• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

5. KÂZIM NAMİ DURU’NUN HAYATI

5.2 Tahsil Hayatı

Kâzım Nami okuma ve yazmayı, okula başlamadan önce öğrenir. O dönemde okula başlamak törenle olurdu. Öğretmen, yanına birkaç kişiyi de alıp çocuğun evine gider, çeşitli törenlerden sonra onu alayla okula götürürdü. Fakat Kâzım Nami böyle bir törenle okula başlamaz. Annesi elinden tutup, okula götürür ve öğretmene teslim eder. Kâzım Nami önce Üsküdar’da Valide Camii’nin yanındaki mahalle mektebine devam eder. Ondan sonra da Askerî Rüştiye’ye girip birinci sınıfı burada okur. On üç yaşlarında iken Selânik Askerî Rüştiyesi’ni bitirir, Manastır Askerî İdadisi’ne gider. Babasının Askerî Hastane Eczacıbaşılığına tayin edilmiş olması dolayısıyla Edirne’den Selânik’e gelirler. (Duru, 1957: 10) Babasının değişik yerlere tayini

30 sebebiyle, o da öğrenimini çok değişik okullarda yapmak zorunda kalır. Sırasıyla Edirne ve Selânik Askerî Rüştiyeleri’nde okuyarak orta öğrenimini tamamlar.

Kâzım Nami, iyi Kur’an okur fakat tecvit bilmezdi. Annesi onun için Üsküdar’da zengin bir ailenin oğlundan ders almasını rica eder ve iki ay süren kurstan sonra Kâzım Nami, tecvite riayet ederek iyi Kur’an okumaya başlar.

Ömrünün Üsküdar’da geçen iki senesini yoğun dinî bilgi içinde geçirir. Trakya’daki serbest hayatını Üsküdar’da bulamayan Kâzım Nami, içine kapanır. Üsküdar’da yaşadığı dönemin, uzun zaman tesiri altında kalır. Sonradan geçirdiği hayat, okuduğu müspet ilimler dahi bu tesiri tamamen giderememiştir.

Okulda daima başarılıdır. Birinci veya ikinci olur. Askerî Rüştiyede okuduğu dönemde bir hat hocasından sülüs ve rika yazıyı öğrenir. (Duru, 1942: 1301)

Kâzım Nami’nin büyük babası bir Rufai şeyhidir fakat tekkesi yoktur. Mahallelerinde bulunan bir Rufai tekkesine, Devran geceleri büyük babasıyla gider ve Kâzım Nami de büyük babasıyla zikirde bulunur. Tekke hayatının fevkalade bir şey olduğunu düşünür.

Kâzım Nami, büyük babasının ölümüyle birlikte babasının yanına dönmek zorunda kalır. Askerî Rüştiyenin birinci sınıfını bitirmiş ikinci sınıfa geçtiğinde, babasının da yeri değiştirilmiş, başka bir yere gönderilmiştir. Gidecekleri yerde Askerî Rüştiye olmadığı için, annesiyle beraber Edirne’de otelde kalırlar. Babası Kâzım Nami’yi Edirne’de bırakmak istemez ve hep beraber istemeyerek de olsa babasının çalıştığı kasabaya giderler. Burası Meriç Nehri kenarında, küçük bir kasaba olan Mustafapaşa’dır. Yalnız bu kasabanın askerî bir önemi vardır, burası bir fırka merkezidir.

31 İstanbul’daki hayatı ev ve okul arasında geçen Kâzım Nami, İstanbul’dan kurtulduğuna memnun olur, çünkü burada daha serbesttir. Daha sonra babasının vazifesi Edirne’ye nakledilir ve orada yine Askerî Rüştiye’ye devam eder.

Edirne’de Askerî Rüştiyenin ikinci senesini bitirdikten, üçüncü seneyi de yarıya kadar okuduktan sonra, babasının nakli dolayısıyla Selânik’e gitmeye mecbur kalırlar. Burada Askerî Rüştiyeye devam eder. Selânik’teki mektebi bütün mekteplerden daha çok beğenir. Selânik’te geçen bir buçuk yıllık hayatını , “İlk gençlik devrimin en mesut zamanıdır” diye adlandırır. (Duru, 1942: 1365)

Askerî Rüştiye’yi bitirdikten sonra annesi, kız kardeşi ve küçük kardeşi ile birkaç aylığına İstanbul’a gelirler. Kâzım Nami, Selânik’e dönüp oradan, arkadaşlarının çoğunun gittiği Manastır Askerî İdadisine gitmek ister, babası ise onu lisan mektebine gönderip hariciyeci yetiştirmek istemektedir. Hariciye memurluğu ne kadar şaşalı olursa olsun, ona askerlik kadar mukaddes görünmez. O asker olmayı daha küçük yaşlarda kafasına koymuştur. Selânik’e yalnız başına döner ve babasıyla konuşur. Babası lisan okuluna gitmediği için onu Mülkî İdadisine vermek ister. Ama Kâzım Nami’nin ısrar ve ağlamalarına dayanamayarak Manastır Askerî Lisesine gitmesine, pişman olursa bile bu liseden çıkartmayacağı şartını koyarak, müsaade eder.

Kâzım Nami, Selânik Askerî Rüştiyesi’nde geçirdiği bir buçuk senelik talebeliği süresince tatil günlerinin hemen hemen hepsini hastanede babasının yanında geçirir. Burada reçete okumayı, ilaç yapmayı öğrenir. Artık eczacılığı amelî olarak öğrenmiştir. Eczanede çalışmış olmasının yararını ileriki hayatında görecektir. Makedonya’da çetelerle çarpışırken veya köy karakollarında otururken askerlerin ufak tefek yaralarına ilaç yapar. Bu yüzden yaşça onlardan küçük olmasına rağmen ona baba gözüyle bakarlar.

