• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.4. SİVİL İKTİDARA GEÇİŞ SÜRECİNDE ASKERİ VE SİYASAL

3.4.2. Koalisyonlar Dönemi Askerin Siyasi Etkinliği

3.4.2.6. DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi, 57. Cumhuriyet Hükümeti’ni oluşturmak suretiyle, ülke sorunlarına istikrar içinde çözüm üretme ve sorumluluğunu birlikte üstlenerek bir “uzlaşma ve atılım hükümeti” olarak çalışacaklarını belirtmişlerdir.392

390http://www.yerelsecim.com/55_hukumet.htm (07.08.2006)

391 Akşin, Sina, Bülent Tanör ve Korkut Boratav; Yakınçağ Türkiye Tarihi 2 1980–2003, Kelebek

Matbaacılık, İstanbul, s.176

18 Nisan sonuçlarıyla birlikte yapılan ilk değerlendirme, milliyetçiliğin yükselişi ve milliyetçi partilerin kaçınılmaz iktidarı şeklindeydi. MHP ve DSP yükselen milliyetçi dalganın kendilerini iktidara taşıdığını kabul etmişti. Milliyetçilik yeni hükümetin meşruiyet zeminini güçlendiren en önemli unsur olarak nitelendirilmiştir.393

DSP Koalisyon Hükümeti döneminde 10 Aralık 1999 günü sonuçlanan AB’nin Helsinki Zirvesi’nden Türkiye’yi adaylığa kabul etmek kararı çıkmıştır. Avrupa Birliği’nin Helsinki’de Türkiye’yi aday olarak göstermesi Türkiye içinde yeni düzenlemeler olarak nitelendirilmiştir. Türkiye’nin; dinin siyasallaştırılması, PKK’nın siyasallaştırılması ve Güneydoğu sorunu ve son olarak Atatürkçülük olmak üzere geçmişe dayalı üç öğesi bu süreçte karşımıza çıkmaktadır. Ordunun bu konularda yaklaşımı ise şöyle değerlendirilebilir. Ordunun, Türkiye’nin ulus devlet çerçevesinde bütünlüğün korunması konusunda oldukça duyarlı olduğu belirtiliyor. Ordu, PKK konusunda siyasallaşmaya karşı durumda ve Güneydoğu’da yeni ayrıcalıkların yaratılmasını istemediklerini belirtmektedir. Atatürkçü düşüncenin “ulusalcı ve laik” özelliklerinin farklı boyutlarda farklı sonuçlar çıkardığı vurgulanmaktadır.394

DSP Koalisyon Hükümeti döneminde kabul edilen AB’ne adaylık sürecinde ordu tarihsel süreçten beri özellikle Ege, Kıbrıs, Kürt ve Ermeni konuları ile ilgili olarak ulus ve laik devlet anlayışı doğrultusunda çeşitli yaklaşımlar sergilemiştir. Kıbrıs ile ilgili olarak Türklerin Rumlar tarafından özellikle 1974 yılından itibaren yaptıkları politikalar karşısında TSK ulus devlet anlayışı ile Kıbrıs’ın da ülke topraklarının bir parçası olduğunu belirtmiştir.Bu nedenle çeşitli müdahalelerde bulunmuştur. Ayrıca diğer bir taraftan Ermenistan tasarısı çerçevesinde Doğu Anadolu üzerine yapılan değerlendirmeler, Kürdistan tasarı çerçevesinde ise Güneydoğu Anadolunun PKK’nın da fonksiyonuyla ayrı bir bağımsızlık olma girişimleri ülke dışında çeşitli politikalarla yönlendirildiği için bu süreçte ordu, politikada ki ağırlığını kritik, ulusal dış politika konularında hissettirmektedir.395

393 Şen; a.g.e. s.107

394 Manisalı; Yirmibirinici Yüzyıl’da Küresel Kıskaç, Küreselleşme, Ulus Devlet ve Türkiye, s.68 395 Manisalı; a.g.e. s.69

