• Sonuç bulunamadı

1.1 Gelenekselden Batı Etkisindeki Tiyatroya: Kanbur Örneği

1.1.4 Taklit

Geleneksel tiyatronun yapısal olarak önemli işlevlerinden biri de taklit sanatıdır. Bundan dolayı, Geleneksel tiyatronun seyircisi, genellikle oynanan oyunların hikâyesini önceden bilmekte, o hikâyenin nasıl oynandığı ya da bir diğer deyişle nasıl ‘taklit’ edildiğiyle ilgilenmektedir.71 Halk tiyatrosu türlerinin bu konuda birbirlerine yaklaştıkları ve ayrıldıkları yönler vardır. Türler asındaki farklılıklar şu şekildedir:

Halk tiyatrosu geleneği içinde yer alan türlerin birbirlerinden ayrıldıkları temel nokta taklit etmede kullandıkları araçlar, taklit etme yöntemleridir. Bu açıdan bakıldığında, söz ile eylemi canlı oyuncuda buluşturan Ortaoyunu ile tek boyutlu tasvirlerde buluşturan Karagöz bir ölçüde

67 Pekman, Geleneksellik, s.50

68 Oğuz Karaburgu, Şairin Sahneye Düşen Gölgesi, Abdülhak Hamid Tarhan’ın Tiyatroları Üzerine Bir

inceleme – İstanbul;Kesit Yayınları, 2012. s.540

69 a.g.e. s.552 70 a.g.e. s.559

34

birbirlerine yaklaşsa da, eylemin ya da kişi etkinliğinin neredeyse tamamen devreden çıktığı Meddah diğerlerinden ayrılmaktadır.72

Meddah’ın diğerilerinden ayrılmasının sebebi, seyirciye sunumu esnasında somut olarak tek bir öğe(meddahın kendisi) dışında, oyuna eklenen her yeni şeyin ancak düşüncede var olmasıdır. Bu zihinde canladırma tekniğini Pekman şöyle anlatır:

Meddah’ın eylem halindeki kişileri hiçbir zaman izleyicinin karşısına somut olarak çıkmazlar, ancak onların imgeleminde yaşam bulurlar. Meddah’ın da eylem halindeki kişilerin etkin olarak yer aldığı bir olaylar dizisini izleyicisine anlattığı, bu anlatım tekniğinin de Aristoteles’in tanımladığı mimesis’i karşıladığı ortadadır.73

Görüldüğü gibi, geleneksel halk tiyatrosunun bütün türleri taklitin esas alındığı türlerdir. Abdülhak Hâmid, Kanbur’daki kimi sahnelerde taklit etme bakımından meddahın yöntemini kullanır. Buna örnek olarak, hem Tayflar Geçidi, hem de Ruhlar’da sahnede bizzat bulunmadığı halde “gaibten gelen” birtakım sesler taklit edilir. Tayflar Geçidi’nde sahnede somut bir karakter olarak bulunmayan “ölüm” kendi varlığı hakkında Kanbur’a cevap verir:

GAİBDE BİR SADA-

Mevcud-ı ma’nevî mi? Hayır. Vâcibü’l-sücûd;

Ma’nen de maddeten de benim mâlik-i vücûd!. (Kanbur, s.200)

Ruhlar’da Dilşâd’ın sorularına aynı şekilde cismi bir varlığı olmadan “Fatiha Suresi”

cevap verir:

FATİHA’DAN CEVAP-

Bir şahs-ı bü’l-aceb! Seni sevmiş o görmeden; Hem halkeden odur seni hem sonra mahveden; Hem böyle kisve-pûş-ı beka gösteren odur: (Sonraca)

Sâ’îsi ben, bu Fatiha’yı gösteren odur. (Kanbur, s.266)

Ruhlar’da daha sonra Tayflar Geçidi’nde olduğu gibi “gaibten gelen” ses bir daha

konuşur:

BİR SAVT-I GAİB-

Her an tulû’ edip gidecektir o ihtişam!

yoktur onun içinmbu avâlimde subh u şâm!(Kanbur, s.283)

72 Pekman, Geleneksellik, s.54 73 a.g.e. s.54

35

Yukarıdaki yönteme uygun bir başka örneğe bakıldığında, bir hayal perdesine benzer şekilde Ruhlar’da “sema”yı mekan olarak seçen Hâmid, burada üç semavi dinin peygamberini “tecelli” şekliyle “birer ışık” olarak sahnede taklit eder. “Tecelli-i Evvel”, “Tecelli-i Sâni” ve “Tecelli-i Sâlis” olarak sırasıyla Hz. Muhammed, Hz. İsa ve Hz. Musa sahnede sesleriyle taklit edilir:

