• Sonuç bulunamadı

Tanrı’nın İlmi/Bilmesi

2. HARTSHORNE’UN DİN FELSEFESİNDEKİ BAZI TEMEL KAVRAMLAR

1.2 TANRI’NIN MAHİYETİ

2.1.2. Tanrı’nın İlmi/Bilmesi

Bilgi, genellikle bilen (özne) ile bilinen (nesne) arasındaki ilişki olarak tanımlanır.285 “Bilmek” Hartshorne’un hayatının ana ilgisidir, söz konusu Tanrı’nın bilgisi olunca onun ilgisi daha da güç kazanmıştır. Etrafımızdaki her şey tanrısal bilgi sayesinde güzel duyusal bir biçimde tam anlamıyla organize edilmiştir. İnsanın bilgisini Tanrı’nın bilgisi ile karşılaştırdığımızda insanın bilgisinin yanılabilir ve tamamlanmamış olduğunu keşfederiz. Sonuçta hiçbirimiz Tanrı kadar âlim değiliz ve hata yapabiliriz. Bizler okuduklarımızla ve öğrendiklerimizle kendimizi ne kadar geliştirirsek geliştirelim, bilgimiz ne kadar tam olursa olsun, Tanrı’daki resmin bütününü görmekten aciz varlıklarız. Sadece zaman ve mekânla sınırlı olan duyulara sözümüz geçebilmektedir. Yani bizler Tanrı’yı ve doğayı tam anlamıyla bilemeyiz ama sadece Tanrı ve doğa hakkında konuşabiliriz ve bu antroposentirizmin ya da antropomorfizmin yeni bir formudur. 286 Tanrı’nın bilgisine gelindiğinde Hartshorne’na göre Tanrı tüm geçmiş ve çağdaş oluşumları kucaklar, her şey direkt ve alîm bir şekilde onun tarafından algılanır çünkü her şey ona müdahildir ve onun tarafından bilinçli bir şekilde gözlemlenir.287 Vahiy, Tanrı menşeli önemsenmesi gereken bir bilgi türüdür ancak Hartshorne vahiy meselesine neo-klasik açıdan baktığından vahyin insanın Tanrı bilgisindeki temel önemini minimize etme eğilimindedir. Yani, o bu bilgi türüne klasik Hristiyan teizmindeki kadar önem ve değer vermemektedir. Çünkü vahiy (revelation) de altı tane teolojik hatadan bir tanesidir.

285 Bilgi maddesi, TDV Ansiklopedisi, 6. cilt, Ankara, 1992, s. 157-161 286 WM, s. 22

Bir ev büyük ve ağırdır, küçük ve hafifi dışarıda, hariçte bırakır aynı akıl yürütme ilişkisini Hartshorne Tanrı’ya uygular Tanrı alîmdir bundan ötürü aptalca/cahilce olan yüklemleri hariçte bırakır, onları kendisinden uzak tutar.288

Tanrı’nın yüceliğinin onun her şeyi bildiği sonucuna neden olduğunu ilan edebiliriz. Çünkü Tanrı’nın bilişşel kapasitesi kusursuz olduğundan onun bilemeyeceği hiçbir şey olamaz, Tanrı’nın bilme kapasitesi sınırsızdır ama biz onun nasıl ve ne şekilde bildiğini bilemeyiz.289 Tanrı’nın bilgisi söz konusu olduğunda bizim bilmediğimiz gerçekleri Tanrı’nın bildiği farz edilmektedir. Hartshorne’na göre, bizler gerçekliğe yaklaşarak bilgi elde ederiz. Oysa Tanrı gerçekliği tam anlamıyla bilir. Din Tanrı’nın bilgisiyle gerçekliği eşitler. Dolayısıyla bizler Tanrı’nın bilgisinin gerçeklik olduğunu söyleyebiliriz.290 Tanrı’ya ilminden ötürü de güven duyarız.291

Hartshorne’a göre, ilişkileri içermek onun tüm terimlerini de içermek demektir, her şeyi bilmek her şeyi içermektir.292 O, Tanrı’nın bilgisi konusunun bir çeşit ilişki formu olduğunu dile getirir, Tanrı bizleri bilirken bizleri de içerir. Onun sevgisinin ve bilgisinin objeleri olarak bizler Tanrı’dayızdır.293 Bu bakımdan Tanrı’nın bilmesi farklı bir duyusal alandan bizlerin hayatlarına katılır. Tanrı’nın mutluluğumuza ve tecrübelerimize müdahil olması işte gerçek “her şeyi bilme” budur.294

Klasik Hristiyan teizmine göre Tanrı her şeyi bir anda biliverir. Çünkü Tanrı zamanda değildir dolayısıyla bilgisi de zamana bağlı değildir. Bu durumdan farklı olarak neo-klasik teolojisinde Hartshorne Tanrı’nın bilgisinin zamanın ve mekânın içerisinde vuku bulması gerektiği görüşündedir. Geçmiş ve şimdiyi bilen Tanrı geleceği henüz bilememektedir. Tanrı’nın geleceğe tam anlamıyla hâkim olamayışı gelecekten bihaber olduğu anlamına da gelmez. Gelecekle ilgili realiteler henüz belirlenmemiştir ve gelecek saf bir ihtimal halinde durmaktadır. Yani Tanrı geleceği öylece bilmektedir. İşin aslı, Hartshorne’un bu söylemi Tanrı’nın her şeyi bilme

288 DR, s. 145

289 Sia Santıago, God in Process Thought: A Study in Charles Harthorne’s Concept of God, Martinus Nıjhoff Publishers, Dordrecht, 1985, s. 52

290 MVG, s. 93-94

291 Marjorie Suchocki, God, Christ, Church: A Practical Guide to Process Theology, The Crossroad Publishing Company, New York, 1982, s. 72

