• Sonuç bulunamadı

2.3. Eğitimde Bireysel Farklılıklar 28 

2.3.1. Öğrenme Stilleri 33 

2.3.1.3. Algısal Öğrenme Stilleri 48 

Öğrenme stillerinin en belirgin boyutlarında biri olan algısal öğrenme stilleri (Oxford, 1995: 35), bu çalışmada temel alınmış ve etkinlikler bu doğrultuda hazırlanmıştır. Algısal öğrenme stili boyutunun seçilmesinin nedeni, alan yazında farklı araştırmalarda bu boyutun hem dil öğretimi (Reid, 1987; Ehrman ve Oxford, 1990; Oxford ve Lavine, 1992; Felder ve Henriques, 1995; Oxford, 1995; Reid, 1995; Carrell vd., 1996; Oxford, 2001; Cohen, 2003) hem de yabancı dil okuma öğretimi (Dunn, 1984; Williams, 2010; Khademi vd., 2013) ile ilişkilendirilmesidir. Dunn (1984), okuma becerisi yüksek olan öğrencilerle düşük öğrencilerin birbirinden önemli ölçüde farklı öğrenme stiline sahip olduklarını ve öğrenme stillerinin algısal boyutunda yer alan görsel, işitsel ve kinestetik/dokunsal öğrenme stilleri ile okuduğunu anlama arasında anlamlı bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Benzer şekilde Williams (2010), algısal öğrenme stillerinin öğrencilerin okuduğunu anlama düzeylerini etkileyen önemli unsurlardan biri olduğunu vurgulamaktadır. Khademi vd. (2013) ise, algısal öğrenme tercihlerinin okuma sınıflarındaki öğrenme stili farklılıkları ile başa çıkmada kesin bir çözüm olabileceğini ve öğrencilerin farklı duyularına hitap eden etkinliklerin okuma konusunda sıkıntı yaşayan öğrencilere yardım etmek için iyi bir yol olduğunu belirtmektedirler. Bu çalışmaya temel

oluşturmasından dolayı aşağıda algısal öğrenme stilleri ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.

1960’lı yıllardan itibaren Witkin, Kolb, Gregorc gibi eğitim alanındaki kuramcılar ve araştırmacılar daha çok zihnin nasıl çalıştığı, bilgiyi nasıl işlediği, ya da bireylerin algılarından nasıl etkilendiğini konu alan bilişsel stil kavramı üzerinde durmuşlar, kendi terminolojilerini ve sınıflamalarını kullanmışlardır. Ancak 1970’li yılların ortaları ile sonlarına kadar geçen sürede öğrenme stillerinin daha yüzeysel, uygulamalı biçimleri ön plana çıkmaya başlamış ve yapılan çalışmalarda algısal öğrenme stilleri vurgulanmaya başlamıştır. Bu çalışmalardan en etkileyici olanlarından biri Dunn ve Dunn’a aittir (Reid, 1987).

Algılamanın oluşmasını sağlayan algısal kanallara eğitimciler genellikle biçem (modalite) adını vermektedirler (Barbe ve Milone, 1981: 378; Kinsella, 1995: 172). Öğrenme biçemi, öğrenme stilinin temel boyutlarından bir tanesidir (Şimşek, 2002). Ancak öğrenme stili, bilişsel stil, kişilik tipi, duyusal tercih, biçem ve benzeri kavramlar, günümüzde alan yazında genel olarak araştırmacılar tarafından birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir (Ehrman vd., 2003: 313). Öğrenme stilleri ile ilgili en ayrıntılı araştırılmış konulardan biri öğrenme stillerinin algısal boyutudur. Algısal stiller, öğretimsel araç ve gereçlerin seçimi, fiziksel ortam gibi öğretimsel planlama sürecinde dikkate alınmalıdır (Barbe ve Milone, 1981: 378).

Bireylerin bilgi ve becerileri almak ve hatırlamak amacıyla kullandıkları öğrenme biçemlerinden biri diğerlerine göre daha baskın olabilirken, bazı bireylerin birden çok öğrenme biçemi aynı anda baskın olabilmektedir. Akademik başarı açısından, birden çok öğrenme biçemi baskın olan öğrencilerin farklı yollarda sunulan bilgiyi alma yeteneğine sahip olmalarından dolayı daha başarılı olacakları bilinmektedir (Kinsella, 1995: 173).

