• Sonuç bulunamadı

Tanzimat ve Sonraki Dönemde Türk Kadını

1.3. TÜRK TOPLUMUNDA TARİHSEL GELİŞİMİ İÇİNDE KADIN

1.3.2. Osmanlı Toplumunda Kadın

1.3.2.2. Tanzimat ve Sonraki Dönemde Türk Kadını

Osmanlı İmparatorluğu XVII. Yüzyıldan itibaren Avrupa karşısında aldığı askeri yenilgilerden sonra gerilemeye başlamıştır, Karlofça ve Pasorafça anlaşmalarıyla toprak kaybetmiş, bunların sonucu olarak da imparatorluk eski sahip olduğu gücünü tekrar kazanabilmek için Avrupa kaynaklı pek çok reform gerçekleşmiştir. Bu reformlar öncelikle askeri alanda gerçekleştirilmiştir. Ancak, bu düzenlemeler devletin kötü gidişatını önlemeye yetmeyince, zamanla diğer alanlarda da Batı tarzı düzenlemelere

gidilmiştir. Özellikle 3 Kasım 1839’da Tanzimat-ı Hatt-ı Hümayunu’nun ilanıyla çok büyük adımlar atılmıştır. Zira bu fermanla imparatorluktaki bütün tebaanın eşit sayılmasıyla ortaya çıkan demokratikleşme hareketi aslında, Fransız İhtilalinin yaydığı bazı fikirlerin imparatorlukta vuku bulmasıdır. Bu eşitlik hareketi, o dönemin şartları düşünüldüğünde büyük bir yenilik olarak karşımıza çıkar (Kutlu, 2010: 13). 1830 tarihinde yayınlanan Gülhane Hattı Hümayunu ile birlikte kadının özgürleşme çabaları, toplumda din, ırk ve cins ayrımı gözetmeksizin bireysel haklarının güvence altına alınması çalışmaları belirginleşmeye başlamıştır. XIX yüzyılın son çeyreğinden beri süregelen, kadınlara daha elverişli öğrenim olanakları sağlama hususunda yapılan çalışmalarla birlikte Abdülaziz 1863 yılında kızlara özgü bir öğretmen okulunun açılmasını emretmiştir (Unat, 1982: 9-10). Bu durum kadınlara yönelik eğitim olanaklarının başlaması bakımından çok ciddi adımlar atıldığı anlamına gelmektedir.

Osmanlı Devleti’nde dönüm noktası olan olaylardan birisi 1839 tarihli Tanzimat Fermanı’dır. Ferman, gerilemenin getirdiği sorunlar karşısında bir anlamda dirilme çabasıdır. Din, dil, ırk, cins ayrımı gözetmeden bireysel hakların güvence altına alınması için atılmış önemli bir adımdır. Bu dönemde yapılanlar kadınlar için de bir kurtuluş ümidi doğurmuştur. Okullar Batı örnek alınarak yeniden düzenlenmiş, yeni bir hukuk düzeni oluşturulmuş, Avrupa kaynaklı ideolojik akımlar yavaş yavaş eski anlayışların yerini almaya başlamıştır (Arat, 1986: 102). Namık Kemal, Tasvir-i Efkar gazetesinde “Terbiye-i Nisvan Hakkında Bir Layiha” adlı bir makale yazarak kadınların eğitim sorunlarını ele almıştır. Yine Namık Kemal İbret gazetesindeki bir yazısında Batıdaki gibi kızların okullara devam etmesi gerektiğini, aile ve ulusun çöküşünün en önemli nedenlerinden birisisinin kadınların bilgisizliği olduğunu savunur (Arat, 1986: 103). Bu dönemde Batı örnek alınarak birçok kurumda düzenlemelere gidilmiştir. Her ne kadar değişim yavaş da olsa bir takım yazar ve düşünürlerin fikirleri kadının konumunun sorgulanmaya başlamasını sağlamıştır.