TECELLİ-İ EVVEL

Câri bizim tarafta da bir hırs-ı menfaat; Allah’a birleşip edelim gel mürecaat. TECELLİ-İ SÂNİ-

Tavsîte gayret etmeli yahut Kelim’ini; Milletleri o arzede hâl-i elîmini. TECELLİ-İ SÂLİS-

Meşgul idim tefekküre, siz söylemeksizin

Ahzeyledim müşâfehenizden haber sizin.(Kanbur, s.286)

Üç peygamber, sahnede bir karakter tarafından canlandırılmadan gölge oyunundaki temsil veya Meddah’daki tek kişinin farklı karakterlere dönüşerek, zihinde canlandırma tekniğine benzer şekilde birer taklit unsuru olarak seyircinin/okuyucunun karşısına çıkarlar.

Geleneksel halk tiyatrosunda tiplerin taklidinin yanında hayvan taklitleri de yapılmaktadır. Pekman, bu duruma gölge oyunundan örnek verir: Karagöz oyunlarında da merkep, köpek, yılan, arı, leylek, keçi, yabankazı gibi pek çok değişik hayvan figürlerinin perdeye çıktığına, hatta zaman zaman kişilerin hayvana dönüştüğüne, kimi zaman da yarı insan yarı hayvan bir görüntü aldığına tanık olmaktayız.74 Taklit sanatının geleneksel tiyatro içindeki varlığı, bu oyunların kurulmasında ve göstermeci bir anlatımla seyirciye yansıtılmasında zengin bir üslup çeşitliliği sağlamıştır. Pekman bu durumu şöyle özetler:

Yaşamın düşsel, masalsı veya fantastik gibi görünen, gerçekliğin ancak hayali bir parçası olarak kabul edilen bütün unsurlarının sahne gerçekliğine dahil olmasıdır. Bu seyircinin, insan imgelemine gelebilecek her olasılığın oyuna katılabileceği, sınırları olmayan büyüleyici bir dünyanın kapılarını aralaması anlamını taşımaktadır. 75

74 Pekman, Geleneksellik, s.57 75 a.g.e. s.58

36

Hâmid’in bu dörtlemesinde hayvana benzetilen tek kişi “Kanbur”dur. Görünüşü itibariyle hem kendi kendine hem de diğer karakterler tarafından hayvansal benzetmelere uğrar.

Turhan oyununda Dilşâd, Kanbur’u şöyle tanıtır:

DİLŞAD HATUN- (Cemm-i gafire hitaben) Bana, ey bilmeyerek bî’at eden mahşer-i nâs!

Size insanlığı tasvir edecek bir nesnâs. (Kanbur, s.115)

Dilşâd’ın bir hayvana benzeterek halka sunduğu Kanbur’un tahtın yeni sahibi ilan etmesiyle burada hayvan tasviri bir güldürü öğesine dönüşür:

DİLŞAD HATUN-

Size bir hâdim-i hâkim, bana bir şâh-ı refik!

(Masa üzerindeki tacı başına koyduğu Kanbur’u elinden tutup pencere

önüne götürerek)

Edeyim işte size şâh-ı cihanı takdim!

(Müteakıben hariçte bir kahkaha ve sonra asvât-ı gûnâgûn. Dilşad

Kanbur’u tahta iclâs eder.) (Kanbur, s.116)

Daha sonrasında zenci uşaklar ve cariyeler Kabur’dan bahsederken eşek arılarına gönderme yaparlar:

KIZLAR VE ZENCİLERDEN BAZISI- Padişeh hiç olur mu bir Kanbur?

Hem acı hem de tatlıdır zenbur. Şu kadar var ki çok yenirse asel,

Tadı kalmaz verir mezâka kesel. (Kanbur, s.123)

Kanbur’daki oyunlarda Hâmid, hayvanları doğrudan bir taklit unsuru olarak kullanmaz. Ancak karakterlerin veyahut tiplerin olumsuz özelliklerinden bahsederken “hayvan”larla benzerliklerini kurarak, mizahi diyaloglar oluşturur. Görüldüğü gibi, meddahda seyircinin zihinde canlandırma şeklinde algıladığı taklit yöntemi ve gölge oyununda oyuncuların hayvan taklitleri yapmasıyla sağlanan “güldürü” öğesi, Hâmid’in Kanbur oyununda dolaylı olarak kullanılmıştır.