32 Askerî Rüştiye’de coğrafya dersini severek okur. Kısa zamanda çok iyi harita çizmeye muvaffak olur. Riyaziye ise Kâzım Nami’ye en güç gelen derstir. Buna rağmen hesabı iyidir.

Kâzım Nami Manastır’a geldikten sonra resim yapmayı bırakıp, edebiyat ve şiire merak sarar. Sabahları pencere kenarında oturur, güneşin doğuşunu izler ve bunu tasvir etmeye çalışır.

Bununla beraber okul hayatına fazla ısınamaz. Çünkü yaşayış tarzı çok zordur. Bundan dolayı sıtmaya tutulur ve günlerce askerî hastanede ona tahsis edilen koğuşta yatar. Askerliğe olan ilgisi sıtmaya rağmen eksilmez ama mektepteki ağır şartlara da dayanamaz hale gelir. Babasından kendini mektepten almasını ister. Babasının Kâzım Nami’yi mektepten çıkarması kolaydır ama vaktiyle kendisini uyardığı için, onu mektepten almaz.

Kâzım Nami yine Manastıra döner ve bu zahmetli hayata alışmaya çalışır. Artık kendisini büsbütün edebiyata vermiştir. Tasvirler, hikâyeler, kafiyesi bozuk, vezinsiz şiirler yazar. (Duru, 1942: 1395)

Kendisinden bir sınıf yukarıda olan güzel yazı yazan, şair bir arkadaşından aruz veznini öğrenir. Sonra Manastırlı Rıfat Bey’in, İlmî Aruz, İlmî Kafiye, Aksam-ı Şiir adındaki kitaplarını alır ve aruzun bizde kullanılan bütün şekillerini öğrenir.

Artık tamamen askerlikte kalacağı kesinleşince, bu hayata istek ve neşeyle alışmak lâzım olduğunu düşünür. Zaten onu adamakıllı bir edebiyat merakı sarmıştır. Askerî okulda geçen üç yıllık hayatında Kâzım Nami kendi başına yaşamayı, amirlerinin emrinden başka kimsenin emrine tabi olmamayı, mektep disiplini dışında serbest bir hayat yaşamayı öğrenir. Kısacası askerî okulda geçirdiği bu üç yıl, onun şahsiyet edinmesine vesile olur. Okul hayatı boyunca hiç izinsizlik, hapis, tekdir gibi bir ceza almaz. Hocalara kendini sevdirir.

33 İstanbul Pangaltı’daki Harbiye okuluna gelir. Burada Üsküdarlı olduğu için evci çıkıp çıkmayacağı sorulur. Kâzım Nami evci çıkmak ister. Zabit ona oturacağı semtte mühürletmek üzere bir ilmühaber verir. Kâzım Nami, halasının yanına gider fakat perşembe gününe kadar evci ilmühaberini onaylatamaz. Sabah kalkar ve okula gider, yolda geç kaldığı için yok yazılmıştır. Adını sildirmek için dâhiliye odasına girdiği vakit zabit, ilmühaberi sorar, getiremediğini söyleyen Kâzım Nami’ye haftaya kadar getirmezse onu hapse atacağını söyler. Diğer zabit ise Kâzım Nami’yi hapse atar. Her ne kadar tezkereler yazıp gönderse de bir cevap gelmez. Haksız yere dokuz gün hapis yatar. Haftaya, altı ay sonra verilebilecek evci ilmühaberini alır ve teslim eder. (Duru, 1942: 1413)

Kuleli, Edirne, Erzincan, Şam, Bağdat, Sana Askerî İdadilerinden gelen talebelerle sınıf mevcudu yedi yüze yaklaşır. Kimlerin topçu subay, kimlerin süvari olacağı sorulur. Kâzım Nami topçu subayı olmak istemesine rağmen piyade subayı yaparlar. Sonra Fransızca sınavına tabi tutarlar ve derslere başlarlar. Dersler şunlardır:

Talimname, Terbiye-î Askeriye, Fransızca, Almanca çift rakamlı kısımlarda Rusça, Hikmet-î Tabiiye (Fizik), Kimya, Topografya, Hendese-î Resmiye, Coğrafya- î Askerî, Kitabet.

Bir gün arazi üstüne tatbikata çıkarlar Manastır’da ara sıra yoklayan sıtma, burada da Kâzım Nami’yi tutar. Yaya okula gönderirler ve üç günlük tedavinin ardından ayağa kalkar. Hasta olduğu vakit üç gün talime çıkmadığı için, haksız yere iki hafta izinsizlik cezası alır.

Harbiye’de sebepsiz on gün hapsedilmesi ve iki hafta izinsiz bırakılması Kâzım Nami’yi çok üzer. Kâzım Nami, kendini iyice edebiyata verir. O zamanlar mektepte edebî kitaplar, romanlar, hatta gazete ve mecmua okumak bile yasaktır. Bulunursa cezası iki hafta izinsizliktir. Bunun için Kâzım Nami, haftada bir izne

34 çıkınca doğru kitapçıya gider dergi ve mecmuaları yüklenir, eve gider. Mektepte sadece gizli gizli hikâyeler, tasvirler, şiirler yazar.

Harbiye’nin son sınıfında okurken Yunan Harbi çıkar. Talebeleri hemen zabit yapıp, orduya gönderme kararı alınır, Kâzım Nami ve arkadaşları bu olaya çok sevinirken ihtiyaç olmadığı, talebelerin okulu bitirmeleri istendiği haberi gelir. Bu olay karşısında Kâzım Nami ve arkadaşları çok üzülürler. (Duru, 1942: 1444)