• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3. TÜRKLERDE EĞİTİM

3.2 Türklerin Müslüman Olmalarından Sonra Eğitim Sistemi

3.2.4 Tanzimat Dönemi Eğitimi

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan beri aşağı – yukarı her köy ve mahallede bir tane mevcut olan sıbyan okulları Tanzimat’ın başlarında Osmanlı Devletinin yaygın kurumu haline gelmiştir. Ancak nitelikçe sağlanan başarı nicelikçe olmamış ve sıbyan okulları öğretim düzeyi bakımından yetersiz kalmışlardır. İlköğretimde bazı reformlar yapılmış fakat istenilen sonuç alınamamıştır.

Meclis-i Maarif-i Muvakkat’ın 1846’da Meclis-i Vâlâ’ya sunduğu öneriler arasında sıbyan okullarında reform yapılması da vardır. Öneri Meclis-i Maarif-i Umumiye’de kabul edilerek, 21 Rebiülahir 1263 (18 Nisan 1847)de “Etfalin Talim ve Terbiyelerini vechile icra eylemleri lâzım geleceğine dair sıbyan Mekâtib-i hocaları efendilere itâ olunacak talimat” yayınlamıştır. Talimata ilköğretim zorunluluğu koyulmuş ve velilerden, imam ve muhtarlardan çocukların okula devamları istenmektedir. Talimatnamede sıbyan okulları için belirlenen programda Elifba, Kur’an, İlm-i Hal, Ahlak Risalesi ve Türkçe Okuma – Yazma dersleri yer alıyordu. Önemli bir yenilik olarak medreseye ve bilim dili olarak kabul edilen Arapçaya rağmen programa son iki ders eklenmiştir. Böylece ilköğretimde Türk

13 diline önem verilmeye başlanmış oluyordu. Okula atanan ayrı hocalar tarafından verilecek olan yazı dersi sıbyan okullarına bir de yenilik getiriyor, ders için çocuklara birer taş levha verilmesi isteniyordu. (Bilim, 1998: 144)

Tanzimat devrinde yeni eğitim reformu uygulanmaya konmadan önce Osmanlı İmparatorluğu’nda mevcut eğitim müesseseleri Müslümanlara ait mektepler, Gayr-i Müslimlere ait mektepler olmak üzere iki çeşittir.

Bütün bu mektepler bir birinden metot, felsefe ve dinî-siyasî inanç yönünden ayrı idiler. Dolayısıyla, Osmanlı toplumunda birleştirici olmaktan çok, parçalayıcı unsurlar olarak varlıklarını sürdürüyorlardı. Kısaca, eğitim sisteminde ve müesseselerinde herhangi bir bütünlük söz konusu değildi. Bu haliyle bile, Osmanlı maarifi modern olmaktan çok uzak idi. Ayrıca, bu mekteplerin hemen hemen hepsinde de dinî eğitim az veya çok ağır basmakta idi.

Böyle bir eğitim sistemiyle karşı karşıya kalan Tanzimatçıların, reformcu veya modern eğitim görüşleri kısaca şundan ibaretti: öncelikle, Tanzimatçıların görüşü Avrupa'nın liberal ve lâik fikirlerinin etkisini ve kokusunu taşımaktadır. Bununla birlikte, eğitimi devletin denetimi ve gözetimi altına koyabilecek yeni bir düzen yaratmak arzusunda idiler. Bunun yanında, Osmanlı toplumunu birleştirici ve kaynaştırıcı bir eğitim sistemi öngörülüyordu. Bu şekilde birleştirici, lâik, liberal ve modern bir eğitim sistemi, imparatorluğun toprak ve siyasî bütünlüğünün muhafazası ve aynı zamanda da “Batılılaşma” için en önemli bir vasıta olacaktı. İşte, önemli iki görevi yerine getirecek bir vasıtayı (eğitimi) elbette devlet elinde bulundurmak isteyecektir.

Tanzimat döneminde devlet tercihini “mektep” lehine yaptığı için, “yeni bir Osmanlı toplumu” yaratma görevi de mekteplere verilmiştir. Ancak, bu mekteplere Türk öğrenciler gittiği için, istenilen siyasî hedefe varılamamıştır. Belki, bir dereceye kadar Türk çocukları “Osmanlılaştırılmış” veya “Avrupalılaştırılmıştır”. Türk çocuklarına bu eğitim uygulanırken, diğer gayr-i müslim cemaatler kendi millî

14 mekteplerini kurarak ve çoğaltarak, yine kendi çocuklarına millî bir eğitim ve öğretim veriyorlardı. Ayrıca, bu devirde yabancılar da imparatorlukta çeşitli maksatlarla dinî ve laik mektepler kurma hakkı elde edince, pek çok yabancı mektepler açılmaya başlamıştır. Bunlara bir de özel mektepler eklenince, Osmanlı eğitim sistemi tamamen parçalanmıştır. Tanzimatçıların görüşüne de aykırı olmasına rağmen, bu gelişmeye engel olunamamıştır.

