• Sonuç bulunamadı

2. Mecmua’da Yeni Harflerle Yayımlanan Tarih ile İlgili Makaleler

2.7. Tahtacılar Dinî ve Sırrî Hayat (1) (Y Ziya [YÖRÜKAN], sy 15)

Y. Ziya [YÖRÜKAN], sy. 15 Tahtacılar’da Dinî ve Sırrî Hayat Konu

Kendilerini -Türkmen boylarından biri olmasına rağmen- diğer Alevî- Türkmen boylarından ayrı tutan Tahtacılar’ın, özellikle dinî hayatları, ibadet ve itikatları üzerinde durulmuştur.

Kendilerini Caferi olarak nitelendirmelerine rağmen Tahtacılar, Caferilik konusunda pek bilgi sahibi değildirler. İnançlarının doğruluğundan emin olduklarından dolayı, mezhebin esaslarını sorgulamaya gerek duymamışlardır. Esasında Caferilik bir mezhebe isim olmaktan başka bir varlığa sahip değildir. Tarihte Caferilik olarak nitelendirilenlerden bir kısmı Cafer b. Mübeşşir’in fikirleri üzerine kurulan bir mezhep, Cafer b. Harp ‘in düşüncelerine kabul edenler namında kurulan bir mezhep, On iki imam’dan Mehdi’yi kabul etmeyerek Cafer b. Ali’yi imam kabul edenlere bir mezhep, son olarak da Cafer Sadık ve Muhammed Bakır’ın imametini kabuledenlere “Caferiye” denilmiştir. Cafer Sadık, imamlara ilahlık vasfedenlere şiddetle karşı çıksa da bu durumu ortadan kaldırmakta başarılı olamamıştır. Nadir Şah İran’daki Şiiliği kaldırarak Müslümanları birbirine yakınlaştırma çabası içinde Caferiliği resmi mezhep olarak ilan etmiş ama bu isim adı altında Şiilik çalışmaları devam etmiştir.

Tahtacılar’ın Caferi olduklarını söylemelerine karşın, nefeslerine Bektaşi ve diğer Alevî topluluklarının nefeslerinin karışması ile İtikad sistemi anlaşılmaz hale gelmiştir. Cafer-i Sadık’ı hak imam görmeleri ile ilgili olarak şu hikâye dillendirilmektedir:

Birgün ihtiyar bir kadın Resullah’ın yanına gelerek Peygamber’e kendisininden sonra kimin imam olacağını sorar o da kadına elindeki taşı uzatarak, bu taşa mührünü basacak kimsenin yeni imam olacağını söyler. Ebu bekir’e taşı götüren kadın sonuç almaksızın oradan çıkarken Selman’a rastlar ve Selman’da onu Ali’ye götürerek sonuca ulaştırır. Mührünü taşa basan Ali kadının bunu saklamasını ister. Kadın daha sonra bu mührü, Hasan’a, Hüseyin’e, Muhammed Bakır’a ve Caferi

Sadık’a götürerek aynı sonuca onlarla da ulaşır. Hikâyeyi sorgulamayanlar, Cafer’in peygamber zamanında yaşadığını zannetmektedirler. Oysa tüm bu olaylar vuku bulsa, kadının iki yüz yaşında olması gereklidir.

