• Sonuç bulunamadı

Siyasetçi/ Belediye Başkanı

3.1.1.1 Kadınlar

3.1.6. Toplumsal Kimlik ve Rolleri Açısından Taşra İnsanları 1 Hoca

3.1.6.2. Siyasetçi/ Belediye Başkanı

Mustafa Kutlu için siyaset bozucu bir olgudur. Siyasetin kendi iç dinamikleri insanı ontolojik gerçekliğinden koparmaya dönüktür. “Siyaset Mustafa Kutlu’nun

hikayelerinde saflığın, samimiliğin, davada sebatın, ahde vefanın, alçakgönüllüğün tam karşısında yer alan bir dejenerasyon alanıdır.”182Siyaset insana iktidar ve daha hırsı aşılar. İktidar hırsı ise dinimizce hoş karşılanmaz.

İnsan fıtrat olarak ahlaka ve güzele, iyiye meyillidir. Ancak siyasetin ahlakı kendine has bir ahlaktır; yani ahlakı yoktur.

“Hep karşıdan anlayış, feraset, basiret bekliyorsun. Ama, bu dostluğa, arkadaşlığa, insanlığa sığmaz diyorsun. Hele ki ahlaka hiç sığmaz. Olmaz. Hayır olmaz. Şunu unutma ki siyasetin kendi mantığı, kendi ahlakı, zaman içinde oluşmuş kaideleri, bin bir türlü inceliği var.

(…)

En başta şu önündeki adamı tepeleyeceksin.bir omuz, bir dirsek, bir çelme onu yıkıp geçeceksin. İstersen baban olsun. Bir daha da dönüp arkaya bakmayacaksın. Siyasette hesap anında görülür ve şunu unutma ki siyaset ikinci adamı kabul etmez. Vefa, sefa lafta kalır.

Siyasette ama ile başlayan cümlelere yer yoktur. Şüphe uyandırır. Vurdu mu devireceksin.”183

Bu da insanı varoluşsal ve buna bağlı olarak toplumsal değerlerinden uzaklaştırır. Kutlu, siyasete ve siyasetçiye bu noktadan olumsuz yaklaşır. Kutlu’nun taşrada siyaseti derinlemesine işlediği Tufandan Önce’nin ana karakteri diyebileceğimiz Şemsettin Bilen bir belediye başkanıdır.

      

182 Mehmet Samsakçı, “Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Modern Bir Dejenerasyon Alanı Olarak

Siyaset ve Siyasiler”, Aynanın Sırrı: Mustafa Kutlu Sempozyum Bildiriler Kitabı, Haz. M. Fatih Andı- Bahtiyar Aslan, Küçükçekmece Belediyesi Yayınları, İstanbul, Haziran 2012, s.192.

Şemsettin Bilen’in siyasi kişiliği gerçek, geleneksel kimliğini ezememiştir. “hizmet adamı” olarak tarif edilen Şemsettin Bilen’in yıllardır belediye başkanı olarak kalmasının, meclise girememesinin sebebi “siyaset ahlakını” bilmeyişi olarak verilir.

“Atak değilsin Şemsettin. Korkak da değilsin ama kime ne zaman vuracağını bilmiyorsun. Hatta birine vurmak aklından bile geçmiyor. Elini kaldırıp indiriyorsun. Hemen af dileyip vazgeçiyorsun. Estağfurullah efendim siz önden buyurun diyerek yerini başkalarına terk ediyorsun. Hep karşıdan anlayış, feraset, basiret bekliyorsun. Ama, bu dostluğa, arkadaşlığa, insanlığa sığmaz diyorsun. Hele ki ahlaka hiç sığmaz. Olmaz. Hayır olmaz. Şunu unutma ki siyasetin kendi mantığı, kendi ahlakı, zaman içinde oluşmuş kaideleri, bin bir türlü inceliği var. “184

Şemsettin Bilen, kasabasını ve insanını derinlemesine tanıyan, kasabasını güzelleştiren, hamiyetperver, yardımsever bir adamdır. Şemsettin Bilen, soyadından mülhem taşrayı, taşranın geleneksel değerlerini, insanını çok iyi “bilen” bir adamdır. Bu yüzden de çok sevilir. Ancak geleneksel dünya algısı ile siyaset arasında sıkışmış bir görüntü verir. Cuma Hutbesi sırasında yaşadığı gel-gitler bu sıkışmışlık halini gösterir.

