• Sonuç bulunamadı

3.1.1.1 Kadınlar

3.1.3. Taşrada Aile Hayatı

Aile Kutlu’nun hikâyelerinde çok önemli bir yer tutar. Taşra hayatını ayakta tutan değerler ve gelenekler ağının başlangıcı ailededir. Ailede başlayan ilişkiler - karı-koca, anne-baba-çocuk- sokağa ve bütün taşrayı aynı ruh ile kuşatır. Aile toplumun temeli olma işlevini, Kutlu’nun bozulmamış taşrasında en sıcak şekli ile ifa eder. Kutlu’nun ailesi sevgi, saygı, hürmet temeline oturmuştur. Bu temel aynı zamanda geleneksel toplumun, taşranın da temelidir. Kutlu’nun masalsı bir dünya ile verdiği Uzun Hikaye’de aile hayatı tüm güzelliğiyle işlenir hikayenin birinci

      

159A.g.e., s.73. 160 A.g.e., s.54.

bölümünde. Çocuk kahramanın “masal dünyası”nı kuran bir vagon evde yaşanan sevginin kuşattığı bir aile kurar hikâyeyi. Aşka dayanan hikâye aşk ve birbirine destek olmakla devam eder. O kazadan öbür kazaya o taşradan bu taşraya zorunlu gidişlerde kocasına destek olan, vagondan evini bir yuvaya bir cennet bahçesine çeviren bir kadın ve ailesi için elinden geleni yapan bunu yaparken de değerlerinden ödün vermeyen bir erkek ve bu ortamı güzelleştiren çocuk. Çocuk kahramanın gözünden mutlu aile hayatı “Annem beni leğende yıkardı. Yaz-kış demeden

tulumbadan su çeker, moraran parmakları ile su çitiler; her bir yanı tertemiz, gül gibi yapardı. Babam onu hiçbir işinde yalnız komaz, kendi gömleğini, pantolonunu ütüler, yemek bile yapardı. Birlikte erişte keser, hatta reçel kaynatırlardı. Annemle babamın birbirlerine duyduğu aşk, gün geçtikçe azalacağına artmış, bütün o yolculukları, sürgünleri, yoksulluğu, çaresizliği birlikte göğüslemişlerdi”161

satırlarıyla anlatılır. Anne bütün gün evini kotarır ve akşam yemeğini hazırlayıp çocuğuyla birlikte eşini bekler ve erkek bu atmosferi elinde ekmeği ile eve gelerek tamamlar. Huzurla oturulan mutlu sofraların adı olur aile.

Kapıları Açmak’ta Zehra’nın baba ocağına dönüşünde onu yine bu sıcaklık

karşılar. Soba ile tamamlanan atmosferde, yer sofrasında yenilen sıcak yemekle halleşir ailesiyle Zehra. Yine Beyhude Ömrüm’de tarlada, bahçede aileyi bir araya toplayan, çıtırtılı bir ocak başında yenen yemek ve onunla gelen birlikte olmanın verdiği huzur olur. Yorgunluk, gam, kasavet aile ile hep birlikte oturulan sofrada dağılır. Yemek sofrası aileyi bir araya getiren ortamdır. Bu sofrayı sohbet, muhabbet tamamlarken; atmosferi de sobada/ocakta yanan odun çıtırtısı, cızırdayan demlik tamamlar. Taşrada aileyi genel olarak bu minvalde işler Mustafa Kutlu.

Ailedeki ilişkilerin özü karşılıklı “anlayış”a dayanır. Karı koca birbirini anlar ve kriz anlarını bu anlayışla aşmayı bilir. Eşlerden birisi gergin ya da sinirli olduğunda diğerinin meselenin üzerine gitmeyen tavrı Kutlu’nun ikili ilişkilerinde önemsenir. Ancak bu başarılarak “bir” olunabilir. Birbirine karşı bazen müsamaha, sabır gerekirken; bazen de ütopik bile olsa hayallere destek olabilmek önemlidir.

      

Mavi Kuş’un idealist öğretmeni ve eşinin aşk ile başlayan evlilikleri, yaşam

şartlarının zor olduğu bir ortamda kriz yaşamaktadır. Bu kriz anının yönetimi ise tam olmasa da öğretmen tarafındadır. Karısının gergin ve sinirli haline karşı alttan alarak ve onu ikna etmeye çalışarak dengeyi sağlamaya çalışır. Kendilerine adeta alttan alta aile içi ilişkilerde yapılması gerekeni, bir kriz anını iyi yönetemeyişinin ardından eşiyle ayrılıp, kasabaya kendisinin gönüllü sürgün hikâyesini anlatan Doktor Yahya vermeye çalışır.162

Eşlerin karşılıklı alttan alma hali ve bunun sonunda çok geçmeden dönülen sıcak aile ortamına Tufandan Önce ve Beyhude Ömrüm hikâyelerinde değinir kutlu.

