• Sonuç bulunamadı

2.3. Eğitimde Bireysel Farklılıklar 28 

2.3.1. Öğrenme Stilleri 33 

2.3.1.1. Tanımı, Kapsamı ve Özellikleri 33 

Öğrenme ve öğretmeye yönelik yeni paradigmalar, öğrenme-öğretme sürecindeki ilginin öğretimden ziyade öğrenmeye doğru odaklanmasını sağlamıştır (Genç ve Eryaman, 2007: 91). Öğrenmenin dolayısıyla öğrenenin merkeze alındığı eğitim anlayışı içerisinde öğrenene ait bireysel farklılıklar önem kazanmış ve bu farklılıkların öğrenme-öğretme sürecindeki etkisine yönelik yapılan birçok araştırma, alan yazında öğrenme stili kavramının ortaya çıkmasına ve gelişmesine öncülük etmiştir. Curry (1983)’e göre bireysel farklılıklara duyulan ilgi, öğrenme stilleri ile ilgili araştırmaların ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.

Guild ve Garger (1998: 62-66), stil ifadesinin bireye ait özellikler anlamında alan yazında ilk kez kimin tarafından kullanıldığının çok net olmadığını belirtmekte ve öğrenme stil ifadesinin ortaya çıkış sürecini açıklamaktadırlar. Yunan hekim Hipokrat, bazı kişilik tipleri belirlemiştir. 18. yüzyılın sonlarında Alman psikologları bireylerin bilişsel stil farklılıklarını araştırmışlardır. Carl Jung da bu psikologların arasında yer almaktadır ve Jung’ın ‘Psikolojik Tip’ ifadesi İngilizce kaynaklarda 1921 yılından itibaren görülmektedir. Amerikalı psikolog Gordon W. Allport, bilişsel stil kavramını 1930’lu yıllarda bireylerdeki değişmeyen yapıları açıklayan çalışmasında kullanmıştır. 1945 yılında Lowenfeld görsel ve haptik öğrenenler arasında dünyayı algılama biçimi bakımından farklılığı dile getirmektedir. 1950’li yılların başında Klein, yapmış olduğu araştırmada farklı durumlarda her bireyin kendi tercih ettiği gerçekle karşılaşma yollarını kullanmasından bahsetmektedir. 1979 yılında Herman A. Witkin ve arkadaşları Moore, Goodenough ve Cox, bireylerde çevrelerini nasıl gördükleri ve kullandıklarına bağlı olan farklı algısal eğilimlerin varlığını öne sürmüşlerdir. Allport 1937 yılında ‘bilişsel stil’ kavramını tanımlamıştır. Ve bu yıllardan sonra psikologların bireysel farklılıklar ile ilgili araştırmaları azalmakla beraber, bireysel farklılıklar konusunun bu yıllarda eğitim

alanında dikkat çeken bir konu olmadığı görülmektedir. 1960’lı yılların sonlarından itibaren ise bireysel farklılıklar, eğitim alanında gündeme gelmeye başlamıştır. Gregorc, bilginin nasıl alındığını ve işlendiğini açıklayarak farklı zihin özelliklerinden bahsetmektedir. Rita Dunn ve Kenneth Dunn birtakım öğrenme tercihlerini araştırmışlardır. Carl Jung’ın ‘psikolojik tip’ çalışmasının eğitim alanına birçok uygulaması yapılmaya başlamış ve algısal tercihler eğitim alanında araştırmalara konu olmuştur. 1980’li yıllarda Howard Gardner farklı zekâ türleri ile bireysel özellikleri vurgulamıştır. Eğitim alanındaki bu çalışmalar sınıf uygulamaları açısından da gündeme gelmiş ve açıklanmaya başlamıştır. Rita Dunn ve Kenneth Dunn, her bir öğrencinin öğrenme stiline uyumlu öğretimin öneminden bahsetmiş ve öğrenme stilini belirlemek amacıyla bir ölçme aracı geliştirmişlerdir. Böylece öğrenme stili ile ilgili araştırmaların çoğalmasıyla beraber farklı bakış açıları, farklı uygulamalar ortaya çıkmış ve öğrenme stili araştırmaları genişlemeye başlamış, Kathleen Butler, Marie Carbo, Bernice McCarthy ve daha birçok yeni araştırmacı bu konuda çalışmaya başlamıştır.

