamu otoriteleri merkez bankalarını özellikle ticari döngüyle daha da yoğun şekilde ilişkilendirmişlerdir (Mishkin, 2002).

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, ekonomi politikalarının şekillendirilmesinde sektörel anlamda tarımsal üreticiye yönelik olarak da düşük faizli, uzun vadeli, üretim planlaması kapsamında üretimi ve verimliliği arttıracak selektif kredi uygulamaları ile tarım sektörünün finansal ve yapısal bir çok sorununu çözmeye yönelmelidir. Ziraat Bankası tarımsal kredi faiz oranlarının indirilmesi bu amaçları sağlamaya yöneliktir.

Merkez Bankası para politikası 2005 yılının ikinci çeyreğinde de orta vadeli bir bakış açısıyla fiyat istikrarı temel hedefi doğrultusunda yürütülmüştür. Para politikası kararları oluşturulurken sermaye, para ve döviz piyasasındaki gelişmeler yanında enflasyon, toplam arz-talep dengesi, verimlilik-ücret-birim maliyet gibi makroekonomik veriler, kamu ve özel sektör fiyatlama davranışları, mali disipline ilişkin göstergeler, enflasyon beklentileri ve uluslararası piyasalardaki gelişmeler ışığında olası dışsal şokların neden olabileceği risk unsurları da analiz edilmektedir. Merkez Bankası’nın para politikası uygulamalarının ve mali disiplinin güvenilirliği ile para politikasının enflasyon üzerindeki etkisi, Merkez Bankası’nın kısa dönem faiz oranını kullanarak orta ve uzun vadeli faiz oranlarını etkileyebilme gücü birbirleriyle yakından ilişkilidir (TCMB, Para Politikası Raporu 2005-II) .