• Sonuç bulunamadı

2- Darülfünûn İlâhiyat Fakültesi Mecmuası

1.8. Sami Dinlerinde Kurbanın Mahiyeti ve Faaliyeti (1)

Konu

Sami milletlerinde geçmişten bugüne gerçekleştirilen kurban törenleri ve bu törenlerin dayandığı kutsal metinler gösterilmekte olup, ne surette hangi amaçlarla kurban verildiğine dikkat çekilmiştir. Dört sayı devam edecek olan makalenin birincisidir.

Özet

Sami dinlerinde gerçekleştirilen kurban törenlerini, diğer kurban törenlerinden ayrı tutarak makaleye yazmak ilmi bir bakış açısı olmadığından burada zaman zaman diğer milletlere de değinilmiştir.

Genel olarak kurban hakkında bir bakış açısı sunan ve bu konuya vakitlerini ayıran bilim adamları olarak antpoloji okulu eğitimcilerinden Prof. E. B. Taylor’u, Mac Lennan’ı, W. R. Smith’i, Sir James Frezer’i ve bu makalelerde çalışmalarından istifade edilen Cutiss’i zikretmek yerinde olur.

Eski dinlerde kullar ile ilahlar arasında, belirli bir kutsal bölgede ibadetlerin yerine getirmesi gerekse de çoğu kimse bu ibadeti yetersiz görmüştür. Samiler de Allah’a yeterince yakın olmak arzusu ile kendilerine işaret ve alamet olarak bir put ve bir kurban taşı mukaddes edinmişlerdir. Bir ibadetin tam olması için hem Allah’ın varlığını temsil eden bir put hem de kurbanı kabul eden bir müzebbiha olmak zorundadır.

Samilerde kurban hakkında bilinenler, Kudüs’te ikinci mabet döneminden başlamaktadır. Her ne kadar İbraniler ile komşuları arasında kurban hakkında çok belirgin bir fark olmasa da İbraniler’de kurbanın ibadet şekli olmadığı bir dönem ile başlamaktadır. Babil’de geçirdikleri uzun seneler sonunda Yehova imamına tabii olan İsraililer, Allah’ı kurbansız da memnun etmenin yolunu bulmuşlardı. Kenan iline geldiklerinde ise eski adetlerine dönemediler ve mezbahalar yapıp, Harimü’l İhram’a şayan kurbanlar vermişlerdi. Eski dönemlerde her mahallede bir mezbahane bulunduğundan Harimü’l İhram ziyareti kolaylaşmaktaydı. Hâlbuki bu yol şeriat için günlük dinle kurban ibadetini bağdaştırmamaktaydı. Lavilolar şeriatında kurbanın üç şekli mevcuttur:

Yakma kurbanı, günah kurbanı, yemekle tevafık kurban. Kurbanlar arasındaki farklar ise şu üç parçaya bölünebilir:

1- Hayvani, nebati (minha, zebah )takdimleri arasındaki fark,

2- Ateşle yakılan kurbanlar ile sadece mukaddes-i seferiye vazh edilen kurbanlar

3- Mezbahada bitirilmek üzere tamamen Allah’a teslim edilen ya da abidlerin Allah ile birlikte mukaddes şeylere beraber katıldıkları kurbanlar arasındaki fark

Burada izah olunan meseleyi anlamak üzere bu ayırım yardımcı olacaktır. Kurbanlar daha ziyade hayvani ve nebati takdimelere ayrılmaktadır. Kurban olarak

takdim edilen hayvanların bir kısmı genel durumda yenmemesine rağmen, kurban olarak tüketilebilmektedir.

İlk önceleri yenebilecek hayvanlar Lavilolar şeriatında da belirtildiği üzere, zemin üzerinde bulunan, yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanlar, denizde ve suda yaşayan pullu hayvanlar, ayaklarından yukarıya doğru bacağı olup, zıplayan hayvanlardır. Fakat deve, İsraililer’de yenmesi yasak hayvanlardan biridir. Araplar’da ise hem günlük bir yiyecek hem de kurbanlık bir hayvandır. Yunanlılar domuzu tüketirken, İsraililer için yine bu haramdır. Putperest Harranlılar ise senede bir kez domuz kurban edip, yerler. Yine Kıbrıs’ta yabani domuzlar, her sene nisan ayının ikinci günü kurban edilmektedirler. İş’aya şeriatında ise domuz eti ve fare yemek kesin bir dille yasaklanmıştır.

Keldaniler’de domuzun kurban edilmediği düşünülürse de sonradan yapılan tercümelerle bunun doğru olmadığı kanıtlanmıştır. Domuz eti ağır bir hastalığı olan kimseler adına Güneş Tanrısı “Chamach” ‘a kurban edilmekteydi. İnek, karaca, gazel gibi av hayvanlarını yedikleri halde kurban etmeyen İsraililer’in bu davranışı Tesniye şeriatında: “Canının her istediğini yiyesin lakin kanını yemeyesin, su gibi yere dökesin” şeklinde ifade edilmektedir. Tesniye kitabında yine Araplar’ın gazeli kurban olarak görmemelerinin yanlışlığı dile getirilmektedir.

