• Sonuç bulunamadı

MUSTAFA KUTLU’DA MEKÂN OLARAK TAŞRA

2.9. DİĞER MEKÂNLAR 1 Matbaa-Gazete

2.9.4. Kaymakamlık-Hükümet Binası

Hükümet Binası ya da Kaymakamlık taşradaki devletin simgesidir. Mustafa Kutlu, Beyhude Ömrüm’deki kasabanın önce hükümet binasının kurulması ile resmiyete kavuşmasını anlattığı satırlarda, sonra boşalan kasabanın cismen ve ismen küçülüşünü, nahiye hatta muhtarlığa dönüşünü anlattığı satırlarda Hükümet Binasından bahseder. Özellikle kaybolan kasabayı Hükümet binasının zarif ve özellikli mimarisini anlatarak verdiği sahneler, taşranın mekânlarındaki genel özellikleri her alanda bir kod olarak taşıdığını gösterir. Zaten böyle bir bina da Hakim Enis Bey’leri barındırabilir. Kutlu’nun hikayelerinde kurduğu mekanlar, insanları ile iletişimi ve paralelliği üst düzeyde mekanlardır.

“ Hükümet binasının/kaymakamlık”ın geçtiği bir başka hikayeTufandan

Önce’dir. Tufandan Önce’de, hükümet binası özelde kaymakamın makam odasında

verilmiştir. Kaymakam Çetin Bey, yalnız ve tuhaf bir adamdır. Evi gibi kullandığı odasını, çiçekleri ile mini bir botanik bahçesine ve evcil hayvanlarıyla da küçük bir hayvanat bahçesine çevirmiştir. Binanın bahçesinde de kokulu güller bulunmaktadır. Tabiat, bahçe ile birlikte Kaymakam Çetin Bey’in odasında da devam etmektedir. Makam odasının kasaba meydanına bakması, devletin, bürokrasi ile halkının içindeliğini sağladığı gibi, bir gözlem laboratuarı işlevi de görecektir Çetin Bey için.

2.10.

TABİAT

Mustafa Kutlu, eserlerinde tabiatı en canlı şekliyle işleyen bir yazardır. Tabiat tasvirleri hikâyelerinin vazgeçilmez unsurları olarak göze çarpar. Ömer Lekesiz tarafından137 Kutlu’nun hikâye poetikasının anahtar kavramları olarak ele alınan

“hikmet ve âhenk”, yazarın tabiata bakışını ve ele alışını da şekillendiren

kavramlardır. Bu noktadan bakıldığında, Kutlu’nun hikaye kurgusu ve poetikasının

      

137 Bknz. Ömer Lekesiz, “Mustafa Kutlu’nun Hikâye Poetikası”, Aynanın Sırrı: Mustafa Kutlu

Sempozyum Bildiriler Kitabı, Haz. M. Fatih Andı- Bahtiyar Aslan, Küçükçekmece Belediyesi Yayınları, İstanbul, Haziran 2012, s.22- 28.

tabiat ile temellendiğini görürüz. Kutlu’nun tabiata bakışı İslam düşüncesinde insanın eşyaya bakışı ile birlikte ele alınması gereken bir bakıştır. Kutlu, sadece realist bir yazarın gözlem alanı ve hikâye sahnesi, dekoru olarak görmez tabiatı. Tabiat insan ile ontolojik bir ilişki içerisinde ele alınır.

Her şeyin bir fıtrat üzere yaratıldığı gerçeği, Kutlu’nun varlıklara bakışını ve ele alışını şekillendirmiştir. Kutlu’nun genelde varlıkları, özelde insanı ele alışı yaradılıştan gelen bu “fıtrat” ı önceler. Suyun fıtratı akmak, ateşin fıtratı yakmak, rüzgarın fıtratı esmek olduğu gibi bitkilerin ve hayvanların “iç güdü” olarak adlandırılan yaradılış özellikler, fıtratlarının iktizasıdır. İnsan da yaradılış itibari ile bir fıtrata tabidir. Ancak insanın fıtratı diğer yaratılmışların fıtratından daha farklıdır. Diğer canlıların fıtratları adeta onların kaderlerini oluştururken; insanın fıtratı kaderi ile ilişkili olmakla birlikte; insan kaderi tamamıyla fıtrata tabi değildir. İnsan yaradılış itibariyle iyiye eğilimlidir. Ancak kendisine verilen irade ile kötüye ve kötülüğe meyledebilir ve fıtratına muhalif davranabilir.