Ali’nin ilahlığına inanmış olan bu halk, Benan ibni Seman’ı Ali’nin iki kez öldürüp dirilttiğine inanırlardı. Buna göre Ali; bir topluluk içerisinde kendisine, “Rahimde kadir de sensin!”diyen Seman ‘ın kafasını kesmiş, merhamete gelerek tekrar diriltmiş ve ondan tövbe etmesini istemiştir. Benan fikrinde ısrarlı olunca Ali onun kafasını tekrar kesmiştir. Fakat yine dayanamayıp onu diriltmiş ve kendi haline bırakmıştır. O da memleketine dönüp, düşüncelerini yaymıştır. ( Oysaki Benan ibni Seman Ali’den yüz sene sonra yaşamış biridir.) Bu vakadan başka Ali’nin ilahlığıyla ilgili olarak, Nâsır-ı Tusi örneği de bulunmaktadır. Burada da Nâsır-ı Tusi, Kamber Ammar ve Ali çöl ortasında kalmışlar ve su ihtiyacı hissetmişlerdir. Ali, Nasır’a İlerideki mağarayı işaret ederek oraya girmesini söyler. Nasır oraya girince kendisine, Ali’nin içeride maşrapa ile su uzattığını görür ve dışarı çıktığında Ali onu orada beklemektedir. Olay birkaç kez tekrar eder. Ali aynı anda hem mağarada hem de dışarıda görünür. Bir süre Fırat’ın kenarına gelirler. Ali Nasır’a tepeye çıkmasını ve kerkere geçidi nerede diye haykırmasını emreder. Bin yerden cevap gelir. Sonrasında Ali ona bir isim söyleyerek bunu tellaffuz etmesini söyler. Nasır’a kırk yerden cevap gelir ve en son tek bir ses ona Âdem olduğunu, kendisini nasıl bulduğunu sorar. Nasır olaydan etkilenip, Ali’nin ayaklarına kapanır ve “Kadir de sensin, herşey sensin!” der. Ali onun başını keser ama sonra diriltir. Tövbe etmesini söyler o da fikrinden dönmez sonra memleketine geldiğinde fikrini yayarak, “Nusayriyye” mezhebini kurar. (Nâsır-ı Tusi yedinci yüzyılda yaşayıp, Hülagu Han’da tabi olan bir şairdir. “Nusayriyye” mezhebinin de onunla ilgisi yoktur.)

Âdetler

Tahtacılar yemeklerden sonra Alevîler gibi “Hak erenler kabul etsin” yerine “Allah kabul etsin” derler. Gece uyurken dua okumak âdettir:

“İşte yattım sağ yanıma Sağ yanımdan sol yanıma Melekler yardımcım olsun

Dinime hem imanıma” parçasını okurlar.

Rüyaların tabiri oldukça önemlidir. Kadınlar kendi aralarında toplanarak, “Rüyan hayra gelsin” diyerek tabir yaparlar. Cuma ve salı günleri, çamaşır günleri kadınlar biraraya gelir. Tahtacılar’da tesettür olmamasına rağmen kadınların arasına erkeklerin girmesi yasaktır. Sabahları erken kalkarlar, yüzlerini yıkarlar. Suyu ve sabunu sevmezler.

Hayırlılar

Tahtacılar’da hayırlı dua demektir. Bir Sünni ile temasta, sofrada, ziyarette, hediyede, rakıda, hizmette, nikâh ve zifafta hayırlı almak gereklidir. Cenaze ve kabir hayırlıları da vardır. Bektaşi ve Alevî zümrelerinin dualarından farklı olarak dua ederler. Alevîler “gerçekler demine hu”derken, Tahtacılar “gerçeğe hu” diyerek dualarını bitirirler.

Dedeler

Dedeler, hayırlı verip, vergi toplarlar. Herkes kendi gücünce vergiye tabidir. Düşkünleri yıkamak, cezayı affetmek karşılığında para almak onun görevidir. Düşkünler hayır almadıkça, cem’e katılamazlar. Düşkünlük, kız kaçırmak, hırsızlık yapmak, karısını boşamak, gibi hallerdir. Ocaklılara karşı güven ve teslimiyet mevcuttur. Onların eşyalarında ayrı bir kutsiyet vardır. Hatta Hasan Mümtaz Efendi dedelerinden kendilerine kalan bir çift ayakkabının hastaları iyileştirdiğini dile getirmektedir. Reşadiye’de bulunan Hacı Emirli ailesinde de bir elbise, bazı eşyalar ve kılıç mevcuttur. Bir kılıcın üzerinde besleme ile İhlâs suresi yazılı olup, kılıç işlemeli ve çiçeklidir. Bir kenarında ihsan yazmaktadır, kabzası panzehirdir. Tahtacılar her işlerinde dedelere müracaat etmektedirler. Misafirliğe giderken, pazara giderken izin alırlar.

Yatırlar

Tahtacılar’ın kendi ocaklarından başka muhterem saydıkları başka bir ocak yoktur ve yatırları da Alevîler kadar çok değildir. Külahlı’da, Narlıdere’ye üç buçuk saat mesafede Evcik, Çatalkaya’da Saçakbaba bunlardan en çok ziyaret edilenleridir. En önemli merkezleri ise Durhasandede ile İbrahim Sani türbeleridir. Hacı Bektaş ocaklarını hiç tanımazlar. Ömürlerinde bir defa da olsa Meşhed Rıza’yı ziyaret etmek isterler.