Yakma kurbanları ile bazı temizlik merasimlerine özel olarak kuşlar da kurban edilebilmektedir. Lavilolar şariatında bu, kumru yavrusu veya güvercin yavrusu olarak görülmektedir. Bir kadın doğum yaptıktan sonra otuz üç gün boyunca kutsal bir mekâna giremez, eğer kız doğurduysa bu süre altmış güne iner. Sürenin sonunda bir senelik kuzu ile beraber bir güvercin ya da kumru yavrusu alarak, bunları kâhine götürmeli, kâhinde bunları Allah’a kurban etmelidir.

Cüzzamlının tedavisi ve suçlunun kefareti için de yavru güvercinler ve kumrular gerekmektedir. Bir kadının hayızının ardından yine temiz olması için kâhine güvercin ya da kumru yavrusu getirmesi gerekmektedir. Yine cüzzamlı kişi yapılacak ayin töreni; cüzzamlı kişinin iki yavru temiz kuşu ile arz ağacı ve züfaotunu da alarak kâhine gitmesi ve kâhinin kuşun birini boğazlayıp, arz ağacı, yapağı ve züfaotunun yakılması ile bunların boğazlanan kuşunun kanına batırılması,

bu kanın da cüzzamlıya yedi kez serpilmesi suretiyle olur. Suriyeliler ise kumru yemezler. Fenikeliler ve Filistinliler de kumru kutsal bir hayvandır. Romalılar’da güvercin Venüs’e kurban edilirdi. Araplar da bir kadının dul iken tekrar evlenebilmesi için temiz diye nitelendirilen kuşlardan birinin salınması gerekmektedir.

Balık için şeriat, İsraililer’de yenebileceği ama kurban edilemeyeceği yönündedir. Suriyeliler’de ise balığın her türünü yemek yasaklanmıştır.

Köpeğin kurban edilidiği İş’aya kitabından anlaşılmaktadır. Kartacalılar’da köpek eti yemek yasaklanmıştır. Harranlılar’da ise köpek kutsal bir hayvan olup, kurban edilmektedir.

Fare İş’aya kitabına göre, sevilmeyen bir kurbandır. Lavilolar şeriatına göre, fare ve dört ayaklı olan sürüngenlerin hepsi mekruh’tur. Bütün bu sürüngenler temiz olmayıp, dokundukları varlıkları da pisletirler. Araplar’da yılan gibi sürüngenlere tabiatüstü vazifeler adledilir. Harranlıların tarla faresi kurban ettikleri bilinmektedir.

Beygir ise Güneş Tanrısı’nı tamsil etmektedir. Kur’an’da adı geçen putlardan birisi beygir şeklindedir. Kartacalılar kanatlı bir at olan Pegasus’u rumuz olarak kullanırlar.

İbraniler ve Fenikeliler’de adak için yapılan ekmeklerin üzerine zeytinyağı dökmek gerekli görülür. Ziraatle geçinen milletlerde, ekmeğin içine tuz konulması da gerekliliklerden biridir.

Şarap, takdimlerle beraber verilmesi gereken içecektir. Bu konuyla ilgili olarak Tekvin ve Hakimler’de çeşitli ayetler bulunmaktadır. Her bir kuzu için yapılacak şarap takdimi, çeyrek bardak kadardır. Buzağı için bu miktar, bir bardağın yarısı kadar olur. Bunun yanında kanın içilmesi her surette yasaklanmıştır. Bunun en büyük nedeni, putperest kavimlere benzememektir. Gerek Lavilolar şeriatında, gerekse Tekvin’de bu durum kesin olarak yasaklanmıştır.

Süt, İbrani kurbanlarında bulunmaz. Araplar’da muhtemel bir içecek olduğundan ve her kesimin ulaşamayacağı bir gıda maddesi olduğundan genellikle süt takdimi yoktur. Yine de Kartacalılar’da buğday ve arpaya süt dökülmek suretiyle süt takdimi de mevcuttur. Sıcak iklimlerde süt çabuk bozulduğundan mayalanmış

olarak tüketilir. Ekşimiş şeylerin takdimi uygun değildir. Sütün takdim edilmemesinin sebebi de bu olmalıdır. Eski milletlerde sütün, kanın bir şekli görülmesinden dolayı, oğlağın kendi annesinin sütü ile pişirilmesi de yasaklanmıştır. Aynı prensip, bal ve pekmez için de geçerlidir. Rabb’e mayalı ekmek getirmek ve üzerinde bal yakmak yasaklanmıştır. Kartacalılar’da meyve takdimi muasır Yahudi bayramlarında olduğu gibi, meyvelerin ikramı emredilmiştir. Yeni dikilen bir ağacın meyvelerine ise üç sene boyunca dokunulmaması ve dördüncü sene de mahsülün tamamı rabb’e adanması gerekmektedir.

Araplar’da eski bir gelenek olan bayram günü sabahyıldızı doğmadan evvel insan ya da hayvan kurban ederek, bunu güneş doğmadan evvel kopardıkları etleri yemek suretiyle yaptıkları takdimlerin yasaklanması adına İsraililer’den hayvanların kanının ve yağlarının akıtıldıktan sonra yenilmesi uygun görülür.

Hububat takdimi ise genellikle ilk mahsul şeklinde takdim edilmekle beraber bu takdimeler en çok hayvani kurbanla beraber cömertlik adına sunulmaktaydı.

1.9. Sami Dinlerinde Kurbanın Mahiyeti ve Faaliyeti (2)