- 154 - Koalisyon Hükümeti Döneminde Kasım- Aralık 2000 yılında Türkiye için Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlandı. Türkiye’nin tam üyeliğe yönelik ön şartlara ve kriterlere (Kopenhag Kriterleri) uyum sağlaması için, AB-Türkiye ortaklık ilişkisi planı çizilmiştir. Türkiye'nin ilk Katılım Ortaklığı Belgesi Konsey tarafından Mart 2001'de kabul edilmişti. Bu belge ile Ordu üzerindeki sivil kontrolün, AB ülkelerindeki uygulamalarla aynı çizgiye getirilmesini sağlamak, sivil makamların özellikle milli güvenlik stratejisinin oluşturulması ve hayata geçirilmesi alanlarında denetleyici işlevlerinin tümüyle yerine getirebilmesini sağlamak amaç edinilmişti. Belgede, özellikle Kopenhag siyasi kriterlerinin önemi vurgulanmıştır. Kıbrıs konusu, ifade özgürlüğüne ilişkin hukuki ve anayasal güvencelerin güçlendirilmesi, toplantı ve şiddete yönelik olmayan gösteri yapma özgürlüğü, işkenceyle mücadele, sivil toplumun gelişiminin desteklenmesi, Türk vatandaşlarının ana dilde yayın özgürlüğü, idam cezasının kaldırılmasıyla ilgili anayasal ve hukuki düzenlemeler yer almıştır.396

Sonra ki süreçte DSP-MHP VE ANAP’ın koalisyonun yaptığı DSP lideri Ecevit’in başbakanlığındaki 57’inci hükümet döneminde, Ekim 2001 yılında gerçekleştirilen Anayasa’nın 35. maddesini kapsayan değişikliklerden birisi de 118’inci madde hakkındadır. 3 Ekim 2001 günü Genel Kurul’da kabul edilen düzenlemeye göre, MGK kararlarının “tavsiye” niteliğinde olacağı ve “öncelik taşımayacağı” hükme bağlanmış, ayrıca Başbakan yardımcıları ile Adalet Bakanı da MGK üyesi yapılmıştır. Böylelikle Kurul’daki sivil-asker dengesi, siviller lehine değişmiştir.397 AB’nin 2002 yılında yayınlanan İlerleme Raporu’nda, “Milli Güvenlik Kurulu, resmen bir tavsiye organıdır; ama oradan çıkan kararlar tavsiyeden daha büyük ağırlık taşır. Kurulun sivil üyelerinin sayısını arttırdınız; fakat bunun çok fazla etkisi yoktur; çünkü sivillerin sayısının arttırılması uygulamada değişiklik yapmamıştır, askerlerin büyük bir etkinliği vardır.” şeklinde düşüncelerini ifade etmişlerdir.398 Buradan şöyle bir değerlendirme yapılacak olursa AB, kurulun bileşiminden daha çok, Kurul aracılığı ile askerlerin siyasi iktidar etkisine yönelmiş durumdadır. MGK bağlamında asıl üzerinde durulması gereken nokta, AB’nin ne istediğinden çok, bu isteğin Türkiye’nin gereksinmelerine

396 http://www.abmerkezi.org.tr/belgeler/katilimortakligi.doc (07.08.2006) 397 Yüksel; a.g.e. s.191

uygun olup olmadığıdır.399

57. Hükümet Programında Atatürk'ün önderliğinde kurulan laik, demokratik, hukuka bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devletini, dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı koruyacağını, Atatürk ilke ve inkılâplarını her alanda pekiştirilerek, din ve vicdan hürriyetinin de teminatı olan laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine karıştırılmasını, siyasal amaçlarla ve çıkar hesapları ile istismarını önlemekte kesin kararlı olduklarını belirtmişlerdir. Atatürk'ün, Türk kültürünü esas alan ve her türlü ırk, din ve mezhep ayırımcılığını ve yayılmacılığı reddeden insancıl ve barışçı milliyetçilik anlayışı, ulusal birliğimizin ve ülke bütünlüğümüzün başta gelen güvencesi olduğu bu programda ifade edilmiştir.400