1839 yılında, vakıflar yönetimi içerisinde, ortaöğretim yönetimi anlamına gelen “Mekâtib-i Rüştiye Nezareti” kurulmuştur. 1845 yılında devlet eğitim işlerini görüşecek bir “Meclis-i Maarif-i Muvakkat” (Geçici Eğitim Kurulu) oluşturmuştur. Bu kurul aynı zamanda “Meclis-i Maarif-i Daimi kurulması kararı da almıştır. Bu karar doğrultusunda 1846 yılında kalıcı bir “Meclis-i Maarif-i Umumiye” kurulmuştur. (Türk, 1999: 63)

1839- 1876 döneminde yapılmak istenen eğitim reformu çelişkilerle doludur. Gerçek anlamda ne lâik eğitim ne de eğitim bütünlüğü sağlanabilmiştir. Nitelik ve nicelik yönünden çok yetersiz bir seviyede kalmıştır. (Kodaman, 1980: 13–14)

Osmanlı Devleti, bir dizi askerî yenilgiden ve Avrupa’da toprakları yitirmeye başladıktan sonra bazı yenileşme hareketlerine gitmeyi gerekli görmüştür. Başlangıcını Lâle Devri (1718–1730) ile başlatmak doğru olacaktır. Bu dönemde Avrupa ülkelerine elçiler gönderildi, ticaret, kültür ve sanat hayatı gelişti. Matbaa ancak bu dönemde, kurulup kitap basılmaya başlanmıştır.

Eğitimde yenileşmeye askerî okullar açılarak başlanmıştır. 1826 da yeniçeri ocağı kaldırılmıştır. “Hayırlı olay” anlamında buna Vak’a-i Hayriye denir. Medrese zihniyeti böylece önemli bir destekçisini kaybetmekle beraber yine güçlü bir biçimde varlığını devam ettirmektedir. İlköğretim zorunluluğu ilk kez bu dönemde getirilmiştir. Batı ile ilişkiler artmış ve ilk kez Avrupa’ya öğrenci gönderilmiştir.

15 Tanzimat Dönemi Eğitiminin Temel Özelliklerini Yahya Akyüz, şu şekilde özetler:

1. Örgün eğitim alanında büyük çalışmalar yapılmış ve birçok yeni okul açılmıştır.

2. Örgün eğitimin kurulup geliştirilmesi çabaları mantıkî bir sıra

izlememiş, örneğin, ilköğretime hemen hiç müdahale edilmeden orta öğretim alanında düzenlemelere gidilmiştir.

3. Örgün eğitimin kurulup geliştirilmesindeki mantıkî sıra izlemeyen girişimler, esas olarak, medreselilerin tepkisinden kaçınmak ve medreselerin ve onların etkisinde bulunan sıbyan okullarının dışında yeni okullar açmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Fakat medrese zihniyeti, eğitimdeki yenileşmeleri yine de kolay benimsememiştir.

4. Tanzimat döneminde eğitimdeki yenileşme çabaları bir avuç yönetici, aydın ve öğretmen tarafından başlatılmıştır.

5. Tanzimat eğitimindeki yenileşmeler hemen her zaman eski malzeme

ile yeni bir şey yapmak biçiminde gerçekleşmek durumunda olduğu için, medrese zihniyeti etkisini yeni okullarda da şu yollarla kısmen sürdürmüştür: Öğretmenler, öğrenciler, ders programları, ders yöntemleri...

6. İlk kez öğretmen yetiştiren meslek okulları açılmıştır.

7. Tanzimat döneminde azınlık ve yabancı okulları da çok büyük

gelişmeler göstermiş, devlet için yakın bir gelecekte büyük bir felaketin ilk tohumları atılmıştır.

8. Öğrenci ve öğretmenlerin kılık ve kıyafetleri de bu dönemde

16 9. Az zamanda çok iş yapmak düşüncesi nedeniyle, açılan sivil okulların pek çoğu için özel binalar yapılmamış, bunun sonucu olarak okullar sık sık yer değiştirmek zorunda kalmışlar ve eğitim-öğretim bundan çok zarar görmüştür. Askerî okullar ise sağlam, büyük yapılara sahip oldukları için öğretimlerini daha düzenli ve iyi sürdürebilmişlerdir.

10. Programlara sosyal içerikli dersler de konulmuştur. (Akyüz, 2004: 145-146)

Tanzimat döneminde eğitimle ciddi olarak ilgilenilmesi 1845 yılında Abdulmecid’in bir hatt-ı hümayunu ile başlar. O, alınan tedbirlerden askerî alandakiler hariç olumlu sonuçlar çıkmamış olmasından dolayı duyduğu üzüntüyü, dile getirmiş ve eğitim alanında özetle şu tedbirlerin alınmasını istemiştir:

1. Halkın cehaleti giderilmeli, eğitimi sağlanmalıdır. 2. Her düzeyde eğitim ve meslekî eğitim ele alınmalıdır.

3. Dine uygun olduğu kadar, dünya için de geçerli bir eğitim verilmelidir. (Akyüz, 2004: 147)

İşte bu tarihten sonra eğitimle ilgili çalışmalar hızlandırılmıştır. Fakat ilköğretim alanındaki gelişmeler, sıbyan mekteplerinin birden ıslahı şeklinde olmamıştır.

Tanzimat döneminde yeni açılan okullar okul kitaplarının hazırlanmasından, öğrencilerin kılık kıyafetine kadar Fransız eğitim sisteminden etkilenmiştir. Bu dönemde Sıbyan mektepleri iyileştirilmeye çalışılmış ve bu okullarda okutulan dinî bilgilerin yanında gramer, okuma-yazma, tarih, coğrafya, kıraat ve imlâ gibi yeni dersler koyulmuş ezberci eğitimden uzaklaşılmaya başlanmıştır. Fakat bu yenileşme

17 hareketinde medreselere dokunulmamış, bu okullarda uygulanan öğretim yöntemleri II. Meşrutiyet’e kadar devam etmiştir. (Başgöz, 1995: 32–34)

Tanzimat dönemi ortaöğretimi üç tür okul halinde şekillenmiştir. Bunlar, Rüştiye, İdadi ve Sultanilerdir.

3.2.4.1 Rüştiyeler

İlk kuruldukları zaman, sıbyan mekteplerinin daha iyi öğretim veren üst sınıfları gibi düşünülen rüştiyeler, Tanzimat döneminde genel ortaöğretimin en alt düzeyindeki okullar haline gelmiştir. Mülkiye Rüştiyeleri de denir. 1846’da Mekâtib- i Umumiye Nazırlığı kurulduktan sonra sayıları artmıştır. 1859’da İstanbul’da Cevri Kalfa Rüştiyesi adıyla ilk kız rüştiyesi açılmıştır. 1870’lerde itibaren kız rüştiyeleri önemli merkezlere de yayıldığı görülür. 1876’dan itibaren, askerî orta öğretim ilk basamağı olarak, başlıca il merkezlerinde, Askerî Rüştiyeler açılmıştır.

3.2.4.2 İdadiler

Bu terim önceleri, Harp Okulu ve Askerî Tıbbiye’ye, girmek isteyen gençlerin eksik bilgilerini tamamlamak amacıyla açılan hazırlık sınıfları için kullanılmıştır. Türkiye’de ilk idadiler, ordu merkezlerine 1845 yılında açılmış ve 1875’de askerî rüştiyeler açılıncaya kadar, idadi olmalarına rağmen, rüştiye seviyesinde öğretim vermişlerdir. (Ergün, 1996: 24)

“İdadi” teriminin bir orta öğretim kurumunun adı olarak tutunması ise 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile olmuştur. İdadilerde uygulanan program, 1869 Nizamnamesi’nde yer alan programın aşağı yukarı aynısıdır. Ancak nizamnamedekinde olmamasına rağmen programa Arapça, Farsça ve Jimnastik dersleri de eklenmiştir. (Bilim, 1998: 188)

18

3.2.4.3 Sultaniler

Sultaniler, Türk eğitim tarihinde en yüksek ortaöğretim kurumu olarak belirlenmiştir. “Sultani” adı ilk önce, Fransa’nın bir notasıyla 1868’de açılan ortaöğretim düzeyindeki okula verilmiştir. Bu, Müslümanlarla Hıristiyanların bir arada okuyacakları, Fransızca öğretim yapan bir öğretim kurumudur. 1869 Nizamnamesi’nde her vilâyet merkezinde sultanilerin açılması öngörülüyordu. Bu okulların son üç yılında öğrenciler Edebiyat ve Fen kollarına ayrılacaktır. Girit’teki bir örneği dışında, İkinci Meşrutiyete kadar başka sultani açılmamıştır. (Ergün, 1996: 25)

İkinci Meşrutiyet devrinde gelişme gösteren bu okullarda amaçlar da değişmiştir. Bu amaçları Halil Aytekin şu şekilde özetler:

1)Müslüman çocukların yabancı okullara gitmelerine mani olmak; yabancı okullara devam etmek isteyen veya devam eden gayri Müslim tebaanın çocuklarının bu okullara devam etmelerini teşvik etmek,

2)Talebeye yabancı dil öğretmek,

3) Darülfünun ile yüksek okullara öğrenci hazırlamak, 4) Vasıflı devlet memuru yetiştirmek.

Sultaniler, bu görevleri yerine getirebilecek şekilde teşkilatlandırılmış ve programları da bu amaçlara uygun olarak akademik bir yapıda düzenlenmiştir. (Aytekin, 1991: 132)

Bu okullarda okutulan dersler; Din terbiyesi veren dersler, Edebiyat-ı Osmaniye, Sosyal Bilgiler dersi, Matematik ve Fen dersleri, Mantık, Felsefe ve Sosyoloji dersleri, Lisan-ı Ecnebî dersi, Terbiye-i Bedeniye, kız sultanilerinde İktisat-ı Beyti, Terbiye-i Beyti, dikiş, biçki, nakış derslerdir.

19