Tufandan Önce’nin belediye başkanı Şemsettin Bilen eşi Şadiye’nin bütün gün evin

işini kotarıp yorulması ardındaki söylenmelerine ses çıkarmamakta, alttan almaktadır. Ne zaman ki Şadiye birinin ardından yaptığı yorumla Şemsettin Bilen’i kızdırır; o zaman tek bir “sus” işareti bu kez Şadiye’nin alttan almasını sağlar. Bu aile içi bir dengedir. Bu denge sağlam tutuldukça aile huzuru da sağlam kalmaktadır. Aile içi bu kriz halleri ve bunun anlayışa, alttan almaya bağlı çözümü, Beyhude

Ömrüm’de kocasının ütopik hayaline fikri ve fiili olarak destek olan kadın ile bu

hayali “ailesi ile birlikte” gerçekleştiren Yadigar’ın nezdinde çok güzel verilir:

“Bizimkinin yüzü asık. Bir zaman ıslak kayaya baktı, kafasını sağa sola çevirerek “cık, cık” yaptı, döndü… Dumanı tepesinde, kızdırmaya gelmez. Alttan alıyorum… Karı milleti bu; alttan aldığını hissederse hiç bakmaz biner tepene. Bizimki de sesini yükseltiverdi.(…) çekişip duruyorduk. (…) bizim hatunun iyi tarafı şudur: bende bir köpürme başlar ise, bu defa o alttan alır… Ulan şu suyu bulalım benden sana bir yeni fistan söz. Aha şuraya yazıyom, diye işaret parmağım ile yere bir çizgi çektim. Gülüştük. Nedir yani; bir karı-kocanın dağ başında bir köylü de olsa, birbirini sevip sayması bahtiyarlık değil midir. O sıra her ikisi de birbirine bakıp: “Cenab-ı Hak seni bana, çoluk-çocuğuma bağışlasın” diye içinden geçirmesi çok mudur. Her derdin ilacı; bir tatlı tebessüm, iki güzel söz. Hatun yumuşadı gitti.”163

      

162 Kutlu, Mavi Kuş, s.88- 94. 163 Kutlu, Beyhude Ömrüm, s.49- 51.

Ailenin üç kuşaktaki masalsı görüntüsü Dürbünlü Çiçek’te işlenir. Birbirine yardım eden eşler, tabiat ile iç içe doyasıya eğlenen çocuklar, evde yemek hazırlayan bir babaanne ve bütün bu ortamı ezanı beklerken huzurla bekleyen evin direği dede.164

Anne-çocuk ilişkisinin varoluşsal yakınlığı dikkate alınarak belki Kutlu satır aralarında daha çok baba-kız, baba-oğul ilişkilerine dair izlenimler aktarır. Uzun

Hikâye’nin bir bölümü neredeyse sırf baba-oğul arasındaki arkadaşça ilişkiyi

anlatmaktadır. Eşi öldükten sonra bir daha evlenmeyen ve oğlunu büyüten Ali Bey oğlu ile arkadaş gibidir. Baba oğul evde sarmaşır, yuvarlanır.

“Babamın gözleri hayretle açıldı, şaşkın gülümsemesi kahkahaya dönüştü. Yaklaştı, kollarını açarak sardı beni. “Aslan oğlum… Aslanım benim” diyerek ayaklarımı yerden kesti, odanın ortasında döndürmeye başladı. Bir süre baba-oğul sarmaştık. Sonra o bir yana, ben bir yana yuvarlandık.”165,

Ali Bey oğlu için her anlamda bir rol model olur. Babaya duyulan hayranlık ona benzeme çabası ve benzemekle duyulan gurur ile pekişir. Babasının yakışıklı oluşundan yola çıkarak ona benzetilmekle gurur duyar önce kahraman, hikâyenin sonunda ise babası gibi bir cesaret örneği göstererek bir istasyonda inip orada sıfırdan bir hayata başlama girişimi, bu benzeyişin verdiği huzuru anlatır: “Babamın

oğlu olmuştum işte.”166

Uzun Hikaye gibi istasyonda geçen bir kısa hikaye olan 5402’de tıpkı Uzun Hikaye’de olduğu gibi baba-oğul ırmağa/dereye önceden kıyıya bağladıkları oltalarla

balık tutmaya inerler. Ve bu hikâyede babanın oğlunu çarşıya alışverişe götürüşü anlatılır.

      

164 Kutlu, Hüzün ve Tesadüf, s.67-76. 165 Kutlu, Uzun Hikaye, s.46- 47. 166 A.g.e., s.114.

Babaya olan saygıyı, hürmeti, desteği göstermesi bakımından Beyhude

Ömrüm’deki baba-oğul ilişkisi önemidir. Babasına çocukluktan itibaren köy işlerinde

yardımcı olan(oduna gitmek, hayvanları otlatmak vs. ile) oğul, bahçenin çeperlerini birlikte selden kurtardıktan sonra bir taşra, köy idealisti babasına İstanbul’a gitme isteğini açar. Babasının karşısında fikrini savunur ancak babasının sesini yükseltmesine, azar eder haline karşı sükunetini ve saygısını korur. Anne,eş bu noktada baba-oğulun arasına hiç girmezken; daha sonra bir çayla ortamı yumuşatıp, sakince meselenin üzere düşünmek gerekliliğini hatırlatır. Eşinin yanında azarlanmasına göz yaşı döken gelinin hemen ardından babasına çay vermesi, hürmeti ve aynı zamanda aile içi tatlı-sert anlaşmaların normalliğini gösterir.

Baba-kız ilişkisinin. Kız evladın babadaki yerinin en net Kapıları Açmak’ta verilir. Arif Efendi iki kız bir hayırsız oğlan babasıdır. Dokumacılıkla evini geçindirirken geçirdiği felç ile iş göremez olur. Zorla şehre kaçırılıp götürülen ve sonra tövbekar olup kucağına gelen kızını hemen oracıkta bağrına basar.167 Oğlu Ahmet’in göstermelik halleri dışında babasına da hürmeti kalmamıştır. Babasının önünde kız kardeşini sille tokat döverek evden atar. Bunlara şahit olan Arif Efendi kahırlanır ve komşularınca teskin edilmeye çalışılır. Kızının evden gitmesinin ardından Arif Efendi’nin aklı her daim kızında olacaktır. Babanın kızına duyduğu sevgi, şefkat ve onu koruyamama duygusunun verdiği üzüntünün mücessem hali gibidir Arif Efendi.