Ehrman vd. (2003: 314) ise, öğrenme stili ifadesinin ortaya çıkışını daha genel olarak açıklamaktadırlar. İlk olarak alan yazında ‘bilişsel stil’ ifadesinin Allport tarafından 1937 yılında kişilik tarafından belirlenen yaşantı ve uyum sağlama tarzı anlamında kullanıldığını belirtmektedirler. Günümüzde ise bu ifadenin daha çok bilgiyi alma ve işleme ile ilişkili olarak tercih edilen zihinsel aktivite biçimleri anlamında kullanılmakta olduğunu, kişilik değişkenlerinin farklı bir öğrenme stilini temsil ettiği yönünde açıklama yapmaktadırlar. Tam olarak ‘öğrenme stili’ ifadesi ise ilk olarak 1954 yılında Thelen tarafından grup dinamikleri ile ilgili olarak kullanıldığını; ayrıca öğrenme stili, bilişsel stil, kişilik tipi, duyusal tercih, biçem ve benzeri kavramların, günümüzde alan yazında genel olarak araştırmacılar tarafından birbirlerinin yerine kullanılabildiğini vurgulamaktadırlar.

Öğrenme stili kavramının tarihsel süreç içerisinde günümüzdeki anlamıyla ilk kez 1960 yılında Rita Dunn tarafından ortaya atıldığı, bu yıldan beri üzerinde birçok araştırmanın yapıldığı dile getirilmektedir (Boydak, 2007: 3; Dağhan ve Akkoyunlu, 2011: 117). Özellikle 1970’li yıllardan itibaren alan yazında öğrenme stili üzerine yapılan araştırmalar yoğunluk kazanmıştır (Wong ve Nunan, 2011: 145). Buna göre

eğitimciler uzun yıllardan beri her bir öğrencinin öğrenme biçimindeki farklılığa tanıklık etmektedirler ve bu farklılık, alan yazında öğrenme stili ya da bilişsel stil olarak adlandırılmaktadır. Öğrenme stilleri, özellikle son altmış yıldır üzerinde sıkça tartışılan bir konu olmuştur (Şimşek, 2006: 98). Eğitim dünyasında en umut verici akımlardan birinin öğrencilerin öğrenme stillerinin öğrenme-öğretme sürecinde dikkate alınması olduğu düşünülmektedir (Barbe ve Milone, 1981).

Öğrenme stilleri, bireyin kişiliğinin bir parçası olduğundan dolayı bireyden bireye farklılık gösterirler. Guild ve Garger (1998: 24)’ a göre kişilik stilleri olarak da adlandırılan insan kişiliğinin temel ve değişmeyen yapıları, kişisel ve mesleki alanda bireyin davranışlarını birçok yönden etkilemektedir ve kişiliğe ait bu yapılar öğrenmeyi etkilediklerinde öğrenme stilleri olarak adlandırılmaktadır. Benzer şekilde Sünbül (2010: 33), öğrenmenin bireysel bir olay olduğunu ve her bireyin öğrenme biçiminin farklı olduğunu vurgulamaktadır. Ekici (2003: 10), yaşamın her alanında olduğu gibi öğrenme açısından da bireylerin farklı stillere sahip olduklarını ve bu stile uygun, kendileri için kolay ve rahat olan bilgi edinme yollarını tercih ettiklerini ifade etmektedir. Boydak (2007: 1-3)’ a göre öğrenme stili, tıpkı kan grubu gibi doğuştan var olan, değişmeyen ve insan davranışlarını büyük ölçüde etkileyen bir özelliktir. Cornet (1983: 12), öğrenme stilinin kalıtım ve çevre etkileşiminin bir ürünü olduğunu, tutarlı davranış biçimleri olarak tanımlanmasına rağmen yaş ve tecrübe ile değişebileceğini belirtmektedir. Ona göre öğrenme stili şablonu temelde kalıtım ve doğum öncesi etkenlere bağlı olmasına rağmen, olgunlaşma ve çevresel etkilerden kaynaklanan bir takım niteliksel değişiklikler de söz konusu olabilmektedir. Benzer şekilde Kinsella (1995: 171), her bireyin tıpkı imza gibi kendisine özgü bir öğrenme stiline sahip olduğunu ve bu stilin kalıtım ve çevreden büyük oranda etkilendiğini belirtmektedir. Dunn (1984)’a göre öğrenme stili bireyin hem biyolojik hem de deneyim yoluyla oluşan ve başarısını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilen özellikleridir.

Alan yazında farklı araştırmacılar tarafından yapılan pek çok öğrenme stili tanımı yer almaktadır. Keefe (1979) öğrenme stilini “öğrenenlerin öğrenme ortamını

nasıl algıladığı, bu ortamla nasıl etkileşimde bulunduğu ve nasıl tepkide bulunduğunun nispeten değişmeyen göstergeleri olan bilişsel, duyuşsal ve fizyolojik

özellikler” olarak tanımlamaktadır (Aktaran: Brown, 2000: 114). Öğrenme stili,

Gregorc (1979)’a göre bireyin içerisinde bulunduğu çevreden nasıl öğrendiğinin ve bu çevreye nasıl uyum sağladığının göstergeleri olarak işlev gören ayırt edici davranışlardır. Cornet (1983: 9)’e göre öğrenme stili, öğrenmeye yön veren ve bireyler arasında farklılık gösteren tutarlı davranış biçimleridir. Dunn (1983: 496, 497; 1984: 12), öğrenme stilini her bireyde önemli ölçüde farklılık gösteren, bireyin bilgi ya da becerilere odaklanma, alma ve saklamak için tercih ettiği yol olarak tanımlamaktadır. Ona göre öğrenme stili çevresel, duyuşsal, sosyolojik, fiziksel ve psikolojik unsurların birleşiminden oluşmaktadır. Bu unsurlar bireyin bilgi ve becerileri alma, depolama ve kullanmalarını sağlamaktadır. Felder ve Henriques (1995: 21)’a göre bireyin kendine özgü bir şekilde bilgiyi alma, saklama ve hatırlama yollarının hepsi öğrenme stili olarak adlandırılır. Kinsella (1995: 171) ise bireysel farklılıkları ifade eden bir kavram olarak öğrenme stilini öğretim metodu ve içerikten bağımsız bir şekilde yeni bilgi ve becerileri alma, işleme ve hatırlamada tercih edilen doğuştan, alışılagelmiş yollar olarak tanımlamaktadır. Ona göre her birey tıpkı bir imza gibi kendine özgü bir öğrenme stiline sahiptir ve öğrenme stilinin oluşumunda hem bireyin doğuştan getirdiği özellikler hem de eğitim sürecinde geçirilen yaşantıların etkisi vardır. Oxford (1995: 34)’a göre öğrenme stili; bir konuyu öğrenirken, öğrenen tarafından kullanılan genel yaklaşımlardır. Şimşek (2006: 97), nitel bir değişken olarak tanımladığı öğrenme stilini bireyin çevresindeki uyarıcıları algılama, işleme, düzenleme ve anlamlandırmasına ilişkin tutarlı ve karakteristik yaklaşımları olarak tanımlamaktadır. Wong ve Nunan (2011: 145) öğrenme stillerini öğrenilen konu ya da kazanılan beceriye bağlı olmaksızın birey tarafından tercih edilen ve nispeten değişmeyen özellikler olarak açıklamaktadır.

Öğrenme stili ile ilgili kabul gören teoriler ve oldukça çok sayıdaki araştırma, öğrenme farklılıklarını kapsamlı bir şekilde açıklamaktadır. Alan yazında sıklıkla karşılaşılan öğrenme stilleri, bilişsel stiller, psikolojik tip ve çoklu zekâ ifadeleri adı altında savunulan temel düşünce öğrenme şeklindeki farklılıklardır (Guild ve Garger, 1998: 13). Farklı araştırmacılar arasında öğrenme stillerinin bireyden bireye farklılık gösterdiği ve öğrenme sürecini etkilediği konusunda fikir birliği oluştuğu görülmektedir. Buna rağmen, bireyin öğrenme stilinin farklı boyutlarının olması ve

alan yazında kuramcıların bu boyutlardan biri üzerine odaklanmış olmaları, öğrenme stillerinin doğasına ilişkin oldukça farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmuştur (Ekici, 2003: 11, 12).