Görsel biçeme sahip olan öğrenciler, en iyi görerek öğrenirler (Reid, 1995). Okudukları ya da duyduklarını zihinlerinde görsel olarak canlandırma yeteneğine sahiptirler ve ders sürecinde resimler, çizim, haritalar, çizgi, farklı renk kullanımı bu öğrencilerin ilgilerini çekmek için kullanılabilir (Şimşek, 2002: 36). Görsel öğrenciler içerisinde de bazı farklılıklar olabileceğini belirten Kinsella (1995: 172),

bazı görsel öğrencilerin sessiz okuma yoluyla en iyi öğrendiğini, bazılarının ise yazılı materyaller yerine resimler, grafikler, çizelgeler ve şemalar gibi daha görsel materyalleri tercih ettiklerini belirtmektedir. Görsel bireyler karışıklık ve dağınıklıktan rahatsız olurlar, bu nedenle özel yaşamlarında da titiz ve düzenlidirler. Düzenli yapıları evde ve okulda takdir edilmelerini sağlamaktadır. Diğer öğrencilere göre daha sessizdirler. Sözlü talimatları takip etmede sıkıntı yaşarlar. Plansızlıktan rahatsız oldukları için öğrenilecek şeylerin belli bir düzen ve program içerisinde sunulmasını isterler. Bu öğrenciler düz anlatım yöntemi ile öğrenemezler. Etkili öğrenmenin sağlanması için dersin mutlaka harita, şema, poster, grafik gibi görsel materyallerle desteklenmesi gerekmektedir. Çünkü bilgileri görüntü olarak belleklerine kaydeder ve görüntü olarak hatırlarlar (Boydak, 2007). Görsel öğrenme stilinin güçlü ve zayıf yanları Boydak (2007: 73) tarafından şöyle özetlenmektedir:

Tablo-2: Görsel Öğrenme Stilinin Güçlü ve Zayıf Yönleri

Güçlü Yanları Zayıf Yanlar

• Gördüklerini ve okuduklarını

hatırlarlar. • İşittiklerini uzun süre belleklerinde tutamazlar. • Renkleri net ve güçlü görüntülerle

kullanırlar ve bundan zevk alırlar, düşünür öğrenirler.

• Ders anlatılırken not alamazlarsa huzursuz olurlar.

• Resimlerle veya sözcüklerle düşünmeye yatkındırlar.

• Yazılı olmayan bilgiyi algılayamayabilirler. • Okumaya düşkündürler. • Derslerin laboratuarda işlenmesinden huzursuz

olabilirler.

• Yüzleri iyi hatırlarlar. • Karmaşık ve karışık ortamlarda huzursuz olurlar. • Raporların veya bir olayın

anlatılmasındansa yazılı olarak

verilmesini tercih ederler. • İsimleri hatırlamakta zorlanırlar. • Bir şeylerin görüntüsüne veya

konumuna duyarlıdırlar.

• Görsel materyallere dayanmayan uzun anlatımlara tahammül edemeyebilirler.

• Liste yapmayı severler. • Dağınıklığa ve düzensizliğe tahammülsüzdürler. • Planlı ve programlıdırlar. • Plansızlığa ve programsızlığa tahammül edemeyebilirler. (Boydak, H. Alp (2007). Öğrenme Stilleri (9. Baskı). İstanbul: Beyaz Yayınları)

İşitsel öğrenenler en iyi duyarak öğrenirler (Reid, 1995). Müzik ve sesli uyarıcılara karşı daha hassastırlar. Öğrenirken konuşma, tartışma, anlatma, dinleme

içeren etkinlikleri tercih ederler ve ses tonu, şiir, melodi öğrenme sürecinde bu öğrencilerin dikkatini çekmektedir (Şimşek, 2002: 36). İşitsel öğrenenler arasında da önemli bazı farklılıklar olabileceği belirtilmektedir Kinsella (1995: 172). Kinsella’ya göre işitsel yönü güçlü olan bazı öğrenenler, bilgiyi en iyi ders, kaset, ya da film dinleyerek işleyebilecekken, bazıları ise grup etkinlikleri, sınıf tartışmaları, bireysel konuşma ya da özel ders gibi etkinliklerle bilgiyi kendileri yüksek sesli bir şekilde işleyebilecekleri fırsatlara gereksinim duyarlar. İşitseller, ses ve müziğe karşı hassastırlar. Güzel konuşma yeteneğine sahiptirler, kelime dağarcıkları geniştir ve genelde yabancı dil öğreniminde özellikle konuşma ve dinleme becerilerinde başarılıdırlar. Sessiz okuma yoluyla okuduklarını anlayamayacaklarından en azından kendileri işitebilecek kadar yüksek sesle okumalarına izin verilmelidir. Gürültüden çok fazla rahatsız olurlar. Duyduklarını daha iyi öğrenir ve hatırlarlar, bu nedenle konuşarak ve arkadaşlarıyla tartışarak öğrenmeyi tercih ederler. Grup çalışmaları ve ikili çalışmalar bu öğrencilere hitap etmektedir (Boydak, 2007). İşitsel öğrenme stilinin güçlü ve zayıf yanları Boydak (2007: 74) tarafından şöyle özetlenmektedir:

Tablo-3: İşitsel Öğrenme Stilinin Güçlü ve Zayıf Yönleri

Güçlü Yanları Zayıf Yanlar

• İşittiklerini hatırlarlar. • Gürültüden rahatsız olurlar. Gürültülü ortamlarda konsantre olamazlar.

• Yazarken konuşurlar. • Resimler ve resimli anlatımlardan rahatsız olabilirler.

• Uzun anlatımlarda bile anlatılanların içerisinde kaybolmazlar.