Tanzimat ile birlikte başlayan çağdaşlaşma hareketi çerçevesinde kadın erkek eşitliği alanında önemli adımlar atılmış, Türk kadınına tüm yaşamını etkileyecek olan siyasi, sosyal ve düşünce alanında haklar verilmiştir. Tanzimat’tan sonra düşünce dünyasında ve siyasal yaşamda zaman zaman geriye dönüşler gözlemlenmektedir. Ancak devletin sosyal yaşantısında, dünyada gelişen yeni siyasi akımların etkisiyle, özellikle de II. Meşrutiyet Dönemi’nde radikal kırılmalar görülmüştür. Böylece kadın

hakları konusunda da ilk ciddi gelişmeler bu dönemler arasında kaydedilmiştir (Kırkpınar, 1998: 13). Bu dönemde gelişmelere paralel olarak gelenekçi yapıyı savunanlar da olmuştur. Dolayısıyla kadının özgürleşmesini savunanlar ile eski toplum düzenini savunanlar arasında kutuplaşmalar yaşandığı görülür.

Osmanlı Hukuk sistemi İslam hukukuna dayanmaktaydı. İslam dini kadını ve erkeğin fiziksel bakımdan eşit yaratılmadıkları için, aralarında toplum içinde de, iki cinse farklı işlevler yüklemiştir. İslam’a göre kadın ve erkek arasında bir hiyerarşiden ziyade birbirini tamamlayıcılık vardır. Bu nedenle, Osmanlı’da kadın erkek eşitliğini savunmak anlamsızdır. Tanzimat Döneminde laik ilkelere göre hazırlanmış yeni hukuki düzenlemelere gidilmiştir. Ancak aile kurumunun şeriata tabi olması nedeniyle, yeni düzenlemeler, kişisel statüye ait olmayan borçlar hukuku, ticari hukuk ve sözleşmelerle sınırlı kalmıştır. (Göle, 2008: 102–103). Osmanlı’da evlilik kurumunun tüm kuralları İslam’a göre oluşturulmuştur. Bu bakımdan bu kuralların değiştirilmesi pek kolay olmamıştır. Osmanlı’da İlk medeni kanun Aile Kanunu olarak 1917’de çıkarılmıştır.

19. yy başlarında Tanzimat ve Islahat fermanları eğitim alanında özellikle kadınlara çok büyük kazanımlar sağlamıştır. Açılan okullarda kız çocukları eğitim almaya başlamış, bu da kadınların aydın bir kimlik kazanmasına yol açmıştır. Bu nedenle kadınların yeni yeni haklar elde etmesinde Tanzimat önemli bir dönüm noktası olmuştur. Tanzimat öncesinde kadınların eğitimi özel ve dini eğitim şeklindeydi, özel derslerle doğu ve batı dillerini öğrenen çok az sayıdaki kadın şiir ve musiki ile de ilgilenmiş ve pek çok eser ortaya çıkarmıştır. Ayrıca kızlar, “Mahalle Mektepleri’nde de okumaya başlamıştır (İnan, 1982: 90).

Osmanlı’da kadının sosyal hayatının İslam dinine dayalı geleneklerle belirlenmiş olması, kentlerdeki kadınların eğitim, iş olanaklarını kısıtlamış, sosyal etkinliklerden uzak, evin içinde bir yaşam sürmelerine neden olmuştur. Ancak Tanzimat ile birlikte kadının statüsü sorgulanmaya başlanmış ve kadınlar için eğitim fırsatının başlaması anlamına gelen kadınlara özel okullar açılmıştır. Buna rağmen Osmanlı toplumundaki tüm kadınlar için eğitim anlamında bir fırsat eşitliğinden bahsedilemez. Çünkü eğitimli kadınlar genellikle kentte yaşayan, varlıklı ailelerin kızları olmuştur (Kalaycıoğlu ve Tılıç, 2000: 29). XIX. Yüzyıldan itibaren, kentteki kadınların yaşamlarında önemli değişimler yaşanmıştır. Eğitimin yanında gazete, dergi, roman gibi hayatlarını şekillendirecek fırsatları kadınlar elde etmişlerdir. Özellikle varlıklı kadınlar eğitimle

birlikte toplumda daha çok yer edinmişlerdir. Tanzimat dönemi kadının fikir hürriyetine kavuşmaya başladığı dönem olarak görülür. Kadın, gazete, dergi gibi mecralardan duygu ve düşüncelerini dile getirme imkanı elde etmiştir (Dulum, 2006: 19). Tanzimat Dönemi ile Avrupa ile ilişkiler gelişmiş, Türk içtimai ve siyasi hayatında büyük etkiler yaratmıştır. Özellikle Türk aydınları bu batılı hayat tarzını kendi toplumuna nasıl inşa edeceği konusunda düşünceler üretmişlerdir. Bu açıdan basın, bunun tatbiki konusunda önemli bir gelişme gösterecektir çünkü kadın basın aracılığıyla toplumsal statüsü bakımından sorgulanacaktır. Bu hususta da en ilerici gelişme eğitim alanında olacaktır. Tanzimat Dönemi kadınlara resmi eğitim verilmesinin başlangıcı olsa da, kadının eğitimi konusunda başlatılan olumlu faaliyetlerin meyveleri daha çok Meşrutiyet Döneminde alınacaktır (Kurnaz, 1990: 38).

1839 Tanzimat Fermanı ile başlayan Osmanlı modernleşmesinin gerekliliği üzerindeki vurgularda, İslami esaslara göre biçimlenmiş aile tarzının da değişmesi bir zorunluluk olarak görülmekteydi. İslam dinindeki çokeşli evliliğe karşı, Batı modeline uygun bir aile kurumunun oluşturulması üzerinde tartışmalar yoğunlaştı. Kadının toplumsallıkların aktarımındaki konumunun önemi nedeniyle, Batıcı seçkinler Batı uygarlığına ulaşmanın tek yolunun kadının İslami gelenekten uzaklaşarak özgürleşmesi olduğunu savunurken, tutucu akımlar ise kadına ilişkin geleneklerin bozulmasına hep kuşkuyla bakmış ya da karşı çıkmışlardır (Göle, 1991: 13). Kadını ilgilendiren konulardaki modernleşme girişimlerinin, kadının aile içinden çıkıp kamusal alan olarak nitelendirdiğimiz mekânlara çıkışını gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Ancak kadının kamusal alandaki görünürlük biçimleri çoğu zaman fermanlarla düzenlenmiş ya da yasaklanmıştır. III. Selim, II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde kadın giyiminde Avrupa’nın etkisi görülmekte ve aynı dönemlerde kadınların giyinme tarzlarına ve sokağa çıkma biçimlerine ilişkin baskıcı düzenlemeler yapılmaktadır (Tekeli, 1982: 195).

Osmanlı İmparatorluğu’nda erkek çocuklarına ayrılan eğitim hakkı demokratikleşmiş, zorunlu hale getirilmiş ve laikleşmiştir. Din merkezli eğitim yasaklanıp terk edilince, pozitif bilim merkezli eğitimin önü açılmış oluyordu. Dönemin kadınlarının aktif olarak toplumsal yaşama katılması amacı, ders kitaplarına da yansımıştır. Dönemin okul kitaplarında, aile içinde anne ve baba her evin temel taşı olarak sunulmaktadır, aralarında sorumluluk bakımından bir hiyerarşi bulunmaz. Kadın

ve erkek beraberce çocukları ve kendi mutlulukları için çalışmaktadır. Buna rağmen, bir sonraki bölümde cumhuriyetin ilk yıllarından sonra (1950’lerden sonra) ise ders kitaplarına baba evin direğidir anlayışı girerek, aile içinde kadın işi erkek işi fikri benimsetiliyor (Helvacıoğlu, 1996: 21–22). Kadının statüsü konusunda farkındalık oluşturulmuş ve ilk ciddi çalışmalar bu dönemde gerçekleştirilmiştir. Kadına yönelik olarak eğitim hakkı, cinsiyet ayrımcılığı, kamusal alan özgürlüğü, kılık kıyafet gibi konularda düzenlemelere gidilmiştir.