• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.2. TANZİMAT DÖNEMİNDE ORDU SİYASET İLİŞKİSİ

Bu dönemde ortaya çıkan reformların amaçları, ilk olarak yeni dönemde değişimin kesintiye uğramamasını güvenceye almak, ikincisi Osmanlı İmparatorluğu’nun liberalizm ve ilerlemeyi benimseyebileceğini ve bu nedenle Mehmet Ali’ye karşı desteklenmesi gerektiğini konusunda batılı güçleri ikna etmekti. Bu iki motif birleşince 1839 yılında Tanzimat Fermanı açıklandı116 Bu belge, diğer şeylerin yanı sıra, “tebaamızın canlarını, haysiyetlerini ve mülkiyetlerini en iyi şekilde koruma” güvencesi veriyor ve toplumun yeniden örgütlenmesini sağlayacak yasaların hükümet tarafından çıkarılacağını vaat ediyordu. Bu büyük yeniliğin gerekçesi, sözleşmeyi tasarlayanlar için son derece açıktı ve şu sözlerle ifade ediliyordu:117

“Aslında bu dünyada insan hayatı ve şerefinden daha değerli bir şey yoktur. Karakteri şiddete ne kadar karşı olursa olsun, eğer bir insanın hayatı ve şerefi tehlikedeyse, şiddete başvurmaktan ve böylelikle hükümete ve ülkeye zarar vermekten kendini alıkoyabilir mi, O insan, tam aksine, eğer kendini tam bir güvenlik içinde hissediyorsa, açıktır ki, sadakat yolundan sapmayacaktır ve bütün eylemleri hükümetin ve halkın refahına katkı sağlayacaktır.”

“Eğer mülkiyet güvenliği yoksa, kişi devlete ve cemaate karşı kayıtsız kalır; kimsenin ülkenin refahında çıkarı olmaz, kişi kendi dertlerine ve endişelerine gark olur. Tam aksine, eğer kişi kendi mülkü hakkında tam bir güvenlik hissederse, kendi işleriyle uğraşacak, yaptığı işi geliştirmeye çalışacak ve kendi devletine duyduğu bağlılık ve

115 Ahmad; a.g.e. s.36 116 Hale; a.g.e. s. 30

117

sevgi sürekli artacak ve bu durum hiç kuşkusuz onu toplumun yararlı bir üyesi olmaya yöneltecektir.”

Bu fermanla ayrıca gayrimüslimlere eşit ve adil davranılacağına, iltizam yerine düzenli ve adil bir vergi sistemi getirileceğine, düzenli bir askere alma sistemi olacağına ve askerlik süresinin kısaltılacağına söz veriliyordu. Bütün bunların sonucunda Avrupa devletlerinin desteğini alan Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’ya karşı dış denge siyasetinde önemli bir destek bulmuş ve kendi gücüyle Mehmet Ali Paşa’nın ordusunu yenemeyen Osmanlı Devleti, İngiltere, Rusya, Avusturya’nın yardımlarıyla, Mısır ordusunu geri çekilmeye zorlamıştı.118

Yeni ordunun yapısını ise bu dönemde şöyle açıklayabiliriz: Yeni ordunun siyasi bir güç oluşturmasını engelleyen, yeni iktidar yapılanması olduğu kadar, ordunun prestijli ve köklü bir ordu olmamasında aranabileceği belirtilmektedir.119 Yeniçeriler yenilgi dönemlerinde de zafer dolu tarihinden bahsedebiliyordu. Fakat yeni ordunun atıfta bulunabileceği şanlı günler geride kalmıştı. Ayrıca iktidar mücadelelerine belirleyici unsur olarak yabancı ülkeler müdahale etmeye başlamışlardı. Sina Akşin’in belirttiği örnek bu konuda oldukça ilginç bir ipucu vermektedir. “Daha önce iktidar mücadelesi İngilizlerce desteklenen M. Reşit Paşa ve yandaşlarıyla saray etrafında kümelenmeye çalışan ulema ve ordu çevreleri arasında cereyan ederken, M. Reşit’in cephesi bölündü. Bir yanda İngilizlerce desteklenen M. Reşit Paşa ve taraftarları, öbür yanda Fransızlarca desteklenen Ali ve Fuat Paşaların grupları oluştu ve iktidar mücadelesi bunlar arasında yoğunlaştı. Rivayete göre serasker Rıza ve Saffeti Paşalar gibi devlet adamları kabinedeki gizli görüşmeleri dahi Fransız elçiliğine yetiştirecek derecede Fransızların adamı idiler”120 Mehmet Ali Paşa ile Mustafa Reşit paşa arasında derinleşen iktidar mücadelesinde Mustafa Reşit Paşa’nın Mehmet Ali Paşa’yı Kastamonu’ya sürdürerek kazanması aslında İngilizlerin Fransa’ya karşı zaferiolarak nitelendirilmiştir. 1855’te ise Mustafa Reşit Paşa sadrazamlıktan alınmıştır. İktidarın mülkiye sınıfının eline geçmiş olması, dış güçlerin müdahaleleri, ordunun etkisizliği gibi faktörler nedeniyle padişahı tahttan indirecek bağımsız güçlerin varlığına son