“Yanlışa mı kapıldık” diye esefle iç geçiriyor. Sonra bir çetin muhasebe başlıyor. “Yahu şu adaylık işinden vazgeçsem artık. Nedir ulan Şemsettin, şu üç günlük dünyadan alıp veremediğin nedir? Mevki ise mevki, makam ise makam, para ise para, sevgi ise sevgi. Niçin doymak bilmiyorsun. Mebus olacaksın da boyun mu uzayacak teres. Bırak bu ayakları. Bak imam efendi ne güzel anlatıyor. Bu dünya hayatı bir oyun ve eğlence. Sen ise yeterince tattın, doğup büyüdüğün beldeye belediye başkanı oldun. Hıh, neredeyse değişmez başkan. Bırak artık, bırak dababanın yolunu tut. Bu yıl için seçimde adaylığa değil Hacca gitmeye niyet et. Yüzünü azıcık da ahrete çevir. Şemsettin Bilen’i adaylığa sevk eden ses başkaldırıyor. “niçin efendim, ne münasebet. Hacca gitmek hizmete mani değil ki; bakınız mecliste ne kadar hacı milletvekili var. Hem Hacca gider, hem mebus olur. Hacca gitmek demek dünya hayatından       

elini eteğini çekmek değil ki.”(…) “lamı cimi yok arkadaş, bundan böyle Cuma Müslümanlığını bırakıp, beş vakit namaza başlamalı; bu yıldan tezi yok Hacca niyet etmeli. nedir yani. Benimkisi düpedüz tavuk tövbesi. Hani tavuk evin önünü pislememek için tövbe eder, her seferinde unutup yine pisleyiverirmiş. Yok, yok…Böyle gitmeyecek. Bu defa kesin. Bu defa aday falan olmayacağım. Öf be!.. İki arada bir derede kalmaktan yoruldum artık……”185

Tufandan Önce’de siyasete bulaşmış olmanın insanı tam anlamıyla bir fıtri

hayattan uzaklaştırdığı Şemsettin Bilen üzerinden verilir. Şemsettin, tam anlamıyla yoz, siyasetin ahlakını benimsemiş, siyaset yapabilen bir siyasetçi değildir. Ancak bir ucundan tuttuğu siyaset, onu dünyaya ve hayatın gailesine çok fazla bağlamaktadır. Cuma hutbesi okunurken camideki gel gitleri ve ailesini ihmal edişi bunun göstergeleridir. “Buldu buluşturdu herkesi memnun etti. Bir kendi evi hariç.”186

Şemsettin bilen yine de siyasetin olumlu yüzüdür. Şahsiyetini ötelemeden, siyasi bir şahsiyeti kendi değer yargılarının önüne geçirmeden yalnızca “hizmet” eder Şemsettin Bilen. Siyasettedir çünkü; çocukluğundan itibaren yaşadığı zorluklardan kaynaklı, erken olgunlaşmış oluşu gençliğinin enerjisini sadece başarıya, liderliğe bağlı bir minvalde atabilmesini getirmiştir.

Tufandan Önce’de, halkını görüp gözeten, hizmet etmekten asla beri

durmayan, insanlar tarafından sevilen bir belediye başkanı olan Şemsettin Bilen,

Kapıları Açmak’ta Mahir Hoca’nın, Beyhude Ömrüm’de Emrullah Hoca’nın-belki bir

noktada da Berber Hacali’nin misyonunu üstlenmiş bir karakterdir.

Kapıları Açmak’ta ise Şemsettin Bilen’in aksine siyasetin bütün icaplarını

yerine getirme uğraşında bir belediye başkanı ile karşılaşırız. Şemsettin Bilen kasabaya daha önce yapılan asfaltı kırıp yerine taş döşetir, meydana tabiatın devamı niteliğinde ve geleneğin zarafetini taşıyan bir havuz yaptırır. Bu yol ile havuzu yaptırırken; asfalt ve heykel fikirlerinin karşısında olur. Meydana ulaşan ana caddeye sadaka-i cariye bilinci ile akasyaları söktürüp, daha köklü ve uzun ömürlü çınar

      

185A.g.e., s.65-66-67. 186A.g.e., s.143.

ağaçları diktirir. Mekanı işlevinden soyutlamadan, tıpkı geleneğimizde olduğu gibi bir birikimi yansıtan incelik katkısında bulunur.

