• Sonuç bulunamadı

Termal suların özellikleri hakkında yapılan çalıĢmalar tarihin eski devirlerine kadar gitmektedir. Termal suların özellikleri hakkında ilk bilimsel görüĢleri, Mısırlılar, Etrüskler ve Yunanlılar ortaya koymuĢ (Arasıl, 1991:45; Özer, 1992:37) ve hidroloji ile klimatoloji hakkında ilk yapıt hekimlerin babası sayılan Hipokrat tarafından milattan 450 yıl önce yazılmıĢtır. Kaplıca tedavisinde ilk bilimsel görüĢü Yunan bilgini Heredot kazandırmıĢ ve “De Natura Hominis” adlı dokuz bölümlük eserinde bu tedavinin ana ilkelerini anlatmıĢtır (Çekirge, 1991:40; Özmen, 1995:14; Görür, 2005:7).

Yapılan arkeolojik çalıĢmalara göre, termal suların yaklaĢık 10 bin yıldan fazla süredir birçok topluluk tarafından kaplıca amaçlı tedavi için kullanıldığı anlaĢılmaktadır (Türkiye Jeotermal Derneği). Yazılı tarih belgeleri ve Tevrat‟tan edinilen bilgilere göre antik çağlar ve milattan önceki dönemlerde Mezopotamyalılar, Çinliler (Zahra, 2007:21), Mısırlılar, (Arasıl, 1991:45; Özer, 1992:37; Görür, 2005:7; Zahra, 2007:21), Ġranlılar, Yunanlılar, Ġtalyanlar, Cermenler, Keltler (Görür, 2005:7) ve Madagaskar halkının (Arasıl, 1991:45; Özer, 1992:37) termal sulardan banyo ve tedavi amaçlı yararlandığı anlaĢılmaktadır. Milattan önce 4000li yıllarda Sümerler termal su kaynakları çevresinde bilinen ilk sağlık komplekslerini inĢa etmiĢ ve termal suların iyileĢtirici özelliğini bütüncül sağlık sistemi olarak kullanan Yunanlılar olmuĢtur (Zahra, 2007:21). Ancak, Yunanlılardan günümüze ulaĢabilen yapıtlar sadece sıcak su kaynağının çıktığı yerdeki tapınak ile adak yeri kalıntılarıdır (Çekirge, 1991:40, Görür, 2005:7).

Avrupa‟da termal sulardan yararlanılması için tesis yapımı, sıcak su banyolarının “Tharmae” diye adlandırıldığı Roma döneminde olmuĢtur. Romalılar döneminde spalar (nalnearia) ve banyolar (thermae) yorgunluğu gidermek, zarar görmüĢ eklemleri ve kasları onarmak, iyileĢtirmek için kullanılmakta ve her yerde bulunmaktaydılar. Ġnsanlar terleme yerlerinde – sudatoira- terlemeyi, sıcak, ılık veya soğuk suda dinlenmeyi, ya da sütunlar arasında yürümeyi severlerdi (Velimirovic, 1998:22). Ancak, Romalıların termal suları sosyal amaçlı kullanmadıkları, savaĢçı askerlerin savaĢ dönüĢü yaralarının iyileĢtirilmesi (Aslan, 1992:33; Unutmaz, 1994:26) gibi tıbbi amaçlarının yanı sıra saray ailesinin ve aristokrasinin imtiyazı ve en saygın elitlerin önemli bir buluĢma yeri olarak kullandıkları anlaĢılmaktadır. Öyle

25 ki, Roma sosyetesinde banyolara yapılan seyahat en sevilen rekreasyon faaliyetiydi. Temizliğin yanı sıra, bu banyolar eğlence ve sağlık amacıyla da kullanılıyorlardı (Unutmaz, 1994:26). Bazı merkezler, tiyatro salonlarını, bekleme salonlarını, sanat galerilerini, konferans odalarını ve hatta spor stadyumlarını (Zahra, 2007:24), yüzme havuzlarını, jimnastik salonlarını, toplantı merkezlerini, dinlenme odalarını, koĢu bantlarını, top oyunları için gereken alanları (Unutmaz, 1994:26) içerecek duruma gelmiĢlerdi ve ayrıca halk banyolarında yiyecek ve içeceğin bulunması buraların çekiciliğini attırmaktaydı. Bu banyolara örnek olarak, Romalılardan Anadolu‟da günümüze kalan ilk kür kompleksi olan Bergama‟da ki Akslepion Kutsal Alanı verilebilir. Bu alan içerisinde, açık ve kapalı kür alanlarının yanı sıra, tapınak, tiyatro, kütüphane, toplantı odaları ve yer altı galerileri bulunmaktadır (Çekirge, 1991:40).

Roma halk banyolarının sayısı 4. yüzyılda 856 adetti ve bu banyolardan aynı anda 60 bin kiĢi yararlanabiliyordu (Unutmaz, 1994:26). Bizanslılarda, kaplıca mimarlığı, Roma hamamlarının geliĢtirilmesi sonucu ortaya çıkmıĢtır ve Roma Hamamı olarak tanınan özgün banyo yapıları sıcak suların bulunduğu yörelerde, kaplıcaya dönüĢtürülerek kullanılmıĢtır (Çekirge, 1991:41). Günümüze kadar ulaĢan Bizans kaplıcalarına örnek olarak Yalova – KurĢunlu Hamamı gösterilebilir (Çekirge, 1991:41).

Ancak, Ortaçağda Hıristiyanlar kaplıca tedavisini bir putperestlik olarak algılamıĢ, mevcut kuruluĢları yıkmıĢlardır (Arasıl, 1991:45). Bütün ortaçağ boyunca bu konuda çok az bir geliĢme olmuĢ ve 15. yüzyıl sonu ve 16. yüzyıl baĢlarında Avrupa‟yı kasıp kavuran frengi salgını sırasında birçok halk banyosu kapatılmıĢtır (Unutmaz, 1994:27). Romalılardan sonra, uzun süre değerlendirilemeyen banyolar 17. – 18. yüzyıldan itibaren mineral suların Ģifalı olduklarına dair inanıĢın geliĢmesi sayesinde (Christie, 1992:253) Ģifalı sulardan hastalıkların tedavisinde yararlanma Ģeklinde geliĢimi ile birlikte termal kaynaklar yeniden önem kazanmaya baĢlamıĢlardır (Kozak, 1996:45).

17. yüzyılın ortalarında kaplıcaların müĢterilerine rekreasyon faaliyetleri sunmaya baĢlaması, tedavi olmak için gelen hasta insanların yanında, sağlıklı insanlarında sağlıklarını korumak, geliĢtirmek, eğlenmek ve dinlenmek amaçlarıyla kaplıcalara gitmelerine neden olmuĢtur (Çevirgen, 1996:25). Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılda moda haline gelen, lüks rivyera olgusu Akdeniz ve Adriyatik

26 sahilleri boyunca oluĢturularak, Kuzey ve Doğu Avrupa‟nın kraliyet aileleri ile vakti bol zenginlerini ağırlamaktaydı (Aslan, 1992:35). Kaplıcalar yalnızca bir Ģifa kaynağı olarak kullanılmamıĢ, aynı zamanda o yılların Avrupa yüksek sosyetesinin uğrak yeri olmuĢtur. Kaplıcalarda bu yıllarda, tedavi maksatlı geliĢlerin yanı sıra dans, kumar gibi etkinliklerin bolca yapıldığı (Christie, 1992:253; Kozak, 1996:45) ve ağırlıklı olarak sekse yönelik eğlenceler için olmak üzere, turizm ve sağlık görüntüsü adı altında iĢletilmekteydi (Aslan, 1992:36).

Avrupa‟da yaĢanan Reform ve Rönesans hareketlerinin ardından, birçok kaplıca tatil yöreleri 19. yüzyılda kurularak turizme hizmet vermeye baĢlamıĢ ve 19. yüzyılda Avrupa‟da kaplıca mimarlığında büyük geliĢmeler görülmüĢtür. Form anlayıĢı ve simetrinin egemen olduğu bu yüzyılın kaplıcalarında, çeĢitli uygulamaların yapılabildiği mekanların yanı sıra, otel, yeme-içme birimlerine de yer verilmiĢtir (Çekirge, 1991:42). Bu dönemde, bugünkü modern termal merkezlerin temelini oluĢturan kaplıcalar gelir seviyesi yüksek toplum fertleri arasında popüler olmaya baĢladı. Ġngiltere‟nin Bath bölgesindeki kaplıcalar sağlık ve sosyal amaçlı en çok tercih edilen merkezlerdi (Bastem, 1997:13).

Daha sonraki zamanlarda, tıbbın geliĢmesi ve mineral suların Ģifalı özelliklerine olan inancın kaybolması neticesinde, kaplıcalar müĢterilerine çekici gelmez oldular (Christie, 1992:254) ancak ikinci dünya savaĢı sonrasında termal kaynaklar devrimsel nitelikteki bilimsel ve teknolojik geliĢmeleri izleyerek yüksek bir kalite standardına ulaĢarak önemlerini ve itibarlarını yeniden kazandılar ve çevrelerinde modern tesisler inĢa edilerek yeniden canlılık kazanmıĢlardır. Günümüzde kaplıca tedavisi Avrupa‟da, Orta Doğu‟da, Japonya‟da ve bazı Asya ülkelerinde popülaritesini korumaktadır. Kaplıca turizminin özellikle Avrupa‟da geliĢmiĢ bir sektör durumunda olduğu ve Avrupa ülkelerinin kaplıca turizminde liderlik ettiği görülmektedir. Ġtalya ve Almanya kaplıca turizminin geliĢmiĢliği bakımından ilk sırada yer almaktadır. Bu ülkeleri Fransa, Ġsviçre, Avusturya ve Ġngiltere izlemektedir (Unutmaz, 1994:28). Eski Sovyetler Birliği içerisinde ve doğu bloğu ülkeleri içerisinde devlet destekli bir sağlık sektörü olarak belirli bir geliĢme gösterebilmiĢ (Uyanık 2006:44) olup günümüz koĢullarında o ülkelerde arz kapasitelerini ve standartlarını yükseltmeye çalıĢmaktadırlar. Diğer Avrupa ülkeleri geliĢme gösterirken Ġngiltere‟de II. Dünya savaĢı sonrasında ulusal sağlık hizmeti

27 dıĢına çıkarılmıĢ olması, termal kaynakların kullanımının gerilemesine sebep olmuĢtur (Uyanık 2006:44).

Bunun yanı sıra, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Ġspanya, Romanya, Yunanistan, Japonya termal turizmde önem kazanmıĢ ülkelerdir. Ġsrail ve Japonya‟da kaplıca tedavisinin gelenekselliği, bilimsel yaklaĢımlarla ele alınarak incelenmiĢ, yapılan araĢtırmalarla önemli bir bilimsel bilgi sağlanmıĢtır (Uyanık 2006:44). Romanya, termal suları ile uyguladığı yöntemler ile gerçek bir termal turizmi yaratabilen ülkelerin baĢında gelmektedir. Ülkedeki tedavi merkezlerinde hastalara en iyi Ģekilde, eğitimli tıp görevlileri hizmet sunmaktadır (Aslan, 1992:39). Amerika‟da termalizm yeni yeni benimsenmekte olup, yeni tesislerin yapımına baĢlanmıĢtır. Rusya‟da da termal merkezler bulunmaktadır ancak tesisler yeterli düzeyde değildir. Yeterli düzeyde olmamakla birlikte, Çin, Cezayir ve Tunus‟ta termal tesisler bulunmaktadır (Özbek, 1991:17).

Almanya, diğer Avrupa ülkeleri içerisinde klasik termalizm uygulaması yönünden çok eski yıllardan beri önemini koruyan bir ülkedir. Almanya‟da bulunan 300‟den fazla kaplıca tesisi kronik hastalıkların tedavisi yanında, önleyici faaliyetler ve rehabilitasyon olanakları da sunan önemli bir sağlık sektörü haline gelmiĢ (Uyanık 2006:44) olup doğrudan ve dolaylı yaratılan ekonomik faaliyet yılda 30 Milyar $ civarındadır (Türkiye Jeotermal Derneği).

Almanya‟daki Kür ve Tedavi Merkezlerinin sayısı 241‟dir. Bu tesislerdeki geceleme sayısı 65 milyon, toplam ziyaretçi sayısı ise 12 milyon (Türkiye Jeotermal Derneği) olup yatak kapasitesi 750 bin civarındadır. Bu tesislerde 280 bin personel çalıĢmaktadır (Çevirgen, 1996:26). Almanya‟da tedavi ücretlerinin büyük bir kısmı kamu ve özel sigortalarca karĢılandığından, tüm yıl boyunca oluĢan talep sayesinde kürlerin yıl boyunca devamı ve kaynak temini kolaylaĢmaktadır (Aslan, 1992:36). Almanya‟nın Bad Füssing Termal Turizm ġehri Avrupa‟nın en büyüklerindendir ve bu termal Ģehirlere gelen konaklayan insanların en az %70‟i kaplıca maksatlı olarak, tedavi amaçlı olarak gelmektedir. Bu tesisler yaz-kıĢ doludur. Tedavi ve konaklama giderleri Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir. 4 yıldızlı bir otelin indirimli sadece konaklama bedeli 100 Euro‟nun üzerindedir (Türkiye Jeotermal Derneği).

28 Ayrıca, kür merkezlerinde yürütülen tedavi yöntemlerinin önemi akut hastanelerdeki toplam yatak sayısı ile kür merkezlerindeki toplam yatak sayılarının karĢılaĢtırılmasıyla görülür. Tüm Almanya‟da kaplıca ve kür merkezlerindeki yatak sayısı akut hastanelerdeki yatak sayısıyla yaklaĢık olarak aynıdır. Yıllık kür tedavisi görenlerin sayısı zaman zaman 9 milyona kadar ulaĢmaktadır (Karagülle, 2000:37, Doğan, 2000:19).

Fransa‟da termal sularla tedaviye ilgi onaltıncı yüzyılın sonlarında baĢlamıĢtır. 1824 yılında çıkartılan bir yasa ile maden sularının dağıtımı ve herkesin yararlanması Ģekli benimsenmiĢtir. 1919 tarihli yasa ile Fransa toprakları içindeki termal ve klimatik merkezlerin kuruluĢları istenilen Ģekilde geliĢmesi sağlanabilmiĢ ve sürekli kontrol altına alınmıĢtır. Termal merkezlerdeki teknoloji, ekipman ve tıbbi uygulama açısından da Fransa, Avrupa‟daki diğer ülkelere göre oldukça ileri bir durumdadır. 1964 yılında Fransa‟da modern anlamda ilk kaplıca merkezi olan Quiberon açılmıĢtır (Güney, 2002:6). Fransa‟da 104 adet olan termal tesiste 70 bin kiĢi istihdam edilmekte ve 650 bin kiĢi yararlanmaktadır (Çevirgen, 1996:26).

Japonya ise sıcak termomineral su kaynakları yönünden dünyanın en zengin ülkesidir. Bu ülkede toplam termal kaynak sayısı 24000 civarındadır. 1995 yılında Japonya‟daki kaplıcalarda konaklanan gün sayısı nüfuslarından fazladır (Karagülle, 2000:39). Japonya‟da 1500 adet kaplıcada 100 milyon kiĢi termal turizm yapmaktadır. Beppu'da 1000 litre/saniye jeotermal su termal turizm amaçlı kullanılmaktadır. 126 Milyon nüfuslu Japonya‟nın sadece Beppu Ģehrine 12-13 Milyon kiĢi termal turizm amaçlı olarak gelmektedir (Türkiye Jeotermal Derneği).

ABD ve Kanada‟da ise kaplıca geleneği çok eskilere uzanmamaktadır (Karagülle, 2000:39). Amerika'da yaklaĢık 10.000 yıldır kullanılan, Kızılderili kültüründen gelen termal turizm amaçlı 210 adet kaplıca vardır. Bu kaplıcalardan yılda 4,5 Milyon kiĢi yararlanmaktadır (Türkiye Jeotermal Derneği). Amerikan yerlileri tüm Amerika kıtası boyunca, termal kaynakların Ģifalı özelliklerinden faydalanmıĢlardır. Büyük olasılıkla, onların uyguladığı metotların büyük çoğunluğu Avrupa‟da bilinen ve uygulanan metotlardan çok farklı ve daha çeĢitliydi ancak, ilk yerleĢimciler ilgilerini yenidünyanın asıl sahipleriyle iliĢki kurmak yerine yerleĢtikleri toprakların güvenliğini sağlamaya verdiklerinden bu uygulamaları öğrenememiĢlerdir (Zahra, 2007:31). Yeni yerleĢim yerlerinin oluĢması ve yeni yaĢam tarzının kıtaya

29 taĢınmasından sonra, Amerika‟da kaplıcaların geliĢmesi 1722 yılında olmuĢtur. Pensilvanya‟daki Yellow Springs ve Bath Springs bu dönemde keĢfedilmiĢtir. 1830lardan sonra bu kaynaklar, sosyal etkinlikleri ile ünlerini pekiĢtirmiĢlerdir (Unutmaz, 1994:27).

Güncel anlamıyla, termal sulardan sağlığın korunması ve geliĢtirilmesi amaçlarıyla kaplıcaların kullanılması Kuzey Amerika‟da yeni bir kavram olup, aslında 50 yıl öncesine kadar uzanmaktadır (Çevirgen, 1996:26). Amerika‟daki çoğu kaplıca dinlenme merkezleri fiziksel uyumun sürdürülmesi ve sağlık sorunlarının artmasına mani olmak için ziyaretçilere perhiz, uygun beslenme, doğal otlar ve vitaminlerle ilgili programları önermektedirler. Bugünkü kaplıca anlayıĢı, Kuzey Amerika stiliyle stresli zihinleri rahatlatmak, yorgun ve deforme vücutları çeĢitli yöntemlerle normalleĢtirmek için ortam yaratma anlayıĢı taĢımakta ve Kanada‟daki çoğu çalıĢır durumdaki kaplıca, kamp, ata binme, balık avlama, kayak gibi faaliyetler sunmaktadırlar (Çevirgen, 1996:28).