Mustafa Kutlu, hikâyelerinde gelenek-modernizm çatışmasını insan ve fıtrat üzerinden ele alır. Geleneksel hayatın fıtrata yakınlığı ve uyumu, modern hayatın ise fıtrata muhalif ve fıtratı bozucu özellikleri hikâye kahramanları üzerinden verilmeye çalışılır. Kutlu’nun hikâyesini ören ana kavramlar olarak “hikmet”i kainatın fıtrat üzere yaradılışı, “ahenk”i ise her farklı fıtratın birbiri ile olan muazzam uyumu olarak alabiliriz. Tabiat bu bakışla hikmet ve ahengin mahalli olarak bütün kainatı kucaklar ve kapsar.

Kutlu, İçimizden Geçen Irmak138 adlı hikayesinde tabiatı ve bozulmuşluğu ele alırken; hikayeyi “hava, su, ateş, toprak ve biz” diye noktalar. Burada Kutlu’nun yaradılışın özü olan elementlere insanı ve belki “biz”in içine alabileceğimiz diğer canlıları, kattığını ve varlıklar âlemine bu şekilde baktığını görürüz. Dört elementi barındıran tabiat ve tabiatın unsurları alem-i Kübra iken; insan da tabiat unsurlarını içkin yaradılışı itibariyle bir alem-i suğradır. Bu iki alem birbirini varlık sahnesinde tamamlamakta ve ahengi ortaya çıkarmaktadır. Bu ahenk, tabiat senfonisinde her bir varlığın kendine verilen özelliği fıtratı mucibince yaşaması, insanın ise; bu senfoniye kendi fıtratınca şeflik, halifelik etmesi ile ortaya çıkmaktadır.

      

Bizim de mekana dahil ederek işleyeceğimiz tabiat, Kutlu’nun eserlerinde öncelikli olarak mekan bağlamında kullanılır. Kutlu’nun kendi deyimi ile de desteklediği hikâyelerinin katmanlı okunabilmesi noktasından ele aldığımızda tabiat, mekân bağlamı dışında yorumlanması zaruri bir özellik arz eder. Geleneksel hayatın mekâna bakışı, gelenek noktasından tabiat algısı ve temelde bu iki bakışı var eden ontolojik açıdan, tasavvufla birleşen tabiat algısı Kutlu’nun tabiatı ele alışının diğer katmanlarıdır. Hikayelerde tabiatın ele alınışını da bu minvalde değerlendirmeye çalışacağız. Kutlu tabiatı, “fıtratadönüş”, “tedavi edici ve sağaltıcı” oluş, “fanilik

düşüncesini hatırlatış”, “tevazu”, “ahenk” ve “rızık” noktalarından ele almıştır.

Kutlu tabiatı hem bütüncül manzarası ile hem de bitki, hayvan isimleri üzerinden işler. Tabiat Kutlu için ana mekandır. Kutlu’nun genel manada ideal mekânı olarak ele aldığımız taşrası, geniş anlamda tabiat, dar anlamda ise bu tabiatın bir parçası ve devamı olarak kurgulanan mimari mekânlardır. Tabiatı salt “doğa” olarak mekân almaz Kutlu. Geleneksel mimari zaten tabiatın hem malzeme hem de estetik planda bir devamı olma özelliği gösterir. Kutlu’nun kasaba yapılanması, tabiatın toplumsal hayata aksidir. Geleneksel taşra merkezi/meydanı, ulu bir ağaç ile gölgelenirken; çeşme, meydanı serinleten bir başka unsur olarak göze çarpar. Geleneksel esnaf dükkanlarının -berber örneğinde olduğu gibi- gerek kuşlar gerek çiçekler ile bezeli oluşu; geleneksel evin içe dönük mekanı avlunun, küçük bir tabiat sahnesi özelliği göstermesi tabiatın geleneksel hayatın mekanlarıyla iç içeliğinin yansımasıdır. Tüm bu özelliklerin yanı sıra, taşra “tarla ve bahçe” mekanları ile de tabiatın önemli bir cüzünü teşkil etmektedir.

Tek başına tabiat, saflığın ve fıtriliğin sembolüdür. Kutlu’nun moderne bir ucundan yakalanan kahramanlarının özüne, aslına dönüşü tabiat unsurları ile veriliri çoğu kez. Ve tabiat bu saflık ve fıtriliği ile “çocukluk” ile birlikte anlamlandırılır. Hikaye kahramanları ya bizzat veyahut hayal dünyalarında çocukluk ile paralel olarak çocukluğa mekan olan tabiata dönerler. Bu dönüş çoğunlukla bir kendine geliştir. Kutlu bu “öze dönüş” halini ve tabiatın çocuklukla bütünleşmesini çoklukla “su” üzerinden ele alır. Ahengin sesi ve çağrısı su olur. “ses” Kutlu için önemli bir kodlamadır.

3.BÖLÜM