Kapıları Açmak’taki belediye başkanının sahneye ilk çıkışı –taşrayı

dönüştüren bozucu bir unsur olarak alacağımız turizm ve buna bağlı festival için- kasaba meydanında bulunan ve kasabanın ruhu diyebileceğimiz Garip Ahmet Baba Tekkesini yıkma girişimi vesilesiyledir. Siyasetin para ve iktidar ile el ele oluşunu da gösteren bu turizm katliamına, değerlerine sahip çıkan genç zihinlerin yardım istediği değerlerine sahip çıkan bir aydın olan Profesör Mübeccel Hanım mani olur. Belediye Başkanı ile Mübeccel Hanım ve Mümtaz arasında geçen Tekke merkezli konuşmada, belediye başkanının ilk söylediklerinin tersi istikametteki söylemleri de siyaset ahlakını ve siyasi yapıyı göstermesi bakımından önemlidir.

“Yıkım falan yok. Başkan yavşak yavşak gülüyor:

- Meydan genişlerken, yeniden yapılanırken elbette Tekke’nin restorasyonu da yapılacak, hazire elden geçirilecek. Bunu yıkım diye takdim etmişler.”187

Belediye Başkanı tarafından restore ettirilen tekke, siyasi fayda sağladığı için restore ettirilmiştir. Tekkenin yani geleneğin asıl sahip çıkıcıları; mahir hoca ve oğlu cihan ile edebiyat fakültesi öğrencisi mümtaz ile gerçek bir aydın olan Mübeccel Hoca’dır. Kapıları Açmak’taki belediye başkanı tam anlamıyla siyaset ahlakının temsilidir.

Belediye başkanı dışında taşrada siyasetçi olarak değinilen “ilçe parti başkanı” ve taşradan çıkan “il milletvekillerini görüyoruz Tufandan Önce’de. İlçe Parti Başkanı kasabadaki kapital çarkı da çeviren Muhacir İdiris Güzel’dir. İdiris Güzel’in siyasette oluşunun ana sebebi ticari kaygılardır. Ticaret ile siyasetin kol kola oluşu İdiris Güzel üzerinden verilirken; İdiris Güzel ile il milletvekilleri Haşmet Altay ve Hulusi Derin ve İl parti başkanı arasındaki tamamen çıkara dayanan, ve perde arkası

      

ile önünün ters istikametteki yürüyüşü gözler önüne serilir. Siyasetin, iktidar ve ticaret ile birleşen, çıkarı önceleyen bu hali kasabanın tek yerel gazetesinin sahibi ve tek yazarı olan Fikri Süzer’in dilinden “Adalet Dairesi” yazısı ile eleştirilir:

“Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere. Kasabamıza bir tesis yapılacak. Yapılsın, halkın umumi arzusudur. Ancak bu tesisin yer seçimi ve bu yerin mülkiyeti, ve bu mülkiyetin gûya devlete bağışlanması ve bu bağışı yapan kişinin(ki hepinizin malumu İdiris Güzel’dir) tesis ihalesini almasıâdil bir muamele olmayıp, tamamen siyasi danışıklı dövüştür. Apaçık bir oyundur. (…) Bu oyunun içinde il milletvekilleri dahil bütün daire âmirleri bulunmaktadır. Hepsi İdiris Güzel’den alacaklarını almışlardır.”188

Siyasetçiler, gerek bir birinin yüzüne gülüp arkasından iş çeviren halleri ile, gerekse arkadaşı, üzerinde emeği olanı yok sayan halleri ile duruma göre yalana baş vuran halleri ve temelde öncelediği ve ötelediği “değerler” ile geleneksel toplumda o toplumu yapan bir halka olmaktan ziyade bozucu birer kimlik olarak görünürle

3.1.6.3. Memurlar