• Dersin ahenkli ve melodik bir ses ile anlatılmasını isterler.

• Müzik hatırlamalarını kolaylaştırır.

• Okumaktansa dinlemeyi tercih ederler. Bilgilerin yazılı olarak sunulması bazen anlamalarını zorlaştırır.

• Pek çok kişi için bir anlam ifade etmeyen ses, ritim, melodi onların pek çok şeyi hatırlamalarını sağlar.

• İsimleri hatırlarlar ancak yüzleri hatırlamada zorlanırlar.

Kinestetik öğrenenler bütün vücudun kullanımı yoluyla etkili bir şekilde öğrenebilirler (Reid, 1995). Duygu ve düşünceleri beden dili ile ifade etme, yaparak öğrenme ve somut bir şeyler üretme eğilimindedirler (Şimşek, 2002: 36). Geziler, rol yapma, pantomim ve röportaj gibi tüm bedenin etkin olduğu öğrenme etkinlikleri kullanılabilir (Kinsella, 1995: 172). Çok hareketli olduklarından sınıfta sabit olarak oturmaları çok zordur. Bu öğrenciler kinestetik kas belleğine sahip olduklarından ancak yaparak öğrenebilirler. Geleneksel ders işleme şeklinden en az yararlanan öğrenciler bu stile sahip öğrencilerdir. Etkili bir şekilde öğrenebilmeleri için mutlaka yaparak yaşayarak öğrenme imkânı verilmeli; okul bahçesi, laboratuar ortamlarında dokunarak, ellerini kullanarak öğrenmeleri sağlanmalıdır (Boydak, 2007).

Kinestetik/Dokunsal öğrenme stilinin güçlü ve zayıf yönleri Boydak (2007: 74, 75) tarafından şöyle özetlenmektedir:

Tablo-4: Kinestetik/Dokunsal Öğrenme Stilinin Güçlü ve Zayıf Yönleri

Güçlü Yanları Zayıf Yanlar

• Yapılanı hatırlarlar. • Konuşulanı veya gördüklerini hatırlamakta zorlanırlar. • Dokunma ve hareket önemlidir. • Okumakta zorlanırlar.

• Oyunları çok severler. • Çok iyi işitemeyebilirler ya da işittiklerinden anlam çıkarmada zorlanırlar.

• Taklit ederek ve deneyerek

öğrenirler. • Yazım hatalarını çok yaparlar. • Dokunarak anlam çıkarmaya

çalışırlar. • Okumayı sevmezler.

• Rahat giyinmeyi severler. • Bulundukları ortamın durumuna önem vermeden hareket ederler. Vücutları ile karşılık verirler. • Sportiftirler, hareket içeren

etkinlikleri severler.

• Kendi stilinde sunulmazsa sunulan bilgileri algılamakta yavaş kalabilirler.

• Laboratuar ortamında

başarılıdırlar. • Farkında olmadan insanlara dokunmaya yatkındırlar.

(Boydak, H. Alp (2007). Öğrenme Stilleri (9. Baskı). İstanbul: Beyaz Yayınları)

Dokunsal öğrenenler en iyi dokunma duyularını kullanarak öğrenirler (Reid, 1995). Yazma, çizme, model oluşturma ya da laboratuar deneyleri gibi bireylerin ellerini kullanmalarını sağlayan etkinlikler kullanılabilir (Kinsella, 1995: 172).

Boydak (2007: 41, 42), dokunsalların kinestetiklerden farklı olarak tüm vücutları yerine ellerini kullanarak öğrenmeyi tercih ettiklerini açıklamaktadır. Ancak dokunsalların ayrı bir grup yerine kinestetiklerin bir alt grubu gibi düşünülmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Alan yazında da bazı araştırmacılar kinestetik ve dokunsal öğrenme biçemini birleştirerek ‘haptik’ olarak adlandırmaktadırlar. Haptik öğrenenler öğrenme sürecinde dokunarak ve tüm vücutlarını kullanarak öğrenirler (Reid, 1995).

Grinder’e göre toplumdaki her otuz kişiden yirmi ikisi bu üç öğrenme stilini de taşımaktadır bu nedenle yaşamlarında pek fazla sorun olmamaktadır. Ancak toplumun üçte biri ağırlıklı olarak görsel olmak üzere, işitsel ve kinestetik öğrenme stillerinin birini diğer iki stile göre daha belirgin olarak taşımaktadırlar. Bu kişiler, özellikle kinestetik öğrenme stili çok baskın olan kişiler öğrenim hayatlarında öğrenme ve uyum konusunda sıkıntı yaşamaktadırlar (Boydak, 2007: 9). Bu nedenle öğrenme sürecinde dersler farklı algısal stiller göz önünde bulundurularak organize edilip sunulduğunda, hem öğrenciler kendi öğrenme stillerine en çok hitap eden şekilde öğrenme fırsatına sahip olacaklardır hem de birincil tercihleri olmayan diğer öğrenme kanallarının da aynı şekilde gelişmesi sağlanmış olacaktır (Kinsella, 1995: 175).