118

Yılmaz, Özgür; “1909’a kadar Osmanlı imparatorluğunda Ordu-Siyaset İlişkileri”

http://www.dusuncetarihi.sayfasi.com/ , (02.08.2006)

119 Özdağ; a.g.e. s.34

- 51 - verildiği görülmektedir. Bundan sonra padişaha karşı girişilecek mücadeleler gizli örgütler vasıtasıyla yapılmıştır.121

Dış ilişkilerde yaşanan sorunların derinleştiği dönemde, Rusların sıcak denizlere inme politikası paralelinde Osmanlı topraklarına yönelik hareketleri hız kazanmaya başladı. 1849 Macar mültecileri ve Kutsal Yerler sorunu üzerinden hareketle dış politikada sancılı bir süreç başlamıştı. 1853 yılında yapılan Kırım Savaşı ile Kırım’ı ele geçiren Rusya’ya karşı İngiltere, Fransa ve birkaç Avrupa ülkesinin desteğini sağlayan Osmanlı Devleti Kırım’ı tekrar alıyordu. Bu savaştan sonra İngiltere ve Fransa’da istediklerini alıyor ve Rusya’nın gücünü bir ölçüde kırıyordu. 1856 yılında Paris’te yapılan barış antlaşması, Osmanlı Devletine “Büyük Devlet” durumunu geri verdi.122

Tanzimat Fermanını takiben, Islahat fermanı ve Fermanı Adalet gibi diğer fermanlarda çıkarılmıştır. Islahat Fermanı, Kırım savaşındaki müttefiklerimizin isteklerini karşılamak üzere hazırlanan ve 1856 Paris Andlaşmasında da sözü edilen bir vesikadır. Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanındaki ana haklar teminatına eşitlik esasını da ekliyor, gayri müslimlerin durumu başta olmak üzere bir çok sahalarda ıslahatı öngörüyordu. Islahat Fermanı, gayri müslim teba lehine koyduğu hükümler sebebiyle Müslüman halkı memnun etmemiştir. Namık Kemal gibi vatansever bir şair, Islahat Fermanını imtiyaz fermanı diye nitelendirmiştir. 123

Tanzimat Fermanı’nın doğrudan sonuçları askeri alanda görülmüştü. Askeri kuvvetler 6 ordu şeklinde yapılandırılmıştı. Bunların ikisi İstanbul’da, üçüncüsü ise Makedonya’da merkezliydi. Böylelikle Osmanlı Devleti Batı’dan gelebilecek tehlikelere karşı yoğun bir güç bulundururken, çıkması muhtemel isyan ve ayrılma hareketlerinin de bu bölge kaynaklı olacağını farketmişti. Teoride askerlerin hizmet süresi, yedi yıllık ihtiyat süresiyle beş yıla indirilmişti. Ne var ki pratikte, ihtiyatlar aktif hizmette tutulabiliyor ve böylece 12 yıl kadar orduda kalabiliyorlardı. Askere alma, kurayla, zorunlu askerlik sistemiyleydi. 1856 tarihli Hatt-ı Hümayun askerlik

121 Yılmaz, Özgür; “909’a kadar Osmanlı imparatorluğunda Ordu-Siyaset İlişkileri”

http://www.dusuncetarihi.sayfasi.com/ , (02.08.2006)