Adaklar ve Kurban

Sara hastaları, çocuğu olmayan ve birtakım dileklerde bulunanlar türbelere gelerek adak adarlar. Daha büyük olaylarda, üç gün boyunca muharremde oruç tutarlar ve bu oruç da sadece iftarda birkaç kaşık yemek yemek suretiyle gerçekleşir. Erkekler adaklarını rakı üzerine yaparken kadınlar genellikle katmer üzerine yapar. Adakların başında, sonunda, niyet edilirken birer hayırlı verilir. Adak kurbanından sonra mühim olan eştutma kurbanıdır. Yaz kurbanı ve matem kurbanları da mevcuttur. Yas kurbanları daha çok Haziran’da yapılır. Kurbanlar dişi hayvan olamaz. Keçi, öküz, deve kurban olamaz. Daha çok koyun ve horoz kurban edilir. Matem kurbanı muharremin on ikinci günü kesilir o gün yarım oruç tutulur. Herkes yiyebilir. Eş tutma kurbanında ise sadece kurban sahipleri kurbanı yiyebilir.

Matem ve Bayram

Muharrem ayının on ikinci gününde kurban kesip, dem çekerler ve köye yabancı birini almazlar. Yine Kurban bayramında kurban keserler ama bu kurbandan Sünniler’e vermezler. Bayram geceleri arzu eden dolusunu, yüz dirhem veya yarım okka münasibi kadar alır kadar ve tekke ocağına gider. Gündüz kadın erkek bir araya toplanıp nefes okurlar. Semah oynayıp, saz çalarlar. Arife günü yiyecekler paylaşılır. Çocuklara meyve, şeker, üzüm, fındık, badem, incir dağıtılır. Herkes kendi gücüne göre yeni elbiseler giyinir. Tahtacılar’da bayramları Muharrem bayramı, Kurban bayramı, Haziran bayramı olarak sıralamak mümkündür. Matemde oruçlu olduğu günlerin akşamı su içilmez. Hoşaf, ayran ve buna benzer şeyler içilir. Geceleri Kumru ve Sakiname isimli kitaptan eserler okunur. On birinci gün üç yudum su alınır. Bu Zeynel Abidin o gün suya yetiştiği içindir.

Muharrem ve Oruç

Muharrem ayının on ikisinden itibaren ay çıkıncaya kadar aşure pişirilir. Tahtacılar’da aşureyi pişiren ayrı bir kol mevcuttur. Muharrem’in ilk on gününde oruç tutmak mecburidir. Oruç Sünniler’in orucu gibi olup, onlardan beş dakika evvel açılır. Gecelerde Kumru kitabı okunur.

Kitaplar

Bunlar; Kumru, Menakıp, Salnamei Sadrettin, Faziletname, Hüsniyye, Noktatü’l Beyan, Hutbetü’l Beyan, Sakiname, Hacı Bektaşi Veli Vilayetnamesi ve Mır’atü’l Mekasit ile Cavidan adlı kitaplardır. Kumru kitabı, Resulun soyundan gelenlerin savaşlarını anlatan beyitler şeklindedir ve sonları kumru diye biter. Acemce olup Şiilere aittir. Sakiname, Kerbela susuzluğundan, rakı ve şaraptan bahseden dizelerdir.

Şehepli aşiretinin merkezi ve Hacı Emirli ailesi ocağında dedelerden kalma bir Menakıp kitabı bulunur ki bu kitap bin senelik olup, İmam Cafer’in emridir. Tahtacılar’ın mezheplerini ve itikat ve âdetlerini gösterir. Faziletname, Hazreti Ali’nin mucizelerini ahlak ve faziletini anlatır. Bu kitaplar yazmadır. Hutbetü’l Beyan, Ali’nin sözlerini anlatır. Şu anda bu kitapların hiçbiri yoktur.

Bunlardan başka Tahtacılar hakkında söze çarpan özellikler şunlardır: Sünniler yataklarında yattıklarında onu kırklamadan kullanmazlar, Şah İsmail’i Cafer’in oğlu zannederler. İçki sofrasının başında bir hayırlı ve sonunda dualar okunur. Genellikle bu dualar Bektaşilerin nefesleri ile karışmıştır. Bunlardan başka okunan dualara örnek teşkil etmek üzere Nadı Ali verilebilir: