• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

5. KÂZIM NAMİ DURU’NUN HAYATI

6.3 Pedagoji Eğitimi Üzerine Görüşleri

Çocukları eğitmek ve olgunluğa erdirmek fen ve sanatına “pedagoji adı verilmiştir. (Koz, Doğan, 2005: 51)

Kâzım Nami’ye göre rehberlik çok önemlidir. Yalnız davranışta değil, gönüllü fedakârlıkta da rehberlik, ordudaki komutanlar kadar okullardaki öğretmenlerinde başlıca görevi olmalıdır. Rehber haşin olmaz, doğru yolu göstermek için şefkatli davranır. Kıtasını, talebesini ideallerinin doğruluğunun ispatına doğru sanatla, maharetle, aşkla, şefkatle sevk eder.

67 Askerlikte çok önem verilen ferdî, şahsî terbiyeye maalesef çocuk terbiyesinde pek önem verilmemiştir. Eskiden beri okulların her derecesinde uygulanan terbiye şeklinde, çocukların şahsî kudretlerine hiç önem verilmemiş, bütün öğrencileri aynı seviyede düzeltmeye çalışan bir terbiye varolmuştur. Hâlbuki bu şekilde genel bir pedagoji, sadece çok istisna çocukların karakterleri, üzerinde faydalı olabilir.

Sonra bilinene, bilinmeyene hürmet, itaat ancak “madden değil manen” yüksek olması şartıyla ortaya çıkması insan ruhunun gereklerindendir. Öğretmen her türlü aciz, görgüsüz, bilgisiz olursa, ceza ile çocuklara saygı ve güzel itaat duygusunu veremez. Çocuk öğretmenin her türlü manevi erdemlerine, okuttuğu derslerdeki derin bilgisine itimat ettikten sonra, öğretmene karşı tamamıyla yürekten gelen bir hürmet ve itaat duygusu besler.

Büyüklerin meclisinde olduğu gibi çocukların meclisinde de beden kuvveti, çocuğun arkadaşları üzerindeki nüfuzunu temin eder. Onlarca çocuk, bir çocuğun emriyle, kumandasıyla askerî bir kıta gibi ciddi bir itaatle hareket eder.

Çocuklar üzerinde böyle bir nüfuzdan mahrum olmak, istediği büyüklük mevkiinden düşürür. O zaman öğretmen, başarısını, cezadan şiddetten bekler, bu davranış aczin göstergesidir. Bunun böyle olduğunu çocuk da sezer. Onun için çocuklarını sertlikle korkutan öğretmenler, o çocukları terbiye edemezler. (Duru, 1928: 11–12)

İnsanlar, tek başlarına toplumdan uzak ayrı bir hayat geçirebilselerdi, ahlak kavramı ortaya çıkmazdı. Ahlak, sosyalliğin bir ürünüdür. Toplumların ahlaka verdikleri önem, dine verdikleri önemden daha kuvvetlidir. Terbiye kelimesi halk arasında kişisel ahlakî terbiyeyi anlatır. Bir çocuğu terbiye etmek, ona iyi ahlak alışkanlığı kazandırmak demektir. Zihnî terbiye, bedenî terbiye gibi kavramlar, ilmî ifadelerdir; fakat hakiki terbiye kavramı, sadece ahlaka karşılık gelir. (Duru, 1928: 12)

68 Eğer bir çocukta karakter oluşmuşsa, büyüklerine itaat eder; fakat her zaman bu iyi bir sonuç vermez. Karakter yüksek bir güçtür, bu gücü ortaya çıkarırken, yönünü iyi tayin etmek gerekir. Bilgisizlikle tahliye edilecek bir güç, istenilen yöne yönlendirememeğe sebep olur. Onun için bilgiye ihtiyaç vardır. Karaktersiz bilginin hiçbir kıymeti yoktur.

Karakter dünyanın en büyük terbiyecilerince, her zaman terbiyede aranılan en yüksek amaçtır. Çocukta karakter oluşturamayan terbiye, boşu boşuna bir çırpınıştır. Karakter, bedenî yeteneklerin gelişmesinde, ortaya çıkmasında özellikle bütün ahlakî erdemlerin gelişmesinde rol oynamalıdır.

Karakter, çocuk ruhunu araştırmayı bilen öğretmenler için anlaşılması pek zor olmayan bir kabiliyet şeklinde de görülür. Bundan dolayı çocuğun kendi kendini geliştirmesine önem veren bir terbiye tarzı yürütülmelidir. (Duru, 1928: 18)

Kâzım Nami’ye göre okul ne kadar ciddi bir öğrenim vermekte başarılı olursa olsun, gerçek feyiz verebilecek okul “hayat” tır. Okul özel hayat idealini vermez. Okul ancak; ferdî, gerçek hayatı takip etmesini ve içinde yaşayacağı muhite mümkün olduğu kadar az zahmetle uyum sağlaması için yetiştirir. Okullarda gerçek hayatı ne kadar uygulamaya, öğretmeye başarılı olursak o kadar iyidir. Fakat okul, çocuğu hayata tam olarak hazırlamaz, hayatın bilinmeyenlerini önceden sezemez, asıl hayatla birlikte yürüyemez. En hakiki öğretmen doğrudan doğruya hayattır.

Okullar anneler, babalar içinde iyi bir toplantı yeri olmalıdır. Bu sayede velilerinde fikrî, ahlakî terbiyesi olgunlaştırılır.

6.3.1 Kâzım Nami’ye Göre Okul Terbiyesinin Gayesi

İnsanların, arasında yaşadıkları ve etkinlikte bulundukları toplumlar düşünen bire vücuttur. Bazı insanlar bunların, yaş ve durum bakımlarından organlarını

69 oluşturur ve bu toplumlar da tıpkı bir insan gibi varlıklarını korumak için bir takım kanun ve kurallara tabidirler.

Bu kanunların bazıları toplumun bütünüyle ilgili olup, bir insanın vücuduna nasıl gıda gerekliyse, toplum içinde bu konular o kadar gereklidir. Bazıları da her insanın şahsına ait birtakım özel konulardan ibarettir ki aile arasında, toplum içerisinde yaşadığı için şahsî hâl ve hareketlerini düzen dâhilinde bulundurur. (Koç, Doğan, 2005: 71)

Çocuk, akıl ve fikir yürütme duygusu kendisine rehber olmadığı için, çok fazla sabredemez küfüre küfürle, yumruğa yumrukla karşılık verir. Okul, çocukları her konuda terbiye etmek için en uygun yerdir.

Terbiyeyi sadece çocukluk dönemine ait bir şey olarak kabul etmeyen Kâzım Nami insan hayatında terbiyenin doğumdan ölüme kadar devam ettiği görüşünü savunur.

Okul terbiyesinin öncelikli gayesi, gerek şahsî, gerekse millî bakımlardan, otodidakt yetiştirmek olmalıdır. İlkinden en yükseğine kadar okulların gayesi: ilkokullar, her vatandaşa millî ve vatanî vazifelerini görebilecek ve kendi işlerini yolunda yürütebilecek kadar bilgi vermeye çalışmaktır. İlkokul her şeyi öğretmez, öğretemez. Ortaokullar ile liseler, genci genel bilgilerle hazır hale getirir. Bu genel bilgiler, millî bir terbiye ile yürümek gerekir. Terbiyevî kültür dersleri denilen Türkçe dil ve edebiyatı, Türk coğrafya ve tarihi, yurt bilgisi dersleri temin eder. Üniversite, ilimlerde ihtisaslaşmak isteyen gençlere araştırma ve inceleme kabiliyeti ve ilmî usul verir. Bunları verirken, hiçbir ilimde derinleşemez; çünkü derinlik uzun bir araştırma, inceleme ve çalışma ile elde edilir. (Duru,1942: 1605)

Kâzım Nami’ye göre bütün dereceleriyle okullar tam bir insan, bir vatandaş yaratmaz, belki bu türlü vatandaşın yetişmesi için elbette alet ve aleti kullanma yeteneği vermeye çalışır. Üniversiteden diploma alan genç, arayıp bulacağı

70 hazinelerin yalnız anahtarına sahip olur. Hazineleri aramak ve bulmak, sonra kapılarını açıp içlerine girmek ve muhtevalarından yararlanmak gence düşer.

Diploma bir olgunluk nişanesi değildir, lisenin sonunda yapılan üniversiteye girme sınavına “olgunluk” denmesi, itibaridir. Genç üniversiteden çıktıktan sonra bile hamdır, toydur; olgunluğunu ancak senelerce çalışarak elde edebilir.

Kâzım Nami, 1924 yılında yazdığı bir yazıda; devlet gibi okulunda laik olması, “ulusal eğitim”, ulusal birlik gibi konuların soyut kalmayarak, gerçekleştirilmesi gerektiği görüşünü savunmuştur. (Binbaşıoğlu, 1982: 150)

VII. BÖLÜM

7. KÂZIM NAMİ DURU’NUN TÜRKÇE ÖĞRETİMİ HAKKINDAKİ