122Kongar; a.g.e. s.55

123 Sabuncuoğlu, Ömer; Atatürk’ün Devlet Anlayışı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara

hizmetinde gayrimüslimlerin Müslümanlarla eşit haklara sahip olacağını ilan ediyordu. Gerçekte iki topluluk da bu hakkın uygulanmasından kaygılı değildi. Normalde Müslüman olmayanlar askerlik yükümlülüklerini bedel olarak bilinen nakit para ödeyerek yerine getiriyordu. Müslümanlar da biraz yüksek vergi ödeyerek ordu hizmetinden kurtulabiliyorlardı. Fakat İstanbul vatandaşları zorunlu askerlik yapmıyorlardı. Müslüman Arnavutlar, Araplar ve Kürtlerde. Gerçekte Osmanlı İmparatorluğu ulusal bir ordudan yoksundu ve ayrıca o zaman hem siyasi olarak hem kültürel olarak bir tek ulus da olmadığı belirtilmektedir. 124

Hükümdarın tahtına ve hayatına yönelik müdahalelerde bulunulmayacağı, fermanın ilanından yirmi yıl sonra, Kuleli İsyanı ile anlamını yitirmiştir. Kuleli olayının temel nedeni 1856’da yayınlanan Islahat Fermanı’na bir tepkiydi. 1859’da kendilerine Fedailer Cemiyeti diyen bir grup komplocu, Sultan Abdülmecit'i devirmek ve gerekirse öldürmek için bir komplo hazırladılar. Cemiyet, bazı orta ve alt rütbeli subayları da kapsayan 40-50 civarında üyeye sahip gibi görünüyordu. Komplo açığa çıkarıldı ve 13 Eylül 1859'da komplocular tutuklandılar. İstanbul Kuleli Kışlası'ndaki soruşturmalardan sonra çeşitli hapis cezaları ve sürgünlerle cezalandırıldılar. Bunların nihai amaçları konusunda tarihçiler arasında anlaşmazlık vardı. Bazı yazarlar, Fedailer'in düşünce itibarıyla liberal olduklarını ve anayasal bir rejim kurmayı planladıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle, 1876 anayasal hareketinin öncüleri olarak görülmüşlerdir. Diğer görüşe göre ise, Fedailer Hıristiyan azınlıklara verilen ödünlere karşı çıkan gericilerdi. Açıktır ki, gücünü ve ideolojik yönelimini değerlendirmek olanaksız olsa da, o sırada ordu içinden de destek gören bir tür siyasi muhalefet hareketinin var olduğu belirtilmiştir. 125

Ayrıca bu dönemde askeri alanda 1869 yılında Serasker Hüseyin Avni Paşa yönetiminde daha ileri bir reform paketi uygulanmaya başlandı. Sürekli ordu, piyadelerin dört yıl muvazzaf, iki yıl ihtiyat ve altı yıl redif olarak görev yaptığı nizamdan oluşuyordu. Hüseyin Avni Paşa’nın planı, nizam, ihtiyat ve redifteki asker sayısını 460.000’e çıkarmaktı ki 1877 yılında bu rakam 400.000’e ulaşmıştı. Topçu

124 Hale; a.g.e. s. 31 125 Hale; a.g.e.s. 33

- 53 - sınıfı, Prusya ekolü ile baştanbaşa değiştirildi. 126 Donanmada büyük bir gelişme olduğunu ve Abdülaziz’in son yıllarında 36 savaş gemisine ulaşan donanma Avrupa’nın en büyük üçüncü donanması olmuştu.

1876’da Abdülaziz’in tahttan indirilmesi gizli bir örgüt tarafından planlanmış ve örgüt üyelerinden serasker Hüseyin Avni Paşa, sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, devlet nazırı Mithat Paşa, donanma komutanı Arif Paşa ve Harp Okulu komutanı Süleyman Paşa’dan oluşan bir toplulukla darbenin gerçekleştirilmesi sağlanmıştır. Hüseyin Avni Paşa’nın darbeden sonra öldürülmesi, tahta çıkarılan Murad’ın akli dengesindeki bozukluk, II. Abdülhamid’e Mithat Paşa’ya anayasayı ilan edeceği sözünü verdikten sonra taht kapısını açmıştı. 127 .

2.3. BİRİNCİ VE İKİNCİ MEŞRUTİYET VE ULUSÇULUK ANLAYIŞI