292 DR, s. 76

293 Santiago, a.g.e., s. 50

niteliğini bertaraf etmez. Pekâlâ, Tanrı’nın olumsal olayları bildiği söylenebilir mi?295 Olumsal olaylar hakkındaki bilgimiz onlar gerçekleşmedikleri müddetçe belirsiz ve müphemdir. Bu durumu neo-klasik yaklaşım açısından şöyle örneklendirebiliriz: Tanrı benim doktora tez savunması sınavına gireceğimi bilir fakat sınavda nasıl savunma yapacağımı bilemez. Bir bakıma Tanrı olayların ayrıntılarına hâkim değildir diyebiliriz. Hartshorne Tanrı’nın gerçek olana kadar olasılıkları bilmediğini belirtir. Çünkü bilinecek bir şey henüz ortada yoktur.296 Hartshorne’na göre geleceğin doğası önceden belirlenmemiştir, gelecek olasılığı açıktır, gelecek aktüelden ziyade potansiyel halindedir bu durumda bir dereceye kadar belirlenmemişlik vardır.297 Gelecek henüz gelmemiştir ve bu nedenle Tanrı tarafından bilinmemektedir. Doğal olarak gelecekteki özgür seçimler ve eylemler henüz gerçekleşmediler ve mevcut değiller. Bu sebeple Hartshorne’da insanın eylemleri daha önceden bilinmediğinden insan özgürlüğünü zora sokacak bir durum oluşmaz.298 Kısacası, Tanrı neyin var olmadığını bilememektedir.299 Elbette Tanrı bilinebilecek her şeyi bilmektedir. Gelecek şimdi var olmadığı için Tanrı’nın bilgisine dâhil değildir. Tanrı yaptıklarımızı, yaptığımız zaman öğrenmektedir denebilir. Hartshorne’un, Tanrı’nın her şeyi bilme (omniscience) sıfatına karşı tanımlamalarına gelen itirazlardan biri; bu tanımlamanın Tanrı’yı belirli gerçeklerden habersiz olarak sunduğu şeklindedir. 300 Gelecekteki olaylar gerçekleşmeden Tanrı’nın onlara hükmedemeyişi Hartshorne’un neo-klasik Tanrı anlayışını zaafa uğratmaktadır. Çünkü inanan insanlar Tanrısallık atfettiği bir varlığın bilgi yönünden daha güçlü bir pozisyonda olmasını arzu etme eğilimindedirler. İbadetlerinde geleceğe yönelik netlik kazanmasını istedikleri istekleri üzerinden -kendilerinin bilmedikleri ama Tanrı’nın bildiğini düşündükleri- dua ederler. Bu yöneliş insan için belirsiz olanın Tanrı açısından belirli olduğu inancına dayanır.

Her şeyi bilen kelimeleriyle Hartshorne klasik Hristiyan teistlerinin anlatmak istediği şeyi kastetmez. Klasik anlayışta Tanrı mutlak ve kendinden emin bir şekilde

295 Stephen David Ross, Philosophical Mysteries, State University of New York Press, Albany, 1981, s. 57 296 Kelly James Clark, Essays on Natural and Philosophical Theology, Springer Science+Business Media, B.V., Dordrecht, 1992, s. 190

297 MVG, s. 30

298 Mehmet S. Aydın, Din felsefesi, İzmir ilahiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 2012, s.170

299 Bruce A. Ware, Their God Is Too Small: Open Theism And The Undermining of Confidence in God, Crossway Books, Illinois, 2003, s. 12-13

en ince ayrıntılarıyla olayların sonuçlarının neler olduğunu bilir. Neo-klasik anlayışta ise en yüksek mevkide bir varlık olan Tanrı’nın bilgisi sonuçlar dâhil her şeyi kapsar fakat O’nun bilgisi sonuçları zorunlu kılmaz. Klasik Hristiyan teizminde Tanrı değişmediği için O’nun bilgisi de değişime uğramaz. Oysa neo-klasik teizmin Tanrı’sı değişim ve sürece müdahil olduğundan olaylardan etkilenip bilgi anlamında da bir değişikliğe uğramaktadır. Klasik Hristiyan teizminde Tanrı her ayrıntıdan ve kötülükten haberdardır. Tanrı’nın önbilgisi aslında onu olaylardan sorumlu kılmaktadır, fakat klasik teistler Tanrı’nın bu durumdan dolayı suçlanmasını kabul etmezler.301Açıkçası, klasik görüş olaylar hakkında Tanrı’nın önbilgisinin olduğunu, gelecek, geçmiş ve şimdinin eş zamanlı Tanrı’da olduğunu savunur. Öte yandan neo-klasik anlayışta Tanrı bizim kararlarımızı bizim adımıza vermez. Yani verdiğimiz kararları Tanrı’nın önceden bildiği söylenemez. Demek oluyor ki kararlarımız biz hayata geçirmediğimiz müddetçe var olmazlar bizler bu konuda özgür iradeye sahibiz. İstikbal önümüzde açık bir şekilde durmaktadır. Bu nedenden ötürüdür ki, Hartshorne Tanrı’nın her şeyi önceden bildiği klasik anlayışı kabullenmez. Tanrı da ileride ne olacağını o olay fiiliyata dökülmeden bilemez. Bazen olasıklar üzerinden öyle sonuçlar ortaya çıkar ki, neo-klasik oluşum penceresinden bakıldığında bu sonuçlar Tanrı tarafından bile bilinemez. Hartshorne’un anlayışında Tanrı’nın bir şeyi irade etmesiyle yaratması aynı şeyleri çağrıştırır mı? Tanrı’nın her şeye gücü yetmesi teolojik bir hata mıdır?