Alan yazında farklı öğrenme stili modellerinde tanımlanmış çok sayıda öğrenme stili boyutundan bahsedildiğini vurgulayan Ehrman ve Oxford (1990: 311), bu farklı boyutların kaynağı olan üç gelenekten bahsetmektedirler;

1. Algı araştırmaları ve Gestalt Psikolojisi 2. Ego Psikolojisi

3. Carl G. Jung’ın Kuramı

Guild ve Garger (1998: 55-59), öğrenme stilinin boyutlarını değişebileceğini belirterek biliş, kavramsallaştırma, duygu ve davranış olarak dört grupta sınıflandırmaktadır. Biliş, algılama ve bilgi edinme olarak iki aşamadan oluşmaktadır. Bireylerin algılama ve bilgi edinme yollarındaki farklılıklar, farklı stilleri yansıtmaktadır. İnsanlar, elde ettikleri bilgiyi işleme biçimleri ve düşünme biçimleri konusunda da farklılık gösterirler. Bu da öğrenme stilinin kavramsallaştırma boyutudur. Motivasyon, yargı, değerler, duygusal tepkiler açısından bireylerin sergiledikleri farklılıklar, öğrenme stilinin duygusal boyutunu oluşturmaktadır. Sonuçta da bireyin bilişsel, kavramsal ve duyuşsal özellikleri davranışların kökenini oluşturmakta ve bütün bu stil farklılıkları bireylerin davranışlarına yansımaktadır. Dolayısıyla davranışsal farklılıklar, öğrenme stilinin davranış boyutunu oluşturmaktadır.

Curry (1983), öğrenme stillerinin boyutlarını bir soğanın katmanlarına benzetmektedir. Buna göre öğrenme biçimleri, bir soğanın katmanları gibi üç tabaka halinde incelenebilir. Birinci tabaka öğretimsel tercih boyutudur. Bu katman en dışta olduğundan gözlemlenebilir. Kişinin tercih ettiği öğrenme ortamını ifade etmektedir. Çevreden etkilendiği için en az tutarlı katmandır, değişime açıktır. Friedman ve Stritter, Rezler, Grasha ve Reichmann tarafından yapılan öğrenme stili çalışmaları öğretimsel tercihle ilgilidir. İkinci tabaka bilgi işlemedir. Bu katman bireyin bilgiyi özümseme yaklaşımını yansıtmaktadır. Orta katman olduğu için çevreden doğrudan etkilenmez. Öğrenme tercihine göre daha az değişebilir ancak yine de öğrenme

stratejileri yoluyla değişebilmektedir. Kolb’un kuramı, bu katmana dâhil olan kuramlardan bir tanesidir. Üçüncü ve en içteki katman bilişsel kişilik boyutudur. Bu katman doğrudan çevre ile etkileşimde değildir. Bireyin bilgiyi özümseme ve uyarlama yaklaşımı olarak tanımlanmaktadır. Diğer katmanlara göre oldukça tutarlıdır, değişmez. Witkin, Myers-Briggs bu alanın temsilcilerindendir.

Cornet (1983: 9-11) ise öğrenme stilini bilişsel, duyuşsal ve fizyolojik olmak üzere üç boyutta sınıflandırmaktadır ve bu sınıflama, alan yazında sıkça kullanılmaktadır.

Bilişsel Boyut: Bilgiye ilişkin kodları çözme, kodlama, işleme, depolama ve

bilgiyi geri getirme süreçlerini kapsamaktadır.

Duyuşsal Boyut: Motivasyon, dikkat, kontrol odağı, ilgi, risk almaya yönelik

istek, kararlılık, sorumluluk ve sosyallik gibi alanlarla ilgili duygusal ve kişilik özelliklerini kapsamaktadır.

Fizyolojik Boyut: Duyusal algı (görme, işitme, kinestetik, tat ve koku), çevresel

faktörler (ses düzeyi, ışık, sıcaklık, oda düzeni), çalışırken yeme içme ve çalışma zamanı tercihlerini kapsamaktadır.